Sümeyye eli titreyerek bastı zile.Heyecanı her halinden belliydi.Elleri buz tutmuş,engel olamadığı bir titreme hakimdi tüm vücudunda.Bacaklarında derman kalmamış,yere yığılacakmış gibi zor duruyordu ayakta.Uzun seneler olmuştu bu kapıdan içeri girmeyeli.Kapının açılmasını beklerken son kez eşarbını ve üstünü başını düzeltti.Her şey yolunda gibiydi.Kendinden emin bir şekilde bir daha bastı zile.Kapının yavaş yavaş açılmasıyla heyecanı bir kat daha fazlalaşmıştı.Merakla baktı kapıyı açana. Uzun

Bu konu 2626 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
Hasret Kaldım 2626 Reviews

    Konuyu değerlendir: Hasret Kaldım

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2626 kez incelendi.

  1. #1
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart Hasret Kaldım

    Sümeyye eli titreyerek bastı zile.Heyecanı her halinden belliydi.Elleri buz tutmuş,engel olamadığı bir titreme hakimdi tüm vücudunda.Bacaklarında derman kalmamış,yere yığılacakmış gibi zor duruyordu ayakta.Uzun seneler olmuştu bu kapıdan içeri girmeyeli.Kapının açılmasını beklerken son kez eşarbını ve üstünü başını düzeltti.Her şey yolunda gibiydi.Kendinden emin bir şekilde bir daha bastı zile.Kapının yavaş yavaş açılmasıyla heyecanı bir kat daha fazlalaşmıştı.Merakla baktı kapıyı açana. Uzun sarı boyalı saçlarıyla gayet bakımlı,oldukça fazla makyajlı olduğundan mimiklerini bile görmekte zorlandığı bir hanım açmıştı kapıyı.Açar açmazda Sümeyye yi ayaklarından başına kadar süzerek sordu; - Buyurun.Kimi aramıştınız? - Ben Engin beyi aramıştım.Kendisiyle görüşebilir miyim? - Neden aradınız ki Engini? Hem siz kim oluyorsunuz? - Ben onun kızıyım.Adım Sümeyye. - Tamam senden bahsetmişti.Buyur gel Engin içeride. Genç kızın heyecanı dorukta nefesi kesiliyordu sanki.Yavaşça içeri süzülürken babasını göreceğinden dolayı müthiş bir sevinç ve heyecanı bir arada yaşıyordu şu anda.Ev oldukça lüks döşenmiş bir zamanlar burada yaşadığı durumundan eser kalmamıştı sanki.Aynı ev olduğunu söylemek o kadar zordu ki.Büyük salonda şaşalı koltuğun tekine oturmuş kır saı,göbekli elindeki meyve suyunu yudumlayan adama bakıp heyecanla sordu; - Baba sen misin? Adam şaşırmıştı.Karşısında duran genç kızı süzdü oda.Başında büyük eşarbı,topuklarına kadar uzanan pardesü ile hiç tanımadığı bir genç kız ona baba diyordu. - Baba ben Sümeyye. Adamın şaşkınlığı daha fazla artmış bu defa farklı bir şekilde süzdü genç kızı.Oturduğu yerden hiç kalkmadan,yüz ifadesini hiç değiştirmeden - Hoş geldin. Bunca yıl nerelerdeydin bakalım? Ne kadar da büyümüşsün. Tabi senelerdir görüşmüyorduk. O annen göndermiyordu seni değil mi? Sümeyye kendisini tanıyan babasının elini öpüp uzun yılların hasretiyle sarılmak üzere ona doğru yöneldi.Ama babasının bu soğuk tavrı karşısında sadece bir yabancının elini öper gibi öperek karşısına oturup,babasının sorusuna karşılık verdi; - Hayır annem bana bir şey söylemedi.Sadece sana kırgındı baba. Seni en son 10 yaşındayken görmüştüm.En son annemi ve beni sokağa attığın anı, - Defolun gidin sizi artık istemiyorum ben başkasıyla evleneceğim. Deyişini asla unutamadım. Her baba sözcüğü duyduğumda zihnimden bu sözler geçiyordu.Her baba kızı yan yana görsem aynı duygularla bakıp kaldım bu manzaraya.Kızlarıyla sohbet eden,onları okula bırakırken yanaklarına sıcacık bir öpücük konduran her babayı gördüğümde hep içim acıdı,boğazım düğümlendi,gözyaşlarımı içime akıtarak gıptayla seyrettim onları..Sen baban yaşadığı halde baba diyememenin acısını yaşadın mı hiç? Baban refah içerisinde yaşarken sen kuru ekmeği bile bulamadığın aç kaldığın oldu mu ? Okula yürüyerek parasız ve delik ayakkabılarından su sızmış ve ayakların donmuş vaziyette gittin mi? Ya sıcağı görünce ayaklarının sızlamasını yaşadın mı hiç?Bayramlarda mahalledekilerin ellerini öperken verilen paralarla nasıl sevindiğimizi tahmin edemezsin.O paralarla günlerce geçindiğimizi de.Kışın odun kömür bulamayarak battaniyenin altında ders yaptın mı baba sen? Annenin başkalarının temizliğini yapmaktan nasırlaşan ellerini öptün mü hiç? Birinin senin için canını dişine takarak çalıştığını,ezildiğini, horlandığını, dışlandığını görerek vicdan azabı çektin mi? Karşılıksız sevdin mi baba? Yada karşılıksız sevildin mi? Babası kızarak pişkin bir şekilde karşılık verdi. - Ne o bunca yıldan sonra bana hesap mı sormaya geldin? - Hayır. Babamı merak etmemden daha doğal ne olabilir ki? Adam sarışın bayana dönerek konuşmaya başladı. - Alev bu benim bahsettiğim kızım Sümeyye. Sen bize bir çay koy istersen içelim de benim birazdan çıkmam lazım. Kadın umursamaz bir şekilde cevap verdi. - Anladım canım o kadar aptal değilim herhalde. Ama kızının bu şekilde örtülü olduğundan hiç bahsetmemiştin. - E anasına bak kızını al demişler ya. Annesiyle aynı ortamı paylaşırken düşüncelerinden de kapmış demek ki.Bizim boşanmamıza sebep olanda onun bu şekilde aşırı kapalı olması ve bana sürekli; - Ne olur bey az kazan ama helalinden kazan. Ben senden hiçbir şey istemiyorum sadece Yaradanına yönelen iyi bir kul ol yeter . Diye ısrar etmesidir zaten. Ah kızım az çekmedim annenden. Eve gelen misafirlere içki ikram etmez - Haram olanı ben içmediğim gibi içene de ikram edemem derdi. Benim aldığım içkileri de lavaboya döktüğünü gördüğüm zaman da yerdi dayağı ama hala akıllanmazdı.Keçi gibi inat vardı kızım senin annende.O kahrolası inadı yüzünden ne kadar sıkıntı çekti.Ne olurdu sanki arkadaş toplantılarında,düğünlerde,özel günlerde şöyle başını açarak süslenseydi Alev gibi.Evde namazını kılsın ne istiyorsa yapsın ona karışıyor muydum sanki? Ama inat işte sırf beni rezil etmek için kocaman eşarp takardı başına. Her defasında da ağzından kan gelene kadar dayak yerdi de yinede uslanmaz,yapacağını yapardı.Ne vardı sanki bu kadar abartacak.Burası Arabistan değil.Annenin istediği şeylerin zamanı geçeli çok oldu.Peygamber asırlar öncesinde yaşamış ölünce de bitmiş her şey.Zaman sana uymuyorsa sen zamana uyacaksın yoksa gerici diye adın çıkar vallahi. . Sümeyye donuk bir şekilde dinliyordu konuşulanları. Annesinin babasından hiç söz etmemesinin sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Gerçi oda hatırlıyordu bu anlatılanları.Ama babasının pişman olduğunu düşünerek kendilerinden özür dileyeceğini zannederken o daha hiddetli bir şekilde çıkmıştı karşısına.Biraz sitem biraz da kırgınlıkla atıldı söze. - Ben buraya annemi attırmanı dinlemek için gelmedim. Annem Allah için yaşayan eli öpülecek bir kadın.Senin o kadar yaşattıklarına rağmen senden bahsedildiğinde sadece; - Allah onu affetsin Diye dua edebilecek kadar büyük bir yüreğe sahip.Her şeyden öte o beni büyüten zor şartlarda okutan ve bu yaşa getiren insan Bunları duyacağıma hiç gelmeseydim daha iyi olacakmış.Ben haftaya evleniyorum.Belki son kez babalık yaparsın ve düğünüme gelirsin diye davetiye getirmiştim sana.İstedim ki, ben büyürken yanımda olmayan babam düğünümde yanımda olsun.İstedim ki,en ihtiyaç duyduğum anlarda varlığını hissedemediğim babamın düğünümde varlığını hissedebileyim.İstedim ki,bana son kez babalık görevini yerine getir.İstedim ki,baba olduğunu ilk ve son kez hisset.Ama yanılmışım. Gözleri buğulanmış ama güçlü olmak, güçlü gözükmek istercesine davetiyeyi masanın üzerine bırakarak koşar adımlarla çıkmaya çalışırken babası daha da sinirli bir şekilde bağırmaya başladı; - Anladım neden geldiğini. Evleniyorsun ve paraya ihtiyacın var.Babamdan ne koparabilirsem kardır diyerek geldin yanıma. Bu el öpmeler, masum edalar da sırf bu yüzden değil mi?Bunca yıl neredeydin? Aklın başına yenimi geldi? Şimdi mi bir baban olduğunu hatırladın? Annen git babandan biraz para dilen dedi değil mi? Yok öyle yağma. Bir kuruş bile vermem. Sümeyye donakalmıştı. Kendi babası,c anı, kanı nasıl olurdu da bu şekilde düşünür,onu para koparmaya gelen maddiyatçı biri diye itham ederdi? Başı çatlayacakmış gibi ağrımaya başlamış, bu rezil ortamdan bir an önce çıkmak istiyordu ama babasına son bir kez daha dönüp,kendinden emin bir şekilde,babasının gözlerinin içine bakarak karşılık verdi; - Benim amacım senden para istemek olsa bile bu nasıl bir babalıktır ki benimde hakkım olan bu evde hakaretler ediyorsun. Allah şahidim olsun ki buraya gelirken bunu asla düşünmedim.Aklıma bile gelmedi.Benim amacım sadece yıllar önce bana vermen gerekirken vermediğin sevgini gösterebilmen için sana şans tanımaktı. Ama hata yapmışım.Hem de çok büyük bir hata.Allah seni ıslah etsin baba.Allah sana doğru yolu göstersin.Umarım öz kızından bile fazla değer verdiğin paranla mutlu olursun.Umarım bana bugün söylediklerinden dolayı pişman olmazsın. Daha fazla konuşamadı Sümeyye. Heyecan ve neşe içerisinde girdiği kapıdan müthiş bir hayal kırıklığıyla çıkıyordu şimdi. Oysa nasıl hayaller kurarak gelmişti buraya.Babasının ona hasretle sarılacağını,uzun uzun dertleşeceklerini hatta babasının pişman olduğunu , gözyaşları içinde ondan özür dileyeceğini hayal etmişti yol boyu.Hiçbir şey tahmin ettiği gibi olmamıştı.Kalbi kırık vaziyette dönüyordu onu sevgisiyle saran annesinin kucağına.Eve gittiğinde annesinin nasırlı ellerinden öpecekti defalarca.Ağarmış saçlarını okşayacak,yüzündeki derin çizgileri seyredecekti uzun uzun.Onu bu yaşa getirene kadar emek sarf eden,sürekli çalışan annesinden helallik dileyecekti. Hakkını helal ettirmek için sarılacaktı bu yüreği kocaman sevgi yüklü kadına.Ve baba sözcüğünü kaldıracaktı literatüründen.Bir daha asla anmayacak,soranlara da öldü diyecekti.Ölüden ne farkı vardı ki babasının? Ölüler onun kadar canını acıtamazdı.Onun kadar yüreğini sızlatamazdı.Onun gibi acı çektiremezlerdi.Kafasındaki düşüncelerden arınmak istiyor du.Okunan ezanı hatırlayarak en yakın camiye giderek abdest almaya başladı. Abdest suyu rahatlatmıştı onu. Ferahlamış, siniri yatışmış içi rahat bir şekilde girdi camiye.Caminin atmosferi onu daha fazla rahatlatmış,gevşetmişti.Kafasındaki tüm olumsuz düşünceleri silip atmış Rabbinin huzuruna gelmenin coşkusuyla durdu namaza.O şimdi Rabbinin huzurunda kıyamdaydı.Çevresinde ki pek çok insan maddiyatın,makamın,statünün,kendilerinden üstün gördüklerinin huzurunda kıyama dururken o,onu yoktan var edenin huzurunda kıyamdaydı.Ve her rekatta tekrarlıyordu. ‘Bütün hamdler alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O Rahman’dır,Rahim’dir. Din gününü sahibi odur. Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizleri doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna,gazab ettiklerinin yoluna değil’ Ne güzel bir duaydı.İnsanı rahatlatan ama bir yandan da sorumluluklarımızı hatırlattığı için omuzlarımıza ağırlık bindiren bir dua.Ve secde Rabbine en yakın olduğu yerde heyecanı daha fazla artmış,başını kaldırmak istemiyordu.Kimlere secde eder insan farkında olmadan? Kimlere boyun eğer?Neleri ilahlaştırır bilinçsizce? Rabbin önünde eğilmesi gereken bu başlar kimlerin huzurunda eğilir? Ne için ,kim için yapılır bu dualar? Selam verip kalbi titreyerek dua etmeye başladı.Babası bu haldeyken o,gerçekleri gördüğü için,Yaradanına yöneldiği ve başını sadece Rabbin huzurunda eğdiği için,zorluklara aldırmadan inandığı değerler için mücadele eden bir Anneye sahip olduğu ve yine aynı değerlere sahip bir eş bulabildiği için dua etti bol bol.Kur’an da sık sık okuduğu bir dua geldi aklına sonra.İbrahim aleyhisselamın yaptığı bu dua onun dilinden pek düşmez sürekli tekrar ederdi.; ‘Rabbimiz,beni ve benim soyumdan gelecek zürriyetimi namazında daim kıl.Rabbimiz, dualarımı kabul et.Rabbimiz, o büyük hesap gününde beni,Annemi,Babamı ve bütün inananları bağışla’ Yüreği titreyerek yaptı bu duayı.Daha önceleri tanımadığı babası için bu şekilde dua ederken şimdi tanıdığı ama onun inandığı değerlere karşı çıkan birisi olduğunu gördükten sonra daha farklı geliyordu bu dua.Onun gerçektende çok fazla ihtiyacı olduğunu düşünerek,bir daha bir daha yineledi duayı.Her defasında Kalbinin sıkışmasına,gözlerinden akan yaşlara aldırmadan tekrarladı defalarca. Namazı bitmiş camiden çıkarak deniz kenarındaki banka oturmuş,derin düşüncelere dalmıştı Sümeyye. Uçsuz bucaksız denize baktı uzun uzun.Hafifçe dalgalanan bir çarşaf gibiydi.Sonu gözükmeyen bu insanı dinlendiren maviliği Allah tan başka kim yaratabilirdi ki? Kim bu kadar muntazam bir şekle sokabilir,taşmasına kim engel olabilirdi ki? Bank’ın etrafındaki rengarenk çiçeklere baktı sonra.Hapsi birbirinde farklı,değişik şekilde ve değişik kokuda bu muhteşem manzarayı kim yaratabilirdi o yüce yaratıcıdan başka?Ya ağaçlar her mevsim başka başka meyve veren,sonbaharda dökülen yaprakları ilk baharda tekrar dirilten kimdi? Kafasını kaldırıp bulutlara,masmavi gökyüzüne,karşıda parlayan güneşe,bir yere takılı olmadan öylece uçan kuşlara bakarken sık sık okuduğu ayetler geldi gözünün önüne.Mülk suresinde geçen ayet ne kadarda güzel açıklıyordu bu olayı. ‘Onlar üstlerinden dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmanda başkası tutmuyor.’ Gözleri etrafını taradı sonra.Her şey ne kadar mükemmel,ne kadar muhteşem.Hiçbir aksaklık, bir düzensizlik,bir çarpıklık ve göze hoş gözükmeyecek bir şey yoktu.Sonra yine okuduğu Ayeti kerime geldi aklına tebessüm ederek tekrarladı Ayeti kerimeyi, ‘O,biri diğeriyle tam bir uyum içinde yedi kat gök yaratmış olan Rahman’ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uyumsuzluk göremezsin.İşte gözünü çevirip gezdir,herhangi bir çatlaklık görüyor musun?Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir.O gözlerin umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.’ Sümeyye Ayetlerle buluştuğunu,bütünleştiğini hissetti.Kalbi daha fazla rahatlamış bir şekilde mırıldandı. - Yarabbi,sen bizler için ne güzellikler yaratmışsın.Biz nankör kulların bunları akletmekten uzak kendimizi müstağni görerek bu dünyada temelli kalıcılar gibi böbürleniyoruz.Tüm bu güzellikleri görerek sana dönmeyen insan aptal olmalı.Bu muhteşem Yaratıcıya iman etmeyen bir kul akılsız olmalı.Hepimiz bir araya gelsek senin yarattığın bir sineğin kanadını bile yaratmaktan acizken senin Yaratıcılığından şüphe duyanın haline acırım.Rabbim sen bizleri ve tüm bunları görmekten uzaklaşarak mal varlığının onu kurtaracağını düşünen babamı doğru yola ilet.Bizleri senin yolunda gidenlerden eyle.Sana hakkıyla kul olan,sana hakkıyla ibadet edenlerden eyle Yarabbi.. Sümeyye vaktin oldukça geç olduğunu hatırlayarak eve gitmek üzere yola koyuldu.Gözüne takılan her şeyin yaratıcısını düşünerek,şükür ederek yoluna devam etti. Nihayet eve geldiğinde Annesi mutfakta yemek hazırlamakla meşguldü.Üstünü çıkarıp Annesinin yanına giderek sımsıkı sarıldı Tüm günün özlemiyle,yaşadıklarının şokunu atmak istercesine sımsıkı sarılarak için için dua etti yine.Böyle bir anneye sahip olduğundan dolayı.Böyle bir hayatı yaşadığı için.Annesi de durumu anlamıştı.Ona soru sorarak daha fazla üzmek istemedi.Gerektiğinde onun anlatacağını biliyordu.Sessizce yediler yemeklerini. Bir hafta çok çabuk geçmiş düğün günü gelip çatmıştı. Sümeyye gelinliğin eşarbını takarken bir taraftan da gözü kapıdaydı.Olur ki babası pişman olarak gelebilir,bu defa özür dileyerek ona sarılıp özlem giderebilirlerdi.Düğün boyunca bunun hayalini kurup durdu.Ama akşam olup düğünün bitmesiyle hüzün çökmüştü yüreğine.Babası gelmemiş,haberde göndermemişti.Üstelik birde Annesini yalnız bırakıyor olmanın hüznü de eklenince göz yaşlarına hakim olamadı.Yakın arkadaşları ve annesi onu teselli etmeye çalışırlarken o kafasındaki bu düşünceler,dilinde yine dualar la yeni evinin yolunu tutmuştu. Aradan bir ay geçmişti ki babasının kalp krizi geçirdiğini ve hastanede yattığı haberi geldiğinde gidip gitmemek düşüncelerine dalmıştı. Gitmediği zaman olur ki babasının ölümünden sonra pişman olabilirdi.Bu pişmanlığı yaşamamak için gitmeye karar verdi.Akşam işten dönen eşine anlattı olan biteni.Kararsızlığını da anlatınca eşi olgun bir edayla; - Gidip,gitmeme kararını ancak sen verebilirsin.Benim bu konuda sana bir yaptırımım olmaz.Ben sadece eğer istersen seninle gelebilirim.Bunun kararını en iyi verebilecek kişi sensin.En iyi ve en doğru kararı vereceğine de inanıyorum.Bu gün bir olay okudum sana anlatayım mı Sümeyye? Sümeyye şaşırmıştı. Ciddi bir konu konuşurken olay anlatma da nereden çıkmıştı. Eşine şaşkınlığını hissettirmeden yavaşça - Sen bilirsin diyebildi sadece. Eşi karşısına oturarak anlatmaya başladı. - Bir alim her gün etrafında toplanan kişilere bir şeyler anlatır,onların yapması ve yapmaması gerekenleri Ayet ve Hadislerle açıklarmış. Buna rağmen aralarında kırgınlık olan bu cemaate bakarak şöyle demiş; - Arkadaşlar yarın sizden birer poşet patates getirmenizi istiyorum. Dinleyenler şaşırmış birbirlerine bakarak şaşkınlıklarının ifade etmişler ama sebebini hiç biri sormamış. Ertesi gün patates dolu poşetlerle gelmişler toplantı yerine.Alim getirilen patatesleri ortaya boşalttırarak; - Şimdi boş poşetleri elinize alarak Kırgın olduğunuz ve affedemediğiniz birinin adının baş harfini kazıdığınız patatesleri teker teker doldurun. Her kes için bir tane ama unutmayın. Homurtular arasında söyleneni yapmışlar. Bazılarının ağzına kadar dolan bazılarının ise yarım kalan poşetlerine bakarak devam etmiş alim.; - Şimdi bu poşetleri bir ay boyunca nereye giderseniz taşıyın. Ama sakın elinizden bırakmayın. Sürekli elinizde taşıyacaksınız tamam mı? Dinleyenler şaşkın bir vaziyette ; - Bu Alim bizimle dalga geçmez herhalde. Yıllarını ilime veren birinin dediği mutlaka mantıklı bir şeydir.Mutlaka bize faydası olan bir şeydir.Yapalım bakalım . Ellerinde dolu patates poşetleriyle ayrılmışlar. Bir hafta sonra bir araya geldiklerinde her birinin farklı bir şikayeti vardı.Kimi ağır olduğundan,kimi artık kokmaya başladığından,kimi bundan sıkıldığından,kimi de sürekli taşımaktan utandığından dem vurarak bir ay boyunca bunları taşımanın imkansızlığından yakındıklarını duyunca Alim onlara dönerek; - İşte bunlar affetmeniz gerekirken affetmeyerek gönlünüze taşıttığınız yüklerdir. Affetmediğiniz süresince bu yükleri de bu şekilde taşıyorsunuz farkında değilmisiniz.? Sümeyye can kulağıyla ve biraz da merakla dinliyordu eşini. Anlatmak istediğini anlamış, vermek istediği mesajı almıştı. - Allah razı olsun.Ne demek istediğini gayet iyi anladım. İleride gönlümde ağırlık yapmaması için babamı ziyaret etmem gerekiyor değil mi? Eşi tebessüm ederek sessiz kaldı sadece. Ertesi gün Sümeyye hazırlanmış ve adresteki hastaneye doğru yola koyuldu.Hastaneye ulaştığında görevliye sorarak babasının yattığı odayı bulmuştu.Kapı kapalıydı.Kapıyı hafifçe tıklatarak içeri girerken yine heyecanlı ve ürkekti.Babası kendindeydi ama serum takılı vaziyette yatıyordu.Yanında eşi Alev oturmuş bekliyordu.Sümeyye yi görünce şaşırmışlardı.Hiç beklemedikleri her hallerinden belliydi.Babasına yanaşan Sümeyye elindeki çiçekleri dolabın üzerine bırakarak meraklı bakışların üzerinde olduğunun bilincinde titrek bir şekilde; - Geçmiş olsun baba.Hasta olduğunu duyunca gelmek istedim. Allah şifalar versin.Umarım önemli bir şey yoktur. Alev, Sümeyyenin gelmesinden rahatsız olmuştu.Yatmakta olan eşine dönerek; - Siz ikiniz konuşun. Bende dışarı çıkarak bir sigara içeyim. Birazdan gelirim. Sen de kendini fazla yorma. Sinirlenme. Sümeyye sende onu sinirlendirecek şeyler yapma sakın. Ölüm döşeğine gelince mal için millet toplanır demişlerdi de inanmamıştım. Demek ki doğruymuş. Sümeyye şaşırmış ve çok üzülmüştü. Onun amacı babasının ona bırakacağı malı sorgulamak değil hele sinirlendirmek hiç değildi. Amacı sadece daha sonra pişman olmamak için ziyaret etmekti. Belki de son kez görüp helalleşmekti.Ama o bile yanlış anlaşılmıştı. Üzüntü ve kızgınlıkla cevap verdi; - Benim amacım hasta olan babamı ziyaret etmek.onu sinirlendirip daha fazla hasta olmasını sağlamak değil. Mirasla, mal, mülkle işim yok. Benim derdim babamın malı değil, ama sizin derdiniz bu galiba. Beni görür görmez ilk olarak bunu gündeme getirdiğinize göre. Kimin derdi ne daha iyi anlaşılıyor. Merak etmeyin bende fazla kalmayacağım. Ziyaret edip gideceğim hemen. Alev sinirlenerek dışarı çıktığında Sümeyye onun kalktığı yere otururken sordu; - Baba nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun? - İyi değilim.Öleceğim galiba kızım.. Öleceğim ve uğrunda ömrümü harcadığım malım mülküm bile beni kurtaramıyor. Öleceğim beni mezara koyup gidecekler. Öleceğim toprak olup çürüyecek, yok olacağım. Ölmek çok soğuk ve ürkütüyor beni. Ölmek istemiyorum, istemiyorum Gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı Engin beyin. Ölmek aklına geldikçe hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Sümeyye şaşkındı, gözünde büyüttüğü o varlıklı babası öleceği için ağlıyordu. Şaşkındı Hiçbir şeyin mağlup edemediği bu güçlü adamı ölüm mağlup ediyordu. Şaşkındı her zaman güçlü gördüğü bu adam çocuklar gibi hıçkırarak ağlıyordu, çaresizdi. Sağlıklıyken bu hale geleceğini hiç düşünmeyen bu adamın bu denli çaresizliği ağlayarak karşılamasından dolayı şaşkındı. Sümeyye hiç bir şey söyleyemedi. Ölüm döşeğinde olan bir insana keşke lerle dolu cümleler kuramazdı. Hem ne faydası olurdu ki bunun. Alev’in odaya gelmesiyle sımsıkı kavradığı babasının elini bırakarak toparlandı. Ayağa kalkıp bir yandan da babasına dönerek; - Baba benim gitmem gerek. Senin iyileşmen için dua edeceğim. Allah şifalar versin. Kapıya doğru yöneldiğinde Alev le göz göze geldiler. Sümeyye nin gelmesinden hiç de hoşnut olmadığı belli olan bu kadın için annesi ve onu terk etmişti babası. Ve o tercih edilen kadında mal bölünür endişesi taşıyordu. Karısından, çocuğundan kopararak evlendiği adamın ölmesi hiç umurunda değil, tek düşündüğü malın sadece onda kalmasıydı. Sümeyye acıyarak baktı Aleve. Mal için bu kadar kırıcı konuşan bu kadın da ölümü tadacaktı,tıpkı babası gibi belki de o da hıçkırıklarla ağlayacak geri dönebilmek için yalvaracaktı. Ama şuan bunları hiç düşünmüyordu. Düşündüğü tek şey Engin beyin bırakacağı miras ve onun ölümünden sonra rahat bir hayat sürmek. Arkasını dönüp babasına baktı babası hala ağlıyordu. Hıçkırıkları odanın içinde yankılanırken Sümeyye odadan çıkmış, bahçeye doğru yürüyordu.Öleceği için sürekli ağlayan babası aklından çıkmıyor çaresiz bir şekilde yatarak ölümü beklemesini hafızasından kazıyamıyordu bir türlü. Eve geldiğinde olan biteni anlattı eşine. Eşi de üzülmüştü. Sümeyyenin üzüntü duyması onu da üzüyordu elbette. Onun bu düşünceli hali canını sıkmıştı ama yapacak bir şey olmadığını da biliyordu. Sümeyye Namazdan sonra kafasını dağıtmak,bu düşüncelerden arınmak için okumak istiyordu. Elindeki hadis kitabını açarak okumaya başladı. Peygamber efendimizle ilgili her şey o kadar dikkatini çekiyordu ki. Hz. Aişe yürüyen Kuran ifadesini kullanıyordu. Yürüyen Kuran olabilmek ne güzel bir ifade. Öyle olabilmeyi ne kadar çok arzu ediyordu Sümeyye. Ya sahabi, onlarda Peygamber efendimizle yan yana omuz omuza mücadele etmişler, yerlerinden, yurtlarından çıkarılmayı göze almışlar şehadeti tebessüm ederek karşılamışlardı. Şehadeti gülerek karşılayıp hoşgeldin diyebilmek. Ayeti kerimelerde ‘onlar ölü değil aksine diridirler’ ifadesine muhatab olabilmek ne güzel şeydi. Hayatları şehitler gibi olanın şehadeti arzulaması kaçınılmazdı ki zaten. Hayatını boş şeylerle geçirenler korkardı ölümden. Ölümün gelmemesi için ellerinden geleni yapanlar aslında akıbetlerini tahmin edenlerdir. Hayatlarını kendileri için tüketenler Yaradanla karşılaşmaktan kaçarlar mutlaka. Ve bu karşılaşmadan korktukları için ağlarlar aslında. Gözüne ilişen bir olayı kısık sesle okumaya başladı; ‘Peygamber efendimizin en yakınında olan, gece namazlarında bile beraber olduğu vefakar dostu Selman hastalanmış, ölüm döşeğinde yatmaktaydı. Sad b.Vakkas arkadaşını yasta yatağında ziyarete gittiğinde onu ağlarken bulur. Vefakar arkadaş, neden ağladığını sorar kadim dostuna; - Neden ağlıyorsun ey kardeşim. Bir sıkıntın, bir derdin mi var? Selman çok şiddetli ağrılardan mı muzdarip. Sıkıntı ve ağrılardan ötürü hayat artık kendisine dayanılmaz mı gelmeye başlamış? Selman niçin ağlıyor? Dünyadan ve dünyanın cezbedici güzelliklerinden ayrılacağı için mi üzülüyor? Ya da ahiret hayatında orada karşılaşacaklarından mı korkuyor?Ağlamasının sebebi ne? Sad’ın bu sözleri üzerine Selman ağlamasının gerçek sebebini şöyle açıklar. - Ben ne dünyaya olan düşkünlüğümden ne de Ahirete olan korkumdan dolayı ağlamıyorum. Rasulullah bizden bir söz almıştı. O söze bağlı kalmamış olduğumu görüyorum. İşte ağlama sebebim budur. Sad, olur ki bu sözü kaçırmış ve daha sonra onu da ağlatabilir diye merakla sordu; - Rasulullah bizden hangi sözü almıştı ey arkadaşım? - O sav herhangi biriniz dünyadaki geçimliği bir yolcunun azığı kadar olsun demişti. Ben bunu aşmış olabilirim diye ağlıyorum… Sümeyye yüreği titreyerek okudu bu olayı. Ashabın ağlama sebebi acaba bizi de aynı tesiri yapıyormuy du? Selmanı hasta yatağında ağlatan bizi de ağlatıyor mu? Sonra babasının hasta yatağında ağlaması geldi aklına. Bu iki ağlama ne kadar da farklıydı bir birinden. Selmanın ağlaması yersizdi aslında. Asıl ağlaması gerekenler bu dünyada daha fazla kalabilmek için mücadele verenlerdi. Asıl ağlaması gerekenler Rabbin huzuruna gideceklerini hiç düşünmeyenlerdi. Asıl ağlaması gerekenler Kuranı bir hayat nizamı olarak görmeyerek, Rasulün pratiğinden ders çıkarmayanlardır.Ağlaması gereken asıl biziz. Hem de hıçkıra hıçkıra


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Hasret Kaldım

          Kategori: Aşk Hikayeler

          Konuyu Baslatan: Emine

          Cevaplar: 1

          Görüntüleme: 2626


  2. #2
    Nasid hicrani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    2.197
    Konular
    360
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    715
    @Nasid hicrani

    Standart

    paylaşım için teşekkürler abla sakin bi anımda tamamını okuyacam...

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş