İnsan demekhttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif muhtâç demektir. Değil insanlarhttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif her mahlûk muhtâçtır. Hattâhttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif insanın iyiliğihttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif güzelliğihttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif muhtâç olmasından ileri gelmektedir. İnsanın kulluk yapmasıhttp://www.tekplatform.com/images/smilies/virgs.gif gönlü kırık

Bu konu 1495 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
İnsân, her ân yaratanına muhtâç... 1495 Reviews

    Konuyu değerlendir: İnsân, her ân yaratanına muhtâç...

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1495 kez incelendi.

  1. #1
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Yeni İnsân, her ân yaratanına muhtâç...

    İnsan demek muhtâç demektir. Değil insanlar her mahlûk muhtâçtır. Hattâ insanın iyiliği güzelliği muhtâç olmasından ileri gelmektedir. İnsanın kulluk yapması gönlü kırık olması hep bu ihtiyâcındandır. İnsan muhtâç olmasaydı âsî taşkın azgın olurdu. İkrâ sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen; (İnsan ihtiyâçsız olunca elbette azar!) buyuruldu.

    Sonradan yaratılan her mahlûk gerek asıl ve değişen sıfatlar olsun ve gerekse âlemler akıllar var olmakta varlıkta kalmakta her ân ve her bakımdan ü teâlâya muhtâçtır. ü teâlâ ise hiç kimseye ve hiçbir varlığa muhtâç değildir. Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri; “İnsan muhtâç ve zayıf bir varlıktır. Ne dünyânın elem ve acılarına ne de âhiretin sıkıntı ve meşakkatlerine güçleri yetmez” buyurmuştur.

    Hiçbir şeye muhtâç olmayan bütün noksanlıklardan uzak olan ü teâlâya imân etmek yani hakîki bir Müslümân olabilmek için Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek ve ibâdetleri de doğru olarak ihlâs ile yapmak lâzımdır. ü teâlâ doğru ve ihlâs ile ibâdet yapanları seveceğini bunların kalblerine dünyâda nûrlar vereceğini âhirette de iyilik vereceğini vâdetmiştir.

    İbâdet emirleri yapmak takvâ ise harâmlardan yasak edilmiş olanlardan sakınmak demektir. İbâdetlerin doğru olması için nasıl yapılacaklarını öğrenmek ve öğrendiklerine uygun olarak yapmak lâzımdır.

    İhlâs gerek beden ile gerek mal ile yapılan farz veyâ nâfile bütün ibâdetleri meselâ hayrât ve hasenât yapmayı Müslümânları sevindirmeyi onları sıkıntıdan kurtarmayı zikri istiğfârı rızâsı için yapmaktır. Mal mevki hürmet şöhret kazanmak için yapılan ibâdette ihlâs olmaz riyâ olur. Böyle ibâdete sevâp verilmez günâh olur azâb yapılır. Peygamber efendimiz;

    - Küçük şirkten korununuz! buyurunca;

    - Küçük şirk nedir? diye soruldu. Cevaplarında;

    - Riyâdır buyurdular. Yani başkasına göstermek için ibâdet etmektir.

    Eşbâh kitabında buyuruluyor ki:
    “Bir ibâdette sevâp hâsıl olması için bu ibâdetin sahîh olması şart değildir. Hâlis niyyet edilmesi şarttır. Hâlis niyyet ederek yapılan bir ibâdet bilmeyerek fâsit olursa bozulursa sahîh olmaz. Fakat niyyet edildiği için çok sevâp hâsıl olur. Meselâ abdestli olduğunu zannederek abdestsiz kılınan namâz sahîh olmaz. Fakat niyyetine karşılık çok sevâp verilir. Necis pis olduğunu bilmediği suyu temiz zannederek bununla abdest alıp kılınan namâzın şartı noksan olduğu için sahîh olmaz ise de niyyet mevcût olduğu için sevâp verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahîh olan bir namâz riyâ ile gösteriş için kılınırsa sevâp hâsıl olmaz.”

    Netice olarak ü teâlâ her şeyi ve bütün varlıkları çok güzel yaratmıştır. Her şey Onun emrinde kudreti altındadır. İnsanın inanmaktan ve itâat etmekten başka çaresi yoktur. Çünkü insân her an her saniye ü teâlâya Onun varlığına muhtâçtır. Bu sebeple namaz için kılınmalı yemek için yenmeli evlenmek için İslâma uymak için olmalı konuşmak ve dinlemek de için olmalıdır. Bu yapılan amel ve ibâdetlerin içine bir parça dünyâ karışırsa zemzeme necâset karıştırmak gibi olur. Zira dünyâ sevgisi leş; İslâmiyet ibâdet ise zemzem gibi misk gibidir. Bu temizliğe bu zemzeme bu güzelliğe pislik bulaştırmamalıdır. Kendimizden konuştuğumuz müddetçe kendimiz var olduğumuz müddetçe bu zemzem içilmez. Dünyâ çöp yığını gibidir ve orada kediler köpekler hırlaşmaktadırlar. Zira hadîs-i şerîfte; (Eddünyâ cifetün talibühâ kilâbün yani Dünyâ çöplüktür tâlipleri ise köpeklerdir) buyurulmuştur.

    Bu sebeple insân düşmanını iyi tanımalıdır. İnsânın en büyük düşmanı kendi nefsidir nefsine tâbi olmasıdır. Düşmanı dışarıda değil içeride aramalıdır. Nefse karşı gelmek ona uymamak için her sabah Kur’ân-ı kerîm ve bir miktar da kendimize lâzım olan ilmihâl bilgilerini okumalıdır. Çünkü bunlar rûhun gıdâsıdır ve o günün de gıdâsı olurlar.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: İnsân, her ân yaratanına muhtâç...

          Kategori: Dini Hikayeler

          Konuyu Baslatan: ŞiMaL

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1495


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş