Kadınca Her İnsanın Sevgiye, Sevildiğini Hissetmeye İhtiyacı Vardır
Sürekli birilerini sevme ihtiyacı duyarız. Sevildiğimizi duyabilmek,
başka biçimiyle de ‘onay’ almak için elimizden geleni yaparız. Sonra
da ‘bu kadar sevdiğim bir insan, bana nasıl böyle bir kötülük yapar’
diye küçücük bir haksızlığa uğradığımızda acılar içinde kıvranırız.
Her insanın sevgiye, sevildiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Sevgilisi
tarafından, eşi, annesi, babası, kardeşleri, iş arkadaşları ve
çevresinde önemsediği insanlar tarafından sevildiğini hisseden kişi
nasıl da ayaklarının üzerinde ‘güçlü’ durur. Sevginin verdiği ‘başı
dik’ duruştur bu.
‘Bana hep sevdiğini söyle! ‘
Kadınlar durmadan tekrarlanmasını isterler sevgi sözcüklerinin.
Erkeklerin böyle bir sorunu yoktur, çünkü her aklımıza geldiğinde
söylediğimizden bizden bolca duyarlar bu sözleri. Sakın bundan
yakındığımızı düşünmeyin, tam tersi insanların yeme içme ihtiyacı gibi
sevgi sözcüklerine de ihtiyacı var.
Biz her ‘Seni seviyorum’
dediğimizde, evet seviyoruz
ama ‘Sen de beni seviyor musun? ‘ sorusunu
da yanında sorarak ve cevabını bekleyerek. Bu kendimize
güvenmediğimizden, karşımızdaki kişinin bizi sevip sevmediğini kontrol
etmek ya da sevdiğini bilmediğimizden değildir; yalnızca ‘Hayatımdan
memnunum, senin de memnun olmanı istiyorum ve elimden geleni
yapıyorum’un cevabını alabilmek içindir.
‘Sevgine ihtiyacım var! ‘
Nasıl yetiştirildiğimizi bir düşünün; aileni memnun etme, hayaller,
aşk dolu Türk filmleri, eşini memnun etme, çocuklarını sevme, koruma,
bolca fedakarlık, fedakarlık…
Tamam erkekler de bu ‘memnun
etme’lerle yetişiyor ama onlar ‘maddi memnuniyetler’ aşılanarak
büyüyorlar. İhtiyaçlarımızı karşıladıkları ölçüde sevgilerinden de
emin olmamızı bekliyorlar ve bu onların sevgilerinin kanıtı haline
geliyor. Ah, bir bilseler insanın sevildiğini duymak ya da birine
sevdiğini söylemek kadar ihtiyaç duyduğu başka şey olmadığını…
‘Sevdiğimi gösteriyorum ya! ‘
‘Sevmiyorum durmadan bunu kodlamayı, sana sevdiğimi göstermek daha çok
hoşuma gidiyor.’ Bu da erkeklerin ağzından sıkça duyduğumuz bir cümle.
Evet, haklılar da… Sevgiyi duymak kadar hissetmek de çok önemli.
Ama, o sihirli iki sözcük var ya, dünyaya bedel geliyor insana.
Stresli, yorucu bir günün ardından ya da hayatınızda her şey yolunda
giderken size gönderdiği bir öpücük, size sarılması yanında,
gözlerinizin ta içine bakarak ‘Seni seviyorum’ demesini istemez
misiniz?
‘Bir türlü istediğim gibi davranmıyor! ‘
Bambaşka iki kişilik, farklı hayatlar… Bir araya gelip, uzlaşmak o
kadar kolay mı? Doğrularınız arasında ortayı bulmak, onu olduğu gibi,
günahıyla sevabıyla kabul etmek… Zor, çok zor… Birini
sevdiğimizde, onun kendi hayatına dair, bizim pek de görmek
istemediğimiz huyları, davranış biçimleri bizi nasıl da huzursuz eder.
Asla onun da kendine ait bir dünyası olduğunu kabul edemeyiz.
Her şeyi
kendi açımızdan düşünür, ‘ben bu durumda şöyle yapardım’ der, onu
suçlarız. Sıklıkla da, onda gördüğümüz hatalar, zaten bizde
varolanların yansımalarıdır; karşımızdaki kişi aracılığıyla kendimizi
eleştiririz. Başkalarına kusur bulmak ne kadar da kolay değil mi?
Kendimize olan güvenimiz azaldığı ölçüde, mükemmel bir ilişki
arayışımız da artar. Çünkü böylece, mükemmel bir insan seçerek
kendimize olan güvenimizi telafi yoluna gideriz. Aslında mükemmel
gördüğümüz biri tarafından seçilmek içindir bütün yapılan.
‘Yoksa ben deli miyim? ‘
Bazen bu olasılığı bile gözönünde bulunduruyoruz! Çünkü paranoya
paranoya paranoya… ‘Neden böyle söyledi, neden ben öyle dediğimde
böyle söylemedi, bana niye öyle nefret edermiş gibi baktı, ben olsam
böyle derdim, eyvaaaah bize neler oluyor? ‘ Asıl size neler oluyor?
Şöyle derin bir nefes alın, arkanıza yaslanın. Her şey yerli yerinde.
Ama, o iki sihirli sözcüğe bağlı…
Madem seviyorsunuz, söyleyiverin. Bir düşünün bütün gün ne sözcükler
sarfediyorsunuz. İki güzel kelimenin lafı mı olur…?