TEREKEME TERİMİNİN AÇIKLAMASI Terekeme teriminin kökeni konusunda farklı görüşler ve rivayetler vardır. Bilim adamlarının büyük çoğunluğu bu terimin Türkmen sözcüğünün Arapça’daki çoğulu olan Terakime’den geldiğini düşünmektedirler. Fakat halk arasındaki rivayetlere baktığımızda bu terimin ‘terk etmek’ manasına geldiğini görüyoruz. Yani ‘mekânı terk eden ve göçmüş olan’ anlamında yorumlanmaktadır. Bu ifade de bize bugün Türkiye ve Kafkasya’da yaşayan Karapapakların veya Terekemelerin,

Bu konu 3122 kez görüntülendi 4 yorum aldı ...
Karapapak (terekeme) türkleri 3122 Reviews

    Konuyu değerlendir: Karapapak (terekeme) türkleri

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 3122 kez incelendi.

  1. #1
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    593
    @Yaver ARANCI

    Wink Karapapak (terekeme) türkleri

    TEREKEME TERİMİNİN AÇIKLAMASI

    Terekeme teriminin kökeni konusunda farklı görüşler ve rivayetler vardır. Bilim adamlarının büyük çoğunluğu bu terimin Türkmen sözcüğünün Arapça’daki çoğulu olan Terakime’den geldiğini düşünmektedirler. Fakat halk arasındaki rivayetlere baktığımızda bu terimin ‘terk etmek’ manasına geldiğini görüyoruz. Yani ‘mekânı terk eden ve göçmüş olan’ anlamında yorumlanmaktadır. Bu ifade de bize bugün Türkiye ve Kafkasya’da yaşayan Karapapakların veya Terekemelerin, SSCB’nin yıkılmasıyla Özbekistan içerisinde kalan Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkistanlı Karakalpaklarla olan akrabalıklarını ve bağlantılarını gündeme getirmektedir. Çünkü Türkistanlı Karakalpakların kendi rivayetlerine göre, Nogaylardan kopmadırlar ve kendilerince malûm olan en eski vatanları İtil Nehri’nin sağ tarafı yani Kazan ile Astrahan hanlıkları arasıdır. Bunlar uzun yıllardır buralarda yaşarlarken bazı sebeplerden dolayı yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Eski vatanlarını terk etmeğe sebep bir rivayete göre, Emîr Timur’un Bulgar şehrini harap etmesidir. Diğer bir rivayete göre Karakalpakların buraları terk etmesine sebep Rusların Kazan şehrini gasp etmeleri dolayısıyla vuku bulan hadiselerdir. Diğer bir rivayete göre de Karakalpakların ataları Kazan şehrini kurmuşlar ve sonraları buralarda meydana gelen kargaşalıklarda bu vatanlarını terk etmeğe mecbur kalmışlardır. Böylece İtil’in sol sahili, yani Buhara’ya geçerek rivayete göre Aral Gölü’ne doğru ilerlemişler ve bu gölün kuzeyinden geçerek Sırderya Nehri’nin aşağı taraflarına yerleşmişler, Karakalpak adını burada almışlardır. Bu rivayete dayanarak bu Kıpçak-Tatar gruplarından bazı kolların Kafkasya üzerinden Gürcistan’a oradan da Türkiye’ye girdiklerini düşünebiliriz. Bazı âlimler Türkistanlı Karakalpaklar arasında, Karakalpak teriminin oluşumu ile ilgili şöyle yazarlar: Karakalpakların vatanlarını kaybettikleri için yas tutmak amacıyla siyah şapka giydikleri konusunda rivayet vardır. Hammer, Türkistanlı Karakalpakların oluşumu ile ilgili şunları yazıyor:“Bu kavim topraklarından kovulmaları dolayısıyla yas tutmak amacıyla siyah şapka giymeye başladı. Siyah şapkalılar terimi bu olay yüzünden onlara isim olarak verildi.” Bütün bu örneklere bağlı olarak Türklerde yas tutmak amacıyla siyah şapka giyme geleneği olduğu gibi bugünkü Terekeme teriminin ‘terk etmek’ terimi ile alâkasının olduğunu düşünmemiz yanlış olmayacaktır. Zaten Terekemelerin kendi aralarındaki rivayetlere göre de bu ismi eski vatanlarını terk ettikleri için almışlardır. Eskiden Terekemelerin atalarının Kuzey Kafkasya’da bulunan Terek Irmağı çevresinde yaşadıkları bilinmektedir. Buna bağlı olarak Terekeme terimi ile Terek Irmağı arasında da bir bağ kurabiliriz. Buna göre Terekemelerin ataları Terek Irmağı çevresinde yaşarlarken bazı sebeplerden dolayı buraları terk etmişler ve Gürcistan ile Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Gürcistan ve Türkiye’ye geldiklerinde diğer yerli toplumlar onları Terekeme olarak adlandırmışlardır. Yani Terekeme terimini “yurtlarını terk edenler” anlamında kullanmışlardır.

    Terekeme terimine benzer bir isim ise bugün Kafkasya’da yaşayan Kumuklar için kullanılmıştır. Tarihte Kumuk Türklerinden hayvancılıkla uğraşan göçebelere ‘Terkeme’ denilmiştir. Bu ismin zamanla Terekeme’ye dönüşmesi muhtemeldir. Ayrıca Celaleddin Harzemşah ile Cengiz Han arasındaki savaşta Celaleddin Harzemşah’a yardım eden Kafkas Türk kavimlerine ‘Teraküm’ denilmiştir. Bu terim; yığılma, birikme anlamında kullanılmıştır. Teraküm ifadesi daha sonraları yardıma koşan Kafkasya Türklerine isim olmuş ve yığılanlar birikenler anlamında Terekeme’ye dönüşmüştür. Bütün bunlar varsayım ve rivayetlerdir. Fakat gerçeklik paylarının olduğu da unutulmamalıdır.

    Osmanlılar döneminde, devlet adamları ve yöneticiler bu kavim için ‘Türük’ kelimesini kullanmışlardır. Türük kelimesi konar-göçer köylü halk anlamına gelmektedir. Yine halk arasındaki rivayetlere göre güya bu kavim bir zamanlar Mekke yakınlarında yaşarken dinsel konularda Araplarla anlaşmazlığa düştüğü için Mekke’yi terk etmiştir. Bu nedenle bu kavmin ismi ‘Terk-i Mekke’ ifadesinin değişime uğramış şekli olan Terekeme olarak kalmıştır. Bu rivayetin halk arasında yayılmasının en önemli nedeni de tarihe dayanmaktadır. Arap-İslam ordularının Dört Halife döneminde Kafkasya, Azerbaycan ve İran’da hâkimiyetlerini kabul ettirmeleriyle bazı Arap aileler ve soylar da buralarda yerleşmeye başladılar. Araplar, Kafkaslarda görülmelerinden bir süre sonra göç politikası uygulamışlardır. Arap Yarımadası’ndan Kafkaslara göç ettirilenler fetih evlatları olarak adlandırılmıştır. Gürcistan sınırlarına o dönemde oldukça fazla Arap aile göç ettirilmiştir. Bu aileler sayesinde Kafkaslarda İslamiyet kısa sürede yayılmaya başladı. İslamiyet’in yayılmasıyla Arap aileler bu bölgede yaşayan Kafkas kavimleri ve Hazarlar arasında büyük bir saygı ile ağırlanmaya ve karşılanmaya başladı. Buralara getirilenlerin bir kısmı da Mekke’den Medine’ye göç eden Arap aileleriydi. Bu ailelere ‘muhacir’ denmekteydi. Ayrıca Terk-i Mekke yani Mekke’yi terk edenler ifadesi de o dönemde kullanılmaya başlandı. Karapapak (Terekeme) Türkleri için kullanılan Mekke’yi terk edenler ifadesi de buradan gelmektedir. Çünkü Arap ve Hazar Türklerinin zamanla birleşerek Türkleşmesi sonucu bugünkü Karapapak (Terekeme) Türklerinin oluştuğu düşünülmektedir. Karapapak (Terekeme) Türklerinin Hazarlardan geldiğinin düşünülmesi de Hazarların Kafkaslardaki hâkimiyetleri ve büyük bir Hazar grubunun Azerbaycan ve Gürcistan’a göç ederek buralarda kalması ve belli bir zaman sonra da tamamen Hazar ifadesinin bunlar arasında kaybolmasıyla alâkalıdır.

    Sonuç olarak Karapapak ve Terekeme kelimelerini değerlendirdiğimizde bu kavmin neden bu isimle adlandırıldığı konusunda iki görüş ön plana çıkmıştır. Birincisi bu kavim Karapapak ismini giydikleri kara şapkalarından dolayı almıştır. Diğeri ise büyük ihtimalle yıllardır oturdukları vatanlarını herhangi bir sebeple terk etmeleri dolayısıyla yeni vatanlarına geldiklerinde Terekeme olarak adlandırılmışlardır.

    Kaynak : Dr. Salih YILMAZ - Türkiye’de ve Kafkasya’da Yaşayan Karapapak-Terekeme Türkleri Tarihi ve Kültürü


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Karapapak (terekeme) türkleri

          Kategori: Azerbaycan

          Konuyu Baslatan: Yaver ARANCI

          Cevaplar: 4

          Görüntüleme: 3122


  2. #2
    Mu®@T - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Yaş;
    45
    Mesajlar
    783
    Konular
    252
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    594
    @Mu®@T

    Standart

    bu değerli bilgi için tsk. beğendiğim konular içinde yerini aldı

  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart

    Sonuç olarak Karapapak ve Terekeme kelimelerini değerlendirdiğimizde bu kavmin neden bu isimle adlandırıldığı konusunda iki görüş ön plana çıkmıştır. Birincisi bu kavim Karapapak ismini giydikleri kara şapkalarından dolayı almıştır. Diğeri ise büyük ihtimalle yıllardır oturdukları vatanlarını herhangi bir sebeple terk etmeleri dolayısıyla yeni vatanlarına geldiklerinde Terekeme olarak adlandırılmışlardır.



    Zamanla isimle değişime uğruyor demekki.Teşekkürler Apoletsiz,ilginç bir bilgi.

  4. #4
    Mu®@T - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Yaş;
    45
    Mesajlar
    783
    Konular
    252
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    594
    @Mu®@T

    Standart terekeme tarihi

    Terekeme veya diğer bir değişle Karapapaklar Oğuz Türklerinden olup ülkemizde birçok şehre yerleşmiş bulunmaktadırlar. Ayrıca Azerbaycan , İran da yoğun olmak üzere , Ermenistan ile Özbekistan ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yaşamaktadırlar.

    Bu konuda en önemli araştırmacılardan Ziya Gökalp "Türkçülüğün Esasları",, Sayfa: 20-24 de aşağıdaki tespiti yapmıştır :

    Türkçülük ile Turancılığın ayırımlarını anlamak için Türk ve Turan topluluklarının sınırlarını belirlemek gerekir. Türk, bir milletin adıdır. Millet kendine özgü bir kültürü olan bir topluluk demektir. Öyleyse Türk'ün yalnız bir dili, bir kültürü olabilir.

    Oysa Türk'ün kimi kolları, Anadolu Türklerinden ayrı bir dil, ayrı bir kültür yaratmaya çalışıyorlar. Diğer Türk illeri birer ayrı dil, ayrı edebiyat ve ayrı kültür oluşturmaya çalışırlarsa, Türk Milleti'nin sınırları daha daralmış olur.

    Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler, özellikle Oğuz Türkleri, yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran ve Harizm ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uruğundandır. Bunun için Türkçülükteki yakın ülkümüz Oğuz birliği, yani Türkmen birliği olmalıdır. Bu birlikten amacımız nedir? Siyasal bir birlik mi? Şimdilik hayır! Gelecekle ilgili bugünden bir yargıya varamayız. Fakat bugünkü ülkümüz, Oğuzlar'ın yalnız kültürce birleşmesidir.

    Oğuz Türkleri bugün dört ülkede yayılmış olmakla birlikte tümü birbirine yakındırlar. Dört ülkedeki Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak, görürüz ki birinde bulunan bir ilin ya da boyun öbürlerinde de kolları vardır.

    Örneğin Harizm'de Tekeler ile Sarılar'ı ve Karakalpaklar'ı görüyoruz. Yurdumuzda Tekeler, bir sancak oluşturacak kadar çoktur, dahası bir bölümü bir zamanlar Rumeli'ye yerleştirilmiştir. Türkiye'de sarılar özellikle Rumkale'de otururlar. Karakalpaklar ise Karapapak ve Terekeme adını alarak Sivas, Kars ve Azerbaycan yörelerine yerleşmişlerdir.

    Borçalı-Kazak boyundan gelen Karapapak Türkleri, Kıpçak Kuman, Bulgar ve Hazar Türklerinin Ön-Asya'daki koludur. Borçalı ve Kazak diye iki kola ayrılırlar. Kafkasya'da ve yakın bölgelerde dağınık bir vaziyette yaşayan Karapapak Türklerine, siyah astragan kalpak giydikleri için komşuları bu adı vermişlerdir.
    Tarih
    Çıldır ve Ardahan’daki Karapaklar (ve Terekemeler) önceden Kuzey Azerbaycan’da, Kazah Şemsettin Khanate’nin Kazah ve Borçalı bölgelerindeki Debed ve Borçalı nehirleri boyunca yaşarlardı. 1828 yılında imzalanan Türkmençay Anlaşması’ndan sonra bir bölümü Kars’a ve bir bölümü de İran Azerbayca’ının Sulduz bölgesine, Ushnu’nun doğusuna göç etti. Bir başka kayda göre, Terekemeler Hazar denizi kıyısında, Gamri Uzun’dan Derbent’e uzanan ovada yaşarlardı.

    90-100 hanelik bir Terekeme grubu, 1904 yılında Türkiye’ye yerleşmek için başvuruda bulundu. Bir kısmı o zaman Rusların elinde bulundurduğu Kars’a, bir kısmı Ağrı, Tutak ve Eleşkirt’e geldi; diğerleri Adana’ya (orada halen bir Terekeme köyü vardır), geri kalanlar ise 1914 yılında Malazgirt’ten Sivas’ın Tutmaç, Büyükköy ve Kurdoğlu köylerine göç ettiler. Fakat, daha önce, 1877’de, Sivas’ta en az bir Terekeme köyü bulunmaktaydı.

    Diğerleri ise 1921’de Rusların çekilmesiyle Kars’a geldiler; bunlar Gümrü Antlaşmasıyla gerçekleşen nüfus mübadelesiyle Akbaba, Tiflis, Borça ve Kazah bölgelerinden göç ettiler.

    Söz konusu isimsel farklılığın nedeni, Rusların, kısmen Kafkasya ve kısmen de İran’dan gelip eski Aleksandropol bölgesine, Akhaltsike’ye ve şimdiki Gürcistan’daki Akhalkalaki’ye yerleşenleri tanımlamak için “Karapapaklar” terimini kullanmış olmalarına dayanabilir, oysa Akbaba Terekeme’lerinden ayırt edilmeleri için bunlar genel olarak Gürcistan Terekemeleri olarak adlandırılmaktadırlar.

    VON HELLWALD’ın (1878:99) kaydettiğine göre, Rus işgalinden önce Osmanlı topraklarında 105 köyde 29.000 Terekeme & Karapapak yaşıyordu.

    Aşağıdaki bilgiler. Dr. Orhan Yeniaras'ın "Karapapak Ve Terekemelerin Siyasi Ve Kültür Tarihine Giriş" kitabından alınmıştır. Buradan Karapapaklar ile ilgili aşağıdaki tarihsel bilgiyi ediniyoruz.
    BORÇALI VE KAZAKLARIN KÜR BOYLARINA GELMESI
    Sevgili okurlar simdi sizinle zaman içinde bir yolculuk yaparak M.S. II yüzyıla gidelim. Cebelitarık’tan Fırat’a kadar geniş bir alana Roma imparatorluğu hükmetmektedir. Doğuda Kür ve Aras boylarından batıda Fırat’a kadar olan bölgeye ise Arsaklilar hakimdir. Roma ve Iran ile siyasal ilişkileri olan Arsaklilar devletini Iskitler'in Horasan kolundan gelen Arsak isimli bir başbuğun yönetimindeki boy ve oymaklar kurmuştur. Bodun bazında teşkilatlanan arsaklilar Eski Gök dini ve Samani geleneklerini korumakla beraber bu yeni yurtlarında Hıristiyanlıkla tanıştılar.
    Simdi biraz daha doğuya iç Asya'ya doğru gidelim. Mete'nin (Mo-Tun) kurduğu Asya Hun siyasal birliği parçalanmış, Hunların doğu kanadı Çin egemenliğine girmişti. Çiçi batıda Talas boylarında yerleşik düzene geçmeye çalışıyordu.

    Gerek yerleşikliği gerekse Çin egemenliğini kabul etmeyen özgürlük ve bağımsızlıklarına düşkün kimi Hun boy ve Uruglari ise batıya doğru hareket etmeye başladılar. Asya Hunlari'nin sahneden çekilmesi ile Çin Denizi'nden Kafkaslar'a kadar geniş alanda büyük bir otorite boşluğu belirmişti.

    Bir taraftan göç hareketlerinin yerleşikler üzerinde yapmış oldukları tahribat diğer taraftan ise kendilerine yeni yurt bulmak isteyenlerle, yurtlarını korumak isteyenler arasındaki kanlı mücadeleler bozkırda yasamı güçleştiriyordu.

    İste bu bunalımlı yıllarda kuzeyden Kafkaslar'i asarak Kür Irmağı boylarına iki yeni Türk boyu geldi. "Borçali" ve "Kazakli" olarak anılan bu boylar, bugün Terekeme olarak bilinen Türklerin atalarıdır. At sürüleri (Yılkı) ve koyun besiciliği yapan bu boylar siyah astragan kalpak giydiklerinden komşuları tarafından "Karapapaklar" diye anılmaya başlandılar. Kür boylarındaki egemenliklerini pekiştirmek isteyen Karapapaklar Tiflis, Nahcivan, Karabag, Loru, Ahir- kelek, Gence ve Sirvan dolaylananda yurt tuttular.

    Bulundukları bölgede bir çok yer ve akarsu, dağ ve ovalara kendi adlarını verdiler. Bugün Gümrü'nün kuzeydoğusundan çıkarak Kür'e karışan Borçali Çayı ile Pembek dağından çıkarak Arasa karışan ''Kazak Çayı'' isimleri ile bu yılların hatırasını taşırlar

    Karapapaklar komşuları Arsaklilarla dostça geçinemezlerdi. Zaman zaman sınırı geçerek komşularına yağma akınları düzenlerlerdi. Dede Korkut hikayelerinden bazıları konularını bu iki Türk toplumu arasındaki savaşlardan almıştır. Örneğin "Salur Kazan" hikayesinin bas kahramanı Ulas oğlu Salur Kazan Arsakli hükümdar sülalesindendir. Arsaklilarla Karapapaklar arasında izleyebildiğimiz ilk savaş M.S. 200 yılında cereyan etmiştir. Karapapaklar Surhan isimlik bir başbuğun idaresinde Kür Irmağını geçerek Arsakli ülkesini yağmaladılar. Durumu öğrenen Arsak hükümdarı Ulas onları takip ederek Derbent Geçidi'hde (Demirkapi) yakaladı. Bu iki Türk toplumu arasında yapılan çetin ve kanlı savaşta Karapapaklar, büyük kayıplar vermelerine karsın Arsak hükümdarı, Ulasi'da okla vurarak öldürdüler. Karapapaklar üslerine dönerken hükümdarları ölen Arsaklilar'da onları takip edemediler.

    Tarihin akısı içerisinde Karapapaklarla Arsaklilar arasındaki ikinci büyük savaş M.S. 300 yılında gerçekleşti. Karapapak birlikleri Aras'i geçerek, Karabag, Mus, Erzurum ve Ahlat'a kadar Arsakli topraklarını istila etmişlerdi. Bunun üzerine Arsakli hükümdarı Tridat'in yönettiği ordularla Karapapaklar Karkarli (Gogarli) ovasında karsılaştılar. Her iki tarafın da çok kayıplar verdiği bu savaşta Arsakli komutanlarından "Ardovazd" ile Karapapak başbuğu savaş alanında öldüler. Bundan sonra Karapapaklar işgal ettikleri Arsakli topraklarını terk ederek Erzurum'a (Garin) kadar çekilmek zorunda kaldılar.

    Karkarli Savaşından sonra da Arasakli ve Karapapak ilişkilerinde kalıcı bir dostluk gelişmedi. Zaman zaman taraflar birbirlerine çok pahalıya mal olan yağma akınları düzenlediler. Her iki taraf içinde son derece yıpratıcı olan bu akınların hızı, bölgede Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması üzerine azalmaya başladı.”



    Dil
    Esas olarak Karapapak dili Azeri dili ile aynıdır. Bu Batı (oğuz) dillerinden biridir. Türkiye’de bu dil hâlâ güçlü görüldüğü kadarıyla asimilasyona uğrayıp Doğu Anadolu lehçelerine karışmıştır.

    Din
    Din İslamdır ve yoğun olarak Karapaklar Hanbeli mezhebindendir yani Sünni’dir. Ülkemizde alevi Terekemeler’in olduğu da bilinir. Doç. Dr. İbrahim ARSLANOĞLU’nun ÇUBUK YÖRESİ ALEVÎ OCAKLARI VE KURUCULARI isimli tezinde bu konuda şöyle bir tespit mevcuttur :

    Kalender Veli, erik yiyen babasının boğazında bu eriğin kalması üzerine köy çayına koşar ve suyu elindeki selesine katarak dökmeden getirir ve kerametini gösterir. Köyün eski adı Çevlik Ağzı iken bu olaydan sonra zamanla Sele olarak değişmiştir (a.g.e:61-62).

    Yine rivayete göre Kalender Veli, zaman ve mekanı aşarak Mekke’ye gidip orada cuma namazını kıldırmıştır. Gerek Çavundur ve gerekse Kargın aşiretlerinin imamı olarak kendisini kabul ettirmiş, onları görüp gözetlemiş, sorunlarını akıl ve mantık çerçevesinde çözmüştür. Ayrıca Kalender Veli, Doğu Anadolu’daki Terekeme Türkleri’nin de piridir. Zamanla Kalender Veli evlâtları tarafından görülüp gözetilmedikleri için bu bağ kopmuştur. Günümüzde Terekeme Türkleri’nin oynadıkları Kalender Barı, vaktiyle pirleri Kalender Veli’yi karşılamak için oynadıkları oyundan kalmıştır (a.g.e:63,71,72.).

    Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında Kalender Veli’nin büyük katkısı olmuştur. Bu yardımlarından dolayı, (günümüzde Cücük Çiftliği olarak bilinen) Cücük ve Taşpınar köyleri civarını 4. Kılıçarslan fermanla ona vermiştir (a.g.e:98-99).

    Dağılım
    Karapapaklar, Türkiye’nin Ağrı, Akyaka, Ankara, Ardahan, Arpaçay, Çıldır, Digor, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kars, Kağızman, Muş, Susuz, Selim, Sarıkamış, Sivas, Azerbaycan’ın Sulduz bölgesi, Ermenistan’ın Ağbaba bölgesi, İran Devleti kuzey bölgesi, Türk Cumhuriyetlerinde ve Avrupada dağınık şekilde yaşamaktadırlar.

    Özellikle Ardahan’ın Çıldır ilçesinde yoğunlaşmaktadır; Çıldırlıların söylediklerine bakılırsa tüm köyler Karapapak ya da Terekemedir; en yoğun şeklinde bulundukları ikinci yer Arpaçay ilçesidir. Orada köy nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturmuşlardır. Ayrıca Kars merkez ve Selim, Kağızman ilçelerinde bulunurlar. Kavkazskiy Kalender’e (1910) s. 546, bakılırsa, o zamanlar 99 Karapapak köyü vardır ve bunların 63’ü Kars yöresinde, 29’u Ardahan’da ve 7’si Kağızman’daydı.

    Rusların 1877’de Kars’ı işgal etmelerinden sonra, içlere doğru çekilen Karapapaklar Sivas, Tokat ve Zile’de köyler oluşturmuşlardır. Bunlardan biri olan Acıyurt, 1877’de hali hazırda Karapapak nüfusuna sahiptir. Ayrıca Kayseri’de iki köyün (Pınarbaşı ve Sarız) Karapapak nüfusuna sahip olduğu kaydedilmiştir.

    Çıldır ve Arpaçay’daki Karapapak ve Terekemeler, sığırtmacılarını ve çobanlarını Çıldır’ Gölü’nün batı ve doğusundaki yaylalara gönderirler; fakat diğer köylüler evlerinde kalırlar. (SÖZER 1972)

    İlk Türklerden İtibaren Terekeme Tarihi



    Oğuzlar, Oğuz Boyu

    Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.

    Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z”nin birleşmesinden “Ok-uz” (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında “halim selim, ağırbaşlı” mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise “guz” veya “uz” şeklinde geçmektedir.

    İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiye’de yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.

    Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; “Altı Oğuz budunda” sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürklerin hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.

    Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682’de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan’ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745’te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçur’a karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çin’e gittiler. Daha sonra Çin’den çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.

    Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgu’nun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.

    Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadeniz’in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an’ane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071’de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.

    İslâm dînini kabul eden Selçuk Bey’in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehir’de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak’da ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasan’a gelip Selçuklulara tâbi oldular.

    Selçuk’un büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasan’da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pek çok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.

    Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz’e kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pek çok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazan oğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupa’sına pek çok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler. Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir.

    Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyun çıkardığı sülâleler ve meşhûr şahsiyetleri:

    Boz-Oklar: Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler. (Bkz. Oğuz Kağan Destanı)

    1. Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin. Oğulları: a) Kayıg/Kayı-Han: “Sağlam, berk” mânâsındadır. Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır. Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir. b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” mânâsındadır. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır. c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır. d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” mânâsındadır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.

    2. Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal. Oğulları: a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” mânâsındadır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır. b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır. c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” mânâsındadır. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır. d) Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.

    3. Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl. Oğulları: a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” mânâsındadır. Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır. b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır. c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır. d) Karkın/Kargın, “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.

    Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.

    1. Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur. Oğulları: a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” mânâsındadır. Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir. b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” mânâsındadır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır. c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” mânâsındadır. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir. d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” mânâsındadır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.

    2. Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş. Oğulları: a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” mânâsındadır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır. b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” mânâsındadır. Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır. c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır. d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” mânâsındadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.

    3. Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır. Oğulları: a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” mânâsındadır. İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır. b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder mânâsındadır. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır. c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” mânâsındadır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir. d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” mânâsındadır. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.

    Aşağıdaki forum cildir.com sitesinden alınmıştır. Terki-mekke yakıştırması ile ilgili önemli bir karşı tezdir:
    Ben Arpaçay'ın Taşbaşı Köyü'nden Muharrem. Her ne kadar nüfusta Arpaçayla isek de Çıldır Gölü kıyısı köylerinin çocukları olarak gönlümüz hep Çıldır'da. (Kaldı ki 1961'den önce bizim köy de Çıldır'a bağlıymış.) Öncelikle böyle bir siteyi bulmaktan dolayı duyduğum memnuniyeti belirteyim. Ben bir dilci akademisyen olarak -çok üzerinde konuşulduğu için- Terekeme kelimesinin etimolojisi hakkındaki görüşlerimi belirtmek istiyorum: Terekeme kelimesinin kökeni konusunda sizin sitenizde de yer alan "Terk-i Mekke" izahı bence bir halk benzetmesinden öte bir şey değildir ve bilimsel olarak bahsini anmaya bile değmez. Çünkü 1. Terk-i Mekke "Mekke'nin Terki, Mekke'nin bırakılması" gibi bir anlam ifade eder ki bu bir kavim adı olamaz; ancak bir olay adı olabilir. Kavim adı olabilmesi için "Mekke'yi terk edenler" gibi bir kelime olması gerekirdi. 2. Terk-i Mekke kelime grubu Farsça bir tamlamadır. Bu durumda sonunda kavim adlarının sonunda görülen bir çokluk eki olması gerekirdi. Tarikan-ı Mekke gibi.... 3. Terk-i Mekke kelimesinin "Terekeme" gibi bir sözcük doğurması ses bilgisel olarak mümkün gözükmemektedir. Öncelikle söz grubunun sonundaki "-kke" seslerinin düşmesi gerekiyor ki bu kadar sesin herhangi bir fonetik ara biçim bırakmadan düşmesinin örneği yoktur. İkinci olarak "terk" kelimesinin sonundaki ünsüzlerin arasında bir ünlü türemesi gerekiyor ki bu da mümkün gözükmemektedir. Çünkü kelimenin ses yapısının Türkçeye uymaktadır; böyle olduğu halde kelimede bir ses türetmek evrensel dil bilimsel yasa olan ekonomi kanuna aykırıdır. Kelimenin "Türkmen/Türkman" kökenine dayandığı görüşü ise bence çok güçlü gözükmektedir. Çünkü Türkmen kelimesinin Arapça çokluk biçiminin "Terakime" olduğunu biliyoruz. Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca Sözlük'ü ve Ebulgazi Bahadır Han'ın Şecere-i Terakime'si bu kelimenin varlığı konusunda bize tanıklık ediyor. Bu "Terakime" kelimesi ünlü uyumuna girerek kolayca "Terekeme" biçimini alabilir. Fakat "Türkmen" kelimesinin Kars'ta -yanlış olarak- Alevilikle eş anlamlı olarak kullanılmasından dolayı soydaşlarımın bu etimolojiye yanaşmak istemediklerini biliyorum. Oysa Türkmen kelimesinin kökeninde böyle bir anlam yoktur. Bugün Anadolu da yer alan Türklerin % 90'ı -Alevi'si de Sunni'si de- Türkmen kökenine dayanmaktadır. Saygılarımla...
    Gönderen: Muharrem Daşdemir Yer: Erzurum Tarih:12 Aralık 2005, Pazartesi 02:07 Tel: 0442 231 36 45
    Sayın Muharrem Bey'e cevaben; Bizi aydınalttığınız için teşekkürler ,her nekadar sizi tanımıyor isemde bilgileriniz beni yeni asraştırmalara sevk etti.Yalnız şunu belirteyim ki,ben de sitemde usta bir dilbilimci kadar olmasamda bu konudan bahsettim,Son araştırmamı inanın bir türlü o siteye giremedim terekemler ile ilgili bir site idi ve bir araştırmacı profösörün yazısında okumuştum,şöyleki terk_i Mekke kelimesinden kasıt terekemelere dendiği değil Mekke'yi terk edenlere o dönemde dendiği için zamanla terekemelerede İslamiyeti kabul eden türklerden olduğu vede terekeme türklerin sık sık göç ettikleri ,at üstünde yurt yurt dolaştıkları varsayılarak bu kelime çeşitli ses düşmeleri ve telaffuzdaki hatalarla terekeme olduğu düşüncesidir. Tüm bunlara rağmen bende bir eğitimci olarak hangi okuduğuma,hangi bilim adamıyım diyene inanacağımı şaşırdım doğrusu.Ve Terekemeler kimdir iyice düşünür oldum şimdi.Selam ve sevgilerimle kaynaklarala bizi aytınlatabileceklere şimdiden selam olsun....
    Gönderen: Kubilay Şahin Yer: Bursa Tarih: 12 Aralık 2005, Pazartesi 23:41
    [Sayın Kubilay Şahin'e cevaben] Azizim kafanız karışmasın; siz bana inanın! Kars İli Ağızları'nı çalışan eski Türk Dil Kurumu başkanlarımızdan Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, dil özelliklerinden hareketle Terekemelerin Türkmen ve Kıpçak karışımı bir boy olduğunu söyler (Kars İli Ağızları, s. 41) Ben de aynı kanaatteyim. Aslında bence Terekeme ve Karapapak kelimeleri iki farklı etnik menşeye işaret ediyor. Şöyleki Terekeme ağızlarını incelediğimiz zaman iki hatta bazen üç şekilli biçimlere rastlarız. Örneğin, "bana" kelimesi Terekeme ağızlarında Azerilerde olduğu gibi "mene", Türkmenlerde olduğu gibi "manga" (buradaki ng sesleri aslında damak n'si. Ama fontlar bunu göstermeye imkan vermiyor.) ve Kıpçak lehçelerinde olduğu gibi "maa"< maga şeklinde. Bence bu biçimlerden ilk ikisini kullananlar Türkmen/Oğuz, sonuncusunu kullananlar Kıpçak menşelidir. Yine Terekeme ağızlarında "geleceğim" manasına "gelecem" ve "gelejjem" kelimeleri kullanılır. Bunların da ikincisi, Oğuz/Türkmen lehçesinin aksine "j" sesini tanıyan (Örneğin Kazakçada "yıl" yerine "jıl" denir.) Kıpçak lehçelerinin özelliğini göstermektedir. Esasen Alparslan'ın Malazgirt zaferinden hemen sonra kuzeye yönelerek Çıldır Gölü çevresindeki ve Güney Kafkasya'daki küçük kaleleri fethettiği bilinmektedir. Yine 12. yüzyılda Gürcü Kral II. David zamanında Güney Gürcistan ve Çıldır Gölü çevresine Kıpçakların yerleştirildiği biliniyor. (Bk. Akdes Nimet Kurat, Türk Kavimleri ve Devletleri, s.84). Bugünkü Terekeme-Karapapakların aynı coğrafyada yaşayarak iyice karışan bu iki zümrenin kalıntısı olduğu söylenebilir.
    "Terekeme" kelimesinin ise Türkmen kelimesinden geldiğinden bence hiç şüphe duymamalı. Çünkü Türkmenler için 17. yüzyılda "Terakime" kelimesinin kullanıldığını Ebulgazi Bahadır Han'dan (Şecere-i Terakime) öğreniyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi bu kelime kolayca Terekeme biçimini alır. Esasen Terekeme kelimesinin Türkmen (Oğuz) kelimesinden geldiğini bu kelimenin ağızlarda Oğuz/Uğuz kelimesinin sahip olduğu gibi olumsuz bir anlam taşıması da ispat etmektedir. Oğuz kelimesi Derleme Sözlüğünde kaba, saf, bön, aptal şeklinde anlamlar ifade etmektedir. Terekeme kelimesi de... Hatta yüksek lisans öğrencilerimden Tortum'da bu mealde bir ata sözü olduğunu duydum (Affınıza sığınarak): Eşek kazanır, at yer; Terekeme kazanır, tat yer. Müslüman olan Türkler için Terk-i Mekke denildiğini ise ben ilk kez duydum ve kanaatimce bu çok yüzeysel bir izah. Saygılarımla...
    Gönderen: Muharrem Daşdemir Yer: Erzurum Tarih: 13 Aralık 2005, Salı 04:00
    Sayın Muharrem Taşdemir; Terekeme ile ilgili görüş ve bilimsel açıklamalarınız için teşekkür ederim.Terk-i Mekke gibi saçma bir görüşü kökünden çürütüyorsunuz.Bilmeyenler, kulaktan dolma bu çeşit bilgilerle bocalayıp duruyorlar.Ben de Edebiyat Öğretmeniyim.Çeşitli toplantılarda bu görüşü ve açıklamayı Karslılara anlattım.Siz de bütün Karslı sitelere yazarsınız çok iyi olur. Selamlar. Arpaçay Bardaklı Köyündenim. Gönderen: Agah Adıgüzel Yer:İstanbul Tarih:22 Aralık 2005, Perşembe 02:22


    alıntı..

  5. #5
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    593
    @Yaver ARANCI

    Standart

    Zamanla isimler değişime uğrar. Türkiye'nin Çanakkale şehri aslında Çan Kasabasının Ak Kalesidir, bu zaman içerisinde Çan-Ak-Kale şeklini almıştır.

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş