Kendisine; yüzyılın harikası anlamına gelecek biçimde 'Bediüzzaman' diyordu. Ben ise 'Belaüzzaman' diyorum. Şu sıralarda onu, ölümünün 50. yılı diyerek tantanalarla anıyorlar. Sözünü ettiğim kişi Nurculuk denilen tarikatin fikir babası sayılan Kürt Said'dir. Size onu Kürt Said olarak değil de Bediüzzaman Said Nursi diye takdim ederler. 'Bediüzzaman Hazretleri!' diyerek sahte unvanlar verirler. Onun ne büyük bir düşünür olduğunu yazarlar; televizyonda över de överler.

Bu konu 3106 kez görüntülendi 8 yorum aldı ...
Bediüzzaman değil Belaüzzaman 3106 Reviews

    Konuyu değerlendir: Bediüzzaman değil Belaüzzaman

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 3106 kez incelendi.

  1. #1
    Aylin's - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.03.2009
    Mesajlar
    3.559
    Konular
    3321
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Aylin's

    Standart Bediüzzaman değil Belaüzzaman

    Kendisine; yüzyılın harikası anlamına gelecek biçimde 'Bediüzzaman' diyordu.
    Ben ise 'Belaüzzaman' diyorum.

    Şu sıralarda onu, ölümünün 50. yılı diyerek tantanalarla anıyorlar.

    Sözünü ettiğim kişi Nurculuk denilen tarikatin fikir babası sayılan Kürt Said'dir.
    Size onu Kürt Said olarak değil de Bediüzzaman Said Nursi diye takdim ederler. 'Bediüzzaman Hazretleri!' diyerek sahte unvanlar verirler.

    Onun ne büyük bir düşünür olduğunu yazarlar; televizyonda över de överler.

    KÜRDİSTAN TEALİ CEMİYETİ İÇİNDEYDİ

    Halbuki bu adam; hayatının bir bölümünde açık açık Kürtçülük yapmış; Kürdistan isimli bir devletin kurulması için çalışanların arasında yer almıştır. Bu amaçla da 1919'da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti'nde önemli görevler üstlenmiştir. Kürdistan'ın kurulması için çabalayan bu örgütün başkanı olan Seyit Abdülkadir, Emin Ali Bedirhan, Said-i Nursi ve Mehmet Şükrü Sekban İstanbul'daki Amerikan, İngiliz ve Fransız komiserliklerini ziyaret ederek Kürdistan projesiyle ilgili görüşmeler yaptılar. Said-i Kürdi Kürdistan'ın dış dünya ile irtibatının sağlanabilmesi için bir denizle kıyısı olması gerektiği düşüncesindeydi.

    Said-i Kürdi; 1909 tarihli ''İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi Yahut Divan-i Harb-i Örf'' ve ''Said-i Kürd'' adlı eserinde de açıkça Kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir. Özetle şöyle demektedir. “Ebna-i cinsime (ırkıma) burada birkaç söz söylemezsem, bence konu eksik kalır. Ey Asur”ler ve Keyan”lerin cihangirlik zamanından başbuğ, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilah” denilen alemin düzeni size emrediyor ki, parçalanmakla ve damla damla boşa giden su gibi yok olan yiğitliğinizi ve gücünüzü milliyetçilik etrafında birleştirerek genel bir Kürt milleti ortaya çıkarınız.'
    İşte Kürt Said'in de içinde yer aldığı bu dernek, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına açıkça düşman idi. Bu yapılanma ile ayrıntılı bilgileri, ay başında piyasaya çıkacak olan Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği isimli çalışmamda ortaya koyacağım.

    Kürdistan Teali Cemiyeti, ilk olarak Sivas'ta milli bir kongre düzenleyen Mustafa Kemal'i öldürtmek istemiş; bunun için İstanbul'daki padişah Vahideddin ve Damat Ferit Paşa ile işbirliği yapmıştır.

    1920 sonlarında bu cemiyete üye Kürtçü Aleviler Sivas'ın doğusunda Koç kırı ayaklanmasını başlatmışlardır. 1925 yılında Türkiye'nin Musul'u almak için hamle yaptığı sırada Şeyh Said'in başlattığı isyan da Kürdistan Teali Cemiyeti'nin desteği ile planlanmıştı.

    SİLAHTAN İDEOLOJİK SAVAŞA

    Kürt Said, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürtçü ayaklanmalarını bastırdığını gördükten sonra; böyle silahlı örgütlenmelerin içinde yer almaktan vaz geçerek mücadelesini fikir düzeyinde yürütmüştür. Bu mücadelenin özünü de cumhuriyetin temel değerleri ile savaş oluşturmuştur. Bütün Kürtçü Kürdistancı kişilerde görüldüğü gibi; bunlar; cumhuriyet ile savaşlarını; bu rejimi dinsiz; Mustafa Kemal'i ise deccal göstermek üzerine kurmuşlardır.

    Kürdistan Teali Cemiyeti yöneticilerinden Celadet Ali Bedirhan'ın görüşleri ile Kürt Said'in görüşleri birbirine son derece benzemektedir. Bu iki farklı isim de yeni devleti 'Türkiye Cumhuriyeti) Kuran'ı devreden çıkarmak, İslam'ın ilkelerini yıkmakla suçlamaktadır.

    Yani Nurslu Said veya kendisine kendisinin taktığı isimle Kürt Said; 'bediüzzaman' değil 'belaüzzaman' olmuştur. Bu bela halen bir virüs gibi sokaklarda yayılmakta, evlere-okullara-yurtlara sızarak cumhuriyetle savaşını sürdürmektedir.
    Bugün içinde bulunduğumuz çatışmanın asıl yüzünü de işte bu belanın yarattığı fitne oluşturmaktadır...

    TARİKAT YULARINI TAKAN AYDIN OLAMAZ

    Bugün televizyonların çoğunda, gazetelerin büyük bölümünde; gizliden veya açıktan Kürt Said'in fikirlerini savunanlar bulunmaktadır. Aralarında Altan kardeşlerin de bulunduğu bu ekip; ne yazık ki tarikatçiler tarafından para ile güdülmektedirler. Bunlara aydın denilemeyeceğini; bunların ilişkileri de ele vermektedir. Bu tür aydınları güden de Gülen cemaati denilen yapılanmadır. Bu grup da Kürt Said'in çizgisinin devamından ibarettir. Çanakkale'ye çıkıp bizim askerimizle çarpışırken ölen İngiliz veya Yeni Zelanda askerini de şehit sayan bu zihniyet; Hz. Muhammet'in peygamber olduğunu tescil eden 'Muhammeden resulullah' ibaresinin bile kelimeişahadetten çıkartılmasını isteyebilmektedirler.

    Yani; cumhuriyet rejimine karşı Haçlılarla bile birleşmekten çekinmeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.

    İşte bu duruma asrın harikası (bediüzzaman) diyor adamlar.
    Siz bunun asrın belası olduğunu görmezlikten gelebilir misiniz?

    Rıza Zelyut


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Bediüzzaman değil Belaüzzaman

          Kategori: Gazete, Dergi, İnternetten Alıntılar

          Konuyu Baslatan: Aylin's

          Cevaplar: 8

          Görüntüleme: 3106

    HÜZÜNLER KALDI BENDE...

  2. #2
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Rıza Zelyut, meslektaş olarak birkaç zaman değişik yerlerde karşılaşıp konuştuğum gazetecilerden. Bende bıraktığı iz, onun ‘inanan’ bir alevi olduğu! Kendince haram ve helal konularına riayet etmeye çalışan biri. Atatürkçü ama ‘Kemalistlik’ bağnazlığı yok.

    Yazısını okuyunca, şaşırdım. Çünkü bu kadar basit bir konuda bu kadar büyük bir hata yapmasını ona yakıştıramadım. ‘Bu olsa olsa ısmarlama bir yazıdır’ diye düşündüm. Yahut da, birileri damarına bastı, o da esasında pek de bilmediği bir konuda çoğu gazetecinin yaptığı gibi çaldı kalemi… Üçüncü bir hal aklıma gelmedi.

    O gün, gün boyunca mailler aldım, arayanlar oldu, “bir cevap yazmam’ için.

    Hemen yazmak gelmedi içimden. Sabah kalkıp tepkilere bakınca, işin farklı bir boyuta doğru gitmekte olduğunu gördüm. Bir sükunet yazısı yazmaya karar verdim. Daha ancak bir iki parağraf yazmıştım ki, Haber7.com genel yayın müdürü sevgili dostum Ünal Tanık aradı. “Gel seninle Rıza Zelyut’a gidelim”, dedi. “Olur”, dedim, “konuş randevu al, gidelim”. Gittik. İyi ki de gitmişiz. (Ünal beyin konu ile ilgili röportajı sanırım Pazartesi günü yayınlanır! Detayları oradan okuyabilirsiniz!)

    Onunla Bediuzzaman üzerine konuşurken, bir şeyi çok net hissettim; Zelyut, o yakıştırmayı bilinçli yapmamış. İşin bu noktaya gelmiş olmasına da üzülmüş. “Ben onun takipçilerinden özür diliyorum, bendeki Bediuzzaman bilgileri ile gerçekte olan farklı imiş, bunu öğrendim” dedi.

    GEÇMİŞTEN BİR HATIRA

    Onun bu sözü, yıllar önce ‘Necdet Sevinç’ –ki ağabey dediğim bir hemşerimdir- yaptığımız bir tartışmayı hatırlattı. Ortadoğu’da köşe komşusuyduk. O beni biraz ‘yeşil’ buluyor, ben de onu katı ‘al kırmızı’.

    Türkiyenin, Özal’ın Kürtlere ‘federasyon’ tartışmalarıyla çalkalandığı günler. Bir gün odasına girdim. Baktım, burnundan soluyor. Beni görünce, “seninki şimdi mezarında göbek atıyordur” dedi.

    “Benimki’nden kastı ‘Bediuzzaman’dı. Anlamazlıktan gelerek “Bediuzzaman mı?” dedim. O, “Said-i Kürdi”, dedi, “şimdi keyiften yıkılıyordur”.

    Ona “Kesinle yanılıyorsun, bugün yaşasaydı, toplumun şu parçalanmaya gidiyormuş gibi görünen halinden en çok o acı çekerdi” dedim. Ona da Sayın Zelyut’a söylediğim gibi, ‘düşünebildiğiniz en büyük Türkçünün sevgisi ve hizmeti, Bediuzzaman’ın bu millete olan sevgisi ve hizmetinin yanında hiç kalır’ dedim. ‘İnşallah ömrünüz yeterse bunu göreceksiniz’, diye de ekledim.

    Ona Bediuzzamanı’ın Prens Sabahattin ile yaptığı tartışmayı aktardım. Neden Şeyh Said’e katılmadığını, katılanları da nasıl vazgeçirmeye çalıştığını da…

    “Benim tanıdığım Sait bu değildir. Resmi istihbarat belgelerinin bize aktardığı Said, hain bir Kürt’tür” dedi.

    Sen Kürt Teali Cemiyeti üyesi Molla Sait ile Bediuzzaman Said Nursi’yi karıştırıyorsun. Bugün ortalama yüzde 50 Türk okurunun Said Nursi’yi aynı zamanda Şeyh Said sanması gibi…

    Tartışmamız fazla sürmedi. Sevinç, araştıran biri olduğu için ben araştıracağını biliyordum. Ona rica ettim, “kitaplarını oku, sonra karar ver”, dedim.

    Odasından çıkarken faksı çaldı. Ben yerime geçtim, iki dakika sonra baktım elinde bir faks kağıdı ile yanıma geldi. “Bu faksı bana geçmelerini sen mi söyledin?” diye sordu. Bu kadar kısa sürede bunun olamayacağını bile bile.…

    O faksta Bediuzzaman’ın, ‘adem-i merkeziyetçiliği’ savunan Prens Sabahattin’e verdiği cevaplar vardı. Etkilenmişti fikirlerinden!

    O tartışmadan sonra Necdet Sevinç’in, Said Nursi’ye karşı olan katı tutumu geçti. Kendisi araştırmaya ve tanımaya başlayınca sanırım, o menfi tutumu da kalmadı…

    ALEVİLERİN İLGİSİZLİĞİ KADİRŞİNASLIĞA SIĞMAZ

    Rıza Zelyut beyin yanından ayrılırken içime hâkim olan hissiyat da aynı idi. Zelyut, en kısa zamanda Bediuzzaman’ı kendi eserlerinden tanımak için harekete geçecektir. Çünkü Osmanlıcası da fena değildir. Hadise ve siyere de kayıtsız değildir…

    Hem de geçmeli!

    Çünkü aksi takdirde kendilerini savunun ve onları ‘ehli necat’ çizgide tutmak için çabalamış bir âlime haksızlık etmiş olurlar. Bediuzzaman ehlisünnet bir âlimi olarak, hakiki bir alevinin asla münkir olamayacağını söyler. ‘Onlardaki Ali sevgisi, onları imansızlıktan korur’ diyerek, bugüne kadar dışlanmış bir anlayışı ehl-i necat dairesine dahil etmeye çalışıyor.

    O bunu yaparken, bir alevinin çıkıp onu zamanın belası diye suçlaması haksızlık. Bediuzzaman onları iman çizgisi içine çekerken, onların ona hakaret etmesi ehli beyt sevgisine ve geleneğine sığmaz!

    Bediuzzaman, bugün dünyada yaşanmakta olan mücadelenin net bir şekilde iman küfür mücadelesine dönüştüğünü fark ettiği için, bir ‘camiu’l-avâlim’ olarak davranmış, zerre miktar imana sahip herkesi ve her kesimi kucaklamaya çalışmıştır.

    Bu açıdan, ben gerçek Alevilerden, Bediuzzaman’a bir sahiplenme, en azından teşekkür beklerken, Zelyut gibi, kendisini ‘mümin bir alevi’ diye tanımlayan birinin Bediuzzaman’a ‘belauzzaman’ demesi haksızlıktır, talihsizliktir!

    Bediuzzamanın yaklaşımlarının farkında olan Aleviler bu haksızlığı telafi etmeli!

    BEDİUZZAMAN KİMİN BELASI?

    Mamafih onun fikirleri bazı kesimler için bela olmuş durumda cidden! Risale-i Nur’’la bir türlü baş edemedikleri, onun fikirlerinin yayılmasını asla durduramadıkları için kahrından ölen, her yola başvurdukları halde netice alamadıkları için kahrolan bir kesim var. Bunların en başında da Zındıka Komitesi geliyor. Onlar kendilerini bilirler!

    Onu bela gibi gören bir diğer kesim de ‘laikçi’ –laik demiyorum- dünya görüşüne sahip Kemalistlerdir. Onlar için Bediuzzaman hakikaten ‘bela’ sayılabilir. Hatırlayın, Firavun da Musa (as) için, ‘Sen uğursuzun tekisin. Sen ortaya çıktığından bu yana Mısır’ın başı retten kurtulmuyor, başımıza bela oldun” kabilinden şeyler söylemişti. (Araf,131).

    Bu açıdan bakıldığında, evet, hakikaten milletin başına bela olmuş birlerinin belası olmuş durumda Bediuzzaman!

    Kendisi öldüremediler. Fikirlerini öldüremediler. Dirisiyle baş edemediler, sonunda mezarını yok ettiler ama bu onları, korkularından koruyamadı! Dolayısıyla bugün Türkiye’nin onu tartışıyor olması, birçokları açısından ciddi bir bela.

    Onu bela gören sadece Kemalistler de değil. Maalesef bu tarafta gözüküp kendi küçük hayallerinin, onun muhteşem idealleriyle boy ölçüşemediğini gören diğer bir takım cücelerin de belası oldu o. Dolayısıyla Sayın Zelyut’un o yakıştırması bek de yabana atılır değil!.

    NURCULARA DÜŞEN GÖREV

    Tabii Bediuzzaman’ın böyle algılanmasında nurcuların da payı olsa gerek. Yani Sayın Zelyut gibi en azından ‘ateist’ olmayan bir alevi yazara bile Bediuzzaman’ı doğru anlatamamışlar.

    Onun dünyasında Hz. Ali’nin ne kadar müstesna bir yer uttuğunu, ehli beyte duyduğu derin muhabbetini, Hz. Ali’nin, Risale-i Nur öğretisindeki özel yerini, onun, Alevileri kucaklayan yaklaşımını anlatamamışlar. Bu hadise, ‘Risale-i nur’un Alevilere anlatılması zamanı geldi’ şeklinde algılanırsa, büyük bir hayra kapı açmış olur!

    Bediuzzaman, Risale-i Nur’a yönelik itirazlara karşı nasıl hareket edilmesi gerektiğini Kastamonu Lahikası’nda anlatıyor. O çerçevede bir heyet, Zelyut’u ziyaret edip, itirazlarına medeni cevaplar verebilir! Zira “medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşi barbarlar gibi icbar ile değildir”

    ZELYUTUN YANILGILARI

    Bu arada Sayın Zelyut’un bilmeyerek de olsa yaptığı bir iki hataya da değinmek istiyorum. Ne diyor Zelyut:

    -Said Kürt’tür.

    -Evet, Sait Kürtt’ür, hem de seyit bir Kürt!. Bunda ayıplanacak bir şey var mı?

    -Sait Kürtçüdür.

    —Hayır Sait Kürtçü değildir. Böyle bir iddia ahmakları bile güldürür. Şeytan tüm şeytanlığı ile gelse, onun Kürtçü veya Türkçü olduğunu ispat edemez. Çünkü o yalın bir iman eridir. Üzerinde pas karar kılmaz bir elmas kılınç gibi!

    -“Said Kürtlerin tealisi için çalışmış!”

    —Çalışmamış olsaydı asıl o zaman dûn himmetlik ederdi. Herkesin kavmi için bir şeyler yaptığı o yıkılış hengâmesinde, o da Kürt halkının uyanması, yükselmesi ve medeni halklar içindeki yerini alması için çalışmış ve onları, uyanmaları için sarsmıştır:

    “Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa, sahrâ-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir.Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile, kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.” (Divan-ı Harb-i Örfi, 58)

    Ne var bunda, ırkçılık mı yapmış? Hayır. Ama niyeti başka türlü olanlar, sözünün şurasına burasına bir şeyler ekleyerek onu maksatların alet etmek istiyorlar ama yapamazlar. O ne ırkçı bir Kürtçü ne de hain Kürt’tür!

    O tam bir İslam hamiyetperveridir. Bütün varlığı ile bir İslam milliyetçisidir. Kürtleri sever, çünkü onların arasında çıkmıştır. Türkleri sever, çünkü onların İslamiyet’e hizmetleri çok büyüktür. Arab’ı Farsı sever, çünkü dinde öncülük etmişlerdir. Çeçeni, çerkezi, boşnağı sever, çünkü bayrağı devralmışlardır. Onun kadar Türkleri sena etmiş ve Türk milletini İslam’a hizmetlerinden dolayı yüceltmiş biri daha yoktur.

    KENDİNİZİ MİLLETE SEVDİREMEDİ İSENİZ SAİD NE YAPSIN?

    Başka?

    -Efendim, Said Rejimi sevmiyormuş.

    —Ne yani? Sevmek zorunda mıdır? Hayır. Sevmemiştir, sevmediğini de yüzlerine karşı haykırmıştır. “Ben sizin rejiminizi sevmiyorum. Ama ilişmiyorum da” demiştir. Çünkü, başlangıçta taraftar olduğu cumhuriyetçilerin gerçek niyetleriyle, onun düşündüğü anlayış örtüşmemiştir. O rejimle mücadele etmiştir ama silah kullanarak filan değil. Fikrini söylemiş ve yaymıştır. Bunu yapmaya herkesin de hakkı var. Rejimin kurucularının elinde daha büyük imkânlar vardı. Mektepler, okullar, üniversiteler, bütün bürokratik daireler, kürsüler, meydanlar.

    Said’in elinde ne vardı? Onun fikrini yayabileceği yerler, hapishane koğuşları, üç beş köylü, dağ başları, kırlar, bayırlar… Bazen kuşlar gelip dinlerdi hem hemesini bazen sinekler. Yalnızdı hep. Kimse ile konuşmasına müsaade etmezlerdi. O da en çok ‘kardeşim’ dediği çınar ağacıyla hasbi hal ederdi.

    Rejimin sahipleri ona nefes bile aldırmıyorlardı. 17 kere zehirlemişlerdi. Onun iliştiklerini kanun koruyordu. Onu kanun bile koruyamıyordu rejimin hışmından!

    Bugün fikirleriyle milyonları etkilemişse ne günahı var? Sizin kanunlarla, dayatmalarla ayakta tutamaya çalıştığınız fikirleriniz demode olurken onun zindan odalarında tütün kâğıtlarına yazdığı fikirleri rağbet görmüşse suç onun mu?

    Rejiminiz tutmadı işte, tutmuyor. Üç darbe, bir yığın muhtıraya rağmen kendinizi millete sevdiremediniz. Ne yapalım şimdi?

    Bir de neymiş, “Said silahlı kalkışmanın tutmadığını görünce fikir mücadelesine başlamışmış!

    —E ne güzel işte. Adam silahlı eylemlere karışmamış, kimsenin huzurunu bozmamış. Milyonlarca deli fişek talebesi varken hiç birisini hiçbir eyleme bulaştırmamış. Daha ne yapsın. Hatta onları ‘dâhilde ne adına ve kim adına olursa olsun her türlü kargaşa ve asayişsizliğin millet ve vatan aleyhine olacağını’ söyleyerek, asayiş kuvvetlerinin yanında yer almalarını istemiş.

    Bu mu suç yani?

    Bir de tarikatçiliği var tabii!

    Bediuzzaman’a yönelik eleştiri yazanlarda, beni en çok eğlendiren ve güldüren ona yapılan ‘tarikatçi’ suçlamasıdır.

    Ne tuhaf değil mi? Tarikat erbabı olanlar, onu ‘zaman tarikat zamanı değil’ dediği için eleştiriyorlar, Rıza Zelyut gibi bihaber olanlar da onu tarikatçılıkla suçluyorlar.

    Sanki tarikatçılık çok kötü imiş gibi!

    Laikçi olmak, Kemalist olmak, roteryen olmak, mason olmak üç kağıtçı olmak zül değil, bir tarikata mensup olmak zül, öyle mi? Keşke ben hakiki bir ehli tarik olabilseydim. O Allah dostlarının yolunda olmak ne şeref!.

    Haaa Said, kendisi de 12 tarikatın virdini yaptığını söyler gerçi! Yani ona tarikatçı demek onun zoruna gitmez fakat tarikatçı değil!

    Bunu bile anlatamamışlar demek ki.

    Sayın Zelyut’tan başlayabilirler anlatmaya…


  3. #3
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Sen Kürt Teali Cemiyeti üyesi Molla Sait ile Bediuzzaman Said Nursi’yi karıştırıyorsun. Bugün ortalama yüzde 50 Türk okurunun Said Nursi’yi aynı zamanda Şeyh Said sanması gibi

  4. #4
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart Oku Lütfen..

    Üstad Bedîüzzaman’dan Çözümler

    Günümüzde ‘Doğu Meselesi ya da Kürt Meselesi’ olarak anılan problem ne yazık ki yıllardan beri memleketimizin kanayan bir yarası durumundadır. Bu gün bu meselenin çözümü noktasında bütün düşünce sahiplerinin bir şeyler üretmeye başlaması ve olumlu yaklaşımlara girilmiş olması da sevindirici bir durumdur.
    Biz de fikrî plandaki bu çözüm çalışmalarına Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin fikirlerinden istifade ederek yapacağımız bir hulasa ile katkıda bulunmaya çalışacağız. Çünkü kendileri doğu medreselerinde yetişmiş doğunun problemleri için fikirler üretmiş son devrin büyük bir İslam âlimidir.
    Öncelikle sosyolojik ve tarihi açıdan bir durum tesbiti yapacak olursak; bölgede asırlardan beri İslâmî ilimler okutulan medreselerin çoklukla bulunması ve yöre halkının mâlî yönden bu medreseleri daimâ destekleyip talebelerin ihtiyaçlarını karşılamaları Kürt halkının din ve din eğitimi konusundaki hassasiyetlerini göstermektedir. Bu bölgede din duygusu kalplere oldukça hâkim durumdadır.
    Tarih açısından ise Üstad Bedîüzzaman’ın tabiriyle Türkler ve Kürtler eskiden beri cihat arkadaşıdırlar. Asırlardır bir arada ve kardeşçe bir uyum içinde yaşamışlardır. Ta Malazgirt savaşında Alpaslan’a asker vermişer 1500’lü yılların başlarında İran ve Osmanlı arasında kaldıklarında meşhur Kürd âlimlerinden İdris-i Bitlisi’nin gayretiyle Yavuz Sultan Selim’in tarafını seçerek Osmanlı’ya savaşsız ve gönüllü olarak bağlanmışlardır. Bunun gibi tarih boyunca yaşanan pek çok hadiseler Türkler ve Kürtlerin iki kardeş millet olduklarına şahittirler.
    Bütün bu tarihi geçmişe ve olumlu taraflara rağmen yaklaşık bir asırdır uygulanan yanlış politikalar ve batılıların içimize attığı fitne tohumları sebebiyle Türk-Kürt kardeşliği ciddi bir şekilde ne yazık ki yaralar almış durumdadır. Fakat bu yaraların kapanmaması için de hiçbir sebep yoktur ve doğru politikalar takip edildiği takdirde gayet kolay kapanacaktır inşaallah.

    IRKÇILIĞIN ZARARI
    Üstad Bedîüzzaman’a göre doğudaki problemin asıl kaynağı maneviyattan uzak eğitim anlayışı ve ırkçılık derecesindeki olumsuz milliyetçi yaklaşımlardır. Bunun çaresi olarak da din eğitiminin ve İslam kardeşliği duygusunun geliştirilmesi gerektiğini savunur.
    Menfî milliyetçiliğin yani ırkçılık derecesine varan ve diğer Müslümanlara olumsuz ve dışlayıcı duygular besleyen milliyetçi yaklaşımların İslam dünyası için ne kadar zararlı olduğunu şu şekilde tarif eder:
    “Evet menfî milliyetçiliğin tarihte pek çok zararları görülmüş. Mesela Emevîler bir parça milliyetçilik fikrini siyasete karıştırdıkları için hem diğer İslam milletlerini küstürdüler hem kendileri de çok felâketler çektiler. (… ) Şimdi ise birbirine en çok muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi baskısı altında ezilen İslam milletleri içinde milliyetçilik fikriyle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman gibi görmek öyle bir felâkettir ki tarif edilmez!”
    Üstad’a göre doğuyu ayağa kaldıracak problemlerini çözecek gelişmesini sağlayacak şey din duygusudur. Yalnız onun doğudan maksadı sadece Anadolu’nun doğusu değil Avrupa’ya göre doğu olan bütün İslam dünyasıdır. Şöyle anlatır:
    “Peygambelerin çoğunun doğuda ve Asya'da gelmeleri ve çoğu felsefecilerin batıda ve Avrupa'da ortaya çıkmaları kaderin bir işaretidir ki; Asya'da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Kaderin bu işaretine binaen Asya'da (İslam dünyasında) hüküm süren (yönetenler) dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli belki teşvik etmelidir.”

    DOĞU İÇİN DİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
    1921 yılında Ankara’da Millet Meclisi’nde doğuda kurmayı planladığı fen bilimlerinin din ilimleri ile birlikte okutulacağı Medresetü’z-Zehra adındaki üniversitesi için milletvekilleri ile görüşmüş ve onların imzaları ile kendisine bu iş için maddî destek sözü verilmişti. Bu toplantı esnasında batı taraftarı bazı vekillerin sorularına verdiği cevab Üstad’ın doğu meselesine nasıl baktığını ve çözüm önerilerini göstermektedir.
    Onların; “Yalnız; sen medrese usulüyle sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun; hâlbuki şimdi batılılara benzemek lâzım.” demeleri üzerine Bedîüzzaman; “Doğu vilayetleri Âlem-i İslâmın bir nevi merkezi hükmündedir. Fen bilimleri yanında din ilimleri de lâzım ve çok gereklidir. Çünkü: peygamberlerin çoğunun doğuda felsefecilerin çoğunun batıda gelmesi gösteriyor ki; doğunun yükselmesi dine bağlıdır. Başka vilâyetlerde sırf fen bilimleri okuttursanız da Şarkta her halde; millet vatan menfaati için din ilimleri esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan müslümanlar Türke hakikî kardeşliğini hissedemiyecek. Şimdi bu kadar düşmanlara karşı yardımlaşma ve dayanışmaya muhtacız.”
    Ne yazık ki Üstad’ın yaptığı bu teklif sonraki yıllarda toplumda yaşanan büyük çalkantılar sonucunda hayata geçirilmemiş ve onun ikaz etmiş olduğu gibi kardeşlik duygusunda büyük yaralar açılmıştır.
    Aynı konuşmasının devamında milliyetçi yaklaşımların bu vatandaki diğer İslam milletlerine mensup kimselerde birlik beraberlik duygusunu nasıl yaraladığına kendi başından geçen bir hadiseyle örnek verir:
    “Eskiden Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde fedakâr ve gayet zeki o talebem dinî ilimlerden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: "Dindar bir Türk elbette fâsık (din ve ahlakı bozuk) kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır." Sonra aynı talebetalihsizliğinden sadece maddî fen bilimleri okumuş (İstanbul’da). Sonra ben -dört sene sonra- (Rusya’daki) esaretten dönünce onunla konuştum.
    Milliyetçilik bahsi oldu. O dedi ki:
    - Ben şimdi inançlı ve yaşayışı bozuk da olda bir kürdü dindar bir Türk hocasına tercih ederim. Ben de:
    - Eyvah! Ne kadar bozulmuşsun dedim. Bir hafta çalıştım onu kurtardım. Eski hakikatlı hamiyete (İslam kardeşliği fikrine) çevirdim.
    İşte ey mebuslar (milletvekilleri)! O talebenin evvelki hali Türk Milletine ne kadar lüzumu var. İkinci hali ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikrinize havâle ediyorum. Demek -farz-ı muhal olarak- siz başka yerde dünyayı dine tercih edip siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de; her halde Şark vilâyetlerinde din eğitimine azamî ehemmiyet vermeniz lâzım.”

    KÜRDLER’İN SAADETİ TÜRKLER’LE BERABERDİR
    Üstad Bedîüzzaman ayrılma düşüncesine de şiddetle karşı idi. Hususan Kürdler’in toplumsal huzurunun Türklerle beraber olmakta olduğunu şöyle ifade ediyordu:
    “Emin olunuz biz Kürdler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki toplum hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş'et eder .”
    İstanbul’da bulunan bazı Kürdler’e hitaben 1908’de yaptığı bir konuşmasında ise şöyle diyordu:
    “Bizim düşmanımız cehalet yoksulluk ve ayrılıktır. Bu üç düşmana karşı sanat bilim ve ittifak (birlik) silâhiyle cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette uyanık olmaya ve ilerlemeye sevkeden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup elele vereceğiz. Zira düşmanlıkta fenalık vardüşmanlığa vaktimiz yoktur.”


  5. #5
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart

    ÇÖZÜM TEKLİFLERİ
    1. Dikkatleri bir buçuk milyar Müslüman’ın kardeşliğini ve manevi yardımlarını kazandıran İslamiyet milliyeti fikrine çekmek. Gerçek ve en büyük milliyetimizin İslâmiyet olduğunu; Arab Türk KürdArnavut Çerkez ve Laz gibi bütün Müslüman milletlerin en kuvvetli ve hakikatlı bağlarının ve milliyetlerinin İslâmiyet'ten başka bir şey olmadığı düşüncesini kalplere yerleştirmek.
    2. Dışlayıcı tavırlar içeren olumsuz milliyetçi duygularla ön yargılarla birbirimize yabani bakmamak ve birbirimizi düşman gibi görmemek.
    3. Hususan Doğu bölgemizde din eğitimine büyük ağırlık vermek din ilimleri ile fen bilimlerini birlikte okutmak.Bu okullarda;
    a- Kürtlerin bildiği alışık olduğu ve onlara çekici gelen ve şevklendirici olan medrese ismi altında dini eğitim vermek.
    b- Bu medreselerdeki eğitimin Arapça Türkçe ve Kürtçe’in üzerine bina edilmesi. Kendi ifadesiyle“Lisan-ı Arabî vâcib Kürdî caiz Türkî lâzım kılmak.”
    c- Bu eğitim kurumlarında Türklerin ve Kürtlerin güvenini kazanmış Kürt âlimlerini istihdam etmek veya mahalli dili bilen eğitimcileri kullanmak.
    d- Bölge halkına uygun bir eğitim modeli sunmak. Bu da onları iyice tanımak ve kabiliyetlerini keşfetmekle mümkündür. Zira bir elbise tek bir model herkese uymayabilir.
    Cenab-ı Allah en kısa zamanda bunun gibi bütün toplumsal yaralarımızın tedavi olmasını ve hakiki din kardeşliği duygusunun kalblere yerleşmesini nasib eylesin âmin.

    Cemal Erşen

    1) 29. Mektub 6. Kısım
    2)26. Mektub 3. Mesele
    3)14. Şua Afyon Mahkemesi Müdafaası
    4) Tarihçe-i Hayat

    5)Tarihçe-i Hayat
    6) Münazarat

    7) Tarihçe-i Hayat
    8) Hutbe-i Şamiye Reddü’l Evham

    9) 26. Mektub 3. Mesele

    10) Münazarat


    sana kaynakları ile beraber saidi nursi hazretlerinin ne söylediğini yazdım..şeyh said yani kürt said farklı kişilerdir..ama kişi bilmediğinin düşmanıdır..şimdide bana saidi nursi hazretlerini savunma şerefine nail ettiniz tarumar..inşallah saidi nursi hazretleride allah da razı olmuştur...benden..çünki haksız yere sui zanda bulunuluyor..

  6. #6
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Doğru yazan kalemi eğri yazdırma yazar..Kalem eğri Yazarsa..Bu Millete Mezar Kazar..Böyle oyunlardaki,yazılardaki hileyii.arif olanlar sezer..Resim poşet içinde Kaldı Canlısı serbest gezer...

  7. #7
    aZaT07 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.04.2009
    Mesajlar
    1.746
    Konular
    156
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    819
    @aZaT07

    Standart

    Keşke diyorum Rıza ZELYUT gibi araştırmacı büyük kalemler ülkemizde çoğalabilse de millet birşeyleri daha detaylı öğrenebilse.......

    Said-i Nursi'ye Said-i Kürdi de denilmektedir. Büyük bir Türk düşmanıdır. Öyle ki : ULu önderimiz ATATÜRK'e " Deccal" diyebilecek kadar ileri gitmiş bir Türk düşmanlığı vardır.
    İslamiyet içerisinde yeri nedir nedir NURCULUĞUN kurucusu olan bu zatın???? Bir dava uğruna ölen hristiyan şehit sayılır ve mekanı kesinlikle cennettir. diyebilecek kadar hristiyan sempatizanıdır.
    Ayrıca Said-i Nursi kesinlikle seyit değildir.
    Seyit : Hz. Hüseyin soyundan gelenlere verilen bir ünvandır.... Bu unvan, o zamanlar 3 ülke sınırları içerisinde kalan Horasan üzerinden Anadoluya gelen TÜRKMEN boylarına aittir. Bu geliş esnasında Ahmet YESEVİ Dergahından feyz alan, Hacı bektaş-i VeLi, H. Bayram VeLi, Somuncu baba, Seyit ALi, Baba İshak, Şah kulu, Cüneyt-i Bağdati ve Şah İsmail vb. Türkmen uluları seyittir. Oysa Kürtlerde seyitlik, Özellikle Kanuni ve Yavuz Döneminde Aleviliği yok etmeyi amaçlayan savaşlar ve fetvalar esnasında yakıştırma ve ünvanlarla alınmıştır veya satılmıştır. Kürt Halkı özde Mezapotamya kökenlidir ve Hz. Hüseyin soyundan değildir....
    Kaldı ki şimdilerde Erdoğan ÇINAr gibi yazarlar da bunu doğrulayarak Aleviliğin kökenini LUVİ uygarlığına bağlamaya çalışmaktadırlar. Mu ve Luvi Medeniyetlerini benimseyen ve kendilerini IŞIKÇILAR olarak tanıtmaya çalışan bir topluluk Hz. ALi soyundan olabilir mi? Kaldı ki bunlar aslına bakılırsa; Ne Resul-ü Ekremi, Hz.ALi'yi ne de ehL-i Beyt-i soy olarak kabul etmiyorlar. Bu durumda Said-i Nursi'ye SEYİT demek veya seyitlik yakıştırmak bence hiç de doğru değildir.......
    Kısaca özetlemek gerekirse: Seyitlik, Anadoluda Türkmenlere ait bir kavramdır.......
    Türk olmayanlara yapılan seyitlik yakıştırmaları palavradan öteye geçmeyen bir bilgi daha doğrusu bilgisizliktir.
    Diğer taraftan Said-i Nursiyi ulu bir islam alimi kabul etmek ATATÜRK'ün, Deccallığını kabul etmekle eşdeğerdir....
    DeĞeR VeRDiĞiN iNSaN SeNiN DeĞeRiNi BiLMiYoRSa;
    BıRaK KeNDi DeĞeRi iLe KaLSıN !!!!!!!!!!

  8. #8
    Aylin's - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.03.2009
    Mesajlar
    3.559
    Konular
    3321
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Aylin's

    Standart

    Şeyh said ile said i kürdi karışsa ne olur ikiside saİT ikiside kürt ikiside vatan millet ve Atatürk düşmanı ikiside vatan haini
    azat07 abimizin dediklerine aynen katılıyorum içimden geçenlere tercüman olmuş hatta az bile demiş saidi kürdiyi doğru kaynaklardan okumanızı tavsiye ediyorum islam alimi olmak kim kürt sait kim
    HÜZÜNLER KALDI BENDE...

  9. #9
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    755
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Kafa var içi boş..öküz aldım çifte koş diye bir söz vardır..sözüm meclisten dışarı ancak sizdede durum aynı sayılır..yukarda saidi nursinin kürtler hakkındaki düşüncesini kaynakları ile yazdım..okumanızmı yok..yoksa at gözlüğü ile mi bakıyorsunuz..Rıza zelyut denen adamın şeyh said ile bediüzzaman saidi nursiyi karıştırdığınıda kendi ağzından yazdım..onudamı okumuyorsunuz...
    diğer konu..saidi nursiye hain diyenler haindir..tarihi ön yargılı yaklaşıp okumayın..tarumar..sen provakatör gibi yazılar yazıyorsun..kürte düşmansın..çerkeze düşmansın..araplara düşmansın.osmanlıya düşmansın..kürt türk kardeşliğini savunanlarada hain damgası vurmaktan geri durmuyorsun..yazılarında hep çelişki var...!
    azat sen aleviyim diye rıza zelyutu savunabilirsin..rıza zelyut değil saidi nursinin benim bile tırnağım olamaz..bunları kendi düşüncende olduğu için savunabilmeni anlarım ancak başıma essahdan bi şeymiş gibi övmen çok abes..saidi nursi hazretleri kürtlük meselesi diye hiç bir sorunu olmamıştır..islamı savunduğu için zındanlarda çütütülmüştür..
    dersimde alevileri kım katletti azat..azıcık geçmişi siz bir okuyun..cumhuriyet tarihinde alevileri ezenler kimlerdi..
    bir daha söylüyorum saidi nursi ile şeyh saidi karıştırdığını rıza zelyut kendisi itiraf etti..bunun üzerne daha neyı savunuyorsunuz..Atatürkede saygım vardır..ancak her yaptığı dorudur demekte insanın kendisini fıtratını inkar etmek demektir..saygı duyuyorum diye atatürkün her yaptığı doğrumudur..işi atatürk tartışmasına getirmeyelim..çünki kanunen atatürkü tartışmak yasaktır..koruma kanunu vardır..o yuzden atatürk mevzuunu kapatın.ben nasılki atatürke saygı duyuyorsam sizde islam alimi olan bediüzzaman saidi nursiye saygı duyun..sevmeyebilirsiniz ama saygı duyun..ona duymazsanız onu sevene saygı duyun..tarumar..bu tur yazılara devam ettiğin müddetçe sen türk milletine zarar veriyorsun..çok çelişkilisin..bir tarafta ayetten dinden yazıyorsun öbür tarafta düşmanlık yapıyorsun..osmanlıya atıyorsun tutuyorsun öbür tarafta osmanlıyı metheden yazılarıda koyuyorsun..ne yapmak istediğini anlayammadım..birde ruh gibisin..senin yazına beğeni yapan teşekkur edene bi şey demiyorsun,insan nezaketen bende teşekkur ederim falan der..
    senin hakkında biraz bilgi alabilirmiyim..nerelisin..?ırkın,mezhebin,yaşın hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum..çünki arkadaşımsın..hiç bir yazında ne adın ne yaşın ne ırkın ne mezhebin ne görüşün hiç bi şey belli değil..lütfen senin hakkında b,lgi sahibi olmak istiyorum..

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş