Yazan: Doğan Cüceloğlu Kaliforniya' da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi' nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir

Bu konu 1513 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
GÖZ HİZASI 1513 Reviews

    Konuyu değerlendir: GÖZ HİZASI

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1513 kez incelendi.

Konu: GÖZ HİZASI

  1. #1
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    592
    @Yaver ARANCI

    Standart GÖZ HİZASI

    Yazan: Doğan Cüceloğlu

    Kaliforniya' da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi' nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı.

    Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel
    bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir pikniğinde kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim, ilk aklımdan geçen, 'Armudun iyisini ayılar yer' düşüncesi oldu. Yukarıda özelliklerini saydığım o güzel kızın bana tanıştırdığı erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin, kısa boylu biriydi.

    Bu kişiye parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra öğrendim ki, bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir üniversitenin psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapıp profesör olmak istiyor.

    Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu? Bir hafta sonra ders çıkışı koridorda öğrencimin yanına yaklaştım ve Sally adıyla anacağım öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti:

    'Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum?'

    'Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini'

    'Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin?

    Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

    Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, 'O şahane bir insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim' dedi.

    O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının erkeğine, 'Sen benim kahramanımsın' duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım.

    Bu hediyeyi, hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım.

    'Nasıl yani?' dedim.

    'Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor.

    Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor.'

    Kendime kızdım.Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım.Ben güya en yüksek
    eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hala dış görünüşe göre yargılıyor ve onu 'ayı' olarak görüyordum. İçimdeki pislikten utandım. Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği aile ortamını merak etmeye başladım. Şöyle bir mantık yürüttüm: o adama baktığım zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayılar yer' diye düşündüm? Çünkü ben, içinde yetiştiğim ortamda sık, sık bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam beni nasıl etkilemişse, Sally'nin içinde yetiştiği ortam da onu öyle etkilemiş olmalıydı.

    Birkaç hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturduğunu sordum. Los Angeles'in üç yüz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmış. Onun ailesiyle tanışmak istediğimi, bunu mümkün olup olamayacağını sordum. 'Kendilerine bir sorayım, eminim sizinle tanışmak isteyeceklerdir, ' dedi ve iki gün sonra, 'Ailemle konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu olacaklarını söylediler,' dedi. Dört-beş hafta sonra San Francisco'ya gidecektim, Sally'nin ailesinin yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi, onlara uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma devam edebilirdim.

    Bu planımı Sally'e söylediğimde Sally, 'O gün ben de aileme gidecektim;

    isterseniz beraber gidebiliriz, ' dedi. Ailesine haber

    verdi. Onlar da sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler. Long Beach'ten

    sabahın altısında yola çıktık ve dokuz buçuk civarında

    Sally'nin ağabeyi Brian'ın evine vardık. Sally'nin babası George orada

    buluşmamızı uygun görmüş. Çok güleryüzlü bir aileydi.

    Brian'ın, en ufağı dört yaş civarında dört çocuğu vardı.

    Ziyaret ettiğim bu güler yüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi

    çekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babası George'un

    torunlarıyla konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o kadar

    doğal yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan bir

    davranış olduğu belliydi. Sally'ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi

    konuştuğunu sordum. 'Evet' yanıtını alınca, kendisi

    çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum.

    'Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da

    çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla böyle konuşacağım.

    Biz böyle biliyoruz', dedi. Tüylerim diken diken oldu.

    Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlık

    alanımdı ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek

    konuştuğumu hatırlamıyordum. Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da

    vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara

    kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına

    kızdım. Daha sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki

    öğrenme fırsatından yararlanmaya karar verdim. Torunlarının önünde diz

    çökerek konuşan dede George'a 'Beyefendi, çocukların göz

    hizasına inerek konuşuyorsunuz!' dedim. Bana biraz şaşkınlıkla

    gülümseyerek, 'Tabii, onlar küçük insanlar!' yanıtını verdi. Öyle

    bir bakışı vardı ki, bu bakış sanki 'Bu kadar doğal bir şey ki, herhalde

    bunu herkes yapıyordur; sen yapmıyor musun?' diyordu.

    O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu.

    Bu güler yüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally'nin ağabeyi

    Brian'ın davranışı oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle

    ticaret yapan, oldukça varlıklı biriydi. Evlerinin büyüklüğünden, yüzme

    havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden ailenin

    zenginliği belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir dolaylarında

    telefon çaldı ve Brian bir süre telefonla konuştu. Ofisten

    arıyorlarmış, Koreli bir işadamı Los Anegeles'ta imiş, kendisiyle görüşmek

    için helikopterle saat 14'te gelmek istiyormuş. Başka

    bir randevusu olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş olan Brian, bize

    durumu şöyle açıkladı: 'Dört çocuğum var ve her hafta

    biriyle dört saat baş başa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary'le

    randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat

    etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme

    olanağı kaybolmuş.

    Brian'ın yaşam vizyonunu sormadım, ama davranışından nelere öncelik verdiği

    belli oluyordu. Brian için çocukları şüphesiz en az

    işi kadar önemliydi. Brian'ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık

    duygusu, bir 'keşke' olmayacak.

    Sally'e sordum: 'Baban seninle randevulaşır mıydı?'

    'Evet', dedi, 'yalnız benimle değil, her çocuğuyla sırasıyla baş başa zaman

    geçirirdi. Ve ilave etti, 'Biz böyle gördük, böyle

    biliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!'. Gülümseyerek,

    'Nereden biliyorsun?' diye sordum.

    'Biz Frank'le konuştuk' diye cevap verdi. Yine içim cız etti. Daha doğmadan

    çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu.

    Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın

    karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da

    acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce

    kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi

    çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı.

    Ve son durak olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı.

    Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca, 'bundan sonra ne yapabilirimle

    ilgili düşünmeye karar verdim. İşte değerli okurum; yazdığım

    kitaplar, verdiğim seminerler, hazırladığım televizyon programları, 'Ne

    yapabilirim? ' sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir.

    Sally'nin içinde yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun

    davranışlarına şimdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally,

    içinde yetiştiği ailede, var oluşun beş boyutunu da doya, doya

    yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze

    konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın, sen doğalsın, sen değerlisin, sen

    güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın', mesajı alır ve

    çocuğun CAN'ı beslenir.

    Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, 'Seninle zaman geçirmek istiyorum,

    seni özledim', mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu

    mesajı zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel

    mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, 'Ben sevilmeye layık biriyim!' diye yoğrulur.

    Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras,

    var oluşun beş boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN'dır.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: GÖZ HİZASI

          Kategori: Makaleler,Köşe Yazıları

          Konuyu Baslatan: Yaver ARANCI

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 1513

    İnsan TEK başına hayal eder, TEK başına acı çeker, TEK Başına Ölür. Henry Frederic Amiel

  2. #2
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart

    Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze

    konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın, sen doğalsın, sen değerlisin, sen

    güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın', mesajı alır ve

    çocuğun CAN'ı beslenir.


    Emeğine sağlık general çok süper bir yazı. Konunun anafikri yukardaki alıntı yaptığım yerdir bence. İnsanın hayatına yön verebilecek bir yazı, lütfen sonuna kadar okuyun arkadaşlar
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart

    Demekki yaşamın her kesiminde ve her durumda öğrenilecek bir şeyler var.Önemli olan bilmek değil bilinenleri uygulamak.


    Ve çoğumuzun önemsemediği çocuklarımızın büyümesinde,kişiliğinin gelişmesinde ana-baba davranışlarının aslında ne kadar büyük bir rolü olduğunu anlatan bir yazı.
    Teşekkürler Apoletsiz harika idi,beyeni ile okudum.

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş