AZERBAYCAN'DA 31 MART SOYKIRIM GÜNÜDÜR,
HAYLARIN TÜRKLERE KARŞI HAYATA KEÇİRDİKLERİ SOYKIRIMLAR
1918 yılının Mart olayları, tarihimizin en kanlı sayfalarındandır. Bolşevik- komünist bayrağı altında birleşmiş Ermeni çeteleri, Bakü’de, Nahcivan’da, Kuba’da, Kusar’da, Şamahı’da, Lenkeran’da halkımıza çok büyük zulümler yapmışlardır. Tarih araştırmacılarının değerlendirmelerine göre sadece 29-31 Mart günleri arasında Bakü’de 20 binden fazla vatandaşımız katledilmiştir. Kıyımın yapılmasının başlıca sebebi Azerbaycan’ın bağımsızlığının karşısının alınması, Bakı’nın mühim iktisadi ve siyasi önemi ile bağlıydı. Rusya için Bakı mühim ehemmiyet taşırdı. Bu, V.İ.Lenin’in “Bakı petrol, ışıq ve enerjidir” sözlerinden de aydın görünür. Amma ermenilerin de kendi amaçları olmamış değildi. Stepan Şaumyan’ın aşağıdakı fikirleri Mart kıyımının yapılmasının iç yüzünü açıyor: “Bizim süvari desteye ilk silahlı hücum cehtinden bahane gibi istifade edip, bütün cephe boyu hücuma geçtik. Bizim 6 bin nefere kadar silahlı kuvvemiz vardı. Aynı zamanda Daşnaksütyun’un da 3-4 bine yakın milli desteleri vardı.
Onların iştiraki iç savaşa milli kıyım karakteri verdi ve bundan kaçınmak mümkün değildi. Biz buna şuurlu olarak gittik. Eğer onlar Bakü’de zafer kazansaydılar, şehir Azerbaycan’ın başkenti elan edilirdi”. Martın 30-da akşam saat 5-de Bakü’de ilk ateşler açıldı. Şehir Daşnaksütyun ve Ermeni Milli Şurası ve ermeni kilisesi Bakı Sovyeti’ni savundu. Ermeni askerlerigibi Bakü’deki Ermeni aydınları da Bakü Sovyeti tarafından dövüşe katıldılar. Kitlesel kıyımlar süresinde Azerbaycan Türklerine ait sosyal binalar, milli simgeler ve kültür ocakları dağıtıldı. “Açık söz”, “Kaspi” gazetelerinin binaları, kendi faaliyetini bütün Güney Kafkas’a yayan, Azerbaycan Türklerinin sosyal hayatında mühim rol oynayan, maddi ve manevi yardımlarıyla meşhur olan Müslüman Hayriye Cemiyeti’nin yerleştiği “İsmailiyye” binası yakıldı, mescitler bombalandı. Meşhur Tazepir mescidinin minareleri tahrip oldu. Tazepir mescidine sığınarak, buraya penah getirmiş 500 neferin cesedi bu ibadetgahdan bulundu.
Nisan’ın 2-de gece yarıya kadar devam eden Müslüman soykırımında binlerle Azerbaycanlı Türk öldürüldü. Ermeni - Bolşevik cellatları çocuklara, ihtiyarlara bile aman vermiyordular. Saç-saça bağlanan Türk kadınları çıplak şekilde caddelerde gezdirilirdi. Bele alçaklığı yalnız menfur Ermenilerden beklemek olardı. Bakü kıyımında helak olanların sayı hakkında çeşitli fikirler mevcuttur. Fakat getirilen bütün rakamlar Mart kıyımının ne kadar dehşetli katliam olduğunu bir daha tasdik ediyor.
Mesela, İngiliz arşivlerini öğrenen Türk tarihçisi Salahi Sonyel bu neticeye gelmiş ki, 1918 yılının Mart ayında 8-12 bin Azerbaycan Türkü katledilip. ABŞ tarihçileri C. ve K. Mackartiler de 1918 yılında Martın 30′undan Nisanın 1′inedek Bakü’de Ermenilerin 8 binden 12 bine kadar Müslüman öldürdüğünü ve kentin Türk ahalisinin yarısının kaçtığını yazıyorlar. ABŞ istihbarat kaynaklarına göre, o zaman 60 bin Azerbaycan Türkü kaçkına çevrilmişti.
İngiliz yazar Peter Hopkirk “Bitmeyen Oyun” adlı kitabında yazıyor ki, İngilizler Almanların ve Türklerin Hindistan’a geden yolunu mutlak kesmek, Ermeniler Doğuda ve Batıda zengin Azerbaycan topraklarına sahip olmak, Ruslar ise zengin Bakü petrolüne sahip çıkmak istiyordular. Mart hadiselerinin tahlili gösteriyor ki, Müslümanlara karşı mücadelede siyasi mensubiyet gözetmeksizin tüm Ermeniler birleşmişti. Şöyle ki, Mart kıyımı dini ve etnik mensubiyete göre bir halkın kitlesel soykırıma maruz kalması idi. 1918 yılının Mart ayında Bakü’de yapılanlar Azerbaycan halkının tarihinde en büyük soykırım oldu.
Bu kırgın ve sürgün politikası, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, “Kafkas İslam Ordusu” adıyla, 1918 Mayıs’ında Azerbaycan’a gelmesiyle durduruldu.Yaklaşık dört ay süren bir askeri harekâtla tedhiş sona erdirildi. Sahip olduğu zengin petrol yatakları sebebiyle Rusların göz koyduğu Bakü, Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin başkenti ilan edildi. Bugünkü Azerbaycan’ın siyasi sınırları da o tarihte çizildi. Ancak, 1920 yılında tüm Kafkas bölgesi, Sovyetler Birliği’nin yönetimi altına girdi.Ermeniler bu dönemde de etkin konumlarını sürdürdüler.Ermenistan’ın sınırlarının asıl genişlemesi de bu dönemde gerçekleşti.
Öyle ki, 1920′lerde başlayıp 1980′lere kadar geçen süre içerisinde Ermenistan, Azerbaycan toprakları aleyhine üç kattan fazla genişleyerek, ilk kurulduğu yıllardaki 9,000 kilometrekareden bugünkü 29,000 kilometrekarelik alana ulaştı. Zaten, daha ilk fırsatta, 1920-21 yıllarındaki yeni sınır düzenlemelerinden yararlanarak, Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki Zengezur ve Göyçe bölgelerini topraklarına kattı. Böylece, Azerbaycan’ın Nahçıvan, dolayısıyla Türkiye ile olan coğrafi bütünlüğü ortadan kalktı, ülke bugünkü parçalı halini aldı. Sovyet hâkimiyeti kurulduktan sonra üç yıl sonra, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan sınırlarına katılmasına karar verildi.
Bu karar, uyandırdığı hoşnutsuzluk nedeniyle, ertesi gün Stalin’in de katıldığı bir toplantıda iptal edildi. Ancak aynı gün, yani 5 Temmuz 1923 tarihinde, Dağlık Karabağ’ın statüsü değiştirilerek, Azerbaycan sınırları içerisinde kalmak kaydıyla, özerk bölge haline getirildi. Ermenistan, elde ettiği toprakları teknik bakımdan arındırma fırsatını II. Dünya Savaşı’ndan sonra yakaladı. Diaspora’nın da desteğiyle, 23 Aralık 1947 tarihinde SSCB Bakanlar Kurulu’ndan “Ermenistan SSC’den Kolhozcuların ve Başka Azerbaycanlı Ahalinin Azerbaycan SSC’nin Kür-Araz Ovalığına Göç Ettirilmesi Hakkında” bir karar çıkartıldı.
Azerbaycan’da Atatürk Merkezi Başkanı ve Azerbaycan Milli Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov, bu dönemde Türklerin Ermenistan’dan Azerbaycan topraklarına zorunlu göç ettirilmelerinin Moskova’nın talimatı ile olduğunu belirtiyor. Göyçe, Ağababa, Zengezur, Makalı gibi bölgelerde Türkler nüfusun %90′ını teşkil ediyorlardı. Bu ise, dönemin Sovyet politikası açısından riskli bir durumdu. Moskova, bunun için Ermenilerin isteklerine sıcak baktı, hatta destekledi. Diğer yandan Ermeniler, 1948′den 1953 yılına kadar geçen sürede yüzlerce insanı Azerbaycan’a göndererek, Azerbaycan Türklerinin “Batı Azerbaycan” olarak adlandırdığı bugünkü Ermenistan’ı Türklerin azınlık olarak yaşadıkları bir bölge haline getirdiler. Bu arada Ermenistan’ın, SSCB merkez yönetiminin verdiği bu karardan özellikle stratejik bölgelerdeki Azerbaycan Türklerini boşaltmak biçiminde yararlandığı dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda, özellikle Türklerin ekonomik, sosyal ve kültürel yönden güçlü oldukları yerler boşaltıldı. Bunun en somut olanı da başkent Erivan’dan Türklerin sürgün edilmesiydi. Türklerin boşalttığı yerlerin adları da hemen değiştirilmeye başlandı. Ermenistan’ın Türklerden tamamıyla temizlenme süreci ise Mihail Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Genel Sekreterliğine gelmesi ile tamamlandı. Ermenistan’ın 170 ayrı yerleşim yerinde yaşayan 250,000 civarında Türk, 1988 Kasım ayının 20’sinden itibaren 15 gün içerisinde yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan, planlı bir şekilde ve zorla sürgün edildiler. Bu son olay, bugünkü Dağlık Karabağ ve “Kaçkın-Mecburi Göçkün” olgusunun ana sebeplerinden biriydi.
Çünkü bugünün ilk “kaçkınları”, Ermenistan’dan sürgün edilenlerdi. Diğer yandan, bu etnik temizlik ve Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleştirilme çabalarına, her geçen gün kitleler halinde Azerbaycan’a gelen insanların çok zor şartlar altında çadırlarda, tren vagonlarında yaşama görüntüleri eklenince, Azerbaycan kamuoyunda, Ermenilere ve önlem almayan Sovyet yönetimine çok ciddi bir tepki oluşmaya başladı. Nihayet 17 Kasım 1988′de Azatlık Meydanı gösterileri başladı.Yüz binlerce insanın katılımıyla gerçekleşen bu gösteriler, kısa zamanda organize bir halk hareketine dönüştü. Gösterilerin önünü alamayan Sovyet yönetimi ise çareyi askeri müdahalede buldu ve 20 Ocak 1990 gecesinin o meşum olayları meydana geldi.