Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin siyasi yaşamı konu alan özellikle de devletin özü kaynağı ve değerini araştıran dalı. Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır: 1- İnsanın gelişme süreci içinde yönetimin ya da devletin kaynağı doğası amacı ve

Bu konu 753 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Siyaset Felsefesi 753 Reviews

    Konuyu değerlendir: Siyaset Felsefesi

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 753 kez incelendi.

  1. #1
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart Siyaset Felsefesi

    Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin siyasi yaşamı konu alan özellikle de devletin özü kaynağı ve değerini araştıran dalı.

    Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır:

    1- İnsanın gelişme süreci içinde yönetimin ya da devletin kaynağı doğası amacı ve önemi.

    2- Varolan varolmuş olan devletlerin sınıflanması ve bu devletlerin oluşumunda etkili olan felsefe ya da görüşlerin incelenmesi.

    3- İdeal düzen arayışları.

    4- Ütopyaların yapısı ve bunların gerçekleşme şansları.

    5- Bireyle devlet itaat etmeyle özgürlük arasındaki ilişki baskı sansür ve yönetimin gücü.

    6- Adalet eşitlik özgürlük haklat ve mülkiyet gibi temel kavramların analizi.

    Eski Yunan’da doğmuş olan siyaset felsefesi günümüzde siyasi otoritenin gücünü doğasını ve kaynağını siyasi otoriteyle birey arasındaki ilişkileri ele alır. Siyasi kurumların ve bu arada devletle birey arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunu inceleyen siyaset felsefesi günümüzde daha çok ‘demokrasi’ kavramı üzerinde durur. Başka bir deyişle demokrasi problemini sivil toplum-devlet kavram çiftiyle özgürlük ve eşitlik ideallerinin oluşturduğu temel üzerinde ele alan siyaset felsefesinin temel problemi kamusal gücün siyasal iktidarın insan yaşamının niteliğini korumak ve geliştirmek için nasıl kullanılması ve ne ölçüde sınırlanması gerektiği problemidir.


    Siyaset felsefesinin uzun tarihi içinde Platon Aristoteles Cicero Aziz Augustinus Aquinalı Thomas Dante Machiavelli Spinoza Locke Burke Rousseau Mill BenthamTocqueville Saint-Simon Comte Hegel Marx ve Engels gibi düşünürlerin önemli katkılarından söz edilebilir. Buna karşın 20. yüzyılda siyaset felsefesi alanındaki katkılar sırasıyla siyasi pragmatizm dini ve varoluşçu yaklaşım ve nihayet devrimci yaklaşım diye kabaca üç başlık ya da yaklaşım altında toplanabilir.

    1- Dewey Russell ve Popper gibi düşünürler tarafından temsil edilen Siyasi pragmatizm toplumun halihazırdaki yapısını ve kapitalizmi eleştirmekle birlikte düşüncelerini söz konusu yapının oluşturduğu genel çerçeve içinde ifade eder ve siyaset alanındaki amacın insan kişiliğinin geliştirilmesiyle yaşam düzeyinin en yüksek noktaya çıkartılması olduğunu savunur. Örneğin siyaset felsefesinde aristokratik bir bireyciliğin savunuculuğunu yapan Russell hoşgörü cinsel özgürlük ve sağduyunun yanında olurken materyalizme bürokrasi ve savaşa şiddetle karşı çıkmıştır.

    2- Dini ve varoluşçu yaklaşım insanlığın topyekün bir yıkıma doğru gittiğini savunurken zaman zaman dini ya da yarı dini değerleri zaman zaman da bireyin bizzat kendisini ön plana çıkartmıştır.

    3- Lenin Gramsci Marcuse Lukacs gibi düşünürlerin temsil ettiği yaklaşım ise bireyin nihai bir özgürlük ve mutluluk haline ulaşabilmesi için kapitalizmin ve burjuva devletinin şiddet veya demokratik yollarla yıkılmasını öngörür.

    DEVLET FELSEFESİ

    Siyaset felsefesinin bir dalını meydana getiren ve toplumsal yaşamla devletin doğuşunu doğasını ve anlamını araştıran insanlarla insanların içinde yer aldıkları siyasi örgütlenmeler arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalı.

    Devlet felsefesi tarihinde devlet şu şekillerde anlaşılmıştır:

    1- Doğal bir kurum veya organizma olarak. Bu yaklaşımın klasik temsilcisi Platon’dur. O devleti büyük ölçekli bir insan ya da organizma bireyin bir devamı olarak görür ve bu durumun bir sonucu olarak da sırasıyla akıl can ve iştihadan oluşan üç parçalı ruh anlayışını aynen devlete yansıtır. Buna göre o devletin temelini insan doğasında bulmaktadır.

    2- Devletin yönetimde bulunanlardan ayrı olan fakat yöneticilerin karar ve ehliyetleriyle gelişmesine katkıda bulundukları bir kurumlar ve hizmetler sistemi olduğunu dile getiren Aristotelesçi devlet anlayışı.

    Bu çerçeve içinde Aristoteles’te devletin asıl amacı yurttaşların maddi bakımdan refaha ulaşmaları ama daha çok ahlâki bakımdan gelişmeleri ve olgunlaşmalarıdır. Devlet bu amaç için vardır. Yani ona göre devlet yönetimleri kendi başlarına iyi ya da kötü değildir ancak söz konusu amacı gerçekleştirebilmesine göre iyi ya da kötü devlet vardır.

    3- Yapma bir varlık ve araç olarak devlet. Klasik temsilciğini Rousseau Hobbes ve Locke’un yaptığı bu anlayışa göre insan mutlak bir özgürlük durumu içinde varolamaz.

    Mutlak bir özgürlük durumunda insanı dışarıdan belirleyen ve sınırlayan hiçbir güç olamayacağından her insan neyin iyi olduğuna kendisi karar verir ve kendi çıkarlarını hayata geçirmeye çalışır. Bu ise tam bir çıkar çatışmasına hatta insanlar arasında bir savaşa yol açar. Fakat böyle bir durum tüm insanlara zarar vereceğinden insanlar bir araya gelerek aralarında bir sözleşme yaparlar. İnsanlar toplum sözleşmesi adı verilen bir uzlaşma ve anlaşmaya dayanarak ortak iradelerini temsil edecek bir gücü kendileri için hakem ve yönetici olarak tayin ederler.

    Buradan da anlaşılacağı gibi söz konusu anlayışta devletin doğal bir temeli yoktur. Bu yaklaşımda devlet insanları birbirlerine karşı koruyacak ve kendilerini geliştirmelerine imkan verecek bir araç olarak ortaya çıkar.

    4- Devleti kendi irade ehliyet yeteneği ve amaçları olup bir üniversiteye benzetilebilecek cisimleşmiş bir kişi dünyadaki ilahi düşünce milli bir ruh olarak gören Hegelci devlet anlayışı. Devletin içeriğini milli ruhun meydana getirdiğini öne süren Hegel ‘e göre milli ruh din hukuk bilim sanat sanayi gibi türlü özel alanlara ayrılır.

    5- Devletin devleti kontrol edenlerin gücü elinde bulunduranların çıkar ve tercihlerinden hareketle politikalar üreten bir tür yönetim makinesi olduğunu toplumdaki egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini dile getiren Marksist devlet görüşü. Söz konusu anlayışa göre devlet sınıflara bölünmüş olan topluma sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçeve içinde devlet sosyal mücadeleyi sınıf savaşını yavaşlatan ona engel olan ekonomik bakımdan üstün durumda olan üretim araçlarına sahip bulunan sınıfın baskı aracıdır.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Siyaset Felsefesi

          Kategori: Felsefe

          Konuyu Baslatan: Emine

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 753


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş