ORTAÇAĞDA K. KAFKASYA Kuzey Kafkas halklarının oluşum süreci ilk çağın sona erdiği, orta çağın başladığı tarih kabul edilen M.S. 375 yılına kadar aşağı yukarı kabaca tamamlanmıştır. Farklı kökenlerden gelip farklı isimler taşıyan topluluklar, yaşamın dayattığı, ortaklaşa üretim, trampe ederek tüketim, barınma ve dayanışarak korunma… süreçleri esnasında oluşturdukları ortak kültür etrafında sosyalleşerek bir konsolidasyona uğramıştır. Bu tarihe kadar doğudan batıya ari ırktan göçler

Bu konu 2919 kez görüntülendi 5 yorum aldı ...
Kuzey Kafkasyanın Askeri ve Siyasi Tarihi I - 2919 Reviews

    Konuyu değerlendir: Kuzey Kafkasyanın Askeri ve Siyasi Tarihi I -

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2919 kez incelendi.

  1. #1
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart Kuzey Kafkasyanın Askeri ve Siyasi Tarihi I -

    ORTAÇAĞDA K. KAFKASYA


    Kuzey Kafkas halklarının oluşum süreci ilk çağın sona erdiği, orta çağın başladığı tarih kabul edilen M.S. 375 yılına kadar aşağı yukarı kabaca tamamlanmıştır. Farklı kökenlerden gelip farklı isimler taşıyan topluluklar, yaşamın dayattığı, ortaklaşa üretim, trampe ederek tüketim, barınma ve dayanışarak korunma… süreçleri esnasında oluşturdukları ortak kültür etrafında sosyalleşerek bir konsolidasyona uğramıştır.

    Bu tarihe kadar doğudan batıya ari ırktan göçler gerçekleşmişken; bu tarihten sonra yaklaşık 12. asra kadar sürecek olan Turani ırkların göç dalgası başlamıştır. Bu dalga Avrupa’daki gelişmelere doğrudan tesir etmiş, bu göçmenlerin bir kısmı da Kuzey Kafkasya’ya girmiş ve yerleşmiştir.

    Bu yüzyılda Kafkas kavimleri olan Kemirguay, Kabardey, Şapsığ, Natukhay, Jane, Abzakh, Bjeduğ, Ubıh ve Abazaların ataları olan ilk kabileler, Azak Denizi’nin üst kısımları, doğusu ve Karadeniz boyunca aşağı doğru İngur nehrine kadar; içeride de Kuban Nehri ve daha doğuda Terek boylarına kadar olan bölgelere yayılmışlardı.

    4. yy’da Kemirguay Prensi Lavristen’in, Bizans İmparatoru ile kurduğu samimiyetin bir sonucu olarak Hristiyanlığı ve Bizans kültürünü Kafkasya’ya getirmesi not edilmesi gereken bir tarihtir.

    HUNLARLARLA TEMAS
    M.Ö.375 tarihinde Kafkasya sınırlarına dayanan Hunlar, Don ve Volga Nehri’nin aşağılarına inerek Sarmatlar’ı kendine tabi kıldı.

    M.Ö. 1. yy’da güneyden Hazar Denizi boyunca Kuzey Kafkasya’ya geçmiş olan Fars kökenli Alan unsurları da yenen Hunlar, esir aldıklarını kendi ordusuna katarak Avrupa içlerine kadar götürürken; bir kısmını da tekrar güneye doğru göç etmek zorunda bıraktı. Alanların Kuzey Kafkasya’da kalabilen bakiyeleri günümüzdeki Asetinler’in atalarıdır.
    Hunların Kafkasya’da bundan başka bir aktiviteleri olmadı.

    AVARLARLA TEMAS
    Yine batıya giden Moğol kökenli Avarlar, 565 senesinde Volga nehrini geçerek bölgede hakimiyeti olan Bizans İmparatoru Jüstinyen’den toprak ve vergi istedi. Bölgede kalan Hun bakiyelerini yenip esir ettiklerini de Avar ordusuna dahil ettiler. Avarlar, Volga’dan Macaristan’a kadar olan bölgede büyük bir imparatorluk kurdu.
    Avarlar, Kafkasya’da Azak Deniz çevresindeki Kemirguaylara baskı yaparak Taman Yarımadası ve Anapa çevresine çekilmeye mecbur bıraktı. Daha sonra da Abın nehrine kadar sürdü. Burada Prens Yınal komutasındaki Kabartay güçleri ile birleşen Kemirguay güçleri önce yenildilerse de, daha sonra Avar Hanı Bakan’ı burada ağır bir yenilgiye uğrattılar. Bu zaferle şöhreti artan Prens Yınal bu sayede bütün batı Kafkasya’yı kapsayan bir merkezi yönetim tesis etti.

    HAZARLARLA TEMAS
    8. yy’da Güneyden Derbent Geçidi üzerinden Kuzey Kafkasya’ya gelen Hazarlar yönetim merkezlerini Terek Nehri ağzında kurdu. Buradan, kuzeydeki ve güneydeki güçlerle pek çok çatışmalara giren Hazarlar, ilk zamanlar K. Kafkasya halkları ile dayanışma içinde bulundu. Peşi sıra Avarları ortadan kaldırıp, Azak denizinin doğusundan aşağıya doğru ilerleyerek Kuzey Kafkasya halklarına hükümranlıklarını kabul ettirmeye çalıştı.
    957 tarihinde Kuban Nehri’nin kuzeyinde Adigeler’le Hazarlar arasında meydana gelen savaşta Adıgeler başarı kazanmışsa da, Prens Aliğyiko Kanşaka esir düştü. Bir müddet sonra Adigeler Rus Devleti ile yaptıkları ittifak sonrası Azof kalesine saldırıp Hazarları yenilgiye uğratarak Aliğyiko’yı da kurtardı.
    Hazar Devleti, Peçeneklerin ve Rusların saldırıları sonucu 11. asırda sona ererken, Kafkasya için bu sefer Rus tehlikesi baş göstermeye başladı.

    CENGİZ ORDULARI VE KAFKASYA MÜTTEFİK KUVVETLERİ
    Bütün doğuyu işgal eden Moğol Hanı Cengiz Han’ın Cebe ve Sabutay komutasındaki bir kısım kuvvetleri 1222’de Güney Kafkasya’ya girdi. Bölgeyi yakıp yıktıktan sonra Kafkas Dağları’nın kuzeyine geçtiler.
    Bu tarihte Kuzey Kafkasya’da henüz bir birlik görülmüyordu. Cengiz Han tehlikesinin ortaya çıkmasından sonra Kabartay Pşıları Apşokua ve Kadrışava’nın gayretiyle Adige, Çeçen, Asetin, Dağıstanlı ve Kıpçaklardan oluşan bir ordu oluşturuldu. Halk, Cengiz ordularının zulmünden korunmak için dağlara çıktı. Bilahare iki ordu Mezdog bölgesinde karşılaştı. Müttefik Kuzey Kafkasya kuvvetleri Cebe ve Sabutay kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Moğollar bir kısım ganimetler vererek Kıpçakları ittifaktan koparıp kendi saflarına geçirdi. Moğollar bu yeni destekle üzerine saldırdıkları Kuzey Kafkasya müttefik kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Pşı Abşuoka, Pşı Kadrışava, Pşı Kelemet gibi komutanlar öldürüldü. Baksan civarına çekilen ordunun son bakiyeleri Pşı Glakhiten komutasında kalmıştı. Cengiz orduları zafer sarhoşluğu yaşarken, Kuban bölgesinde bulunan Pşı Şevloh komutasındaki diğer ordu imdada yetişip, kalan müttefik askerlerini de yanına alarak düşmana ani bir baskın yaptı. Müttefik kuvvetleri gafil avlanan düşman ordusunu kırıp geçirdi ve Kafkasya’yı terke mecbur etti. Cebe ve Sabutay ise Güney Rusya’da kısa bir süre oyalandıktan sonra 1223’te Volga nehrini geçerek Asya’ya geri döndü.
    Cengiz Orduları 1226 da Batu komutasında Volga nehrini geçerek geri geldi ve Güney Rusya’ya girerek Karpatlara kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Volga nehri kenarında Saray’ı merkez alarak ve bölgedeki Türk unsurları da içine katarak Altınordu Devleti’ni kurdu. Ardından bölgedeki Rus Hanlıklarını kontrolüne aldı.
    1277’de Altınordu Hanı Mengühan, beraberinde Rus kinyazları da olduğu halde Kafkasya’ya taarruz etti ve kanlı çatışmalar sonrasında Terek çevresine hakim oldu.

    TİMURLENK ORDULARI
    1388’de Asyadan gelip Hazar Denizi kuzeyinden Altınordu devleti üzerine yürüyen Timur, Altınordu Hanı Toktamış’ı mağlup etti.
    Timur 1396’da bu sefer de güneyden gelerek bir kez daha Altınordu üzerine yürüdü. Altınordu Devleti Kafkasyalılarla ittifak yaparak, Timur ordularını Tetertop civarında karşıladı. Bu çatışmalarda Kafkasyalılar telafisi zor yaralar almıştır.
    Bu çatışmaların ardından Kuzeye yürüyen Timur İkinci defa Altınordu devletini ağır bir yenilgiye uğrattı. Altınordu Astrahan’a çekilirken, Kırım ve Kazan Hanlıkları istiklallerini ilan etti.
    Bu fırsattan istifade eden Kafkasyalılar Altınordu’nun işgal ettiği Terek Havzasını geri aldı.
    Timur da Kafkasya’da fazla durmayarak seferlerine devam etti.

    RUSLAR TARİH SAHNESİNDE
    Orta Asya’dan başlayan kavimler göçü hep Hazar’ın ve Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya doğru olmuştur. Göçmenler bu güzergahta önlerine çıkan kavimleri yararak kuzeye ve güneye doğru yayarken, bir kısmını da içlerine alarak Avrupa’ya doğru sürüklüyordu. Bu geçişler esnasında Slav kavimleri de aynı şekilde üç yöne dağıldı.
    864’de Kuzey Slavları Novgorot merkez olmak üzere devletleştiler. Devlet Merkezi 905’te Kiyef’e taşındı. Bu tarihten sonra Güney’e yönelerek Bizansa ve Hazar Denizi üzerinden Bakü çevresine akınlar yaptı (943).
    954-973 yılları arasında Tumatarakan(Taman) yarımadasına girip burada Adigelerle savaştılar.
    Kiyef’in ayakaltı konumu, Rusları daha aşağılara inmeye sevk ediyordu. Güneydeki Ruslar Volga nehri başını kendilerine merkez yaptı. Böylece Dinyeper bölgesinde Kiyef Prensliği; Volga havzasında Suzdal Prensliği isminde iki yönetim merkezi vücuda geldi. Bu iki Prensliğin çatışmalarının ardından 1169’da Kiyef tasfiye olurken, hakimiyet Volga’ya kaydı.
    1147 tarihinde Moskova kurulmuştu. Kısa sürede prensliğe dönüşen Moskova gücünü artırdı ve 1341’de diğer Rus prenslikleri üzerinde de hakimiyet kurdu.
    1452-1505 yılları arasında yaşayan III. İvan ayrı olan bu prenslikleri birleştirerek Büyük Rusya’ya hitap eden ilk imparator oldu. III. İvan Rusları, bir taraftan Timur’un dağıttığı Altınordu tabiiyetinden çıkarırken, diğer taraftan Kazan Hanlığını kontrolü altına aldı ve Kırımla ittifak anlaşması imzaladı.
    IV. İvan (Grozni) zamanında (1533-1584) ise 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan ortadan kaldırıldı. Böylece Kuzey Kafkasya, Kuzeyde Rus Çarlığıyla, K.Batıda ise Kırım Hanlığıyla yüz yüze kalmış oldu.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Kuzey Kafkasyanın Askeri ve Siyasi Tarihi I -

          Kategori: Azerbaycan Tarihi

          Konuyu Baslatan: NeCeSeN

          Cevaplar: 5

          Görüntüleme: 2919


  2. #2
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart

    RUSLARLA İLK TEMAS
    Kafkasya ile ilk fiili teması kuran İvan Grozni, Prens Temirko’nun kızı Pranses Mari ile evlenerek akrabalık tesis etti. Bunun üzerine 1567’de taraflar arasında yardım esasına dayanan bir dostluk anlaşması imzalandı. Kafkasyalıları bu dostluğa mecbur eden etken, Kırımlıların Kafkasya’ya karşı olan saldırgan tutumuydu. Bu ilişkinin bir sonucu olarak Slav Kazakları gruplar halinde Kafkasya’ya yerleşmeye başladı. Terek bölgesindeki Tarki’de, Rusya, İran ve Kafkasya arasında kullanılan bir ticaret bölgesi oluşturuldu. İzlediği siyasetle Kafkasya’yı Rus girdabına çeken İvan Grozni 1587’de ölünce, varisleri arasında taht kavgası başladı. Kavgayı kazanan Romanov hanedanı 1615 yılında devleti kontrol altına aldı.

    TARKİ MUHAREBESİ
    Bir müddet sonra Ruslar, İvan Grozni’nin sağlığında karşılıklı anlaşma ile bir ticaret merkezi haline getirilen Tarki’ye sahip çıkmak için Hazar Denizi kıyısına asker gönderdi. Bu oldubittiden rahatsız olan Kafkasyalılar Rusları bölgeden uzaklaştırma kararı aldı. Dağıstan ve Kabartay kuvvetlerinin iştirak ettiği 1595 tarihindeki baskında, Tarki’deki Rus kuvvetleri tamamen imha edildi.
    Ardından Rus Çarı Boris Godunof’un, Gürcistan’ın talebi üzerine gönderdiği askeri birlikler de Dağıstan’dan geçerken gerçekleştirilen ani bir saldırı ile dağlıların kılıçları altında yok oldu.

    ŞETKALE VE TEREK SAVAŞLARI
    1604 te Ruslar iki koldan taarruza geçti: Doğuda Kizlar istikametine; batıda Şetkale (Stavropol) istikametine...
    Doğudaki güçler Terek’in güneyinde Dağıstan kuvvetlerince karşılanıp durduruldu. Kabartay kuvvetlerince de kuzeyden çevrilen Rusların tamamı imha edildi.
    Rus ordusunun batıya inen kolu da Şetkale’nin doğusunda Kuban kuvvetlerince durdurulunca, Rusların istila girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.
    Bu tarihten sonra kendi iç meseleleriyle uğraşa giren Ruslarla Kafkasyalılar arasında uzun süre savaş olmamıştır. Sadece, Kafkasya bölgesine yerleşmeye çalışan Kazaklarla alt düzeyde küçük çatışmalar olmuştur.

    İSTİKRARIN MİMARI BİLGE: KAZANUKO JEBAĞI
    Bu dönemde Kabartay bölgesinde fikirleriyle toplumu etkileyen Kazanuko Jabağı isminde bir bilge kişi tezahür etti. Ruslarca Kafkasya’nın Solon’u olarak tanımlanan Jabağı Kafkasyalılar arasında yasa hükmünde olan şhabze’yi yeniledi. Bununla birlikte bir de ideal bir devlet reisi yetiştirdi: Kaytoka Aslan Beg.
    Aslan Beg daha 22 yaşında iken bir devlet adamında olması gereken bütün üstün vasıflarla donanmıştı. Nihayet günü geldiğinde milleti toplayan Jabağı, Aslan Beg’i devlet başkanlığına seçtirdi. Aslan Beg ilk olarak “İki deniz arasında bir devlet olur dedi” ve bu paralelde çalışmalarına başladı. Bu dönemde Kafkasya’yı kuvvetli ve birlik içinde gören 1. Petro, 1707’de Arslan Beg ile saldırmazlık anlaşması imzaladı.
    Jabağı çok yaşamadı 1722’de öldü. Arslan Beg de Jabağı’nın ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde çalışarak, özellikle Dağıstan hanlarının Ruslarla irtibat kurmaması için ülkenin diğer bölümleriyle bağlarını artıracak çalışmalar yaptı.
    Ancak beş yıl sonra Arslan Beg de vefat edince birlik sarsıldı.

    BU DÖNEMDE DAĞISTAN’DA DURUM
    Bu dönemlerde Doğuda ve Dağıstan’da Arapların kurduğu beylikler vardı. O zamanki valiler ve reisler memlekette bir çeşit aristokrat sınıfı teşkil ediyordu. Bunların soyca Arap olanları da bulunuyordu, fakat yerli halk arasında artık erimişlerdi. Gerek batıda ve gerek doğuda hakim olan anarşik, baskıcı rejim hiç olmazsa iyi organize edilebilmiş olsaydı...
    Doğudaki baskı daha açıktı, her tarafta genel bir kanun halini almış olan ”örf ve adetle” iş görülüyordu. Dağıstan’daki küçük hanlıkların her biri doğu despotizminin bir örneği idi. Dağıstan’ın yayla ve ova kısmına Tarko Şamhalı hakim bulunuyordu. Dağlarda ise pek çok köy ve kasaba bağımsızlıklarını muhafaza ediyor, eskiden beri tabi oldukları demokratik bir idare altında yaşıyorlardı. Bütün otorite ihtiyar meclislerine aitti, bunları birleştirecek bir lider ise henüz çıkmamıştı. Çünkü tehlike birleşmeye mecbur edecek kadar büyümemişti.

    PETRO’NUN FAALİYETLERİ
    Ruslar 1699 Karlofça anlaşmasıyla Azak Denizi’ni ele geçirerek Kafkasya’nın kuzeyine yerleşti. Bununla yetinmeyip Azak Denizi’nin doğusundan aşağıya sarkarak Kuban’a doğru yürüdü. Can nehri kenarında savunma hattı kuran Kırım-Kafkas kuvvetleri Rusları yendiyse de, Azak Kalesi’nden atamadı. Ruslar ancak 1711’de Prut yenilgisinin ardından Azak Kalesi’nden çıkartılabildi.
    27 Temmuz 1722’de Rus kuvvetleri, bugünkü adı Mahaçkale olan Agrahan’ı işgal etti. Şamhal Adil Giray teslim oldu. 27 Temmuz’da da Derbent işgal edildi.
    Şirvan üzerine yürüdüklerinde Osmanlı kuvvetleri yardıma gelince Ruslar Bakü’de durmak zorunda kaldı. 1724 yılında Osmanlı ve Ruslar arasında yapılan anlaşma ile Şirvan memleketinin Bakü dahil yukarıdaki bütün toprakları Ruslara verildi.
    Çar Petro 1725’de öldü. Dağıstanlılar Rusları kuzeyden sararak Rusya’yla irtibatını kesti. Nadir Şah da Osmanlı ile ittifak yapınca zor durumda kalan Ruslar işgal ettikleri yerleri boşaltarak 1735 yılında geri çekilmek zorunda kaldı.

    KIRIM VE İRAN SALDIRILARI
    Şirvan Hanının isteği üzerine, Kırım Han’ı, Kafkasya’nın step bölgelerinde yerleşik Kazak ve Rus askerlerini temizlemek için kendi başına bir operasyona başladı. Bunun üzerine Nadirşah da Şirvan üzerine saldırdı. Şah, Osmanlı- Şirvan ve Kırımlılardan oluşan müttefik kuvvetlerini mağlup ederek Şirvan topraklarını eline geçirdi. Şah, Dağıstan’a çekilen Şirvan Şahı Surhay Han’ın peşine düşerek takip etti. Dağıstanlıların korumasına giren Şirvanlılar ve Kırımlılar, Kuzey Batı istikametinde geri çekilmeye başladı. Fakat geri çekilme esnasında Kırımlılar sebepsiz yere Çeçenlerin üzerine saldırdı. Çeçenlerin de karşılık vermesi üzerine büyüyen savaşta Kırımlılar tam bir hezimete uğradı.

    ORTA KAFKASYA’YA RUS SALDIRILARI (1737)
    Petro’nun yerine geçen Anna İvanova 1737’de komutanı Prens Hamburski’yi Kizlar’a gönderdi. Orta Kafkasya’dan yol almaya çalışan Hamburski, Çeçen ve Kabartaylar’ın karşı taarruzuyla ciddi bir yenilgiye uğratıldı.

    GÜNEYDEN İRAN SALDIRILARI (1742)
    Osmanlı-Rus anlaşmasıyla Şirvan Hanlığı’na ait Bakü, Derbent ve Hazar kıyısının Ruslara bırakılmasını Nadir Şah kendisi için tehdit olarak gördü. 1742’de Nadir Şah Şirvan ülkesinin kendisine bırakılmasını istedi. Kabul edilmeyince de süratle hareket ederek Derbent, Gazikumuk ve Çohu’yu ele geçirdi, Surhay Han’ı esir etti. Bunun üzerine Kuban bölgesi haricindeki Kafkas kuvvetleri toplanarak karşı taarruza geçti ve Nadir Şahı büyük bir yenilgiye uğrattı.
    Bu dönem sonunda Kafkasyalılar düşmana kendilerini göstermişti. Bu arada Batı Kafkasya’da büyük bir kitle İslam dinine girmişti. Böylece Ruslarla bir de din farkı oluşmuştu. Ruslar Azak denizinin kuzeyinden Tarki’ye uzanan hattı kontrollerine alarak, Kafkasya’nın kuzeyini tamamen kontrolleri altında tutar olmuştu.
    1794 Belgrad muahedesiyle Ruslar Kırım’ı tahliye ile Azak Kalesi’ni askerden arındırmış, Kafkasya’nın istiklalini de tanımıştı.

    BÖLGEYE KOZAK İSKANI
    Haziran 1762’de tahta II. Katerina çıktı. İlk evvel Dinyeper kıyısındaki büyük miktardaki Zaparoj Kozakları Kafkasya bölgesine iskan edildi. Mezdog’a kadar olan bölge 6 kale ile takviye edildi. Büyük Katerina’nın başa gelmesinden sonra 1763 yılında patlayan savaş bütün Terek Havzasında 14 sene devam etti. Hükümet merkezi Kizlar’dan kalktı, Terek Kozakları bu nehrin aşağısındaki eski yurtlarına döndüler. 450 Kazak ailesi Sulak nehrinin üzerine yerleştirildi. Kabardey’in ikinci derecedeki reislerinden Kutçakin Ortodoks olmuştu. Mezdog’da bir istihkam yapıldı. Bu kale Kutçakin’in emrindeki 50 ailenin muhafazasına verildi. Kalede bir Ortodoks kilisesi de vardı ve çok kuvvetli bir ileri karakol vazifesi görecekti. Aynı zamanda Asetin kabileleri arasına Hıristiyanlığı yaymak için misyonerler gönderildi.
    Ruslar Mezdog bölgesine yerleşmekle Kafkasya’nın doğusuyla batısını birbirinden ayırmış oluyorlardı.

    KÜÇÜK KAYNARCA ANLAŞMASI
    1769’da Osmanlı Rus harbi başladı. 1774’de Osmanlılar Tsemez’e asker çıkarttıysa da yenildi. Ruslar Taman yarımadasını ve Tsemez’i işgal etti. Bu gelişmelerden sonra Çeçen ve Kabartaylardan oluşan Kafkas kuvvetleri Kizlar ve Mezdog bölgesine; Kuban bölgesindeki Adige kuvvetleri de Taman Yarımadası’ndaki Rus kuvvetlerine saldırıya başladı. Bu saldırılar netice verdi ve Rus kuvvetleri Don mıntıkasına çekilmek zorunda kaldı.
    Fakat, Ruslarla-Osmanlılar arasında imzalanan Küçük Kaynarca anlaşmasında, anlaşma maddesinin öznesi olan Kafkasyalılar muhatap bile alınmadan haklarında kararlar alındı. Buna göre, Osmanlı Belgrad anlaşmasıyla tanıdığı Kafkasya’nın istiklalini artık tanımaktan vazgeçiyor, Kafkasya’nın batı kısımlarını Rusya’ya bırakıyor ve Azak Denizi’nin Rusya’nın malı olmasını kabul ediyordu.
    Ruslar harbin son bulmasının ardından topladıkları kuvvetlerle tekrar saldırıya geçti ve Taman yarımadası ile Kizlar mevkiini 1776 yılında tekrar ele geçirdi.
    Aynı yıl İmparator Naibi olarak Kafkasya’ya atanan General Potemkin, Kırım ve Gürcistan’ı Rusya’ya bağladı. Terek ve Kuban mevkiinde yeni cepheler oluşturdu. Böylece Kafkasya’nın kuzeyinde tam bir kuşatma oluşturulmuş oldu. Ayrıca Leçi Kazakları
    Kuban cephesinde istihdam edilmeye başlandı.
    1779’da Batı Kafkasya’da 14 bin kişilik atlı kuvvet hazırlayan Kafkasyalılar Kuban bölgesindeki Rus askerlerine ani bir saldırı düzenledi. İki gün içinde ciddi zafer kazanarak işgal edilen yerler ele geçirdi ise de Terek cephesinden gelen Rus kuvvetleri durumu tersine çevirdi.
    Bu taarruzlarla Kafkasyalılar, Kaynarca antlaşmasının fiili bir kıymeti olmadığını ve mücadeleye devamda kararlı olduklarını göstermiş oldu.

  3. #3
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart

    FERAH ALİ PAŞA’NIN GELİŞİ
    Kırım’ı kaybeden Osmanlı Devleti Ruslara ikram ettiği Kafkasya’ya yardım etmek zorunda olduğunu anlamıştı. Kafkasya’da iki zümre teşkil etmişti: Natukay Prensi Zanıko Muhammed Geri’in yanında yer alan grup Osmanlının yardımını isterken; Kalabatukolarla birlikte olan grup ise Rusların şiddetini celb edeceği gerekçesiyle buna karşı çıkıyordu. Zanıko Muhammed Geri, Bab-ı Ali ile bir ahitname imzalamış ve bunun ardından 1779’da Ferah Ali Paşa heyeti Kafkasya’ya gönderilmişti. Ferah Ali Paşa bir üs vazifesi görecek Anapa Kalesi’ni imar ile Soğucak ve Tsemez yerleşim birimlerini oluşturdu. Tarikat mensubu olan Ferah Ali Paşa bölgenin İslamlaşmasına da önemli katkılarda bulundu.

    KIRIM’IN İLHAKI
    1783’de Potemkin Kırım’ı, Taman Yarımadası’nı ve Kuban’ın kuzey bölgesini işgal ve ilhak etti. Bu durumu bir beyanname ile ilan edilen bu emr-i vaki Osmanlılar tarafından zaruri olarak kabul ve tasdik edildi.
    Taman’ın alınmasıyla Kerç boğazı tamamen kotrol altına alınırken, Kırım’ın alınmasıyla Kafkasya denizden de tehdit altına girmiş oluyordu.

    GÜRCİSTAN’IN RUS HİMAYESİNE GİRMESİ
    Hıristiyan bir ülke olan Gürcistan, Osmanlı ve İran Devletlerinin mücadele alanı olmuştu. Rusya bu durumdan istifade ederek bu ülkeye yakınlaştı. Gürcistan Kralı II. İrakli Haziran 1783’te Rusya’dan himaye istedi. Gürcistan’ın bu talebi derhal yerine getirildi.
    Gürcistan’ın ele geçirilmesiyle Kafkasya Güneyden de çevrilmiş oluyordu.
    Rusların Kafkasyalılara, Gürcistan’la bağlantı kurmak için yol yapmalarına izin verilmesi teklifi, toplanan Milli Meclisce reddedildi. Rusların birliği bozmak için Çerkes beylerini ayartma girişimi de sonuçsuz kaldı.

    RUS TAARRUZLARI
    Ruslar 1783 yılı ilkbaharında büyük kuvvetlerle taarruza başladı. Hedeflerinde Orta Kafkasya vardı. Maksatları Kafkasya’nın doğusu ile batısını birbirinden ayırmaktı. General Slotilof komutasındaki kuvvetler Çeçen mıntıkasının batı kısımlarını; Potemkin ise Kabartay bölgesini baskı altında tutuyordu. Çeçenler Terek bölgesini tahliye edip Sunja bölgesine çekildi. Dağıstanlılar ise Güney cephesini açmak üzere Gürcistan’a taarruz etmiş, Alazan bölgesini ele geçirmişti.

    MÜRİDİZM
    Rus baskıları artınca birlik fikirleri de kuvvetlenmeye başladı. Bu çalışmanın başını da tarikatler çekiyor, direniş ruhunu ateşleyerek canlı tutuyordu. Kafkasya’daki tarikatler sadece zikr ve murakabe ile meşgul tarikatlere benzemiyordu. Doğrudan mücadele tarikatlarıydı. Şeyh komutan, müridler de savaşçı grubu vaziyetindeydi. Halkı doğrudan mücadeleye sevk ve teşvik ediyordu. Bu dini heyecan, bu tarihe kadar tam teessüs edememiş olan siyasi birlik için de çok müsait bir zemin teşkil ediyordu. Bunun için biraz zamana ihtiyaç vardı fakat düşman bu zaman ve fırsatı hiçbir zaman vermedi.
    Tarikatlar Çeçenistan’da çabuk kökleşirken Dağıstan’da böyle olmadı. Dağıstan’da hanlık otoriteleri vardı. Tarikat yapılanması ise bu hanlık otoritesini zayıflattığı için hanlar karşı çıkıyordu. Bu yüzden hanlar ile mücadele etmek gerekiyordu. Çeçenistan’da ise bu gibi otoritelerin olamasının bir neticesidir ki dini ve milli bir kahraman zuhur etti. Hatip ve mütefekkir bir vatansever olan Şeyh Mansur halkın başına geçerek mücadele meydanına indi.

    İMAM ŞEYH MANSUR
    Ruslar Kafkasyalıların hazırlanmakta olduklarını anlamışlardı. 1785’de doğuda bir süvari alayı ile topçu müfrezesini ileri sürdüler. Rus kuvvetleri Aldi Köyü’ne kadar indi. Burada Kabartay kuvvetleri sağdan, Çeçen kuvvetleri ise soldan ve arkadan hücum ederek Rus birliğini son neferine kadar imha edip 6 adet topa el koydu.
    İmam Mansur Rusların şaşkınlığını fırsat bilerek 15 bin kişilik Kafkas kuvvetleriyle bu sefer Terek cephesinden taarruza geçti. Bu taarruza mukavemet edemeyen Ruslar Maniç Gölü’nün arkasına kadar çekildi. Kizlar ve Mezdog hattı da Kafkas kuvvetlerinin eline geçti.
    Bu yenilgilere cevap vermek isteyen Ruslar 30 Ekim 1785’de General Tükelli komutasındaki kuvvetlerle Mezdog yönüne taarruza geçti. Mansur’un kumandasında Kafkas kuvvetleriyle Tetertop mevkiinde çok kanlı bir savaş başladı. Avar ve Çeçenler büyük zayiat verdi. Bu arada Ruslar ayrı bir koldan daha Çeçenistan’a sarkmaya başlamışlardı. Gerek fazla zayiat vermeleri, gerekse de sarkan Rus kuvvetlerini karşılamak niyetiyle Kafkasyalılar yavaş yavaş savaş meydanını terk ederek çekilmeğe mecbur kaldı.
    Ruslar Mezdog mıntıkasını ele geçirmeye muvaffak oldu fakat Çeçenistan’a ve Daryal geçidine ulaşmayı başaramadı. Bu arada Kabartaylar Ruslarla barış yaptı.
    İmam Mansur önce Anapa’ya, sonra Karadeniz sahilindeki Çerkesler arasına çekildi. Kuban kıyılarından kuzeye saldırılarını hiç ara vermeden buradan sürdürdü.
    Mezdog’un işgali ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Osmanlılar ile Ruslar arasında da gerginlik artıyordu. Bunu gören Kafkasyalılar düşmana fırsat vermemek için erken saldırı kararı aldı. Düzenlenen harekatla Ruslar, Kabartayda Aleksandrovski ve Novosirtava mevkileri, Kuban bölgesinde de Meya Nehri gerisine atıldı. Bu saldırılarla düşman Karadeniz kıyılarından uzaklaştırılmış oluyordu.
    1786’da cereyan eden muharebeler neticesinde Ruslar olumsuz bir pozisyona düştü. Ruslar karşısındaki Osmanlı-Kafkas cephesini, özellikle Kuban bölgesini kendisi için ciddi bir tehdit olarak görüyordu. 18. asrın sonuna kadar Kafkas-Rus mücadeleleri bu mıntıkada cereyan etti. 1787’de Ruslar büyük bir taarruza karar verdi ve 3 koldan Kuban’a saldırdı. Jilehoy’da büyük bir meydan savaşı oldu. Rusların Rebinder ve Palakin tarafından yönetilen kolları yenilerek geri çekilmeye mecbur edildi. Fakat General Radyef’in kuvvetlerinin yetişmesiyle denge Ruslar lehine dönmeye başladı. Ağır zayiat veren Kafkasyalılar 20 km batıya çekilerek yeni bir cephe oluşturdu, fakat ağır zayiat vermiş olan Rus kuvvetleri de bu yeni cepheye saldırmaya cesaret edemedi. Birkaç yıl sonra 10 bin kişilik taze kuvvetle takviye edilen Rus birlikleri 22/Eylül/1789’da taarruza geçti. Kanlı bir savaşın ardından Kafkas kuvvetleri Anapa istikametine çekilirken; Ruslar da aldıkları ağır zayiat sonrasında takibi bırakmış olsa da, Kafkasya’nın içlerine kadar girmiş oldu.
    Bu olayın peşinden Anapa kalesine yaptıkları taarruzlarda başarılı olamayan Albay Tükelli komutasındaki Rus kuvvetleri büyük bir zayiat vererek geri çekilmek zorunda kaldı.
    Ruslar 1789’da Bibekof komutasında bir kez daha taarruza geçtiyse de başarılı olamamış, savaşçıların bir kısmı ölmüş, bir kısmı esir alınmış, bir kısmı da komutanlarına isyan ederek perişan halde kaçıp gitmiştir.

    BATTAL PAŞA’NIN İHANETİ
    Kafkasyalılar, Osmanlıdan istediği desteği bir türlü alamıyordu. Dağlılara pek çok vaade bulunuluyor fakat bir şey yapılmıyordu. Nitekim Ferah Ali Paşa’nın ayrılmasından sonra yerine tayin olunan Battal Hüseyin Paşa Trabzon’da oyalanıyor, vazifesinin başına gitmekte gecikiyordu. 1789 senesi gelmiş ve henüz tahta çıkmış olan III. Selim hemen vazifesi başına gitmezse Battal Paşa’yı idam edeceğini bildirdi. Bunun üzerine Battal Paşa birkaç yüz kişi ve 2000 ücretli askerle Tsemez’den karaya çıkıp Anapa’ya girdi.
    Bu sırada Bibekof’un kaleye yaptığı kuşatma, içerdekilerin mukavemeti ve dışarıda Kafkasyalıların yaptıkları saldırılarla bozguna uğratıldı. Bu başarı Kafkasya’da büyük bir sevince sebep oldu.
    Anapa’da önemli bir kuvvet toplanmıştı. Fakat Battal Paşa adı gibi pek battal bir adamdı, bir türlü harekete geçmiyordu.
    1790’da Kaptanı Derya Amiral Gazi Hasan Paşa yüzden fazla gemiyle Anapa önüne gelince ve beraber getirdiği Mahmud Haseki’nin “hemen hareket etmediği takdirde Battal Paşayı idama görevli” olduğunu duyunca yola çıktı. . Kafkasya’nın doğu bölgesinde Terek kenarındaki Gumkale hedef seçilmişti. Yola çıkıldı, 12 saatlik yol 63 saatte gidildi. Battal Paşa Kuban nehrini geçince birliği durdurdu ve işte padişahın emri yerine geldi diyerek ileriye gitmeyeceğini söyledi. Halbuki doğuda dağlara çadır kurmuş binlerce dağlı onun birliklerini bekliyordu. Şeyh Mansur da aynı şekilde bölgede hazırlanmış Battal Paşa’yı bekliyordu. Fakat Battal Paşa hazineyide yanına alarak aniden Ruslara sığındı. Ordu başsız kaldı. Çerkesler başsız kalan Türkleri himaye etti. Rus saldırılarında epey zayiata uğransa da Anapa Kalesi’ne geri dönüldü.
    O kadar emekle ve hayalle hazırlanan askeri harekat Battal Paşa’nın ihanetine kurban gitmişti.
    Bu olay sonrası Kafkasyalıların Osmanlıdan ümidi iyice kesildi.

    ANAPA MUHAREBESİ
    Kalenin yeni muhafızı Sarı Abdullah Paşa da önceki gibi Trabzondan ayrılıp görevinin başına gelmiyordu. 1791 Temmuzunda Ruslar Anapa’ya taarruz başlattı. İmam Mansur ve savaşçıları da kaledeydi. Kanlı bir savaş oldu. 14 gün 14 gece süren savaşta Ruslar 93 subay ve 4 bin askerini yitirirken, Kafkasyalılar da çok zayiat vererek savunma ve taarruz güçlerini iyice kaybetmişti. 15.nci gece kalenin Derviş Tepesi mevkkindeki Trabzon askerini gafil avlayan Ruslar buradan içeri girdiler. Kanlı bir boğuşma sonrasında büyük vatansever Şeyh Mansur Ruslara esir düştü. Ruslar buna kaleyi ele geçirmekten daha çok sevindi. İmam Şeyh Mansur bilahare hapsedildiği Şilizelburg Kalesi’ndeki hapishanede işkence ve kötü şartlar altında hayatını kaybetti.
    O gün zayi edilen imkanlara bakıldığında, eğer Osmanlı Ordusu düzenli olsaydı, başında dirayetli ve namuslu komutanlar olsaydı, Kafkasyalılara gereken önem verilseydi, Rusların Don ve Volga arasındaki yerlerden Kuzeye sürülmelerinin işten bile olmadığı görülecektir. Anapa’nın kaybedilmesi ve dolayısıyla İmam Mansur’un esir düşmesi de Baddeley’in “nezaketle” söylediği gibi, ”Osmanlıların gösterdiği kayıtsızlık ve dikkatsizlik yüzünden” olmuştu.

    YAŞ ANTLAŞMASI
    10 Ocak 1792 tarihinde, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı. Tamamı on üç madde olan bu antlaşmaya göre, Kırım ile Taman’ın ilhakı ve Kuban Nehrinin hudut tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.
    Yaş Muahedesi ile Kafkasya’nın istiklali teyid ve Rusların Gürcistan’ı terki temin ediliyordu. Ruslar bu anlaşmayı imzalamakla hem zaman kazanmaya çalışıyor; hem de Osmanlıyı bu vesile ile Kafkasya’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
    Fakat Kafkasyalılar pes etmedi. Haberciler çıkartılarak bütün Kafkas kabileleri seferberliğe davet edildi. Davete bütün feodal beyler icabet etti.
    Anapa’yla birlikte Tsemez’i de ele geçirmiş olan Ruslar Adige saldırılarının yeniden yoğunlaşmasıyla Anapa’ya çekilmek zorunda kaldı.

    KALMUK-KAZAK SALDIRILARI
    1796’da Kalmuk reisi Dudukunba Kazak ve Kalmuklardan 50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Kuban ve Terek istikametinde taarruza geçti. Düzlükte bir süre mukavemet gösteren Kafkasyalılar bu büyük güç karşısında tutunamayarak dağlara çekildi. Dundukunba 1 yıl süreyle bulunduğu bölgede her yeri yaktı yıktı. Bir yıl sonra Kafkasyalılar Dundukunba’ya akın ve baskınlar düzenlemeye başladılar. Bu saldırılarda yıpranan ve daha fazla tutunamayan Dundukunba işgal ettiği yerleri tahliye ederek geri çekildi. Ancak bu bir sene zarfında Kafkas saldırılarından korunmuş olan Ruslar istihkamlarını takviye etmişlerdi.

    GÜRCİSTANIN 2. KEZ İŞGALİ
    Bütün bu gelişmeler olurken konjonktürü müsait gören İran Şahı Ağa Mehmet Şah Azerbaycan ve Gürcistan’a tecavüzlerde bulunmaya başlamıştı. Önce Azerbaycan’ı işgal etmişti. Tehdidin artması üzerine Gürcüler Ruslardan yardım istedi. Bunun üzerine General Zobof idaresindeki Rus kuvvetleri 1785 Mayıs’ında Derbent’i işgal ederek güneye yürüdü. Burada Bakü, Şomahi ve Şuşa mıntıkalarını işgal ettikten sonra Gürcistan’a girdi. Bu sırada Katerina’nın ölmesiyle, Ruslar, Gürcistan hariç diğer işgal bölgelerini terk ederek Kizlar mevkiinde toplandı(1796).

    Rusların Gürcistan’da olması Kuzey Kafkasya için ciddi bir tehlike oluşturuyordu. 1800 yılında Avar ve Cungutay Han’a bağlı Dağıstan kuvvetleri Gürcistan üzerine yürüdü. İngur nehri önünde meydana gelen şiddetli çarpışmalarda Ömer Han ve Cungutay Han şehid düştü. Başsız kalan Kuzey Kafkasya kuvvetleri savaş meydanını terk etti. Bu savaşta iki tarafta büyük zayiat verdi. Öyleki Gürcüler 50 sene bu kayıpların matemini tuttular. Bu olay Kuzey ve Güney Kafkasyalılar arasında da düşmanlık doğmasına sebep oldu. Gürcistan Kralı Jorj himayeyi kafi görmeyerek Ruslardan tamamen ilhak istedi. 16 Şubat 1801’de Çar 1. Aleksandr, Gürcistan’ın ve beraberinde Abhazya’nın Rusyaya tamamen ilhak edidiğini ilan etti.
    Ama Abhazlar bu kararı kabul etmedi. Ruslar, 10 senelik bir mücadelenin ardından sadece sahil şehirlerini o da kısmen kontrolleri altına alabildiler. Ruslar Abhazya’da gerçek kontrolü ancak 1864’de sağlayabilmiştir.
    Bu harekatla Ruslar Güney Kafkasya’da üs kurmuş ve Anapa’ya kadar olan sahil şeridini komple kontrolleri altına almış oluyorlardı.

    KAFKAS GÜÇLERİNİN DON KUŞATMASI VE VEBA SALGINI
    1800’lü yılların başı Avrupa’nın Fransa ve Napolyon’la çok meşgul olduğu yıllardı. Ruslar da kendi iç yapısına sirayet etmemesi için ilgilerini Avrupa’ya kaydırmıştı. Bu fırsattan istifade etmek isteyen Kafkasyalılar umumi bir taarruz başlattı. Taarruza Dağıstan hariç bütün Kuzey Kafkasya kabileleri iştirak etti. Hazar Denizi sahillerindeki Şamhallar Rus hakimiyeti altıdaydı.
    Plan yapıldı: mütahkem yerler muhasara altında tutulurken, Don ve Maniç hattında ilerlenecek, bu yerlerin Rusya ile irtibatları kesilecekti. Plan başarıyla uygulandı ve Ruslar 1807 yılına kadar bu bölgede bloke edildi.
    Bu arada daha önce Gürcistan’a yerleşmiş olan Rus birlikleri bu bölgede düzenledikleri harekatlarla Güneyde İranlıları, Genç, Erivan, Bakü, Azerbaycan hanlıklarını mağlup ederek bu mıntıkalara tamamen yerleşti. Güneyden Abhazya’ya doğru yaptıkları hamlede ise başarılı olamadı.
    1807’de Astrahan’da çıkan veba salgını Maniç hattındaki Kafkas Ordusuna, bu vasıtayla da Anavatana sirayet etti. Kafkas Ordusu Maniç hattını bozmaya mecbur kaldı.
    Bu fırsatı kaçırmayan Rus orduları General Bulgakof komutasında saldırarak Çeçenleri Terek’in güneyine attı. Kabartaylar üzerinde de baskı kurarak bu saldırıda Çeçenlere yardım gelmesine mani oldu.

    ARİSTOKRASİYE BAŞKALDIRI
    1809’da Osmanlı ile Rusya arasında Bükreş anlaşması imzalandı. Burada da Kafkasya yine Kafkasyalıların bilgisi dışında pazarlık mevzuu yapılıyordu. Ruslar, Kafkasya’ya, Napolyon Moskova’dan çekildiği 1813 yılına kadar ciddi bir taarruzda bulunmadı.
    Bu arada, Kuban mıntıkasında aristokratlar aleyhine meydana gelen kalkışmada bir kısım asilzadeler ve bunların yandaşları Ruslara tabi oldu. Böylece milli birlik bir kez daha darbe aldı, Kuban sakinleri arasına Rus nüfuzu girdi. Fakat Ruslar Napolyon’un saldırılarının sürüyor olması sebebiyle bu fırsatı pek değerlendiremedi.
    Rus nüfuzu Dağıstan’da da güçlüydü. Avar Hanları ülkeyi Rus talepleri doğrultusunda yönetiyordu. Bu da halkta hanlara karşı olan öfkeyi artırıyordu.
    Ruslar Güney Kafkasya’da tam hakimiyet kurmuştu. Tesirleri görülüyordu. Bu tesirlerin neticesi olarak Şervaşidze Hanedanının muvaffakatıyla Ruslar 9 Temmuz 1810’da Sohum’u işgal etti. Hanedandan Sefer Bey Hıristiyanlığı kabul etti ve çocuklarını da Rusya’ya tahsile gönderdi. Rus işgalini kabul etmeyen Abhaz halkı ve asilzadelerin bir kısmı yurtlarını terk ederek Kuban bölgesine yerleşti ve mücadelelerini burada sürdürdü.

    YERMELOV’UN KATLİAMLARI
    Napolyon Moskova’dan geri çekildikten sonra bu cephede şöhret bulmuş General Yermelov Çar Naibi olarak 300 bin kişilik kuvvetle Kafkasya’ya tayin edildi. Tehlikenin büyüklüğünü gören Kafkasyalılar 1819’da düşmana ciddi taarruzlarda bulundularsa da Yermelov bu saldırıları göğüsledi.
    Ruslar tam 8 sene hazırlık yaptıktan sonra 1822’de taarruza geçti. Dağlılar dağ eteklerinde şiddetli mukavemet gösterdi. Ruslar ellerine geçirdikleri bölgelerdeki yerleşim birimlerini ve insanları yakarak tahrip ediyordu. Kafkasyalıların cansiperane karşı koyması sebebiyle Rus güçleri Terek’in iki yakasını işgal ettikten sonra durmak zorunda kaldı.
    Ancak Çeçenistan’a saldıran diğer bir kol Çeçenleri Sunja nehrinin güneyine atmağa muvaffak oldu. Dağıstan’da da Indrey mıntıkasını ele geçirdi.
    Bu arada Abhazya’da Sohum Rusların elinden alınmışsa da uzun süre korunamadı. Peşi sıra Ubıhların da katılımıyla yapılan saldırıda Sohum hariç bütün Abhazya Ruslardan temizlendi.

  4. #4
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart

    DAĞISTAN MÜCADELEYE KATILIYOR
    1826’da Dağıstan’da başlamış olan inkılap ve ihtilal hareketleri gelişmeye doğru gidiyordu. Avar asıllı olan İmam Gazi Muhammed, Kafkasya'da müridizmin ve gazavatın İmam Mansur'dan sonraki ikinci önderidir. Bütün halkın iştirakiyle başkaldırmanın başarısına inanan Gazi Muhammed, camilerdeki bağımsızlığa ilişkin siyasal vaazlarıyla çevresine 3000 kişi topladı.

    1829 yılında imam seçildi. Muhalif grupları söz ve gerektiğinde kuvvet kullanarak yola getirdi. İmamet makamında bulunduğu 1829-1832 yılları arasında, bağımsızlık mücadelesinin en büyük engeli olarak gördüğü Avar hanlarının merkezi Hunzah'a, Tarko/Tarku'ya ve Çeçenistan'a seferler düzenledi.
    İmam 1831'de artık doğrudan Ruslarla çarpışmaya başladı. Bornaya Venizagnoya kalesinde Ruslara öldürücü darbeler indirdi. 17 Ekim 1832'de her taraftan kuşatılan Gimri'nin bütün imkansızlığına rağmen direnmeye devam ettiyse de beraberindeki 15 mücahitle birlikte şehit oldu.

    Bu arada 1830’da Abhazya’da da bir ihtilal kopmuştu. Bu ihtilal “milli yemin”in hükümleri neticesiydi. Abhazlar ne Rusları, ne de Rusları davet eden Şervaşidze idaresini istemiyordu.
    Kafkasya doğusuyla batısıyla direnecekti, fakat cephaneleri çok azdı. Osmanlıdan yardım istendiyse de bu yardım bir türlü alınamadı.
    1832 yılında Dağıstanda Gazi Muhammed'in ölümü üzerine Hamzat Beg imam seçildi. Dağıstan'ın bu ikinci imamı, tam bir idealist ve son derece sert icraatların sahibiydi. 43 yaşında imam olan Hamzat Beg'in ilk icraatı istiklalin önünde bir çıbanbaşı gibi duran Rus sempatizanı Avar Hanı Bahu Bike'nin saltanatına son vererek, Gazi Muhammed'in ruhunu şad etmek oldu. Avar Hanlığı merkezi Hunzah'ı ele geçiren İmam Hamzat, Bahu Bike'yi, sonradan da oğulları Prens Nutsal ve Umma'yı öldürttü. 1835 yılı Eylül'ün 19. Cuma günü Camiye giden Hamzat Beg Camide Hacı Murat'ın ağabeyi Osman tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Hamzat'ın imamlığı sadece iki yıl sürmüş oldu. Bahu Bike'nin çocuklarının süt kardeşi olan Hacı Murad ve Osman'ın tertiplediği bu kanlı suikast hadisesinden çok geçmeden, bu sefer de Rus taraftarı Hunzah halkı ayaklanarak, İmam taraftarlarına karşı büyük bir katliam başlattı. Olaydan haberdar olan Şamil, bütün kuvvetleriyle Hunzah'a yürüyerek, katliama katılanları ağır bir şekilde cezalandırdı ve Hotzat Avulu’ndaki imamlık hazinesini kurtardı. Bu arada suikast olayında büyük rol oynayan Hacı Murad, Çar generallerinin takdirlerini kazanarak Tiflis'te rütbe, nişan ve bol para ile ödüllendirildi.

    ABIN MEVKİİNİN İŞGALİ
    1834’de Ruslar hem Kubandan, hem Abhazya’dan doğuya doğru harekat başlattı. Gagra ve Pitsunda’yı kuşatma altında tutan Hacı Berzeg komutasındaki Ubıh kuvvetleriyle takviye olmuş Abhazlar’ın üzerine güneyden gelen birliklerin taarruz etmesiyle kuşatma kırıldıysa da Ruslar bu cepheleri ele geçiremedi. Rusların hedefi kuzeydeki Abın mevkii idi. Güneyden gelen güçler Abhazya’da durdurularak kuzeye verilecek desteğe mani olundu.
    Karadeniz sahillerine denizden kuvvet çıkarabilmeyi ümit eden Ruslar Kuzeyde Tsemez’i kontrol altına almıştı ama burasıda Adigelerin kuşatması altında olduğundan dışarı çıkılamıyordu.
    Bu arada Şapsığların büyük komutanı Hacı Guzbek idaresindeki 1700 kişilik atlı birlik de doğudan gelen 14 bin kişilik düşman birliklerine taarruzda bulunuyordu.
    Bütün gayretlere ve düşmana verdirilen büyük kayıplara rağmen Rusların Abın mevkiini ele geçirmelerine mani olunamadı.

    MİLLİ MİSAK MECLİSİ
    Batı Kafkasya’da siyasi manada da oluşumlar meydana geliyordu. Daha 1807’de Kalubatyikoua Şupagua tarafından başlanmış bir teşkilat esas tutuldu. Bu esas şurai bir devlet tipi idi. Bu devlet 12 eyaleti barındırıyordu: Şapsığ, Abzeh, Kemirguvey, Barakay, Bjeduğ, Kabartay-Besleney, Hatukuy, Mahoş, Başılbey, Teberdi, Abhazya, Ubıh-Cih.
    Bu eyalet mümessillerinden oluşan ve Jilethau Hase (Milli Misak Meclisi) adı verilen ve 300 kişilik bir meclis oluşturulmuştu. Milli Misak Meclisi’nin belli bir merkezi yoktu. Meclis gündemde en önemli yeri teşkil eden bölgelerde toplanıyordu. Meclis açıkta, halkın gözü önünde toplantı yapıyordu. Halk dinliyor ama söz alamıyordu. Sadece halk temsilcileri konuşuyordu. Meclis bir karar aldığında ata binmiş bir hatip bu kararı halka tebliğ ediyordu.
    Jilethau Hase hem kanun yapma, hem yürütme, hem yargılama yetkisine sahipti. Bu itibarla milli iradeyi temsil ediyordu. Meclisin 1839’da Şapsığ bölgesinde yaptığı toplantıda Milli Misak esasları tespit edilmişti. Milli Misak’ın ilk maddesi “Hazar ve Karadeniz arasında ki mıntıka bir vatan ve bu vatanın sakinleri birleşik bir millettir” şeklinde idi.

    İMAM ŞEYH ŞAMİL
    Dağıstan’da, İmam Hamzat’ın şehid edilmesinden sonra imamlık sancağını Şamil devraldı. Şamil 1834’de, İmam, yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk olarak içişlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirdi. Medreselerde eğitime önem verdi, fikir ve sanat alanında da büyük adımlar atılmasını sağladı. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapıldı, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat kuruldu.
    Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazandı, ünü kısa zamanda yayılarak otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından da kabul edildi.
    İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.
    Her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi gazavatın(kutsal savaş) adı anılması gereken başlıca kahramanlarıdır.

    AHULGOH’DA HÜZÜN
    1837 yılında Kafkasya’da keşif gezisi yapan Çar Nikola, dünyaca bilinen generali Vorontsov’u Kafkasya bölgesine Başkumandan tayin etti. Vorontsov o yılı hazırlıkla geçirdi. 1838’de batı Kafkasya’da sadece Çerkeslerin saldırılarıyla meydana gelen muharebeler oldu.
    Bu arada Doğu Kafkasya’da otoritesini kurmuş olan Şamil’in kuvvetleri tahkim ettikleri Ahulgoh’dan yaptıkları saldırılarla Rus birliklerine önemli zayiatlar veriyordu. Ruslar ilk olarak Ahulgoh’un ele geçirilmesine karar verdi. İnderey ve Temirhanşura üzerinden Ahulgoh’a yürüdüler. 25 Mayıs 1839’da Ahulgoh yolu üzerindeki Argovan’a saldıran Ruslar top üstünlüğüyle kazandıkları bu çatışmadan sonra Çirkate ve Aşilteyi de işgal etti.
    Şamil 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.800 mürid ile General Grabbe komutasındaki 50 topla takviye edilmiş 25.000’i aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direndi. Bu savaşta Ruslar 215 subay ve 5000 erini kaybetti. Ahulgoh Kafkas istiklal mücadelesi tarihinde bir facia olduğu kadar, bir harikadır da. Şamil’in bu direnişi harp tarihine geçti. Bu savaşta Şamil, eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştı.
    Vuruşarak ölmekten yana olan Şamil, yanındakilerin ısrarı üzerine 30 kişiyle Ahulgoh’tan çıkmayı başararak, Çeçen bölgesindeki Kayış Yurt’a geçti. Burada yeni bir yapılanmaya gitti.Çeçenleri etrafında toplanmağa davet etti. Çeçenler İmama sahip çıkarak iradesi etrafında toplandı.

    1839 VE 1849 YILLARINDA BATI KAFKASYA
    1839 yılında Anapa-Tsemez arasındaki bölgede de mühim çatışmalar meydana geliyordu. Rus askerleri Denizden Subş mevkiine çıkarma yapmış, Kafkas kuvvetlerinin saldırısına rağmen karaya 1200 kişi çıkarmayı başarmıştı.
    Adigeler 9 Kasım 1839’da Anapa ve Tsemez arasındaki Şasi kalesine saldırdı. Adigeler kaleyi ele geçirdilerse de, topçu birliklerini bloke etmekle görevli savaşçılar vazifelerini yerine getiremeyince zor duruma düşerek tahliye etmek zorunda kaldı.
    Yine 1839’da, Adigelerle Ruslar arasında Anapa yakınlarındaki Jamatya bölgesinde meydana gelen çatışmalarda da, gösterilen bütün kahramanlıklara rağmen sonucu Rus topçuları tayin etti.
    1840 yılında Batı Kafkasya’da Kaleşhovue(Yekatrinodar)’de, Şhapsin mevkiinde, Hafitsay(Gelincik)’te ve Pşat mevkiinde meydana gelen çarpışmaların hiçbirinde muvaffak olamayan Ruslar geri püskürtüldü.
    Aynı yıl Batı Kafkasya’da Rusların kontrolünde olan 10 kaleden 8’i Adigelerin eline geçti. Böylece Abhazya hariç, Karadeniz kıyısındaki Rus hakimiyeti kırılmış oldu. Berzeg Hacı komutasındaki kuvvetler bu sefer Abhazya yöresine yöneldi. 1841 yılında Abhaz toprakları alındıysa da, Gürcistan’da bulunan Rus birliklerinin karşı saldırısıyla Abhazya toprakları tekrar el değiştirmiştir. 1841’de Marşanların idaresinde başlayan ayaklanma senelerce devam etti. Ayaklanmanın başını Marşanyiko Erişav çekiyordu.
    Bu zaferler Şurukyiko Duğuj, Canbulat, Havuduko Mansur, Yindaryiko Muhammet, Hajımoko Muhammet, Haciyiko Mehmet, Kalubatuko Hatuk, Kalubatuko Şupagua, Dazığyıko Şupaşe, Besleniko Arslan, Hatukşukuo Muhammed, Jansetyikue, Rüstem Pe, Vordevavyiko Zepş, Berzeg Hacı, Sultan Kurhum Giray, Dzadzuko Ali, Dzadzuko Nevruz, Bastiko Pşimaho, Hatukyiko Selman, İnalyiko Arslan Giray … gibi sadece kama ve kılıç gücüne sahip Adige, Abaza ve Ubıh önderlerin ve onlara itaat eden Kafkasyalıların büyük cesaret ve feragatlarıyla kazanılmıştır.
    Art arda gelen bu bozgunlar üzerine Ruslar, Sivastopol ve Odesa’da bulunan 80 bin kişilik kuvvetlerini de Kafkasya’ya sevk etti.

  5. #5
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart

    DARGO’DA ZAFER
    1845 senesinde Vorontsov kuvvetleri Doğu Kafkasya’da bir harekata başladı. Planları, Hunzah ve Andi mıntıkalarını aşıp, Şamil’in Çeçenistan’daki yeni karargahı Dargo’yu arkadan vurmaktı. Dargo’nun güneyine geldiklerinde Şamil’in güçleriyle karşılaştılar. Kanlı bir savaş sonrası Rus ordusundan 10 binin üzerinde nefer imha edildi. Rusların kalan kuvvetleriyle geri çekildi. Şamil nedense kaçanları takip etmedi.
    Bu zafer sonrasında Dağıstan’da Rusların hakim olduğu noktalarda isyanlar meydana geldi. Nüfuzu her tarafa yayılan Şamil Batı Kafkasya’ya yönelmek istedi. Ancak Kuban’a gitmek için Rusların Kabartay bölgesinden çıkartılmaları icap ediyordu. 10 bin kişilik kuvvetle Büyük Kabartay’a girdi. Nalçik’e kadar gitti ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadı. Bu bölgede 10 gün kalan Şamil herhangi bir harekatta bulunmadan gerisin geri Çeçenistan’a döndü.
    Yıllardır yalnız sürdürdüğü mücadelede yorgun düşmüş Batı Kafkasya, şimdi Şamil’le birlikte şahlanan doğu Kafkasya’nın mücadelesiyle tekrar ümitlenmişti. Doğu Kafkasya’da meydana gelen siyasi ve askeri statü Kafkasya’nın birliğine temel olacak mahiyette idi. Şamil de bunun farkındaydı ve hem askeri, hem siyasi çalışmalar sürdürüyordu. Kabartay yöresinden Anzavurko Mehmet, Kundeytyiko Mehmet Geri ve Asetinlerden Dudaruko Voyij gibi bir çok komutan Şamilin emri altına girmişti.
    Ancak Rusların Kabartay mıntıkasına hakim olmaları sebebiyle Kuban mıntıkasının Doğu Kafkasya ile idari bir birlik oluşturma imkanı kaybolmuştu. Fakat Şamil birliği sağlamak üzere bu bölgeye naipler gönderdi. 1845’de ilk Naip Hacı Mehmet, 1846’da Süleyman ve 1848’de bir Abhaz olan Muhammed Emin gönderildi.
    Kuban’da “Misakı Milli Hükümeti” vardı. Gönderilen mümessiller Doğu Kafkasya’yı temsil ediyordu. Keza Batı Kafkasya’da Şamil Şamil nezdinde bir mümessil bulunduracaktı. Böylece bir siyasi birlik sağlanmış olacaktı.

    MUHAMMED EMİN'İN ÇALIŞMALARI
    Muhammed Emin bir devrimciydi. Dağınıklığı giderip ülkeyi merkezi bir otorite etrafında toplamak istiyordu. Bu maksatla imamet sistemini Batı Kafkasya’da da uygulamak istedi ancak Batı Kafkasya’da yaşayanlar bu sisteme ayak uyduramadı. İmamet tam itaat istiyordu. Batı Kafkasya halkının kültürü ise tek otoriteye tabi olmaya yatkın değildi. Onlar şura tarzı bir yapıya tabi olabilirlerdi ancak. Hem onlar için lider, atanan bir kişi değil, olayların olgunlaştırdığı, kılıcı ve hitabetiyle bunu hak eden kişiydi. Batı Kafkasya’da İslam’ın sadece 100 yıllık bir geçmişi vardı ve naiplerin telkinleri bölge halkında istenen tesiri uyandırmıyordu. Bu nedenle Naip Muhammet Emin Batı Kafkasya’nın ancak doğu kısımlarında oturan ve İslam’ı daha önce kabul etmiş kabileler arasında etkili olabildi.
    Naiplik faaliyetinin Batı Kafkasya’da sebep olduğu tartışmaların bir sonucu olarak Hamırza isimli birinin idam edilmesi büyük tepki uyandırdı. Ruslar da bu tepkiden faydalanmak istediler fakat pek muvaffak olamadılar.
    Zeki bir insan olan Muhammed Emin durumun farkına vararak zihniyetini çabuk değiştirdi ve halkın temayüllerini dikkate aldı. Böylece vatan savunması etrafında kuvvetleri toplayabildi ve Batı Kafkasya’da mühim sonuçlar elde etti. 1848’de Adegum’da yapılan büyük bir toplantıda Muhammed Emin’in reisliği kabul edildi.
    Emin sanayi yatırımı yaparak ihtiyaçlarını kendi üretmek yönünde girişimlerde bulundu, Batı Kafkasya’yı 100 idari bölgeye bölmüş, hepsine askeri ve idari sorumluluklar vermiş, sadece 1849 yılında Ruslara 101 akın düzenlemiştir.
    Bu değişimi gören Ruslar büyük kuvvetlerle Muhammed Emin’in üzerine saldırarak Naibi Unbi dağlarında mağlup etti. Bu mağlubiyet bazı bölgelerin Muhammed Emin’i terk etmeleri sonucunu doğurdu. Buna rağmen Muhammed Emin yılmayarak mücadelesini Abhazya’da sürdürdü. Kendisini terk eden bölgeler Naib’in bu azmini görünce tekrar onun otoritesi altına girmeyi kabul ettiler. Böylece Muhammed Emin bütün batı Kafkasya’da tam bir otorite kurmayı başardı.

    KIRIM SEFERİ VE ENTRİKALAR
    Rus ilerlemesini durdurmak maksadıyla, Osmanlı, İngiltere ve Fransa arasında, Avusturyalıların da desteğini alan bir ittifak oluşturuldu.
    Bazı taleplerle Osmanlıya gönderilen Rus elçisinin geri çevrilmesinden sonra Prut Nehri’ni geçen Ruslar Romanya’ya girdi. Ardından Rus donanması 8 Temmuz 1853 tarihinde Boğazlar önünde görüldü. Bunun üzerine Osmanlı devleti 4 Ekim 1853’te Rusya’ya harp ilan etti. 30 Kasım’da da Ruslar Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını imha etti.
    Bu gelişmelerin ardından İngiltere ve Fransa da 10 Nisan 1854’te Rusya’ya harp ilan etti.
    Bu sırada Kafkasya’da iki otorite vardı: Biri İmam Şamil, biri de Muhammed Emin. Batıyla teması ise sadece Muhammed Emin sağlıyordu. Muhammed Emin, Kafkasya’nın, bölgedeki bu önemli güçlerin hiçbirinin yönetimini istemediğini, İsviçre gibi tarafsız bir bölge olarak kalması gerektiğini söylüyordu.
    Müttefikler arasında da bir fikir birliği yoktu ve her biri gizli bir hesap içindeydi. Osmanlı, 25 yıldır bir köşede tuttuğu Zanıko Sefer Beyi ortaya çıkararak O’nun reisliğinde donanımlı bir keşif heyeti oluşturup Kafkasya’ya göndermek istedi. Ancak müttefikler önce buna mani oldu, sonra da donanmayı küçülterek izin verdi. Fakat bu, plansız, programsız, muhatapsız seferde götürülen malzemeler sorumsuz kişilere teslim edilerek zayi edildi ve hiçbir işe de yaramadı.
    Muhammed Emin Varna’ya giderek müttefiklerin Kafkasya’ya kuvvet çıkarmalarını temin etmeye çalışmışsa da müttefikler bu talebi kabul etmedi. Dönüşte İstanbul’a uğrayan Muhammed Emin orada da kendisine ciddi bir muhatap bulamayınca müttefiklerin düşüncelerinin iç yüzünü anlamış olarak Kafkasya’ya döndü. 1855 senesinde İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin Kerç’i zapt ve Azak’ı ele geçirmesi üzerine Ruslar Tsemez ve Anapa’yı boşalttı. Bunun üzerine Sohum’da bulunan Zanıko Sefer ve adamları faaliyete geçti ve Sefer Anapa’ya yerleşti, Behçet Paşa Sohum Valiliğine soyundu, Mustafa Paşa Tsemez Valiliğine geçti. Serdar Ekrem Paşa’da Sohum Kalesi’ni işgal ile karargahını buraya nakletti.
    Osmanlı sahil boyunu kontrolünde tutmaya çalışıyordu. Sefer bey dirayetsizdi. Fransız ve İngiliz Ajanları cirit atıyor, ortalığı birbirine katıyordu. Birlik ve beraberlik çok zarar görmüştü. Kafkasyalılar bu durumdan hiç hoşnut değildi. Hiçbir şey vermeyen, hiçbir ciddi desteklerini görmedikleri müttefiklerin kendilerini Kırım Savaşına sürmek istemesine karşı çıkan Kafkasyalılar, Milli Meclisi toplayarak, Ruslar Kafkasya’dan atılmadan Kırım’a yardıma gitmeyeceklerini deklare ettiler.
    İmam Şamil Gürcistan üzerine yürüyerek destek vermişse de Osmanlı da hiçbir hareket göremeyince rehin olan oğlunu kurtardıktan sonra geri dönmüştür.
    Aslında bu dönemde Müttefikler Kırım’a saldırırken, Kafkasyalıların Kafkasyadaki Ruslara saldırmaması ciddi bir stratejik hata olmuştur. Bu fırsat değerlendirilseydi Ruslar Kafkasya’dan çıkartılmış olabilirdi.
    Müttefikler Kırım da muvaffak olmuş görünürken, Kars’ı kaybetmişlerdi. Kesin bir sonuç elde edilmeden savaşa son verildi ve harbin sonuçları Paris Sulh Anlaşmasıyla tespit edildi. Fakat anlaşma, maalesef Kafkasya mevzubahis bile edilmeden imzalandı. Anlaşma gereği taraflar karşılıklı olarak çekileceklerdi; ki bunun manası belli idi. Anlaşmada bir tek “Karadeniz’de Rus donanması bulundurulmayacağı” maddesi Kafkasyalılar lehine bir sonuç doğuruyordu.

    DOĞU KAFKASYA SUSARKEN
    Ruslar 1852’de Çeçen mıntıkasında ormanları tahrip etmek suretiyle taarruza başladı. Bu sefer 240 bin kişiyle gelmişlerdi. 3 koldan saldırıya geçen Ruslar 1859 senesinin sonunda Vedeno önlerine geldi. Şamil’in 14 Naip yönetiminde 7000 kişilik kuvveti vardı. Çıkan savaşta Rus toplarının ablukası sonucu Vedeno düştü. Halk demoralize oldu. Şamil 400 müridiyle Gunip dağına çekildi. Burada günler süren çatışma sonrası adamlarının yarısını kaybeden Şamil bu sefer Gunip Köyü’ne çekildi. Köy günlerce top ateşine tutuldu. Köyde sadece 100 kişi kalmıştı. Şamil hücum ederek ölmekte ısrar ediyordu fakat çevresindekiler buna mani oldu. Nihayet 6 Eylül 1859 saat 16.00’da 40 atlıyla birlikte teslim oldu. Doğu Kafkasya’da direniş bitmişti. Şamil, bir Albay’ın refakatında Petersburg’a götürüldü. Çar kendisine büyük saygı gösterdi ve Kaluga’da ikamete mecbur etti. Buradan da arzusu üzerine Medineye hicret ederek orada vefat etti.

    BATI KAFKASYA’DA SONA DOĞRU
    Muhammed Emin başladığı demokratik teşkilatlanmayı devam ettirmek istiyordu. Yardım temin etmek için 1859’da İstanbul’a gitti ama eli boş döndü. Muhammed Emin Doğu Kafkasya’daki akıbetin Batıyı da beklediğinin farkındaydı. Ruslarla müsait şartlarda anlaşma yapmaya taraftardı. Bunun için bir kongre oluşturarak millete müracaata karar verdi. Bir kongre kuruldu, kongre Muhammed Emin’in fikrini şiddetle reddetti. Bunun üzerine Muhammed Emin de 1859’da Ruslara teslim oldu ve sonrasında Türkiye’ye geçti.
    Ruslar hazırlıklarını sürdürüyordu. Kafkasyalılara iki şey teklif ediyorlardı: Ya Türkiye’ye hicret; ya da Rusya’nın herhangi bir yerine sürülmek.

    BÜYÜK HÜR MECLİS
    Doğu Kafkasya'da İmam Şeyh Şamil'in ve Kuzey Batı Kafkasya'da naibi Muhammet Emin'in Ruslar'a teslim olmasının ardından 13 Haziran 1861’de Soçi'de bir halk meclisi toplandı. Bir araya gelen Ubıh, Abzeh ve Şapsığ liderleri uzun bir toplantının ardından Çerkesya'nın bağımsızlığına karar alarak bunu bütün dünyaya deklare ettiler. Kendine 'Büyük Hür Meclis' adını veren 15 üyeli bir meclis oluşturuldu. Ve ülke 12 bölgeye ayrıldı. Liderliğini Ubıhların temsilcisi Hacı Giranduk Berzeg'in yaptığı toplantıda Abzehler'i Hasan Bidh, Şapsığları da İslam Thauş temsil etti.
    Toplantı sonrasında alınan karara uygun olarak Osmanlı'dan, İngiltereden ve Fransa'dan yardım istendi, yurt dışına heyetler gönderilerek lobiler oluşturulması, yardım alınması ve bağımsızlığın pekiştirilmesi için çalışıldı...
    Bu milli meclisin Rus tarafından gördüğü tepki ise gerçekten esef vericidir. Rus tarihçi S. Esedze o tarihi şöyle anlatıyor: "...Ancak Çerkesler'in bütün bu gayretleri, önceden planlanmış sistemli boyun eğdirme planını değiştiremedi. İlk önce Abhazya tarafından General Kolyubakin manevi darbeyi vurdu: Soçi'ye çıkarma yapan birlikler Hür Meclis'in binalarını ateşle yerle bir ettiler. Çerkesler dört bir taraftan koşup gelerek kutsal binalarını kurtarmaya çalıştılar; ama hepsi nafileydi..."
    Avrupa ve İstanbul’dan talep edilen yardımlar ise hiç gelmedi.
    İngiltere’de toplanan bir gemi dolusu silah Rus konsolosunun girişimleri sonucu Trabzon’dan ileri geçemedi.
    Ruslar ilerliyor ve önlerine çıkan köyleri yakıyordu. Halk Bjeduğ, Ubıh, Abhaz ve Şapsış bölgelerinin birer kısmını içeren dar bir bölgeye sıkışmış kalmıştı. Her iki tarafta birbirini yoklayan saldırılar yapıyordu.
    1864 senesi yazında Ruslar bütün kuvvetleriyle harekete geçtiler.
    Rus birlikleri Hodz vadisinde karşılandı. Burası geçildikten sonra zaten cephe kurulacak bir alan kalmıyordu ve geride kalanların hayat hakkı olmayacaktı. Kadın erkek herkes silahlandı. Büyük muharebe başladı. Hodz mezbahaya döndü. Herkes öldü. Ruslar hayatta kalan çocukları dahi birbirine bağladıktan sonra topçu ateşiyle öldürdü.
    Kafkasya’da büyük bir dram yaşanıyordu.
    21 Mayıs 1864 günü Ahçupsi deresi mevkiindeki Kbaade yaylasında Ruslarla karşılaşan son Adıge birliği düşmanına bir kere daha dehşetle saldırdı. Herhangi bir sonuç beklendiğinden değil, gaye namus ile ölmekti. Kadın erkek hepsinin şehit olmasıyla direniş o gün sona erdi.
    Böylece 1567 yılında Hazar Denizi kenarında başlayıp, 1864 yılında Kuban Vadisi’nde ve Karadeniz kıyısında biten, kalanların sürgünüyle sonuçlanan savaş tam 297 yılda tamamlanmış oluyordu. Ve Ruslar bu müddet zarfında 9 milyon insanını kaybetmişti.

    SÜRGÜN FACİASI
    Kbaada savaşından sonra büyük bir facia başlıyordu. Kafkasya’ya Çar Naibi olarak tayin edilen Grandük Mişel, 1864 Ağustosunda Batı Kafkasya’nın bütün halkına şu fermanı tebliğ etti: “Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde bütün yerleşik halk Rusya’nın değişik mıntıkalarına sürülecektir”
    Bu ferman gereğince, çoğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan ibaret 1 milyonu aşkın Abaza ve Adige, 200 bini aşkın Çeçen, Asetin ve Dağıstanlı yurtlarından çıkarılarak Karadeniz kıyısına sürüldü. Aylarca sahil kenarlarınde bekledikten sonra çürük vapurlara doldurulup Osmanlı’nın değişik limanlarına, oradan da hudut boylarına, iç kısımlara gönderildiler. Sürülenlerin az bir kısmı iskan mahallerine varabiliyorlar, çoğu bekleme kamplarında, Karadenizin fırtınalı sularında, limanlarda, yollarda, vardıkları yerlerde, salgın hastalıklar, iklim uyumsuzluğu ve diğer sebeplerden kırılıp gidiyorlardı.
    Sürgün esnasında şuurlarını kaybetmiş insanların kendi çocuklarını öldürmeleri ve intihar etmeleri olağan hallerdendi.
    Kafkas sürgünlerinin gittikleri yerlerde kurdukları nice köyler vardır ki 20-30 sene sonra birer mezarlıktan ibaret kalmıştır.
    Mütemadi felaketler altında eriyen bu kahraman milletin hayatta kalanları esas itibarıyla Anadolu’ya ve bir kısmı da Osmanlı imparatorluğu sınırlarında daimi emniyetsizliğin hüküm sürdüğü Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Filistin ve Irak gibi memleketlere yerleştiriliyordu.
    Adıgeleri sürmekle Çarlık Rusyası’nın ne gibi bir gaye güttüğü Kafkasya Rus Ordusu Baş komutanı Muavininin Petersburg’a Harbiye nazırına gönderdiği şu rapordan açıkça anlaşılmaktadır:
    “Ruslarla iskan edilmiş batı Kafkasya tamamıyla emin bir vaziyettedir. Dağlardan çıkarılarak ovalara sürülen ve birbirlerinden çok uzak yerleştirilen 100 bin dağlıya karşılık 220 bin silahlı Kazaklarımız var. Gerekirse ordusuz da baş edebiliriz.”
    Böylece Kuzey Kafkasya’nın Ruslar tarafından işgal tablosu Kafkas milli servetlerinin gasp ve yağması ile 1.500.000 kadar Kuzey Kafkasyalının sürgünüyle sona ermiştir.

  6. #6
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    474
    @NeCeSeN

    Standart

    VATANINDA KALANLAR
    Bu toplu sürgüne rağmen bir miktar Kafkasyalı vatanında kalmayı başarabilmiştir. Bunlar Orta Kuban, Zelençuk Laba kısımlarında kalan Adigelerle Yukarı Kuban’daki sarp vadilere sığınan Karaçaylar ve Abhazya’daki halk idi.
    Kuzey Kafkasya’nın Dağıstan, Çeçen-İnguş, Osetya ve Kabartay bölgeleri ahalisi, az bir kısım hariç dağlara sığınarak vatanlarında kalabilmişlerdir.
    Topraklar Kazaklara ve Rus seçkinlerine dağıtıldı. Kuban’da, Kazak ve Ruslara adam başına 33 hektar toprak verilirken, vatanda kalan dağlılara en kötü yerlerden aile başına 7,5 hektar yer bırakılıyordu.
    Çarlık Rusyası bütün medeni dünyanın gözü önünde bu vahşet dolu sürgünü gerçekleştirdikten sonra, Rus işgalinin medeni rollerinden bahsetmeye başladı. Rus hükümetinin iddiasına göre, Rus idaresi ve idarenin dağlı topraklarına oturttuğu Kazak ve Rus kolonistleri bölgeye ilim ve düzen getirmişler; Kafkasya’da medeniyetin yerleşmesine hizmet etmişlerdi(!). Bu iddiayı gerçeklerden yana ve vicdan sahibi Rus yazarlar bile reddetmiştir. Bunun bir çok örnekleri vardır.
    Çarlık Rusyası, Kuzey Kafkasya’yı tamamen istila ettikten sonra Dağlılardan yine de emin olamadı. Daimi işgal altında tuttuğu memlekette zalim bir askeri idare tesis etti. Kafkasya muhtelif bölgelere ayrılarak Rus polisi ve askeri memurları tarafından idare edilmeye başlandı. Sistematik bir şekilde Ruslaştırma siyaseti takip edildi. Bütün okullarda Rus dili ile eğitim yapılması mecbur kılındı. En iyi topraklar bölgeyi istila eden Rus mujiklere ve Kazaklara verildi. Bu suretle memlekette kalan halk, ya dağlara çıkmak zorunda kalmış; veyahut Kuban ve Terek ovalarına iskan edilen Kazak –Rus kolonisi ile zor duruma sokulmuştu.

    1840 yılında Kafkasya’nın nüfus yapısı şöyle idi:

    Doğu Kafkasya (Dağıstan, Çeçenistan) : 2 000 000
    Orta Kafkasya (Osetya) : 500 000
    Batı Kafkasya (Adige, Karaçay, Abhaz) : 2 500 000
    TOPLAM 5 000 000
    (Not: Kafkasya ile ilgili kaynakların ittifak ettikleri asgari nüfustur)

    Bu tarihten sonra Kuban ve diğer bölgelerden 1.500.000 kişi vatan dışına sürüldüğüne göre (çeşitli vesilerle kırılanları Allah bilir) muhtemeldir ki bu suretle Kuzey Kafkasya’da sadece 3.500.000 nüfus kalmıştı.

    1877 OSMANLI RUS HARBİNDE KAFKASYA…
    1877’de Osmanlı Rus muharebeleri başladı. Kuzey Kafkasyalılar buno haber alır almaz Gunip yakınında ve Anapa mevkii’nde iki büyük bir kurultay topladı. Kuzey Kafkasya’nın her yerinden gelen halk temsilcileri İmam şamil zamanında naiplik yapmış Abdurrahman Efendi’yi reias seçti. Genelin oyuyla isyan kararı alındı. Ruslar Osmanlıya 24 Nisan’da harp ilan etti; 15 gün sonra 9 Mayıs’ta da Dağıstan ve Çeçenistan ayaklandı. Ardından 12 Mayıs günü de Kuban şahlandı. Adigeler savaş biterken kıyıma uğradıkları Hodz kasabasını merkez yaptılar. Abhazya’nın Sohum limanında Osmanlı ile irtibat tesis edildi. Fakat yeter derecede yardım alınamadı. Dağlılar her tarafta düşmanı geri atıyordu, ama takviyeye ihtiyaç duyuyorlardı. Ama ne yazık ki Osmanlı Kafkasya’ya yetişemedi. Türk Ordusu Kars’ta kuşatıldı. İmam Şamil’in oğlu Gazi Muhammed Paşa kumandasındaki Kafkas birlikleri muhasarayı yararak ancak Erzuruma çekilebildi.
    Dağlarda, 1877 Mayıs’ından Aralık ayına kadar süren isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Kurulan harp divanları Kafkasyalıların bütün ileri gelenlerini iadam etti, onbinlerce aileyi de Sibirya’ya sürgüne gönderdi.
    Bilhassa Abhazya büyük ızdırap çekti, nüfusunun yarısını kaybetti.

    İkinci ciddi kalkışma Ruslar 1905 yılında Japonlara yenilince patlak verdi.
    Kuzey Kafkasya’da bu isyanda yine şiddet ve vahşetle bastırıldı.

    DİASPORADA SİYASİ ÇALIŞMALAR
    1908 yılının Ağustos ayında İmam Şamil’in oğlu Gazi Muhammet Paşa’nın Koska’da bulunan konağında bir araya gelen Kafkasyalı bir grup aydın Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin temelini attılar. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Çerkes elitleri tarafından kurulan ve bu coğrafyadaki ilk Çerkes cemiyeti olarak bilinen Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin kuruluş tarihi 4 Kasım 1908’dir.
    Bu cemiyetin içinde bir kaç komutan, birçok paşa, edebiyatçılar ve üniversite öğrencileri vardı. Osmanlı ordusunun önde gelen isimlerinden olan Mareşal Merted Abdullah Paşa, Mareşal Berzeg Zeki Paşa, Gazi Muhammed Fazıl Paşa, General Pooh Nazmi Paşa, General Şhaplı Osman Paşa, Loh Ahmet Hamdi Paşa derneğin aktif isimleri arasındadır. Bu isimlerin yanı sıra Ahmet Cavit Therkhet Paşa, Met Çunatuko İzzet Paşa, İsmail Berkok ve Ahmet Mithat Efendi (Hagur) Çerkes Teavün Cemiyeti’nin önde gelen isimlerindendi.
    Doktor Vasfi Güsar’ın 1975 yılında Kafkasya Dergisi’nde yayımlamış olduğu yazısında bahsettiği üzere Çerkez Teavün Cemiyeti’nin kuruluşundaki önemli bir amaç da anayurt Kafkasya’nın bağımsız olmasıydı. Bu konuda daha aktif çalışılması gerektiğinin farkına varan Çerkez aydınlar, Çerkez İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin siyasi kolu olan Şimali Kafkasya Cemiyeti’ni kurmuştur.
    1914 yılında birinci dünya savaşı çıktı. Savaşın Kafkasya’nın bağımsızlığı açısından yararlı olabileceği düşünüldüğünden Çerkezler arasında katılım çok fazlaydı. Rusyanın bu savaşta yenilmeye başlaması üzerine Kafkasya’nın kurtuluşu için yeni ümitler belirmeye başladı. Kurulan Kafkas Komitesi, 1915 Kasımında, Thuaga Müşir Fuat Paşa Başkanlığında, Prof. Aziz Meker, Dr. İsa Ruhi Paşa ile Selim Bey Behbutzade(Azeri) ve Kamil Bey Tokaridze (Gürcü), Prens Maçabeli (Gürcü) ’den teşekkül eden bir heyeti Berlin ve Viyana’ya gönderdi. Ocak 1916’da heyet Avrupa Devletlerine bir momerandum vererek Kafkasyanın vaziyetini anlattı.
    Kuzey Kafkasya, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dan oluşan konfederatif bir devlet kurmak için Kafkas Komitesi’ne maddi, manevi yardımda bulunulmasını istediler. Bir Müddet Sonra Kafkasya Komitesi adını değiştirerek Türkiye’de “Şimali Kafkasya Siyasi Muhacirler Komitesi” adını aldı. Komite uluslar arası alanda faaliyetlerde bulunuyor, kitaplar yayınlıyor, Rusya’daki gelişmeleri yakından takip ediyor, kültür işleri ile meşgul oluyor, Kafkasya’daki milli dil ve lehçelerde kitaplar hazırlıyor anavatana gönderiyordu. Anavatana gidip soydaşlarına hizmet eden Nuri Tsağo, Yusuf Suat Neğuç, Dr. Ali Suat Asyok, Öğretmen İbrahim Hızel, Besni Hafız Zekeriya Efendi, Harun Tletseruk, Akif Tigun, Güsar Şeyh Muhammed Zahit Kevseri hep Komiteyle irtibatlı isimlerdi.
    (Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilgisi üzerine İstanbul’a giren İngilizler, Beyoğlu’ndaki Şimali Kafkas Cemiyeti’ni kapatmıştır. Ağustos 1923’te ise Çerkez Teavün Cemiyeti ile İstanbul Çerkez Kadınları Teavün Cemiyeti kapatılmıştır. Çerkez Numune Okulu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul Maarif Müdürlüğüne verdiği emirle 5 Eylül 1923 tarihinde kapatılmıştır.)

    BAĞIMSIZ KUZEY KAFKASYA CUMHURİYETİ
    Rusya’da 1917 Şubat'ında başlayan ihtilal, esaret altındaki bütün milletlerin ayaklanmasına sebep oldu. Kafkasyalılar da yüzyıllardır hasretini çektikleri istiklâlleri için harekete geçtiler. Hazar'dan Karadeniz'e kadar kültür ve medeniyetleri bir olan bütün Kafkas halklarından toplam 500 resmî temsilcinin katıldığı 1. Büyük Halk Kurultayı 3 Mayıs 1917'de Terekkale'de toplandı. 5 gün süren heyecanlı toplantılar sonucunda "Birleşik Kafkasya Dağlıları Birliği Geçici Yönetimi" oluşturuldu.
    2. Kurultay 18 Eylül 1917'de Andi'de toplandı. Yirminci yüzyıl Kuzey Kafkasya tarihinde önemli bir siyasî nitelik taşıyan ve bağımsızlık hareketinin en önemli referansı sayılan kurultaya, Dağıstan, Kumuk, Terek vilâyeti, Çeçen-İnguş, Osetya, Kabartay, Karaçay-Balkar, Adıgey, Abhazya, Şetkale bölgelerinden 1500 delege katılmıştı. Anayasa niteliğinde kararlar alınarak Kuzey Kafkasya ve Dağıstan halklarının tek bir siyasî çatı altında birleştiği ilan edildi.
    Millî Meclis, bakanlar kurulunu seçerek tam yetki verdi. Çeçen Abdülmecid Çermoy Devlet Başkanı seçildi ve Bakanlar Kurulu, çalışmalarına başladı.
    20 Kasım 1917'da Rusya'dan ayrıldığını îlân eden yeni hükûmet; askerî, mâlî, zirâî ve idârî sahalarda gerekli devlet düzenlemelerine hızla başladı.
    Devlet Başkanı Abdümecid Çermoy ve Dışişleri Bakanı Haydar Bammat başkanlığında yola çıkan bir heyet; Tiflis, Batum ve Trabzon'da görüşmeler yaptıktan sonra nihayet 6 Mayıs 1918 günü İstanbul'a ulaştı. Osmanlı dış politikasının şekillenmesinde büyük rolü olan muhaceret çevrelerinin oluşturduğu "Çerkes Teavün Cemiyeti"nin aracılığıyla Osmanlı Hükümeti ile görüşmeler yaparak yardım anlaşmaları da imzalayan heyet, 11 Mayıs 1918 Cumartesi günü bir nota ile, Kuzey Kafkasya'nın bağımsız bir devlet olduğunu bütün hükümetlere duyurdu.

    7 YIDIZLI BAYRAK BURÇLARDA
    Kuzey Kafkasya'nın bağımsızlığı, Türk, Alman ve diğer batılı ülkelerin basınında geniş yankılar uyandırdı. Osmanlı Hükümeti, Kuzey Kafkasya Devleti'ni tanımakta gecikmedi.
    Bütün bu gelişmelerden oldukça rahatsız olan Rusya, Osmanlı Devleti'ni sert bir dille eleştirdi ve ilişkiler gerginleşti. Bunun üzerine Rusya, Bağımsız Kuzey Kafkasya Devleti'nin tanınmasını engellemek için önde gelen Avrupa ülkelerine notalar verdi.
    Osmanlı Devleti, yeni cumhuriyeti tanımakla beraber, müttefiklerinden beklediği siyasî destek karşılıksız kaldı. Enver ve Talât Paşaların Almanya nezdindeki girişimlerinden de sonuç alınamamıştı.
    Lenin, Astrahan yolu ile Kuzey Kafkasya'ya kızılordu tümenlerini sevk etmeye başlamıştı bile. Kizlar ve Şamilkale'yi ele geçirmek üzere harekete geçen üç tümen Kafkasyalılar tarafından bozguna uğratıldı. Ancak Beyaz ve Kızıl ordular tarafından tamamen kuşatılan Kuzey Kafkasya'nın acilen yardıma ihtiyacı vardı. Nihayet İstanbul'daki muhaceret çevrelerinin yoğun çabası ile Osmanlı Devleti harekete geçti. Büyük çoğunluğu Çerkes gönüllülerden oluşan yaklaşık 20.000 kişilik "Kafkas İslâm Ordusu" Nuri Paşa komutasında Kafkasya'ya girdi. Diğer taraftan Osmanlı Ordusu'nda görevli Çerkes Subaylardan İsmail Berkok, Mithat Şhaplı ve Muzaffer Beyler, teşkilât taburları ile dağ yolundan Kafkasya'ya ulaşmışlardı. Bu genç subaylar, yerli kuvvetleri organize etmeye başladılar. Yeni kurulan Kuzey Kafkasya Ordusu'na komutan tayin edilen Met Çunatıko Yusuf
    İzzet Paşa, Kafkas İslâm Ordusu Kumandanı Nuri Paşa ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Abdülmecid Çermoy düşmandan temizlenen Derbent'te bir araya geldiler. 13 Ekim 1918 günü yapılan büyük merasimden sonra top sesleri arasında Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin yedi yıldızlı bayrağı şehrin burçlarına çekildi.

    BEYAZ VE KIZIL ORDULAR İLE SAVAŞ
    Şiddetli çarpışmalar sonucu Kızıl ve Beyaz Rus birlikleri Kuzey Kafkasya'nın önemli bir bölümünden çıkartılmıştı. Kuzey Kafkasya'nın tüm bölgelerinde devlet teşkilâtlanmasını sağlamlaştırmak için Osmanlı subayları ile Millî Hükümet sıkı bir işbirliği içinde çalışıyorlardı. Her şeyin iyiye gittiği, Millî Hükümet'in güvenli bir çalışma ortamı bulduğu bir sırada, İstanbul'da gelen bir haber bütün planları alt üst etti. 1. Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalamış, mütareke gereği Kafkas Orduları, Başkumandanlığa dönüş için emir almıştı. Kuzey Kafkasya'ya son derece olumlu hizmetler veren ordu, emir gereği 28 Aralık 1918'de gözyaşları arasında Kafkasya'dan ayrıldı.
    Kafkas İslâm Ordusu'nun çekilmesi, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti için yıkım olmuştu. Genç devletin, biri beyaz biri kızıl iki düşman cephe karşısında durumu gittikçe ağırlaşıyordu.
    Yeni durum karşısında Devlet Başkanı Abdülmecid Çermoy istifa etti. Yerine Pşimaho Kotse 2. Devlet Başkanı seçildi. Kodze Hükümeti askerî ve siyasî iki sahada harekete geçti. Bütün millet seferber îlân edilerek mücadeleye hız verildi. Çarcı General Denikin kuvvetleriyle kanlı savaşlar biribirini izleyerek sürdü. Adıgey, Karaçay, Kabardey ve Oset bölgeleri düşman tarafından işgâl edildi. Millî Kuvvetler Dağıstan ve Çeçenistan'a çekilerek savaşa devam ettiler. Alhanyurt ve Gudermes'te savaş bir hafta sürdü. Kuzey Kafkasyalılar üstün kuvvetler karşısında tutunamadılar; Çeçenistan içlerine, Vedeno'ya çekildiler. Bu şiddetli savaşlar sonunda Kuzey Kafkasyalılar, bin kadarı kadın olmak üzere 20.000 şehit vermişlerdi.
    Bu sırada büyük ümitlerle ve hırsla göreve başlayan Pşimaho Kotse hükümeti de 1919'da istifa etti. General Mikail Halil hükümeti kurmaya memur edildi. İngilizlerin de Denikin'i desteklemeleri, cephanesiz ve yardımsız kalan Kuzey Kafkasyalılara direnç imkânı bırakmamıştı. Ağustos 1919'da, uygun şartlar oluşuncaya kadar Millî Meclis tatil edildi, buna karşılık gerilla savaşı başlatıldı. Çarlık ordularından çekmediklerini bir avuç Kafkasyalıdan çeken komünistler yeniden propaganda yolunu seçtiler. Savaşı bırakmaları hâlinde Kafkasya'nın bağımsızlığını tanıyacaklarını söylüyorlardı.

    KAYIŞYURT TOPLANTISI
    6 Mayıs 1920'de Çeçenistan Kayışyurt'ta Bolşevik toplarının tehdidi altında büyük bir kurultay toplandı. Kurultaya Türkiye'den İsmail Berkok, Aziz Meker ve Butba Mustafa Şahin Beyler de katıldı. Uzun müzakerelerden sonra and içilerek mücadeleye devam kararı alındı, yeni bir temsilciler meclisi seçildi.
    Meclis Uzun Hacı'nın tavsiyesine uyarak Kâmil Paşa'yı göreve çağırdı. Ancak Paşa gidemeyecek kadar hasta ve yorgun olduğundan oğlu Said Şamil'i Kafkasya'ya gönderdi. Kafkasyalılar Said Şamil'in önderliğinde mücadeleyi sürdürdüler. Önemli başarılar sağlandı. Birbiri ardına gönderilen Bolşevik kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Bu arada Rusya'da içi savaş sona ermişti.Çarlık taraftarlarını tamamen yok eden Bolşevikler durumlarını sağlamlaştırınca bütün kuvvetleriyle Kafkasya üzerine saldırdılar. Nihayet 1921 Haziran'ında son direniş de çöktü ve Kuzey Kafkasya tamamen işgâl edildi.
    Bu bağımsızlık mücadelesinde Abdülmecit Çermoy, Pşimaho Kotse, Mikâil Halil Paşa, Haydar Bammat, Vassan Giray Jabağı, İbrahim Haydaroğlu, Nuh Bek Tarkolu, Uzun Hacı, Necmettin Gotskinski, Said Şamil, Met Çunatıko Yusuf İzzet, General İsmail Berkok, Ali Han Kantemir, Mehmet Kadı Dibir, Ahmet Nabi Magoma, Aytek Namitok, Mareşal Tuğa Fuat Paşa, Aziz Meker, Hüseyin Tosun Şhaplı, Reşit Kaplan, Zübeyir Temirhan, Tausultan Şakman, Tugan Alkhaz, Gappo Bayattı, İbrahim Haydar, Cemil Cahit Toydemir ve Mürsel Bakü gibi yurtseverler bilfiil yer almışlardır.
    Bu kadronun içinde vatanında ölenler ve öldürülenler olduğu gibi, sağ kalanların hemen hemen tamamı ömürlerinin kalan kısmını vatanlarının dışında tamamlamak zorunda bırakılmıştır.
    ---------------------------------------
    Derleyen: K.E.

    Faydalanılan Kaynaklar:
    - Ahmet Hazer Hızal, Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklal Davası, Ankara, 1961
    - Kadircan Kaflı, Kuzey Kafkasya, İstanbul, 2004
    - İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958
    - Arzu Özkurt, K.V.Bülten,
    - Elmas Zeynep Aksoy,Toplumsal Tarih, Eylül 2003

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş