Küçücük çocuktum henüz. Sadece oyuncağı elinden alındığı için ağlayan, sadece pembe hırkasını giyemediği için üzülen, sadece dizindeki yara kabuklarını soyarken canı acıyan... Oysa ben yaraların sadece dizimdekiler gibi olduğunu sanardım ve sonunda annemin kollarına sarılarak kendine gelen, göz yaşlarımın yöneticisiydim en azından. Artık her şey gibi bende değiştim... Artık yaralarım dizimde değil, artık göz yaşlarımı göğsümü gererek gösteremiyorum. Yaraların en büyüğünü yüreğimde. Kimseye gösteremediğim, kimselerin anlamadığı yaralarım en çokta geceleri gözüme kaçan toz taneleriyle beraber canımı yakıyor. Çevreme bakılınca herkes yanımda ama benim canım neden bu derece acıyor? Nerden çıkıyor bu özlem? Nedeni ne bu duyguların? Aşk... Aşk bu derece acıtır mı yüreğimizi? Oysa biz küçükken aşktan ne güzel bahsedilirdi... Herkes aşkın nasıl bir duygu olduğunu tanımlamaya çalışırken neden hiç kimse aşkın neler getirdiğini tanımlamaz ki? Canım yanıyor... Yüreğimin derinliklerinde bana ait olmayan ifadeler var. Bunlar bana tanıdık değil, benim olamaz! Ama nedense bedenim ordan oraya savruluyor... Her gece arzuluyorum seni. Peki ya bunca zamandır beklenen özlemimin yerini ümitsizlik alırsa diye korkuyorum... Bazen her şeyden vazgeçiyorum.(Vazgeçmeye çalışıyorum.) Ama nasıl olur hiç tanımadığım sen nasıl olurda duygularımın hakimi olur? Duygularım karmaşık yavaş yavaş umudumu yitiriyorum. Yapılabilecek her şeyi yaptım. Bütün sınırları zorladım. Peki ya sen? Benim yüreğim acıyla dolu bu derece acı çekerken, gururdan eser kalmazken, sen ne yaptın? Affedersin umursamamaya devam ettiğini unutmuşum!