Ezogelin Türküleri Turnayı uçurdum Uruş köyünden Önünde sacır var, geçmez orayı Tilsevet gölüne battı mı dersin, Hep avcılar arar bahtı karayı, Bir haber alamadım Zambır köyünden Şaine Küllü´yü, hem zügarayı Şibib´e telinden atımı dersin Bu üç köyü şavkı tuttu mt dersin? Hele Devehöyük geçit yeridir. Mallarım kaçaktır, varma gümrüğe, Bozhöyük te gümanımın biridir, Geç Karakuyu´dan, otur Düğnü´ye, Alıp giden Türkmenlerin eridir Dön ha Ezo, dön ha eski yurduna,

Bu konu 1483 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
"Ezogelin" Türküleri 1483 Reviews

    Konuyu değerlendir: "Ezogelin" Türküleri

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1483 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart "Ezogelin" Türküleri

    Ezogelin Türküleri

    Turnayı uçurdum Uruş köyünden Önünde sacır var, geçmez orayı
    Tilsevet gölüne battı mı dersin, Hep avcılar arar bahtı karayı,
    Bir haber alamadım Zambır köyünden Şaine Küllü´yü, hem zügarayı
    Şibib´e telinden atımı dersin Bu üç köyü şavkı tuttu mt dersin?

    Hele Devehöyük geçit yeridir. Mallarım kaçaktır, varma gümrüğe,
    Bozhöyük te gümanımın biridir, Geç Karakuyu´dan, otur Düğnü´ye,
    Alıp giden Türkmenlerin eridir Dön ha Ezo, dön ha eski yurduna,
    Bir gece Kozbaş´ta yattı mı dersin? Sahiplarin seni sattı mı dersin?

    İlk kocası "Şitto" Hanefi Açıkgöz´ün yaktığı türkü

    Üstünden al giymiş altından mavi Fırat kenarına yağmaz mı dolu
    Yarim kanatlanmış uçmanın çağı Eşinden ayrılan olmaz mı deli
    Anca şahin alır böyle bir avı Günde üç beş defa gördüğüm yari
    Gene dertli dertli gider bu gelin Şimdi yıldan yıla sabır eder gönül

    Giymişsin karayı olmuşsun tatar Salınmaz ateşi saldın özüme
    Derdimi derdine etmişsin katar Geceleri uyku girmez gözüme
    Söyler de dostlar ben inanmazdım Son zamanda sen gelirsin sözüme
    Elin dediğinden olmuşsun beter. Gene dersin ben ettiğimi bilmedim,

    Yüce dağ başında bölük bölük kar Annesi huri de benzer meleğe
    Ayrılık elinden ciğerim delik Başın için salma beni dileğe
    Bu ayrılık bize mevladan geldi. Gücüm yetmez şu imansız feleğe
    Gene dertli dertli gider bu gelin Gene dertli dertli gider bu gelin.


    TÜRKÜLERİN ÖYKÜLERİ

    Ezo Gelin Kimdir?

    Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909´da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif´tir. Nüfus kaydında halen bekar görünen Ezo´nun, üçü erkek, üçü kız altı kardeşi daha vardır.
    Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üzerinde topluyordu. O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde gezinirdi. Ezo´yu, birçok zenginin yanı sıra, o zamanki Halep ilimizin Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyzeoğlu Memey (Memet) istiyordu. Taktirde yazılan tedbirde bozulmamış; Ezo´nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyzeoğluyla…

    Ezo´nun Güzelliği

    Anlatanlar, Ezo´nun güzelliğini nereye koyacaklarını bilemiyorlar. Öykümüze geçmeden, Ezo´nun güzelliği üstüne dillerde dolaşanları özetlemeye çalışalım:
    - Öylesine güzelmiş ki Ezo; görenler, iki yanağına birer elma oturtulmuş sanırlarmış.
    - Öyle güzelmiş ki Ezo; bakanlar bakmaya doyzmazlarmış.
    - Öyle güzelmiş ki, bir yaz günü kapısını çalıp bir kap ayran isteyen gurbetçi bir çerçi, Ezo´nun güzelliği karşısında şaşalayıp, Ezo´nun uzattığı ayran tasını yere düşürüp kırmış.
    - Öyle güzelmiş ki Ezo; gülümseyerek bakmasıyla, düşmanları barıştırırmış,
    - Öylesine güzelmiş ki Ezo; olursa o kadar olurmuş…

    Öykümüz Başlıyor…

    Ezo´nun güzelliği söyleyen dillere söylence olurken, Barak ovasında bir genç adamın adı dillerde dolaşır olmuştu. Bu komşu Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz´dü. Şitto´nun bağlaması, akarsulara "Siz şırıldamayın, ben şırıldayım"; seside bülbüllere, "Siz şakımayın, ben şakıyayım" diyen cinstendi. O sıralar Hanefi 30; ay´a "Sen doğma ben doğayım" diyen güzeller güzeli Ezo da 20 yaşlarındaydı.

    Gün o idi ki; Uruş köyünde Hacı Mamuş´un düğünü vardı. Düğüne Ezo da Şitto da çağrılıydılar elbet. Düğünde tüm gözler gelini de güveyi de unutup, Ezo ile Şitto´yu izledi. Şitto, Ezo´ya gönlünü kaptırdı. Şitto Hanefi´nin gönlüyle kafası aynı telden çalıyordu. Bu nedenle, Ezo´ya dünür yolladı. Hanefi, ala ala "düşünelim" cevabı aldı.

    Araya acımasız zaman girdi. Bu ara Şitto, kendi köyü Beledinden Mehmet Örtürk´le yörenin töresi olan "değişik"i uygulamaya karar verdi.( Bu töreye göre, bir erkek, hısımlarından bir kızı bir arkadaşına verir, arkadaşının hısımı bir kızı alır. Böylece iki tarafta çevrede "kalın" diye anılan başlıktan kurtulmuş olur.) Şitto halası Hazik´i Mehmet´e verecek; buna karşılık Mehmet´in kızkardeşi Selvi´yi alacaktı. Araya girenler girdi; bu "değişik" gerçekleşemedi. Öyle ki; Şitto Hanefi, eş-dostla acı-yüz (yani onların yüzüne bakamaz) oldu.

    Ezo Şitto İle Evleniyor
    Derler ya; "İnsan sarayda olmamalı. Sareay insanda olmalı…" Şitto´nun doğru dürüst evi bile yoktu ama, yüreğinde Ezo geziniyordu. Eşin dostun araya girmesiyle, Ezo Şitto´ya çatıldı. "Ele gelin gelir, bize kalın gelir" demişler. Bu evlenmede Şitto´ya kalın (başlık) da gelmeyecekti. Çünkü Şitto Ezo´yu almasına karşılık, Ezo´nun ağabeyi Zeynel´e halası Hazik´i verecekti. Alan razı veren razı…

    Güzün ortanca ayında iki düğün birden kuruldu. Şitto´yla Ezo´nun düğünü Beledin köyünde; Zeynel´le Hazik´in düğünü Uruş´ta kuruldu. Zurna öttü davul vuruldu… Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi. Sen sağ ben selamet. Bu demektir ki iki köyde iki mutlu yuva kuruldu.

    Şitto ile Ezo, sizlere layık mutlu bir yaşamı sürdürüyordu. Ağızlarının tadı yerindeydi yani. Gelgelelim, mutlulukları göze geldi. Daha doğrusu aralarına arabozucular girdi. Yemediler-içmediler, dedikodu yaptılar. Atalarımız "Söz taşıma taş taşı" demiş ama, bazı kendini bilmezler söz taşıdılar. Hatta kendileri söz uydurup getirdiler, götürdüler…

    Bir harman sonu evlenmişlerdi; ikinci harman sonuna dek birlikte yaşayamadı Şitto ile Ezo, Şitto öykülerini bir cümlede özetler. "Kötü talih geç buldum; tez yitirdim…" Şitto Ezo´yu boşayınca "değişik" töresince halası Hazik de geri döndü.

    Ezo´nun İkinci Evliliği

    Efsanesel güzel Ezo, Şitto Hanefi´den ayrıldıktan sonra altı yıl dul kaldı. Yörenin ağızbirliği etmişçesine anlattıklarına göre Ezo, bu süre boyunca daha bir serpildi, daha bir güzelleşti. Öyle ki görenin gözü kalırdı. Nasıl anlatmalı: O bir ışıktı da, tüm erkekler, onun çevresinde pervane kesilmişlerdi. Genç-yaşlı, zengin-fakir, nice talibi çıktı Ezo´nun. Her talibi, tek tüy isteyen Hz. Süleyman´ın önünde tüm tüylerini döküverdiği söylenen yarasa örneği, neyi var-neyi yoksa önüne seriyorlardı Ezo´nun. Ezo tam altı yıl, evlenme önerilerini geri çevirdi.

    Sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri talip olan Teyzeoğlu Memey´le evlenmeye razı lodu. Türkmen oymağından olan Memey Suriye´nin, Calabrus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde oturuyordu. Ezo 1936 yılının güzünde Uruş´tan Kozbaş´a gelin gitti. Bu evliliğide değişik töresine göre olmuş; onu alan Memey, bacısı Selvi´yi, Ezo´nun ağabeyi Zeynel Bozgedik´e vermişti.

    Öykünün Sonu

    Ezo´yla Memey´in iki kızları oldu. İlki fazla yaşamadan öldü. "Celile" adlı ikinci kızları halen sağdır ve Suriye´de yaşamaktadır.

    Ezo´nun ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi. Ne var ki "gurbet" denilen bir ateş yüreğini yakıyordu da. Türk köylüsü "çalının ardı gurbet" der. Ezo da, Kozbaş´tan Türkiye´yi, Uruş´u görüyordu.Hatta ara sıra doğduğu köye gidip geliyordu ama, bunlar özlemini azaltmıyor, pekiştiriyor, dayanılmaz hale getiriyordu. Yakınları onun "Vara öleyim, tek yurdumda kalayım" dediğini anlatırlar.

    Ezo bir de "göreceksiniz bu gurbetlik beni öldürecek" der ve öldüğünde, hiç olmazsa Türkiye´yi görecek bir yere gömülmesini dilerdi.
    Dediği de oldu. Suriye´ye gidişinin yirminci yılında, 1956 güzünde Ezo yatağa düştü. Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi kendisi de biliyordu. Ezo, kızı Celile´yi yatağının başından ayırmak istemiyordu. Ecelle kavil gününün gelip çattığını anlıyor, tek avuntuyu güzel kızı Celile´de buluyordu.

    Ve Ezo Gelin güz yağmurlarının düştüğü bir Cuma, yatsı vakti son soluğunu soludu. Eşi ve yakınları, casiyetini dikkate alarak, onu; arasıra tepesine çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye´yi seyrettiği Bozhöyük´ün en yüksek noktasına gömdüler.

    "Mezarı oradadır şimdi-o kum ülkesinde…"

    EZOGELİN TÜRKÜSÜ
    Ezo gelin benim olsan seni vermem feleğe,
    Güzel yosmam başın için salma beni dileğe,
    Anası huridir de, kendi benzer meleğe
    Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle, neneyle

    Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle,
    Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılalım gel…

    Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına,
    Güneş vursun da kemerin kaşına kaşına,
    Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına
    Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle, neneyle

    Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle,
    Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılalım gel


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: "Ezogelin" Türküleri

          Kategori: Türk Kültürü

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1483


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş