Türk Ermeni Sorunu
Tarihi Tarihçiler Sorguluyor
Türkiye, tehcir sırasında ve sonrasında gerçekleşen Ermeni ölümlerine; savaş koşulları, hastalıklar ve zorunlu göçü kolaylaştıracak yeterli imkânın bulunmamasının neden olduğunu, dünya kamuoyuna anlatıyor. Türkiye’nin soykırım iddialarının açıklığa kavuşturularak, gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması için her iki ülkenin devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçilerce incelenmesi isteğine ise, Ermenistan olumlu yanıt vermiyor.
Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6'ncı yüzyılda Kuzey Suriye ve Kilikya Bölgesi'nde yaşayan Hititlerden olduklarını, bir kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını iddia ediyor. Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, geçmişte, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayılarının ne olduğu ise bilinmiyor.
Ermeniler, tarihte Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşamış. Ermeni derebeyliklerinin birçoğu ise, bölgenin hakimi olan ve Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuş.
M.S. 301 'de Hıristiyanlığı tarihte ilk kez resmi devlet dini olarak kabul edenler Ermeniler olmuş. Bu özelliklerini sürekli vurgulayarak, Hıristiyan dünyasının gönlünde taht kurmaya çalışmış, bunu da başarmışlar.
Ermeniler, anayurtlarında huzurlarının bozulmasını ve bağımsızlıklarını yitirmelerini, Türklerin Anadolu'ya gelişleri ile ilişkilendiriyorlar. Oysa Ermeni Krallığı'na son veren de, Ermenileri Anadolu içlerine dek sürgün ederek ilk tehcir olayını gerçekleştirenler de dindaşları olan Bizans imparatorlarıydı. Ermeni halkı tıpkı Anadolu'nun tarihe gömülen diğer Hint-Avrupa kavimleri gibi eriyip gitmek üzereyken, Bizans İmparatorluğu'nun bölgedeki hakimiyetine Selçuklu Sultanı Alparslan son noktayı koydu.
Ermenilerin ilk ihaneti
Ama içlerindeki bağımsızlık ateşi hiç sönmeyen, sahip oldukları prenslikleri ve Haçlılar sayesinde kurdukları Çukurova Ermeni Krallığı'nı korumak için Selçuklu sultanlarının tökezlemesini bekleyen Ermenilere bekledikleri fırsatı, Anadolu'yu kasıp kavuran Moğollar vermiş.
Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ailesi ve yakınları 1243 yılındaki Kösedağ bozgununun ardından Anadolu'yu terk ederken geçtikleri Ermeni ülkesinde ihanetle karşılaşmış; tutuklanarak, Moğollara teslim edilmişler.
Osmanlı Devleti'nin kurulmasıyla, sultanların tebaalarını hoş tutma politikasının en mutlu azınlığı Ermeniler olmuş. Fatih döneminde, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verilip, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulunca, İstanbul'a ve Osmanlı topraklarına dışardan çok sayıda Ermeni göç etmiş. Çünkü tarihte belki de ilk kez Ermeniler mezhep zorlamalarından kurtularak, dini özerkliğe kavuşmuştur.
Millet-i sadıka
Ermeniler, 19'uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde altın çağlarını yaşadı. Askerlik yapmayan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükseldi. Cephede eriyip giden Türklerin yerine bürokratik kadroları dolduran Ermeniler arasından, 5 bakan, 22 paşa, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 12 müderris, 8 tabip general, 42 yüksek dereceli memur çıktı. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere, Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "millet-i sadıka" adı verildi. 19'ncu yüzyılın son çeyreğine kadar ne Osmanlı Devleti'nin bir Ermeni sorunu vardı, ne de burada yaşayan Ermenilerin.