Kelime kökeni olarak Hizbullah iki kelimeden, hizb ve Allah kelimelerinden olusmaktadir. Hizb kelimesi parti, grup, taraftar gibi anlamlara gelmektedir. “Allah’in taraftarlari” seklinde Türkçe’ye çevirebilecegimiz Hizbullah’in ismi asagidaki Kur’an ayetinden ilham alinarak konulmustur: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah, O’nun Resulü, rükû’ edenler olarak namaz kilan ve zekâti veren müminlerdir. Kim Allah’i, O’nun Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç süphe yok, galip

Bu konu 1919 kez görüntülendi 3 yorum aldı ...
Islam'in bekcisi we siyonistlerin düşmani 1919 Reviews

    Konuyu değerlendir: Islam'in bekcisi we siyonistlerin düşmani

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1919 kez incelendi.

  1. #1
    Watan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.09.2008
    Mesajlar
    1.458
    Konular
    151
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    595
    @Watan

    Standart Islam'in bekcisi we siyonistlerin düşmani



    Kelime kökeni olarak Hizbullah iki kelimeden, hizb ve Allah kelimelerinden olusmaktadir. Hizb kelimesi parti, grup, taraftar gibi anlamlara gelmektedir. “Allah’in taraftarlari” seklinde Türkçe’ye çevirebilecegimiz Hizbullah’in ismi asagidaki Kur’an ayetinden ilham alinarak konulmustur:

    “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah, O’nun Resulü, rükû’ edenler olarak namaz kilan ve zekâti veren müminlerdir. Kim Allah’i, O’nun Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç süphe yok, galip gelecek olan Hizbullah (Allah’in taraftarlari) dir.” (Maide suresi, 55 -56. ayetler)

    Bu genel tanimin yaninda konumuz olan Lübnan’daki Hizbullah’a döndügümüzde karsimiza imkan buldugu her alanda hizmet veren, çok genis tabanli bir organizasyon çikiyor. “Islamî Direnis” adli askerî kanadinin yaninda arastirma faaliyetleri, medya ve sosyal faaliyetler, egitim ve saglik hizmetleri de yürütmekte. Hizbullah’in bu çalismalari özellikle Lübnan’in 15 yil süren sivil savasindan sonra silahli direnisten daha fazla gelismis durumda. Hizbullah ayni zamanda Lübnan politikasinda da aktif role sahip…

    Hizbullah nasil kuruldu?

    Hizbullah 1982’de, Sii nüfusun yogun oldugu güney Lübnan da kuruldu. Kökleri ise 1970’lerin ortalarina dayanmaktadir. 1960’da güney Lübnan’a gelen Iranli molla imam Musa Sadr burada ‘Emel Hareketi’ni kurar. Sivil savasta askeri kanat olarak da faaliyet gösteren bu hareket güney Lübnan’da fakirlesen halkin sesi olmus, onlarin haklarini savunmustur.

    Siiler 1970 yilinda yönetime karsi örgütlenmeye basladi. Ayni sene bu örgütlenmenin ete kemige bürünmüs hali Sii Emel Örgütü, lideri de bir Imam Musa Sadr oldu. Musa Sadr, Iran geleneginden gelen siki bir devrimciydi. Egitimini Ayetullahlarin baskenti sayilan Iran’in Kum kentinde almisti. Baslarda Lübnan’da camilerde verdigi vaazlarda siyasal bilinci artirmaya çalisirken, sistem içerisinde kalarak silahtan grubu uzak tuttu. Filistinlilerin Güney Lübnan’a yerlesmeleri ve bu bölgeyi kullanarak buradan Israil topraklarina saldiri düzenlemeleri, Siilerin savas bilincini artirdi. Öte yandan Israil’in 1948’de kurulmasi sonucu Filistin’den yerlerinden yurtlarindan kaçan Filistinli direnisçileri takip amaçli olarak Güney Lübnan’a 1972’de saldirmasiyla Sii Emel örgütü top yekûn silaha sarildi. Artik yeni düsmanlarinin adi Marunîler degil, köylerini yakip yikip, birer hayalet sehre çeviren Israil’di. Grubun lideri Imam Musa Sadr 1978’deki Libya gezisi esrarengiz bir sekilde kaçirilir ve bir daha kendisinden haber alinamaz. Sadr’in Libya Devlet Baskani Muammer Kaddafi tarafindan tutuklandigi ifade ediliyor. Hizbullah bundan dolayi yillardir Kaddafi’den Sadr’in dirisini ya da ölüsünü teslim etmesi için gayret sarfetmektedir. Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’in konusmalarinda sürekli atifta bulundugu Sadr, Hizbullah’in fikri yapisinda yasamaya devam etmektedir.

    Hizbullah 1982’de Israil’in Lübnan’i isgali ile askerî gelisme ve Lübnan’in Sii toplumunun sartlarini iyilestirme somut amaci ile ortaya çikmistir. Hizbullah’in kurulusu resmi olarak 1985 yilinda ilan edilmistir.

    1980’ler boyunca, sivil savas devam ederken Hizbullah’in kuvveti çarpici bir sekilde büyüme gösterir. Sonunda hareket Beyrut ve civarinda yerlesik hale gelir. Hizbullah’in Israil saldirilarina karsi baslattigi direnis artarak devam eder. Gerilla savasi seklinde gelisen bu direnis öylesine bir gelisme göstermistir ki; Israil Temmuz 2000’de Sebaa çiftliklerine varincaya kadar terk ederek isgal altinda tuttugu tartismali Lübnan topraklarindan çekilmek zorunda kalmisti. Hizbullah bu basarisiyla tüm dünyada daha bir taninir hale geldi.

    Lübnan iç savasi boyunca Hizbullah; ABD ve Avrupa askerlerinin Lübnan’dan atilmasi amaciyla birçok bombalama eyleminde bulunur. 1983 yilinda ABD elçiligine yapilan bir eylem sonucu 17’si Amerikali 63 kisi ölmüstü. Ayni yil içinde ABD kislalarina yapilan taarruzlarda 241 Amerikali asker ölür. Bu saldirilardan kisa bir süre sonra ABD bütün askerlerini Lübnan’dan geri çekmistir.

    Hizbullah’in lider kadrosunda kim var?

    Hizbullah’in 1989 yili öncesine ait fazla bir malumat bulunmamaktadir. Fakat elde bulunan bilgilere göre, Hizbullah’in 1989 yilinda liderligine Emel örgütünden kopup gelmis olan Seyh Subhi et-Tufeyli seçildi. Hizbullah partilesme karari alincaya kadar da bu görevi yürüttü. 1991 yilinda partilesme sürecinde ise istifa ederek, koltugunu Abbas Musevi’ye birakti. Musevi 1992 yilinda Israil helikopterlerinin firlattigi roketlere hedef olarak, bir suikastla hayatini kaybetti. Musevi ancak 9 ay Hizbullah basinda lider olarak kalabildi. Bu olay sonrasinda örgütün basina sura heyetinde yer alan genç yastaki Seyyid Hasan Nasrallah geçti ve halen de grubun liderligini sürdürüyor. Nasrallah bu görevi devraldiginda henüz 30 yasinda idi.

    Abbas Musevi’nin ailesiyle birlikte Israil tarafindan öldürülmesi Lübnan halkinda, özellikle de Hizbullah savasçilarinda çok derin bir etki yaratti. Bu asamadan sonra Hizbullah’in mücadelesi ve savasi yeni bir boyut kazandi. Lübnan halkinin Hizbullah’a olan destegi genisledi ve tabana yayildi. Israil de 1993 ve 1996 yillarinda Lübnan’a karsi genis çapli operasyonlar yaparak Hizbullah’i ortadan kaldirmaya çalisti; fakat kendinden çok daha az askeri imkanlara sahip olan Hizbullah’in güçlü direnisiyle karsilasti.

    Hizbullah’in manevi lideri kim?

    Hizbullah 16 subat 1985 yilinda yayimladigi resmi bir bildiride, Iran’in dini lideri Imam Humeyni’nin basinda bulundugu Velay-i Fakih müessesine bagli oldugunu açiklamisti. Tüm üyelerinin Lübnanli Siilerden oldugunu açilayan Hizbullah, Velayet-i Fakihi kendilerine dini ve siyasi bir merci olarak görmektedirler.

    Bu arada, Islam dünyasinin taninmis Sii alimlerinden Muhammed Hüseyin Fadlallah da Hizbullah’in manevi liderlerinden sayilmaktadir. Her ne kadar Hizbullah resmi olarak ilan etmese de Fadlallah’in fikirlerinin grup üzerinde ciddi etkisi bulunmaktadir. Güçlü bir hatip olan Fadlallah yaptigi konusmalari ile Hizbullah’a birçok öncü lider yetistirmistir. Siyasi konulara son derece iyi hâkim olan Fadlallah, dünya genelinde Hizbullah’in manevi lideri olarak görülmektedir.

    Hizbullah misyonunu nereden almaktadir?

    Hem manevi liderleri Muhammed Hüseyin Fadlallah ve hem de siyasi ve askeri düzlemde gerçek sorumlu imamlari olan Nasrallah’in da açikça vurguladigi gibi inancini, amacini ve siyasi misyonunu Arap irkçiligini ve milliyetçiligini içsellestiren Baas türü sosyalist karakterli hareketlerden yahut bati tipi seküler ve liberal ideolojilerden almaz. Hizbullah inancini ve siyasi misyonunu Lübnan halkindan aldigi destekle Kur’an, Sahih Sünnet ve Efendimizin soyundan gelen 12 Imam geleneginden almaktadir.

    Hizbullah nerede üslenmistir?

    Hizbullah’in kaleleri aslinda Lübnan halkinin ideolojik heterojenligini ve dinî demografik dagilimlarini yansitmaktadir. Sii bir organizasyon olan Hizbullah güneydeki Sii halkin sorun ve sikintilarinin bir çözüm sekli olarak ortaya çikmistir.

    Hizbullah’in merkez ve ofisleri, güneydeki uzak köylere kadar ulasan yardimlariyla, agirlikli olarak Beyrut’un güney Sii bölgesinde kurulmustur.

    Hizbullah askeri faaliyetlerini Lübnan’in güneyi ve Israil siniri boyunca sinirlandirmistir. Lübnan disinda resmi temsiliyetleri yoktur.

    Hizbullah’in Lübnan politikasindaki

    rolü nedir?

    Hizbullah 128 koltuklu Lübnan parlamentosunda 23 koltuga sahiptir. Kabinede de bir bakanlari vardir ve bu da Enerji ve Su Kaynaklari Bakani Muhammed Fineys’dir.

    Lübnan’in 1992’deki savas sonrasi ilk seçiminde 12 koltuk alarak parlamentoya giren Hizbullah 1996, 2000 ve 2005 seçimlerini de kazanmistir.

    Hizbullah-Israil geriliminin

    sebepleri nelerdir?

    Hizbullah; Lübnan’i Israil isgalinden kurtarmak amaci ile kurulmustur. Hizbullah’in gözünde Israil, isgal edilmis topraklara kurulan gayri mesru bir devlettir. Güney Lübnan’in 2000 yilinda geri alinmasindan sonra Hizbullah’in vurgu yaptigi iki konu vardir: Sebaa çiftlikleri ve Israil’deki Arap asilli esirler.

    Lübnan hükümetine göre Sebaa çiftlikleri Lübnan’in bir parçasidir. Israilliler ise buranin isgal edilmis Suriye topraklarinin bir parçasi oldugunu iddia etmekte. Golan tepelerine hakim bir noktada bulunan Sebaa çiftlikleri stratejik öneme sahiptir. Suriye ise tartismali bu alanla alakali Lübnan’in görüsünü desteklemekte.

    Hizbullah ayni zamanda Israil’deki Arap esirlerin serbest birakilmasini istemektedir. Yaklasik olarak 2000’i Lübnanli; 10.000 Filistinli ve Arap Israil hapishanelerinde esir durumda. 2004’te Almanya arabuluculugu ile yapilan bir degis tokusta bir Israilli is adami ve üç Israil askerinin cesedi karsiliginda Lübnanli ve Filistinli 430 esir serbest birakilmisti. Bununla beraber Israil hapishanelerinde bulunan büyük sayidaki Arap tutuklular nedeniyle Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah degis tokus amaci ile daha çok Israil askerini esir alacaklarini belirterek Israil’i uyariyor.

    Lübnan’da ve Islam dünyasindaki

    popülaritesi ne kadar?

    Hizbullah özellikle Beyrut’un güney bölgesi ve güney Lübnan’da yogunlasan Sii Müslümanlarin çogunun sevip destekledigi bir hareket. Sunu da önemle belirtmek gerekir ki Lübnan’daki Sii Müslümanlarin hepsi Hizbullah taraftari degil. Fakat bununla birlikte basarili politikalari nedeniyle Hizbullah, Lübnan’da Sünni, Dürzi, Hristiyan ve diger tüm gruplar tarafindan sevilmektedir.

    Hizbullah arastirma, saglik, sosyal yardimlasma ve medya alanlarinda birçok hizmet sagliyor. Bu faaliyetleri Hizbullah’in begenilmesini, güvenilirligini ve Lübnan halkinin verdigi destegi artiriyor. Lübnan’da 2006 yili itibari ile Hizbullah’a ait 4 hastane, 12 klinik, 12 okul ve 2 de tarim yardim dernegi bulunuyor.

    Hizbullah’in sivil çalismalarindan birkaç örnek:

    - Yardimlasma için Imdat Komitesi: Güneyde Israil’in saldirilarindan daha çok etkilenen halkin karsilastigi sosyal zorluklari hafifletmek amaci ile kurulmustur.

    - Sehitler Sosyal Organizasyonu: Direniste sehit olanlarin ailelerine yardimda bulunan bir kurumdur.

    - El-Manar Televizyonu: Hizbullah tarafindan uydu yayini yapan bir televizyon kanali.

    - Yaralilar Kurumu: Yaralanmis direnis savasçilarinin kendilerine yeni bir sosyal hayat kurmalarina yardim ediyor.

    - En-Nur Radyosu: Yine Hizbullah tarafindan yayin yapan ve genis halk kitlesine hitap eden bir radyo.

    Israil’in 2000’deki geri çekilmesi ile elde ettigi basari Hizbullah’in, Lübnan genelinde sayginligini artirmasini saglamistir. Suriye’nin 2005’de Birlesmis Milletler karari ile geri çekilmesi ise Hizbullah’i Lübnan’daki en büyük askeri güç konumuna getirmistir. Bu da Lübnanlilarin çogunda Hizbullah’in; Lübnan’in toprak bütünlügünü koruyabilecek tek güç oldugu kanaatine dönüsmüstür. Nüfusu 3.5 milyon civarinda olan Lübnan’in düzenli ordusu bulunmamaktadir. Ülkeyi daha önce 80 bin askeriyle Suriye ordusu koruyordu.

    Lübnan disinda da Hizbullah Müslümanlarin çogu tarafindan Amerika destekli Israil ile çatismayi göze alabilen ve sonuçta basari kazanmis bir grup olarak görülmektedir. Israil’in her saldirisi ile birlikte Hizbullah’in halkin gözündeki degeri artmaktadir.

    Genelde Arap ve Müslüman dünyasinda yasal bir direnis örgütü olarak kabul edilen Hizbullah Amerika, Kanada, Israil ve Avustralya tarafindan terörist ilan edilmistir. Avrupa Konseyi ise bu konuda kesin bir tutum almamayi tercih etmistir.

    Ve son olarak da Hizbullah daha önce uyarilarini yaptigi sekilde 12 temmuz 2006 tarihinde 2 Israil askerini kaçirdi. Hizbullah’in bu hadise bahane edilerek Israil tarafindan Güney Lübnan’in yapilan barbarca saldirilara karsi verdigi güçlü direnis dikkat çekici oldu. Israil’in karsisina eskisinden çok daha iyi organize olmus bir güç olarak dikilen Hizbullah Israil’i son hadiselerde isgal ettigi bölgelerden de geri çekilmek zorunda birakti. Hizbullah karsisinda agir kayiplar veren Israil ordusu, ateskes ilan edilmesinin ardindan Israil içinde ciddi tartismalar yol açti. Israil halki bugün Ehud Olmert’in basarisizliktan dolayi istifasini istemektedir.

    Bir aydan fazla (33 gün) süren çatismalarin ardindan, Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldigi 1701 sayili karar uyarinca 14 Agustos’da taraflar saldirilarini durdurdu. Fakat Israil Lübnan’a uyguladigi ablukayi kaldirmadigi gibi güney Lübnan’daki askerlerini henüz çekmemistir. Krizin ilk günlerinden beri araliksiz süren Israil saldirilarinin 1100’ün üzerinde Lübnanli’yi öldürmüs olmasi, Israil’in uluslararasi ortamda çok agir elestirilere maruz kalmasina sebep olmustur. Birlesmis Milletler Insan Haklari Komisyonu Baskani Louise Arbour, kriz sirasinda savas suçlarinin islenmis olabilecegini söylemisti.

    Hizbullah’in ne kadar füzesi var?

    Savas sirasinda ellerinde Israil’i vurabilecekleri 13 binin üzerinde füze oldugunu söyleyen Hizbullah, güney Lübnan’daki mevzilerinden füzeleri Israil’in kuzey kasabalarina ve üçüncü en büyük kenti olan Hayfa’yi vurmustu. Hizbullah, Katyusa füzelerine ek olarak Iran yapimi Fajr-3 ve Ra’ad 1 füzelerini ile de Israil topraklarina bombaladi. Hizbullah’in elinde yine Iran yapimi Zilzal füzelerinin oldugu belirtiliyor. Israil donanmasinin en gelisgin savas gemilerinden biri olan Saar-5, radarla çalisan Çin yapimi C-802 tipi bir füzeye hedef oldu. Savas sirasinda Hizbullah ayrica onlarca Merkava tipi Israil tanklarini tahrip etti.

    Hasan Nasrullah’In konuSmasI

    10.08.2006

    Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah, el-Menar televizyonundan yayimlanan konusmasinda Lübnan halkini sabirli olmaya çagirarak “zafer direnisindir” dedi.

    “Siyonistlerin bize dayattiklari bir savasla karsi karsiyayiz, bu savas tüm Lübnan’a yayilmistir, her zaman yaptigim gibi geçen süre içerisinde siyasi ve askeri açidan neler olup bittigine dair bir seyler söylemek istiyorum. Öncelikle bazi siyasi meselelere deginip daha sonra askeri meseleleri ele alacagim.”

    “Biz siyasi açidan saglam bir konumda bulunuyoruz, siyasi açidan hakkimiza ve gücümüze dayanarak Siyonist rejim karsisindaki tutumumuzda diretiyoruz. Biz baslangiçta siyasi açidan ve enformasyon açisindan bütünüyle gerçekleri söyleyecegimizi belirttik. Bazi hassas temel noktalara deginecegim. Halihazirda zaman açisindan siyasi bir bunalimla karsi karsiyayiz. Bu meseleleri size açiklamam gerekiyor. Biz daha en basta temel bir ilkeyi vurgulamistik. Bu da ulusal birlik ve devlet kurumlarinin birligiydi. Devlette ortak bir tutum alinmasina çalistik. Milletin haklari konusundaki müzakerelerin önemini vurguladik. Mesajlarimizda da bu savastan zaferle çikabilmemiz için siyasi ve cihadi isbirligiyle milletin haklarinin göz önünde bulundurulmasini vurguladik.

    Biz ulusal onurumuzu ve vatanimizi korumak pesindeyiz. Geçen haftalar içerisinde önemli olan bazi meseleleri size açikladim. Simdi de bazi siyasi meseleleri açikliyorum. Öncelikle biz, elestirilsek bile Lübnanli hiçbir grup veya sahisla hiçbir sekilde siyasi mücadele içine girmiyoruz. Bu elestirilerden bazilari incitici olabilir; ama biz gerçekleri açikliyoruz. Biz, Siyonist rejimin medyasina hiç aldiris etmiyoruz. Daha önce de açikladigim gibi Lübnan hükümetinden siyasi cedel ve çekisme içerisine girmemesini ve ulusal birligini korumasini istiyorum. Çünkü bu sekilde ülkemizin çikarlarina hizmet edebiliriz. Bazi hassasiyetleri tahrik eden adimlar atildi ve bunlar gerçekleri tartismaya açti; bunlar bize hizmet etmiyor. Benim deginmek istedigim ikinci husus sudur: Direnisçi mültecilerden ve aziz vatandaslarimizdan bir istegim olmustu. Bugün de altini çizerek onlardan sunu istiyorum. Bugün yasamakta olduklari mekana, bulunduklari yerlerdeki halkin adap ve erkanina dikkat etsinler. Su an bulunduklari bölgelerde herhangi bir hassasiyet olusmasina meydan vermesinler. Sunu bilin ki size ev sahipligi yapanlar size hizmet etmektedir. Sizin de onlarin dinlerini ve ögretilerini dikkate almak göreviniz bulunmaktadir. Halkin içerisinde hassasiyete sebep olacak seylerden kaçinmalisiniz. Ayrintiya dair küçük sorunlarin çikmasi muhtemeldir; bu tür sorunlar çikarsa bu Siyonist rejime hizmet olur. Bu meseleler Siyonist rejimin hedeflerini gerçeklestirmesine sebep olur.

    Üçüncü mesele sudur: Beyrut kenti konusunda sunu söylemeliyim ki, gruplardan, gençlerden, siyasi partilerden ve halktan hiçbir sekilde siyasi gösteri ve yürüyüs düzenlememelerini istiyorum. Çünkü bazilari bunu istismar edebilir, Lübnan’in ve özellikle de Beyrut’un güvenligini tehlikeye düsürebilir. Bizim bu konudaki en önemli meselemiz sudur: Biz devlet kurumlarinin ve ülkenin siyasi birliginin korunmasi için çok çalisiyoruz.

    Biz daha ilk günlerden itibaren Siyonist rejimin ve ABD’nin gerek halk arasinda gerekse devlet kurumlari arasinda fitne ve ayrilik çikarmaya çalisan tutumlarina sahit olduk ve olmaktayiz. Bu yüzden de daha ilk gün Siyonistlerin hedeflerini bu yolla gerçeklestirmelerine izin vermeyin diye açiklamada bulunduk.

    Size sunu söyleyeyim ki bazi Siyonist medya organlari sunu söylüyor: “Lübnanli bazi yetkililer bize Lübnan’a yönelik saldirilariniza devam edin, bu tarihi firsati bizden esirgemeyin; çünkü biz Direnis’i Lübnan’da ezmek istiyoruz dediler” Biz, Siyonist rejimin bu söylediklerine hiçbir sekilde inanmiyoruz ve bunlari onlarin fitnecilikleri olarak görüyoruz. Diger bir mesele de su ki, ABD’nin BM’deki temsilcisi Sayin John Bolton, dün veya önceki gün televizyonlarin birindeki bir konusmasinda ABD ve Fransa’nin Lübnan konusundaki karar taslaginda belki baska birilerinin de mülahazalari vardir dedi. Bununla Lübnan hükümetiyle Siyonist rejim arasinda bir çesit koordinasyon bulundugunu söylemek istedi. Biz bunu da reddediyoruz; çünkü böyle bir mesele söz konusu degildir. Devletle Direnis arasinda birlik ve beraberlik vardir, tam bir koordinasyon vardir. Hem siyasi açidan hem de enformasyon açisindan… Sunu belirtmeliyim ki düsman savastan sui istifade etmeye çalismaktadir.

    Biz en basinda enformasyon sorumlulugunu kendimizin üstlendigimizi belirttik. Lübnan Basbakani 7 maddelik bir plan önerdi. Biz de bu plana hemen hemen onay verdik. Gerçi bunun bazi maddeleri bizim açimizdan soru isaretleri tasiyordu ve incelenmeye muhtaçti; biz bu meselede sonuca varmak istiyoruz. Hepimiz bu konuda ortak bir görüse varmaya çalistik. Ben geçen mesajimda bu meseleyi vurgulamistim. Enformasyon açisindan bize göre soru isaretleri bulunan noktalari söz konusu etmedik. Bu meseleyi bir tarafa birakmak istedik. Çünkü bu 7 maddenin savasi sona erdirebilecegini düsündük. Bu sekilde Arap ülkelerinin ve uluslar arasi toplumun buna göre davranabilecegini bekledik. Her halükarda Lübnan Hükümeti, 7 maddelik plani sundu. ABD’liler ve Fransizlar yeni bir plan ortaya koydular. Elbette bu bizim kabul etmedigimiz bir plandi ve daha çok Siyonistlerin hedeflerini garanti ediyordu. Her halükarda sunu söylemeliyiz ki biz bununla yetiniyoruz. Bu mesele incelenmelidir. Elbette Lübnan hükümetinin söz konusu ettigi maddelerde ve ABD ve Fransa planinda soru isaretleri mevcuttur. 7 maddelik gözden geçirilmis planla ilgili olarak ABD’lilerin ve Fransizlarin gerekli baskiyi yapip Siyonist rejimin bu savastaki hedefini gerçeklestirmek istemektedir. ABD ve Fransa plani, Lübnan devletinin 7 maddelik planina olabildigince aykiriydi. Sunu söylemeliyim ki ortaya konan tüm diplomatik ve siyasi çabalarla birlikte kimin Lübnan halkinin yaninda durdugu ve kimin ise Siyonist rejimi destekledigi ortaya çikacaktir. Her halükarda siyasi açidan eger Lübnan hükümeti bir toplanti düzenleyip, ortak ve somut bir tutum alarak Lübnan ordusunun güneyde yerlesecegini, Litani Nehri’nin güneyinde yerlesecegini söylerse bizim sorunumuz çözülür. Gerçi sunu da belirtmeliyim ki Lübnan ordusu sinirda zaten mevcuttur, Lübnan’in resmi ordusu orada bulunmaktadir, Hatta Lübnan ordusunun güvenlik ve istihbarat birimleri oradadir.

    Lübnan ordusu bölgeye 15 bin kisilik bir birlik gönderirse Lübnan’a hizmet etmis olur. Bu yolla Güvenlik Konseyi tasarisinin revize edilmesine yardim edilmis olur. Sorunun siyasi yoldan halledilmesine ve Siyonist rejimin saldirilarinin durdurulmasina yardim etmis olur. Bununla birlikte, Lübnan devletinin buna hazir olmasina ve bu konuda görüs birligi bulunmasina ragmen sunu vurgulayayim ki ABD hala kendi sartlarinda israrcidir ve Lübnan halkiyla hükümetinin görüsünü dikkate almaya razi degildir. Onlar Beyrut’a bir temsilci gönderdiler ve hedeflerini bu yolla temin etmek istediler. Onlar, güney Lübnan’daki operasyonlarini genislettiler. Bu sekilde Lübnan halkini daha önce de sunulan yeni plana zorlamak istemektedirler. Onlarin siyasi açidan söz konusu ettikleri bir meseleye cevap vermem ve açiklama getirmem gerekiyor. Lübnan ordusunun güneye yerlestirilmesini istemedigimizi belirtmistik. Elbette buna karsi çikisimizin sebebi Allah korusun bunlarin Lübnanli olmadiklarini veya halka dayali olmadiklarini düsündügümüzden dolayi degildi. Aksine biz bu orduya ve subaylarina inaniyoruz. Bu ordunun ve tüm güçlerinin Lübnan’ ait oldugunu ve Lübnan’a bagli olduklarini biliyoruz. Bizim buna itiraz edisimiz ordudan korktugumuz için de degildi. Çünkü biz Lübnan ordusunun gücüne güveniyoruz. Gerçek su ki biz Lübnan ordusu için korktuk. Sundan korktuk ki Lübnan ordusu sinira yerlestirilirse surasi çok açiktir ki uluslar arasi bir sinira düzenli bir ordu yerlestirilirse bu ordunun her an için saldiriya ugrama ihtimali bulunmaktadir. Bu durumda bu ordu birkaç gün içinde yenilebilir. Fakat Lübnan Direnis’i Ayta’s- Saab, Bint Cubeyl, Ayterun ve güney Lübnan’daki diger sehir ve köylerde klasik bir ordu seklinde olmayan direnisiyle gücünü ispat etti. Lübnan Direnis’i gerilla savasi vermektedir. Onlarin hedef haline gelebilecekleri belli bir yeri yoktur. Biz Lübnan ordusu için endise ettik. Su an biz Lübnan hükümetiyle Lübnan ordusunun sinira gönderilmesi konusunda uzlasmaya vardik çünkü bu sartlarda ordunun sinira yerlestirilmesi, Israil Lübnan’dan çekilirse birçok sorunu, bir ölçüye kadar halledebilir. Biz 2000 yilindan bu yana Siyonist rejimin Lübnan’a yönelik saldirilarindan vazgeçmedigine ve saldirilarini daima sürdürdügüne sahit olduk.

    Her halükarda Lübnan hükümeti, Lübnan ordusunu güneyin bir bölümüne yerlestirerek Lübnan devletini ve milletini korumaya karar verdi. Biz bu açiklamaya göre bu plani kabul ettik. Bildiginiz gibi eger ordu, güney Lübnan’daki varligiyla Siyonist rejimin Lübnan’a yönelik saldirilarini önleyebilirse kabul görür. Çünkü bizim ulusal güçlerimizin güney Lübnan’da bulunmasi, çok uluslu gücün, belki de saldirganlarin güçlerinin burada bulunmasindan farklidir. Bu, Lübnan devletinin çikarina olabilir. Biz bu meseleyi, daha önce degindigim sorunlara ragmen kabul ettik. Lübnan ordusunun güney Lübnan’a yerlestirilmesi, bu bölgeye çok uluslu gücün yerlestirilmesinden daha iyidir. Bu mesele 7 maddelik Lübnan hükümet planinda da söz konusu edilmistir. Çok uluslu güç, Lübnan ordusuna Güney Lübnan’da yardim edebilir. Diger bir mesele de su ki, Lübnan ordusunun güney Lübnan’a, Litani Nehri’nin güneyine yerlestirilmesinden sonra su mesele bizim açimizdan çok hassastir: Bizim Lübnan hükümetinin planina onay vermemize ragmen bugün ABD’nin Lübnan hükümetinin sundugu 7 maddelik plan konusunda sürekli sorun çikardigina sahit oluyoruz. ABD daima Israil’in sartlarini Lübnan’a dayatma pesindedir ve Israil çikarlarini Lübnan çikarlarina tercih etmektedir. Burada bir kez daha Lübnan halkini siyasi ve milli birlige davet ediyorum. Yabancilarin baskilari altinda kalmamalidirlar. Ben Lübnan hükümetini daha fazla siyasi sabra davet ediyorum. Ben onlari bu 7 maddelik planin arkasinda durmaya davet ediyorum. Bu 7 madde tek tek uygulanmalidir.

    Ben son televizyon mesajimda düsmanin aldigi yenilgilerden dolayi sürekli olarak Lübnan’in altyapisini ve yerlesim merkezlerini hedef alacagini söylemistim. Bu gerçeklesti. Siyonist rejim, sözünü ettigim hedeflere saldirilarini yogunlastirdi. Sunu belirtmeliyim ki Siyonist rejimin tüm söylediklerinin yalan oldugu ispat edilmis oldu. Onlar, Hizbullah’in askeri merkezlerini vurduklarini söylüyorlar. Gaziye’de cenaze merasimi için bulunanlarin yaninda füze mi vardi? Bombalanan yerlesim merkezlerinde füze mi var? Bunlarin tümü bir yalandan ibaret. Siz, kadinlari, çocuklari ve yaslilari sehid ediyorsunuz. Bu, bu yenilmis rejimin tek kurtulus yoludur. Onlar Direnis’in savasçilariyla çatismaya giremiyor. Kadinlari ve çocuklari öldürmek savas suçu degil midir? Hiçbir Hizbullah savasçisinin bulunmadigi yerlesim merkezlerine saldirmak savas suçu degil midir? Lübnan altyapisina defalarca saldirmak bir cinayet degil midir? Sizin hedefleriniz bunlar mi? Insani yardimlarin ulastirildigi yollari bombalamak cinayet degil midir? Uluslar arasi yetkililer Siyonist rejimin sartlarini niçin kabul etmek istiyor? Maalesef uluslar arasi toplum ve Güvenlik Konseyi, Siyonist rejimi hiçbir sekilde kinamayi düsünmüyor. Siyonist rejimin güney Lübnan’da isledigi cinayetleri kinamiyor.

    Siyonist rejimin iki askerinin esir edilmesi uluslar arasi toplumun kinamasini gerektirirken, Siyonist rejimin yerlesim merkezlerine yönelik saldirilari kinanmali degil midir? Bu, sasirtici degil midir? Biz gerçekten Güvenlik Konseyi’nden bunu da beklemeliydik. Birlesmis Milletlerin güney Lübnan’daki personeli öldürüldü Güvenlik Konseyi buna karsi hiçbir tepki göstermedi. Kana’da da benzer seyler yapildi; ama Güvenlik Konseyi ABD vetosu oldukça hiçbir sey yapamaz. Zati itibariyle cani bir rejim olan Siyonist rejimle birlikte baris içinde yasayabilir miyiz? Sunu bilmeliyiz ki Güvenlik Konseyi’nin Lübnan’i destekleyebilecek hiçbir gücü yoktur. Onlar tüm güçlerini Siyonist rejimi desteklemek için harcamaktadir.

    Diger bir gerçek de su ki biz güçlü bir sekilde cepheyi elimizde bulunduruyoruz. Bu Lübnan Direnis’i için birçok zaferler, Siyonist rejim için de birçok yenilgiler getiriyor. Sürekli savas halindeyiz, direnisimize devam ediyoruz. Füzemiz oldugu müddetçe, bombamiz oldugu müddetçe devam edecegiz. Sinirin diger noktalarinda da savas devam ediyor. Direnis’teki kardesleriniz tarihte örnegi bulunmayacak bir sekilde yigitçe savasiyor.

    Siyonist rejim, geceleri Lübnan’in bazi vadilerine girebilir; ama Direnis onlari eziyor. Hatta bu rejim gerçekten siddetli bir direnisle karsi karsiya bulundugunu itiraf ediyor. Siyonist rejimin 60’tan fazla Merkava tanki ve onlarca buldozeri imha edildi. Onlarca personel tasiyici Hizbullah tarafindan kullanilmaz hale getirildi. Yüzden fazla Siyonist asker öldürüldü, 400’den fazlasi yaralandi. Siyonist rejimin de itiraf ettigi gibi onlarin onlarcasinin durumu agir. Siyonist rejime yönelik saldirilar ilk günkü gibi devam ediyor.

    Biz bütün bilgileri veriyoruz; ama Siyonist rejim hala sansür ediyor.

    Onlar Hizbullah’in 3500 füzesinin çesitli kentlerine düstügünü söylüyor. Bizim füzelerimiz önceden belirledigimiz hedeflere düsüyor. Siyonist rejim bugün kara harekatini arttiracagini söyledi. Bu karar ABD temsilcisinin bölgeye yaptigi ziyaretle es zamanli olarak alindi. Bu, ABD temsilcisinin sartlarinin kabul edilmesi için Lübnan hükümetine baski yapmak degil midir? ABD temsilcisinin hedeflerinin ayrintilarindan neden söz etmiyorlar? Onlar Litani Nehri’ne kadar ilerlemek mi istiyorlar? Sunu söylemeliyim ki Siyonist rejim sinir seridini dahi ele geçiremedi.

    Biz Güney Lübnan’i bu rejimin askerlerine mezarlik yapmak için çalisiyoruz. Direnis güçlerinin her vadide, her tepede, her dagda kendilerini beklemekte oldugunu bilsinler. Biz savasin bitmesini istiyoruz; ama tutumundan vazgeçecek olan biz olmayacagiz. Son olarak suna deginmek istiyorum, simdiye kadar yenilen, Siyonist rejim oldu. Siyonist rejim bugün Kuzey birliklerinin komutanini görevinden aldi. Bu, Siyonist askerlerin planlamada yenildiklerini anlamalarinin göstergesidir. Ben Lübnan’i ve Lübnan halkini sabra davet ediyorum.

    Mültecileri sabra davet ediyorum. Mültecilere ev sahipligi yapanlari sabra davet ediyorum. Sizler zilleti kabul etmeye razi olmadiniz. Hayfalilara da su mesaji veriyorum. Ölenlerinizden dolayi üzgünüm. Lütfen Hayfa’yi terk edin. Tüm Direnis birliklerine Ali’nin mesajini söylüyorum: “Direnis’e devam edin. Bilin ki dag secde eder” sizler ümitsiniz, sizler gelecegin ümidisiniz. Allah sizi izzetli kilsin, zafer sizindir.”

    Nasrullah’In ateSkes sonrasI YAPTIGI konuSma

    15.08.2006

    Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah, 1701 sayili ateskes kararinin yürürlüge girmesinden sonra savasin sonucunu ve siyasal gelismeleri degerlendiren önemli bir konusma yapti.

    Simdi Lübnan halkinin fedakarligindan ve Direnis’in kahramanligindan söz edilemez; çünkü Direnis’in fedakarligindan ve Lübnan halkinin sabir, güven ve tahammülü konusunda söz söylemek oldukça zor. Bu konuda bizim yanimizda bulunan, vefa gösteren kisilerle ilgili bir seyler söylenebilir ki, bu konuda da sanirim ben bunu onlara söyleyebilecek ve tesekkür edecek salahiyeti kendimde görmüyorum.

    En kisa zamanda Lübnan halkiyla yüz yüze konusacagim ve çok yakinda gerçeklesecek bu münasebetle birçok gerçekleri de açiklayacagim. Her seyden önce Lübnan topraklarinin Israil isgali altinda olan kismiyla ve Filistin ve Gazze konusunda konusacagim.

    Su an en önemli meselelerden biri Lübnanli mültecilerin meselesidir. Onlarin geri dönüsleriyle ilgili bazi hususlari açiklamam gerekiyor. Sunu belirtmeliyim ki halk büyük bir sabir gösterdi. Düsman, havadan ve karadan Lübnan’a saldiriyordu, büyük kayiplar veriliyordu ve Lübnan altyapisi tahrip ediliyordu. Lübnan’da sivillere yönelik benzeri görülmemis saldirilar oldu. Israil, bütün bu yaptiklariyla güçsüzlügünü gösterdi. Bu rejim geçen birkaç gün içinde binlerce evi yikti, daha çok Lübnan’in güneyini, Beyrut’un güneyini ve Beka’yi hedef aldi. Siyonist rejim önceden belirledigi hedeflerle bu ülke halkini cezalandirmak istedi. Bugün sabredip yurdunu birakmayanlari tebrik etmek gerek, bunlar simdi sehirlerine geri dönüyorlar. Ben onlara, dini gruplara, bizimle birlikte olan kuruluslara, mültecileri kabul eden ve onlara yardimci olan, onlara siginak olan uluslar arasi topluluklara tesekkür ediyorum.

    Birçok kimsenin evi yikildi; fakat endiseye gerek yok, biz sehirlerdeki ve köylerdeki kardeslerimizle yarin sabahtan itibaren bu evlerin sahipleriyle yikilan evlerinin onarilmasi için temas kurulmasi noktasinda harekete geçiyoruz. Elbette zor bir is; ama endise etmeyin ilk gün söyledigim seyler, sizi sakinlestirmek için söylenmis bos vaatler degildi. Ben vaadimin üzerindeyim, sizler bizden ve Direnis’ten baska kimseden yardim görmeyeceksiniz. Hatta devlet de size yardim etmeyecek; zira bu isleri devlete birakirsak, idari meselelerle ilgili süreçler çok uzar. Gelecekte bizim dogrudan yardimlarimizi bekleyin. Yardimlarimiz, yarindan itibaren basliyor. Öncelikle her aileye evlerinin sorunlari halledilinceye kadar oturmalari için bir yillik ev kiralarini karsilamak üzere nakit para ayiracagiz. Onlarin evlerine kavusmalari için bizim onlara yardim yapmamiz son derece dogaldir, ne kadar zor olursa olsun bunu saglayacagiz. Ilk belirlemelere göre 15 bin ev yikildi; ama her seyin düzeleceginden eminiz.

    Diger bir önemli mesele de enkazin kaldirilmasi ve evlerin yapimidir. Biz bunun birkaç ay içinde tamamlanacagindan eminiz. Bu ciddiyetle çalismayi gerektiren ve bununla da düsmana galip gelebilecegimiz önemli bir istir. Bunlar, bize zaferi kazandiran degerlerdir. Yapim ve onarimi, bu degerlerle baslatacagiz. Tüm mühendislerimizden, tüccarlarimizdan, malzeme saticilarimizdan insaf ölçüsünde bize yardimci olmasini istiyoruz. Tüm Lübnanli gençlerden direnis sirasinda oldugu gibi bu mücadelede de bize yardim etmesini istiyoruz. Tüm çabamizi, halkin evlerinin yapimi için harcayacagiz.”

    “Diger çok önemli bir mesele de birkaç gün Önce Direnis’le ilgili baslayan tartismalardir. Biz su an bu tartismalarin içine girmek istemiyoruz. Çünkü halki ve onlara yardimi düsünmeliyiz. Bununla birlikte ele alinmasi gereken birtakim meseleler de var. Kardeslerim savas ve direnis sirasinda, kapali kapilar ardinda ve özel kanallarda güney bölgesi, Litani Nehri’ne kadar sinirlanmak istendi. Bazilari uluslar arasi bir gücün ve ordunun güneye yerlestirilmesinden söz ediyordu. Direnis’in kaderi ne olacak? Seklinde sorular gündeme getiriliyordu. Elbette bazilari hükümet içerisinde hissettigi sorumluluktan dolayi bunu yapiyordu. Ama ben onlara bunun hassas ve tehlikeli oldugunu söylüyorum. Bu konuda diyaloglar ve müzakereler yapildi. Fakat bizim için bazilarinin bu sözleri düsmanin saldirisi sirasinda tekrar söz konusu etmesi ve bazi bakanlarin ihtilafli konulari kapinin disina tasimalari sürpriz oldu. Zira bundan sonra Arap kanallari da bu sözleri daha da genislettikçe genislettiler. Kapali kapilar arkasinda kalmasi gereken meseleler, disari çikarildi . Bu sahislara sunu söylemeliyim ki incelemelerinizi, tartismalarinizi ilgili odalarda ve kapali kapilar ardinda yapin zira simdi bunu açikça söz konusu etmenin zamani degildir.

    Biz, bu tartismanin içine girmemeyi tercih ettik; çünkü savas halindeydik. Bu tartisma, düsmanin isine yarardi; fakat simdi ciddi ve açik bir sekilde söylüyorum: Bu tartismayi öne sürüp müzakereleri disariya tasiyanlar, yanlislarini düsünsünler. Zira zaman açisindan ahlaki yanlislar yaptilar. Böylesi bir zamanda Lübnan bombalanirken, Lübnan direnirken, Beka’ya güney Lübnan’a ve güney Beyrut’a saldirilirken bu tür sözler ortaya atilmamaliydi. Ben onlara yanlislarinin zamanlamasini hatirlatmak istiyorum. Onlara diyorum ki halkin direndigi bir sirada, bir milyondan fazla Lübnanlinin mülteci durumuna düstügü bir sirada, sivillerin, kadinlarin, çocuklarin bombalandigi bir sirada, gençlerin mücadelede ve fedakarlikta bulundugu ve düsmanin zelil ve aciz kaldigi bir sirada, yani böylesine duygusal sartlarin oldugu bir sirada bazilari gelip savas odalarindaki masalarina oturdular ve Direnis’in silahi hakkinda konusmaya basladilar. Simdi bu konuya fazla girmek istemiyorum; zira onlarin sözleri ahlak disiydi. Bu sahislar Lübnan halkini, mültecileri, onlara ev sahipligi yapanlari düsünmüyorlardi.

    Siyasi seçkinlerin ne konustuguna dikkat etmesi gerekir; çünkü bu tehlikelidir. Elbette biz buna sert tepki göstermedik; halktan da bu sözleri görmezden gelmesini istiyoruz. Çünkü bizim güney halkina büyük bir teveccühümüz var. Onlarin yaninda sabrettik, o halde onlar da sabretmeli. Ben halki inciten bu kimselere dostça sesleniyorum, bu sözlerden vazgeçin, halkin içinde bulundugu duygusal durumu dikkate alin. Zira onlar, ailelerini ve çocuklarini kaybettiler; ama direndiler ve sonunda zaferi kazandilar. Onlar, Arap ülkelerinin tüm güçlerine ragmen kazanamadiklari bir zafer kazandilar. Sizler, zaferi kazanan ve hala fedakarliklarda bulunan kisiler hakkinda konustugunuzun farkinda olmalisiniz.

    Sizler öyle bir zamanda Direnis’in varligindan ve silahindan söz ediyorsunuz ki düsman bile su an bizden silah birakmamizi istemiyor; ama bazilari içeride Litani Nehri’nin güneyi silahsizlandirilmalidir diyor. Onlar Direnis’in silahina son vermek istiyor. ‘Direnis’in silahinin faydasi nedir, o halde gelin Direnis’in silahsizlandirilmasi konusunu görüselim’ türünden sözler duyuyoruz. Dostlarim bu mesele bu sekilde ve bu süratle çözülemez. Ben herkese nasihat ediyorum, kimseyi tahrik etmeyin, insani sorunlarla ve güvenlik meseleleri konusunda oyun oynamayin. Çünkü hepimizin de bildigi gibi ABD ve Israil’in Lübnan savasiyla ortaya koydugu en önemli hedeflerden biri Direnis’in silahsizlandirilmasiydi. Sizden Siyonist rejimin Disisleri Bakani’nin söyledigi sözü dikkate almanizi istiyorum o, ‘dünyanin en güçlü ordusu dahi Direnis’i silahsizlandiramaz’ dedi. Biz su an çok zorlu bir savastan çiktik, Litani Nehri’nin güneyinin durumu daha sonra ele alinmasi gereken bir konudur. Su an bunun zamani degildir. Su an büyük bir yanlis yapiyorsunuz, siz bazi seyleri ABD’lilerden ve Siyonistlerden daha fazla istiyorsunuz. Bu gerçekten çok sasirtici bir seydir. Bazilari, Hizbullah’in silahlarini devlete teslim etmesini istiyoruz diyor. Bu kisiler acaba simdiye kadar Seba Çiftlikleri konusunda bir sey söylediler mi? Bu tavirlar, Lübnanli esirlerin serbest birakilmasini saglayabilir mi? Onlar Hizbullah’i silahsizlandirarak Lübnan’in güvenligini saglayabilirler mi? Olmert hala tehditlerini savurmaya devam etmekte ve gerektigi zaman Lübnan’a tekrar saldirabilecegini söylemektedir, buna karsi Lübnan’i kim savunabilecek, Israil’e dersini kim verecektir?

    Israil sunu bilmelidir ki gelecekte de Lübnan’a açacagi savaslarda Hizbullah var oldukça galip gelemeyecektir. Düsmen sunu çok iyi bilmelidir ki Lübnan’a karsi savasmak çok agirdir. Israil birkaç gün sonra ugradigi hasarin boyutunu anlayacaktir.

    Direnis’in silahinin pesinde olan sizler… Lübnan ordusu hali hazirdaki gücüyle, hatta 20 bin kisilik askerle Israil karsisinda durabilecek midir? O halde Direnis’in silahi ülke açisindan kader tayin edici bir meseledir. Biz diyaloga haziriz, daha önce de diyalog yaptik. Sunu bilmelisiniz ki biz hükümette de parlamentoda da asli organlarda da bulunuyoruz. Hükümete inaniyoruz; elbette hükümetin güçlü adil ve tüm halkin temsilcisi olmasi gerekiyor; ama acaba mevcut hükümet böyle mi? Onlar, Direnis silahsizlandirilsin ki devlet güçlü olsun diyorlar; ama devletin güney Lübnan halkina güçlü oldugunu ispat etmesi, onlarin onurunu ve haysiyetini düsmana karsi koruyabilecegini göstermesi gerekiyor.

    O halde gelin müzakereleri kendi zamanina ve mekanina geri döndürelim. Zira hali hazirda Lübnan’in gücü sadece bizim Direnis’imize degil, tüm Lübnan halkinin direnisine ve onlarin ulusal birligine baglidir. Bu sekilde, güçlü bir devlete, orduya ve kurumlara sahip olabiliriz. Ülkedeki sorunlarin çözümünün tek yolu budur. Öyleyse ülkenin gücünün ve birliginin biricik amilini yok etmeyin. Bu devletin gücü anlamina gelmez. Gücün kaynagi direnis ve birliktir. Müzakereleri, gerçek mahalline, kapali kapilarin ardina götürün, medyayi bu isin içine sokmayin. Bu sekilde ulusal çikarlari yok etmeyin; zira bunlar kolay kazanilmiyor.

    Farsnews Haber ajansindan çevrildi.

    FILISTIN:

    SIYONIST SOYKIRIM SAVASINA KARSI

    Muhammed Hüseyin Fadlullah

    Irkçi Yahudi ordusunun Filistin halkin yönelik soykirim savasi devam ediyor. Filistin adini ortadan kaldirmak için yirmi seneden fazladir ayni tecrübeyi yasayan Siyonistler; genç, yasli, kadin demeden öldürmekte, “gelecekte isgale karsi direnen mücahitlere dönüsür” endisesiyle çocuklari dâhi katletmektedir.

    Yine de Siyonist olusumun liderleri ve partileri, güçlü, cesur ve dimdik duran Filistin halkinin, bir nesli cihad meydaninda düsürdügünde, cihad ruhuyla, askeri planlariyla ayaga kalkan yeni nesli görünce basarisizliga ugradigini hissediyor. Zira bu nesil, gelecek nesiller için hür bir gelecek olusturmak istiyor.

    Nitekim mücahitlerin düzenledigi operasyonda da buna sahit olduk. Siyonist orduya askeri karargâhinda saldiri düzenleyen mücahitler, iki Siyonist askeri öldürdü, bir üçüncüsünü de yaraladi. Askerî barikatlara ragmen birçok Siyonist asker yaralandi. Bu noktada Siyonistler, direnis sahasinda durmaya kararli olan halkin iradesini uçaklarla, tanklarla, füzelerle ve askeri planlarla yenemeyeceklerini anladilar.

    Kuskusuz direnis sahasinda kalmaya karar veren bir halkin iradesi asla yenilmez! Ölüme, sürgüne, tutuklamaya, alt yapi hizmetlerinin tahrip edilmesine ragmen! Iste bu noktada dengesiz Siyonist ordunun, düsmanligindaki dengesini kaybettigine; Gazze’deki elektrik trafolarina saldirdigina; köprüleri kestigine; tehditler savurduguna sahit olduk. Siyonistler, tüm bu saldirganliklari, Filistin halkinin cihadinin ve kahraman direnis gücünün göstergesi olan bir Siyonist askerin esaretine karsi yapti!

    ABD, Siyonistleri beraat ettiriyor

    Beyaz Saray’in Siyonistlerin vahsiliginden bahsederken hala “nefsi müdafaa”dan dem vurmasi dikkat çekiciydi. Böylelikle Beyaz Saray, Filistin halkina hürriyetinin, bagimsizliginin, insanî haklarini müdafaa etmesinin hakkini tanimiyordu. Belki de Bush, bu halkin yasama hakki olmadigini düsünüyordu.

    Ingiltere Disisleri Bakanligi’nin durumu da farksizdi. Ingiltere, Filistinlilerin Siyonist orduya saldirmasini “terör saldirisi” olarak degerlendiriyordu. Nitekim bu degerlendirme, Yahudilerin Filistin’i isgal etmesini ve Filistinlileri tecrit etmesini planlayan, bu plani yürürlüge geçiren Ingiltere’nin suçunu hafizalarimizda tazeliyordu.

    Ingiltere “Filistinlilerin uyguladigi siddetin, barisçil pazarlik çözümünün gelecegini zedelediginden” bahsediyordu. Ama Ingiltere Filistinli bebeklerin katledilmesinde “barisçil çözümleri zedeleyen” hiçbir sey görmüyordu. Zira AB ülkelerinin çogu dâhil olmak üzere kendilerinden Siyonistlerin Gazze saldirisi karsisinda sert bir açiklamaya iliskin tek bir kelime duymadigimiz Batili yönetimlere kendini kabul ettiren “Irkçi mantik”, sanki bir Israillinin hayatinin tüm Filistinlilerin hatta tüm Araplarin hayatina esit olduguna inaniyordu!

    Filistin, ümmetin özgürlüge açilan pencereleridir

    Tüm mesele, dünya müstekbirlerinin ABD siyasetine boyun egen, Siyonistlerin gücünden korkan yönetimler araciligiyla bu davayi basarisizliga ugratma çabasidir. Bundan dolayi tüm Arap ordulari ümmeti müdafaa edecek güce sahip degildir.

    Bilakis bu ordular, ABD emperyalizminin siyasetine paralel bir çizgi izledikçe kendi halklarinin aleyhine çalisan güçlere dönüsmüstür. Bu ordular, iç zulme karsi çikan halklarin hürriyetlerine engel olan bir islevsellik kazanmistir. Bu ordularin ABD’nin halklari korkutma talebini yerine getiren zalim yönetimi ve hürlerle dolu büyük zindanlari vardir.

    Filistin halki tek basina dimdik ve güçlü bir sekilde, sert bir iradeyle Yahudi Irkçiligini destekleyen Bati irkçiligina karsi duruyor. Bu noktada Islam ve Arap halklari da her tür mesru araçla bu halkin yaninda durmalidir. Zira çevrilen entrikada tüm Islam ve Arap âlemine meydan okunmaktadir. Eger Filistin davasi düserse, Filistin’e vurulan bu darbeler yarin diger halklara, diger devletlere, diger güvenliklere diger ekonomilerine… vurulacaktir.

    Filistin, ümmete hürriyete giden yolda birden fazla pencere açmistir. Ümmet, hürriyet savasinda izzet ve onurunu korumak için bu pencereleri genisletmelidir.

    Bati, Filistin halkinin lehine olan demokratik yollari istememektedir. Batiya göre demokrasi kendi isine gelecek sekilde islemelidir! Bundan dolayi Bati, Israil eliyle Filistin halkinin seçtigi vekilleri tutuklamis; Filistin halkini seçiminden dolayi cezalandirmistir. Bati, irkçi hesaplari lehine insan haklarini göz ardi ederek eski sömürgeci zihniyetine yeniden kavusmustur. Bize düsen, insanimizin insanligini muhafaza etmek için cihad çizgisinde hürriyet iradesine dayanmaktir

    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]




    Takas sonucu Mübarek nâşı siyonistlerden geri alınan Hizbullah savaşçısı Muhammed Yusuf'un video görüntüleri yayınlandı.

    1978 doğumu olan Şehid Muhammed Yusuf evli ve bir çocuk babası.

    1997 yılında direniş saflarına katılan Şehid Muhammed Yusuf Siyonist İsrail güçleriyle en şiddetli çatışmaların olduğu Güney Lübnan'ın Marun er Ras bölgesinde şehid düşmüştü...

    Hizbullah televizyonu El Menar'da yayınlanan görüntülerde, Muhammed Yusuf şehadeti öncesinde Hizbullah bayrağı ve Mescid-i Aksa'nın resimleri önünde vasiyetini okurken, şehadete olan özlemini, Filistinli müslümanların kutlu direnişine olan saygı ve desteğini dile getirerek, siyonist düşmanla mücadele azmini, Kudüs'ü özgürleştirme kararlılığını izzetli bir şekilde ortaya koyuyor.

    Vasiyetinde, Hz. Seyyidüşşüheda İmam Hüseyin ve bacısı Hz. Zeyneb'in direnişine ve mazlumiyetine atıfta bulunan Şehid Muhammed Yusuf'un cephedeki görüntüleri, vasiyetini okurken sevinçli hali, "Allah verdikleri sözde sadık kalıp adaklarını yerine getiren yiğitler"den olma örneğini en güzel bir şekilde gözler önüne seriyor...

    Şehid Muhammed Yusuf'un vasiyetinden:

    Ey İslami Direnişin Kahramanları, sizlere selam olsun...

    Allah’ın ve sizlerin düşmanına asla unutmayacağı bir ders verdiniz.

    Az kişi olduğunuz için bulunduğunuz yolu terketmeyiniz.



    Cihad yolunu koruyunuz.

    Belalara ve sınavlara karşı sabırlı olunuz.



    Allah’ın izniyle zafer sizin arkanızdan gelecektir…



    Ve ey İntifada mücahidleri, Allah’ın dinini asla terketmemelisiniz

    Vatanınızı ve kutsallarınızı savununuz. Biliniz ki en güçlü silah, izzetimizi sağladığımız cihad silahıdır.



    Değerli babacığım…



    Beni hoş karşılamanı istiyorum

    Sen, beni yetiştirdin. vaktini benim yetişmem için harcadın.

    Ben ise sadece direniş yolunu tercih ettim, sadece direniş yolunda yürüdüm.



    Sevgili anneciğim…



    Sana ne diyebilirim?

    Sana neyi tavsiye edebilirim ki?

    Seni hatırladığım zaman gözlerimden yaşlar süzülüyor

    Hayattaki en değerli şeyim olan anneciğim sen de beni hoş karşıla...



    Gözyaşlarını, Hz. Zeynebin Hz. Hüseyin'in uğradığı musibet için döktüğü gözyaşları gibi dök..."

    İmam Musa Sadr'lardan Şehid Ragıb Harb'lere, Şehid Abbas Musavi'lerden Hadi Nasrullah'lara bu aziz "Ricalullah" bizlere "Özgür Kudüs"e giden yolun yolunu gösterdiler...


    Siyonist düşmanla kahramanca savaşarak şehid düşen bu aziz İslam eri çok sevdiği lideri ve komutanı Seyyid Hasan Nasrallah'tan, ailesi, yakınları, dava ve cephe arkadaşlarından ayrılarak Mele-i Ala'ya hicret etti. Şimdi onun mübarek nâşı siyonitlerden ailesine geri döndü...

    Allah yolunda, Kudüs'ün özgürleşmesi davasında kurban vermekle gurur ve kıvanç duyan ailesine ve Hizbullah savaşçıları komutanı Seyyid Hasan Nasrallah'a bütün benliğimizle selamlarımızı gönderiyor, kutlu mücadeleleri ve mukaddes anıları önünde, Özgür Kudüs davasında canlarımızla kanlarımızla her zaman var olduğumuzu belirtmek istiyoruz...

    Onlar Bedir'leri, Hayber'leri, Kerbela'ları bu zamana taşıyarak Allah yolunun şeref dolu yiğitleri olduğunu yüreklerimize kazıdılar...

    Temmuz 2006 savaşında siyonist İsrail ordusunu hezimete uğratarak siyonist rejimin yenilmezlik zırhını darmadağın eden, İslam Ümmeti'ne şeref ve onur bahşedip İslam Ümmeti'nin yenilgi dönemini kapatarak Özgür Kudüs'ün kapılarını açan Kahraman Hizbullah savaşçılarına olan minnet ve şükranımızı bir kez daha bildiriyor, pak ve mukaddes kanları üzerine, yollarını sürdüreceğimize dair ahdimizi tazeliyoruz...!



    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Islam'in bekcisi we siyonistlerin düşmani

          Kategori: Genel Kültür

          Konuyu Baslatan: Watan

          Cevaplar: 3

          Görüntüleme: 1919


  2. #2
    Watan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.09.2008
    Mesajlar
    1.458
    Konular
    151
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    595
    @Watan

    Standart

    arkadaşlar konunun orta yerindeki linklere dikkat ediniz..
    Tiklayip bakmanizi tawsiye ederim
    en başa koymaliydim ama
    idare edin işte..
    Dıngılı dıngılı örgenirem daa ) ))

  3. #3
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart

    Watan emeğine sağlık. Yazıyı baştan sona kadar okudum. Linklerin ikisinide izledim ve böyle bir yazıyı ve videoları paylaştığın için sana teşekkür etmek istiyorum. Eklentinin ana fikri,
    Temmuz 2006’daki "İsrail-Hizbullah savaşı" sonrasında siyonist rejimin aldığı ağır yenilgi ve bunun İslam dünyasında meydana getirdiği ümit ve şevk; Seyyid Hasan Nasrullah’ın ifadesiyle, "siyonizmin yüzyıllardır taşıdıkları hayallerin çöküşü ve İslam ümmetinin hayallerinin gerçekleşmeye başlaması" ve "İslam Ümmeti için yenilgiler döneminin kapanıp zaferler döneminin başlaması", emperyalist haçlı dünya ve Siyonistler üzerinde büyük bir psikolojik yıkıma yol açtı. Emperyalistler ve Siyonistler açısından içine düşülen bu durum Güney Lübnan’da havaya uçurulan Merkava tanklarından, öldürülen İsrail askerlerinden, batırılan savaş gemileri ve düşürülen savaş uçaklarından daha ağırdır Aynı şekilde Siyonistlerin 33 gün boyunca sığınaklara dolmasının, 4500 füzenin İsrail hedeflerinin üzerine yağmasının, İsrail askeri hava üssünün yıkılmasının ve Hayfa’nın füzelere hedef olmasının acısı, şu an yaşadıkları psikolojik yıkım ve hüsranın acısı kadar değildir. Ve kendine Kerbela Şehidi İmam Hüseyni, Cenabı Zeynebi örnek alan Şehid Yusufun tüm müslümanlara örnek olacak şehadetidir.
    Yüce Rabbim, başta Filistin direnişçileri olmak üzere tüm islam aleminin yardımcısı olsun inşallah.

  4. #4
    Watan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.09.2008
    Mesajlar
    1.458
    Konular
    151
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    595
    @Watan

    Standart

    AMİN kishi AMİİN
    alttaki linki tıkladıktan sonra o kategoride 31 ayrı haber wardı onlarıda seyrettinmi kishi?

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş