» AZERBAYCAN-RUSYA İLİŞKİLERİ Azerbaycan, 1918–1920 yılları arasındaki kısa bağımsızlık döneminin ardından Kızıl Ordu’nun işgaliyle Sovyetler Birliği’nin hakimiyetine girmiş, 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar da fiili hakimiyeti altında kalmıştır. Azerbaycan 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar, yaklaşık 200 yıl boyunca Rusya-Azerbaycan ilişkileri merkez-çevre ilişkileri düzeyinde devam etmiştir. » AZERBAYCAN-İRAN İLİŞKİLERİ Azerbaycan ve İran arasındaki ilişkileri

Bu konu 2337 kez görüntülendi 4 yorum aldı ...
Azerbaycan'ın uluslararası Politikadaki durumu ... 2337 Reviews

    Konuyu değerlendir: Azerbaycan'ın uluslararası Politikadaki durumu ...

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2337 kez incelendi.

  1. #1
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Yeni Azerbaycan'ın uluslararası Politikadaki durumu ...

    » AZERBAYCAN-RUSYA İLİŞKİLERİ Azerbaycan, 1918–1920 yılları arasındaki kısa bağımsızlık döneminin ardından Kızıl Ordu’nun işgaliyle Sovyetler Birliği’nin hakimiyetine girmiş, 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar da fiili hakimiyeti altında kalmıştır. Azerbaycan 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar, yaklaşık 200 yıl boyunca Rusya-Azerbaycan ilişkileri merkez-çevre ilişkileri düzeyinde devam etmiştir.

    » AZERBAYCAN-İRAN İLİŞKİLERİ Azerbaycan ve İran arasındaki ilişkileri şekillendiren birçok faktör bulunmaktadır. Öncelikle, Azerbaycan’ın güney komşusu olan İran’la kara sınırı 618 km’dir. İki ülke, Hazar Denizi’nde de birbirlerine sınırdırlar. Ancak coğrafi koşulların da ötesinde iki ülkenin birbirleriyle ilişkilerini yönlendiren en önemli tarihî faktör, Azerbaycan’ın kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüş olması ve Güney Azerbaycan’ın İran sınırları içerisinde bulunmasıdır.

    » AZERBAYCAN-ABD İLİŞKİLERİ Azerbaycan-ABD ilişkileri, ABD ve Azerbaycan’ın değişen dünya düzeni içerisindeki konumları bağlamında ele alınmalıdır. Çünkü ABD’nin Azerbaycan’a yaklaşımı; Soğuk Savaş sonrası Rusya ile olan ilişkilerinden, 1979 İran İslam Devrimi’nden bugüne İran ile arasında süregelen gerginlikten, Çin’in yükselmekte olan gücünün bölgeye yapacağı muhtemel etkinin ABD’nin ekonomik çıkarlarıyla ilişkisinden ve 11 Eylül sonrasında ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yaklaşımındaki değişimden bağımsız olarak değerlendirilemez.

    » AZERBAYCAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştur. İki ülke birbiri için birçok bakımdan büyük önem taşımaktadır. Yeni bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, genç bir ülke olarak karşılaşacağı güçlüklerin üstesinden gelebilmek için Türkiye’nin destek ve yardımlarına ihtiyaç duymaktaydı.

    __________________


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Azerbaycan'ın uluslararası Politikadaki durumu ...

          Kategori: Azerbaycan

          Konuyu Baslatan: ŞiMaL

          Cevaplar: 4

          Görüntüleme: 2337


  2. #2
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart

    AZERBAYCAN-RUSYA İLİŞKİLERİ

    Azerbaycan, 1918–1920 yılları arasındaki kısa bağımsızlık döneminin ardından Kızıl Ordu’nun işgaliyle Sovyetler Birliği’nin hakimiyetine girmiş, 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar da fiili hakimiyeti altında kalmıştır. Azerbaycan 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar, yaklaşık 200 yıl boyunca Rusya-Azerbaycan ilişkileri merkez-çevre ilişkileri düzeyinde devam etmiştir. Azerbaycan’ın alışılagelmiş yaşam tarzı, ekonomisi, yönetim sistemi bu süre zarfında bütünüyle Sovyetler Birliği’ne entegre olmuştur. Azerbaycan, konumunun beraberinde getirdiği pek çok sebepten dolayı Sovyetler’in özel ilgi alanı olagelmiştir. İlk olarak, Azerbaycan’ın petrol ve doğalgaz rezervleri, Hazar’da ilk petrolün Azerbaycan kıyılarından çıkmış olması, ve ülkenin uzun süredir petrol üretiminde özelleşmiş olması; bunun yanı sıra Azerbaycan’ın, özellikle Soğuk Savaş yıllarında Moskova’nın Batı karşısında uydusu olarak görmek istediği Türkiye ve İran’a komşu olması ve Azerbaycan’ın tarıma son derece elverişli verimli toprakları ile subtropikal iklimi, Rusya’nın gözünde Azerbaycan’ın önemini arttırmıştır.

    Fiilî hakimiyeti dolayısıyla 1991 yılına kadar Azerbaycan’ı kolayca etki alanında tutan SSCB’nin dağılmasının ardından Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. Azerbaycan bağımsızlığını elde ettiği sırada Azerbaycan devlet başkanlığı görevinde bulunan Mütellibov’un iktidarı Rusya yanlısı bir politika izlemiş, bu politika çerçevesinde muhalefete rağmen eski SSCB’nin devamı niteliği taşıyan Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) vücut veren 21 Aralık 1991 tarihli Almatı Bildirisi’ne imza atmıştır. Ancak bu, parlamento tarafından onaylanmamıştır. Rusya ise bu dönemde Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımamıştır. Ayrıca Azerbaycan’ın bağımsızlığını en geç tanıyan ülkelerden biri oluştur. Bu, özellikle ilk dönemlerde Rusya Federasyonu dış politikasının gerçekçilikten uzak ve duygusal bir yaklaşım içerisinde olduğunu göstermektedir. Rus askerî birliklerinin katılımıyla 26 Şubat 1992’de gerçekleştirilen Hocalı Katliamı Mütellibov’un yönetimden uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Bu katliam ile beraber Mütellibov’un her şeye rağmen Rusya ile aynı kulvarda yürüme politikası çökmüştür.



    Mütellibov’un ardından seçimle iş başına gelen Ebülfez Elçibey, Rusya ile ilişkilerinde mesafeli davranmaya çalışmış ve Moskova etkisinden kurtularak tüm alanlarda bağımsızlığın elde edilmesine yönelik bir politika izlemiştir. Ebülfez Elçibey’in iktidarı döneminde, BDT’ye üyelikle ilgili olarak 7 Ekim 1992’de Azerbaycan Parlamentosu’ndan ret kararı çıkmış, Rus ordusunun Azerbaycan’dan çıkarılması istenmiştir. Elçibey döneminin en önemli hedefi, Rusya ile iki eşit ülke olarak ilişki kurmaktı. Ancak Rusya’ya verilecek hiçbir tavize yanaşılmıyordu. Bu sıralarda Rusya da Azerbaycan’a yönelik tutumunu değiştirmeye başlamış, 1992 yılında ilk kez Rusya Dışişleri Bakanı Kozirev Azerbaycan’ı ziyaret etmiş ve Rusya, Azerbaycan’ı resmen tanıyan 108. ülke olmuştur. Kozirev Yakın Çevre Doktrini’ni ortaya koyarak eski Sovyet cumhuriyetlerine Rusya etrafında birleşip yeni bir küresel güç merkezi yaratma çağrısında bulunmuş, 1993 yılından itibaren bu, Rusya Federasyonu’nun dış politikasının ana çizgisi konumunu almıştır. Yakın Çevre Doktrini kapsamında, jeopolitik konumu sebebiyle Rusya için Azerbaycan’ın özel bir önemi vardı. Rusya’nın ABD’nin tek kutuplu hegemonyası karşısında duyduğu rahatsızlığı da ifade eden bu doktrin sonrasında ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerini yoğunlaştırdığı gözlenmiştir. ABD’nin Azerbaycan petrol şirketleriyle yaptığı anlaşmalar da bu yönde değerlendirilmelidir.



    Aliyev’in iktidara gelmesiyle birlikte Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde daha az gerilimli ve ılımlı bir dönem yaşanmaya başlanmıştır. Moskova’nın etkisinden/baskısından aşamalı olarak kurtulmak isteyen Aliyev ufak tavizler vererek Rusya’yı yatıştırma politikası izlemiştir. Bu bağlamda Aliyev, Azerbaycan’ın BDT’ye üye olabileceğini açıklamıştır. 24 Eylül 1993’te de BDT zirvesinde üyelik anlaşması imzalanmıştır. Bunun yanında Aliyev yönetimi petrol konusunda, yeni oluşmakta olan konsorsiyumda Rus Luk-Oil firmasına %10 pay vererek taviz vermiştir. Yeni yönetim bununla da kalmayarak 23 Haziran 1993’te Batılı şirketlerin Azerbaycan’daki faaliyetlerinin durdurulduğunu ve banka hesaplarının dondurulduğunu ilan etmiştir. Ardından Moskova’yı ziyaret eden Aliyev, Yeltsin’e Rusya ile iyi ilişkiler geliştirileceğini ifade etmiştir. Aliyev bu önemli tavizine karşılık Rusya’dan Karabağ konusunda en azından tarafsız kalmasını beklemiştir. Ancak Aralık 1993’te Aliyev’in kaybedilen toprakları geri almak için gerçekleştirdiği saldırı sırasında Rusya açıkça Ermenistan’ı desteklemiştir. Rusya, Karabağ konusunda öncül pozisyonu elde ederek etkinliğini devam ettirmek isterken, bir yandan da Ermenilere desteğini sürdürmektedir. Rusya yıllardır Dağlık Karabağ sorunun çözümüne engel olmaktadır. Öte yandan Rusya Karabağ sorununu Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı baskı aracı olarak kullanmaktadır. Bölgedeki kargaşa ortamı Rus müdahalesine imkan sağlamakta ve bölgede Rus varlığına meşruiyet kazandırmaktadır. Bu çerçevede Şubat 1993’te Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Yeltsin, BM’den eski SSCB coğrafyasındaki çatışmalara müdahale etme konusunda Rus Silahlı Kuvvetleri’ne barış gücü statüsü verilmesini talep etmiştir. Rusya’nın Nisan 1993’te kabul ettiği Yakın Çevre Doktrini’ne en ciddi tepki Azerbaycan’dan gelmiştir. Rusya’ya verilen tavizlerin yeterli olmadığını ve Rusya’nın etki alanını genişletmek için Azerbaycan üzerinde daha fazla söz sahibi olmak istediğini gören Azerbaycan yönetimi, Rusya’ya tamamen sırtını dönememekle beraber, daha Batı yanlısı politikalar izlemeye başlamış, Aliyev Batılı ülkeleri ziyaret ederek Batılı petrol şirketleriyle anlaşmalar imzalamıştır. Bununla beraber Aliyev, Elçibey’den farklı olarak Batılı ülkelerle olan ilişkilerinde, söylemlerinde Rusya’ya karşı dikkatli olmaya özen göstermiştir. Aliyev döneminde Rusya’nın Azerbaycan politikasının, Elçibey döneminde tahribata uğrayan mevkilerin Yakın Çevre Doktrini’ne uygun olarak onarılması, bu bağlamda Rus ordusunun yeniden Azerbaycan’a yerleşmesi, Batının bölgeye uzanmasının engellenmesi ve Azerbaycan yönetiminin bunu yapmasını sağlaması üzerine kurulmuş olduğu söylenebilir.



    Azerbaycan ve Rusya arasındaki en önemli sorun, Hazar petrolleri üzerindeki etki mücadelesi bağlamında Hazar’ın statüsü sorunudur. Hazar’ın statüsünün belirlenmesine karşı çıkan Rusya, Hazar’ın özel bir statüye sahip olması gerektiğini savunmakta ve Hazar’ın deniz yatağı ile petrol kaynaklarının ortak kullanımda olmasını istemektedir. Rusya Azerbaycan’ı etki alanında tutarak Hazar Bölgesi’nde Batı’nın nüfuzunu engellemeye çalışmaktadır. Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki askerî ve siyasi baskısı Azerbaycan’ı ABD ve Avrupa’ya yakınlaştırmıştır. ABD, Orta Asya’daki nüfuz mücadelesi doğrultusunda Rusya’ya karşı Azerbaycan’ı desteklemektedir. Yakın dönemde Azerbaycan’da Moskova’nın etkisinin/baskısının büyük ölçüde kırıldığını söylemek mümkündür. Rusya’nın ısrarla Ermeni saldırılarına destek çıkması ve baskı yoluyla Azerbaycan’ı kontrol etmek istemesi bunda önemli rol oynamıştır.

    Putin döneminde Rusya, Azerbaycan’a karşı daha pragmatik bir yaklaşım içine girmiştir. Putin, “eski SSCB coğrafyasındaki mevzileri geri alma iddiasında olan Rusya devleti” söylemini benimsemiş, bu söylem 10 Ocak 2000 tarihinde ilan edilen yeni güvenlik doktrini ile resmiyet kazanmıştır. Bu doktrin çerçevesinde BDT’ye üye devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi ve BDT bünyesinde Rusya menfaatlerine uygun düşen entegrasyon süreçlerinin geliştirilmesi önemli yer tutmaktaydı. Aliyev yönetimi ise Rusya’nın bu yaklaşımına ihtiyatlı yaklaşmaktadır. Azerbaycan, Rusya ile siyasî-iktisadî yakınlaşmaya sıcak bakmakla beraber, askerî alanda mesafeli davranmayı sürdürmekte, BDT’nin siyasi alanda bir uluslararası temsil kurumuna dönüşmesini kabul etmemektedir. Putin, ülkesinin Azerbaycan politikasını bu doğrultuda daha etkili hale getirmek için 9–11 Ocak 2001 tarihleri arasında Azerbaycan’a bir ziyaret gerçekleştirmiş, böylece bağımsızlığını kazandığından beri Azerbaycan’ı ziyaret eden ilk Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olmuştur. Görüşmeler sonucunda iki ülke arasında şu alanlarda anlaşmaya varılmıştır: Ulaştırma ve telekomünikasyon alanında işbirliği ve vergi hizmetlerinde işbirliği, basın mensuplarının karşılıklı statülerinin belirlenmesi, olağanüstü hal durumunda işbirliği, güvenlik servislerinin karşılıklı işbirliği, Zığ ve Hovsan petrol sahalarının ortak işletimi, Hazar’da işbirliği, Bakü Deklarasyonu. Bununla beraber, Gebele Askerî Radar İstasyonu’nun durumu konusunda anlaşmaya varılamamış, Rusya Federasyonu’nun Ermenistan’a verdiği 1 milyar dolarlık askerî malzeme konusunda da Putin’den yeterli açıklama alınamamıştır. Görüldüğü gibi, iki ülke arasında ekonomik işbirliği alanında gelişmeler kaydedilirken, Azerbaycan Rusya’nın üs isteme gibi askerî taleplerine şüpheyle yaklaşmaktadır. Ayrıca Putin, Karabağ sorunu konusunda çekimser kalmakta, Azerbaycan’ın beklediği yanıtları verememektedir. Bu durumda Azerbaycan-Rusya ilişkilerinin sorunsuz devam ettiğini söylemek güçtür. Özellikle Karabağ sorununun, ilişkilerin tam olarak iyileştirilmesini uzun süre daha ertelemesi beklenebilir. Ayrıca her şeye rağmen Azerbaycan’ın Batı’ya yaklaşma politikası, Rusya’nın Azerbaycan’a bakışını etkileyecektir.

  3. #3
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart

    AZERBAYCAN-İRAN İLİŞKİLERİ

    Azerbaycan ve İran arasındaki ilişkileri şekillendiren birçok faktör bulunmaktadır. Öncelikle, Azerbaycan’ın güney komşusu olan İran’la kara sınırı 618 km’dir. İki ülke, Hazar Denizi’nde de birbirlerine sınırdırlar. Ancak coğrafi koşulların da ötesinde iki ülkenin birbirleriyle ilişkilerini yönlendiren en önemli tarihî faktör, Azerbaycan’ın kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüş olması ve Güney Azerbaycan’ın İran sınırları içerisinde bulunmasıdır. 19. yüzyılın başında Bağımsız Azerbaycan Hanlıkları, Çar Rusyası ve Kacar İran’ın yönetimleri altına girmiştir. Günümüzde İran nüfusunun %40’ı Azerilerden oluşmaktadır, bu ise dünya Azerbaycanlılarının yaklaşık %75’ine karşılık gelmektedir. Bunun yanı sıra Azerbaycan’da önemli oranda bir Şii nüfus vardır. Şii nüfusun büyüklüğüne göre Azerbaycan dünyada İran’dan sonra ikinci sırayı almaktadır. Bunun nedeni, 16. yüzyıl başlarında Azerbaycan topraklarında ortaya çıkan yeni Safevi devletinin toplumu Şiiliğe zorlamasıdır. Azerbaycan’da Şii nüfusun, İran’da Azerilerin varlığı, yaklaşık 500 yıl Azerbaycan’ın kuzey-güney ekseninde kalmasını sağlamış, doğuda ve batıda bulunan ülkelerle ilişkilerini sınırlandırmıştır. Şii nüfus ayrıca, İran’ın rejim ihracı politikası dahilinde dikkatini Azerbaycan’a yöneltmesinde etken olmuştur.

    İran’da yaşayan Azeri nüfus, İranlılarla aralarındaki dinî ve kültürel benzerliklerin çokluğu nedeniyle Azerbaycan ile İran ilişkilerinde sorun oluşturmamaktadır. İran’ın yönetici elitleri arasında Azeriler de vardır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin milliyetçi kesimlerinden ve bazı İran Azerilerinden zaman zaman gelen birleşme çağrılarına da, İran Azerilerinin çoğunluğu tepkisiz kalmaktadırlar. Ancak Azeriler, daha fazla kültürel hak ve Azeri Türkçesi’nin resmi kullanımına izin verilmesini talep etmekte, bunun İranlı kimliği ile çelişki oluşturmadığını düşünmektedirler. Onlara göre İranlı kimliği, başka etnik kimlikleri de kapsayan bir üst kimliktir. İran ise etnik kimliğin ve Azerice’nin ön plana çıkarılmasını İran’a sadakatsizlik olarak değerlendirmektedir. Ayrıca İran rejimi, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin İran’daki Türk nüfusu üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak için bu ülkeyi kendi siyasi etki alanına çekmeye çalışmaktadır.



    Son zamanlarda Azeriler İran’da vatandaşlık hakları, kimlik ve kültürleri için mücadele vermekte, Azeri milletvekilleri verdikleri dilekçelerle eğitim ve yayın hayatında ana dillerine daha fazla hak verilmesini talep etmektedirler. Bu gelişmelerin Azerbaycan ve İran ilişkilerini nasıl etkileyeceğini zaman gösterecektir.

    Azerbaycan-İran ilişkilerinde çok önemli olan ve önemi gittikçe daha da artan faktör, Hazar petrolü üzerindeki stratejik çıkarlardır. Ekonomik çıkarların ülkeler arası ilişkileri şekillendirmede birincil önemde olduğu uluslararası sistemde, Azerbaycan-İran ilişkileri bundan soyutlanamaz. Azerbaycan coğrafi konumu nedeniyle Rusya Federasyonu, Ermenistan ve İran’ın jeopolitik kuşatması altındadır. Rusya ve İran, çıkarları doğrultusunda Hazar Denizi’nde kendilerinden başka petrol üreticilerini ve Batılı şirketler vasıtasıyla Batı ülkelerinin buradaki petrol üzerinde söz sahibi olmalarını istememektedirler. Bundan dolayı, 1991 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşarak Hazar petrolü üzerinde pay sahibi ülkelerden biri haline gelmesi İran’ı rahatsız etmiştir. İran, bölgedeki boru hatları konusunda Azerbaycan ile görüş ayrılığı içerisinde bulunmaktadır. Bu bağlamda yeni açılan Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı İran’ı rahatsız etmektedir. İran bu projenin gerçekleşmemesi için her türlü yola başvurmuş, bunun yerine petrolün körfezden ihracı gibi alternatif projeler gündeme getirmiştir. Bakü-Ceyhan hattının maliyetinin çok yüksel olduğunu ifade eden İran, ayrıca bu hattın gereksiz olduğunu, çünkü Azerbaycan’a ait olan Hazar Bölgesi’nde zannedildiği kadar petrol bulunmadığını savunmuş ve kamuoyunu buna inandırmaya çalışmıştır.

    Azerbaycan’ın Türkiye ve Batı eksenli bir politika izlemesi, İran ile ilişkileri gerginleştirmiştir. Azerbaycan, Türkiye’nin de desteğiyle Batı’ya yaklaşarak bölgedeki Batı nüfuzunun artmasına neden olmuş, Rusya’dan bağımsız bir çizgiye geçmiştir. Bu durum Rusya İran yakınlaşmasına neden olmuştur.

    Azerbaycan’la Karabağ sorunu yaşayan Ermenistan’a İran üzerinden silah yardımı yapılmıştır. Rusya ve İran, Azerbaycan’ın bölgede yükselmesinin önünü almak için Moskova-Erivan-Tahran ittifakını oluşturmuşlardır. Bu ittifaka karşıt olarak Bakü-Tiflis-Ankara-Washington ittifakı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, bu ittifakı güçlendiren önemli bir adım olmuştur. İranlı yetkililer bu gelişmenin karşısındadırlar ve sık sık Azerbaycan’ı uyarmaktadırlar.

  4. #4
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart

    AZERBAYCAN-ABD İLİŞKİLERİ

    Azerbaycan-ABD ilişkileri, ABD ve Azerbaycan’ın değişen dünya düzeni içerisindeki konumları bağlamında ele alınmalıdır. Çünkü ABD’nin Azerbaycan’a yaklaşımı; Soğuk Savaş sonrası Rusya ile olan ilişkilerinden, 1979 İran İslam Devrimi’nden bugüne İran ile arasında süregelen gerginlikten, Çin’in yükselmekte olan gücünün bölgeye yapacağı muhtemel etkinin ABD’nin ekonomik çıkarlarıyla ilişkisinden ve 11 Eylül sonrasında ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yaklaşımındaki değişimden bağımsız olarak değerlendirilemez.

    SSCB’nin çöküşü ve Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte eski Sovyet cumhuriyetleri, dolayısıyla Azerbaycan bağımsızlığını kazandığında, Rusya henüz kendini toparlayamamış durumdaydı. ABD ise bu koşullar altında Rusya’nın uluslararası sisteme entegre edilmesini uygun görmüş, yeni bağımsız olan cumhuriyetlerle doğrudan işbirliği yerine Rusya üzerinden ilişki kurmayı tercih etmiş, bu cumhuriyetleri göreceli olarak Rusya’nın nüfuz alanı olarak değerlendirmiştir. Ancak Rusya kısa sürede toparlanmış ve 1993 yılında Yakın Çevre Doktrini’ni ortaya koyarak eski SSCB coğrafyasında tek söz sahibi olduğunu ilan etmiş, ABD’nin tek kutuplu sisteminden rahatsızlık duyduğunu böylece ifade etmiştir. Bu gelişmeden sonra ABD, eski cumhuriyetlerle olan ilişkilerini yoğunlaştırmış, Kafkasya üzerinde yeniden soğuk savaş rüzgarları esmeye başlamıştır. Azerbaycan’da Batı yanlısı dış politikalarıyla bilinen Elçibey’in Rus baskılarının da etkisiyle yerini devrettiği Aliyev, bir süre Rusya’yı yatıştırmak için ekonomik ve politik bazı tavizler vermiş, ancak bu tavizlerin Rusya için hiçbir zaman yeterli olmadığını anlayarak Batı yanlısı politikalara yönelmeye başlamıştır. Bu dönem, tam da ABD’nin Kafkasya üzerindeki ilgisinin arttığı dönemdir. Karabağ sorununun tüm sıcaklığıyla sürdüğü bu dönemde ABD’nin BM temsilcisi Madaleine Albright, 5–6 Eylül 1994’te Bakü’ye bir ziyarette bulunmuş, ABD’nin, Rusya’nın Kafkaslar’daki özel rolünü kabul etmediğini ve Rus askerî birliklerinin Karabağ’a sadece diğerleri ile birlikte, hem de AGİT’in denetimi altında yerleşebileceğini dile getirmiştir. 20 Eylül 1994’te imzalanan “Yüzyılın Anlaşması” ile ABD, Hazar petrolleri üzerine Azerbaycan ile ilk anlaşmasını yapmıştır. ABD, eski cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve Rusya’nın gücündeki azalmayla ortaya çıkan güç boşluğunun Rusya tarafından doldurulmasını engellemeye çalışmak istemiştir. Beyaz Saray’ın 1997’de hazırladığı “Hazar Havzasının Enerji Kalkınması” isimli bildiride ABD’nin buradaki politikasının dört ana yönü belirlenmiştir. Buna göre, ABD Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığının çözümüne çalışacak; dünya enerji kaynaklarının artırılması, genişletilmesi kapsamında Hazar havzası enerji kaynaklarını kullanacak; Hazar havzası ülkelerinin bağımsızlığı ve egemenliği için Rusya’dan geçen petrol boru hatlarına bağımlılık ortadan kaldırılacak ve alternatif ihraç yolları bulunacak; İran tecrit edilecek ve bu ülkenin Hazar enerjisi konusunda hiçbir rol üstlenmemesini sağlanacaktı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ sorununa ABD’nin çözüm bulmak istemesi de, istikrarı sağlaması halinde bölgede sağlayacağı güç ve kontrol edeceği enerji kaynakları nedeniyledir. ABD, Rusya’nın bölgesel etkinliğinin kırılması için Karabağ sorununun çözülmesinin şart olduğunu bilmektedir. Rusya ise bölgedeki istikrarsızlığın ABD’nin de desteklediği Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi’nin hayata geçmesini engelleyerek kendi projelerine destek vereceğini ummuştur. ABD, Karabağ sorununun çözülmesi için arabuluculuk etmiştir. Nisan 2001’de ABD’de gerçekleştirilen barış görüşmelerine Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları katılmış, görüşmeler sırasında ABD, Batı’nın Rusya topraklarının dışından geçen ikinci bir karayolu (ilki Hazar ile Gürcistan üzerinden sağlanmaktadır) bağlantısını sağlayacak “toprak değişimi” planı üzerinde durmuştur. Fakat ABD Karabağ sorununa çözüm bulmada beklendiği kadar aktif olamamıştır. Ayrıca ABD Kongresi’nin kabul ettiği 907 sayılı karar, Azerbaycan’la olan ilişkileri için engel niteliğindedir. Bunun yanı sıra ABD, Rusya’nın Kafkaslardaki yeniden yapılanma ve BDT’yi NATO karşısında bir askerî ittifaka dönüştürme emellerini 1997’de kurulan GUAM ile sekteye uğratmıştır. Daha sonra Özbekistan’ın da katılımıyla GUUAM’a dönüşen örgüt, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna tarafından kurulmuştur. Örgütü kuran cumhuriyetlerin nihai amacı Rusya’nın yayılmacı siyasetini durdurmak, Batı ile bütünleşerek NATO’ya üye olmaktır.



    ABD, 1997 yılında hazırladığı bildiride Hazar bölgesinde ABD’nin etkisini arttırmayı, Rusya, İran ve Çin arasında oluşacağı tahmin edilen ittifaka karşı temel araç olarak gördüğünü ortaya koymuştur. ABD, İran’ı Kafkasya’daki güçler dengesinden dışlamaya çalışmakta, buna karşılık İran, Rusya’ya yakınlaşmakta ve oluşan Moskova-Erivan-Tahran ittifakı, Azerbaycan’ı Batı’ya yaklaşmaya mecbur etmektedir. Tahran yönetiminin Moskova ile gelişen ilişkilerini Washington yönetimi Ankara ile iş birliğiyle dengelemeye çalışmıştır. Çin, kısa bir süre sonra ABD’ye rakip olacağı öngörülen ekonomik potansiyeliyle ABD’ye Kafkasya’da gelecekte rakip olmaya adaydır. 2010 yılında Çin’in dünya petrol üretiminin %5-7’sini talep edeceği tahmin edilmektedir. Büyüyen ekonomisinin artan enerji ihtiyacını karşılamak için özellikle doğalgaza yönelmektedir. Bunu karşılamak için özellikle Hazar havzası çevresindeki ülkelerle görüşmelere başlamıştır. Hindistan ve Pakistan da nükleer güçleriyle Kafkasya’da nüfuz sahibi olmaya aday ülkelerdir. Brzezinski’nin de belirttiği gibi, Avrasya dünyanın siyasal olarak en iddialı ve dinamik devletlerinin bulunduğu yerdir. ABD’den sonra dünyanın en büyük altı ekonomisi Avrasya’da bulunmaktadır. Böyle bir çevrede bulunan Kafkasya’da ABD’nin gücünü pekiştirmek ve gelecekteki hegemo-nik gücünü garanti altına almak adına çaba harcamaması düşünülemez.

    11 Eylül sonrası ABD, küresel hegemonyası üzerindeki tehdit algısını meşruiyet zemini olarak sunarak Kafkasya üzerindeki etkisini daha da arttırmaya, daha önce ekonomik ve politik olarak uzaktan kontrol etmeye çalıştığı bölgeye bizzat askerleriyle yerleşmeye başlamıştır. ABD’nin Azerbaycan üzerindeki 1998’den sonra nispeten azalan ilgisinin, bu bağlamda tekrar artmakta olduğu söylenebilir. Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana Kafkasya’da tam olarak doldurulamayan güç boşluğunu tek başına doldurmak için harekete geçmek üzere, ABD 11 Eylül’ü fırsat bilmiştir. 11 Eylül öncesinde Rusya ve Çin, aralarındaki ilişkiyi güçlendirerek bütün Avrasya’yı saran yeni bir güvenlik kuşağı oluşturma ve ABD’nin bölgede girebileceği boşlukları doldurmaya yönelik bir oluşum içindeydi. 11 Eylül’den sonra ABD, potansiyel güçlerin birbiriyle komşu olmalarını engelleyerek onları kendi bölgeselliklerine hapsetmek istemiştir. Afganistan’a yapılan operasyonla beraber Rusya’nın gücü kırılmış ve ABD, Orta Asya cumhuriyetlerine hiç olmadığı kadar yakın olma şansını elde etmiştir. ABD bilhassa Türkmenistan ve Özbekistan’a asker yığarak, bölgeye askerî olarak da yerleşme şansına sahip olmuştur. Böylece Hazar kaynaklarını daha yakından kontrol edebilmektedir. Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nın açılmasıyla bu kontrol daha da somutlaşmıştır. Hazar kaynakları Ortadoğu kaynaklarına eşdeğer olmasa da, bugün Batı’nın elindeki en önemli petrol sahası konumundaki Kuzey Denizi’nin yerini almaya adaydır.

    Görüldüğü gibi, Soğuk Savaş bitiminde eski SSCB cumhuriyetleriyle başlangıçta Rusya aracılığıyla ilişki kurmayı tercih eden ABD, önce bölgede nüfuz yarışına girerek Azerbaycan’la özellikle 1994’ten sonra birebir ilişkiler kurmuş, Hazar petrolleri üzerinde söz sahibi olmak için somut adımlar atmıştır. 11 Eylül sonrasında bölgeyi çok daha yakından takip etmek için kendisine meşruiyet zemini hazırlayarak, Rusya karşısında Azerbaycan üzerindeki nüfuzunu arttırma şansını elde etmiştir.

    __________________

  5. #5
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart

    AZERBAYCAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

    Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştur. İki ülke birbiri için birçok bakımdan büyük önem taşımaktadır. Yeni bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, genç bir ülke olarak karşılaşacağı güçlüklerin üstesinden gelebilmek için Türkiye’nin destek ve yardımlarına ihtiyaç duymaktaydı. Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin çok yönlü bir şekilde geliştirilmesi için elverişli fırsatlar, ayrıcalıklar ve daha da önemlisi halkların aynı istek ve arzularından kaynaklanan talepler ortaya çıkmıştır. Ancak Azerbaycan’ın jeopolitik olarak çok önemli bir konumda yer alması, Rusya, İran ve Ermenistan gibi ülkelerin Azerbaycan üzerinde çeşitli çıkarlarının bulunması, iki ülke ilişkilerinin dış faktörler olmaksızın gelişim göstermesini engellemiştir. Özellikle Rusya’nın, Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra da ülke üzerindeki nüfuzunu koruma çabasında olması, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini gölgelemiştir. Rusya’nın 1990’da Bakü’ye müdahalesinden sonra Azerbaycan’da başa gelen ilk devlet başkanı Ayaz Mütellibov, Rus yönetimine devamlı tavizler vererek Rusya’nın isteklerini karşılamıştır. Milli Meclis’in baskıları sonucunda istifa etmek zorunda kalan Mütellibov’un ardından demokratik seçimlerle başa gelen Ebulfeyz Elçibey yönetimi döneminde Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çok sıcak bir döneme girmiş, Elçibey yönetimi Türkiye ile yakınlaşmayı dış politikasında öncelik haline getirmiştir. Bu dönemde iki ülke arasında birçok anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma ve protokollerin başlıcaları şunlardır:

    Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Arasında Dostluk, İşbirliği ve İyi Komşuluk Anlaşması (Ankara, 24.01.1992)

    Türkiye-Azerbaycan Ticari ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (Ankara, 02.01.1992)

    Türkiye ve Azerbaycan Arasında Kredi Konusunda Anlaşma (İstanbul, 02.11.1992)

    Karadeniz Ekonomik İşbirliği Eğitim, Kültür, Bilim ve Haberleşme Anlaşması (İstanbul, 06.03.1993)



    Bunlar ve diğer anlaşma ve protokoller, iki ülke arasındaki ilişkilerin çok yönlü olarak genişletilmesi ve derinleştirilmesi için güvenilir bir yasal zemin hazırlamıştır. Ancak Elçibey yönetiminin olumlu çalışmalarının yanında, devletteki bozulma ve Karabağ meselesindeki çözümsüzlük gibi nedenlerden dolayı halkta yönetime karşı hoşnutsuzluk başlamış, Rusya’nın da kışkırtmalarıyla meydana gelen darbeden sonra Haydar Aliyev başa geçmiştir. Haydar Aliyev Elçibey döneminin Türkiye yanlısı politikalarından biraz uzaklaşmış, ülke üzerindeki Rus baskısını azaltmak için Rusya’ya yaklaşmıştır. Dolayısıyla bu dönemde Türkiye ile ilişkilerde göreceli bir gerileme yaşanmıştır. Bununla beraber, kısa süre sonra Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik taleplerinin Azerbaycan’ın kabul etmek istemediği alanlarda da devam edeceği anlaşılmış, çeşitli düzeylerdeki Rus yetkilileri ile temasların yanında, Aliyev (1993 Ekiminden itibaren) Batılı petrol şirketleri ve yetkilileriyle de temaslarını tam olarak kesmemiştir. Bu dönemde Azerbaycan’ın Batı’ya açılmasında Türkiye yetkilileri yeni devlet başkanı Haydar Aliyev’e yardımlarda bulunmuşlardır. Süleyman Demirel’in arabuluculuğuyla 1993 Aralık’ında Haydar Aliyev’in Paris ziyareti gerçekleşmiştir. Bu, Azerbaycan devlet başkanının Batı’yı ilk ziyareti olmuştur. Arkasından, Aliyev’in Avrupa başkentlerini ziyareti birbirini izlemiştir. Azerbaycan’ın Batı’ya açılarak Batılı petrol şirketleriyle anlaşmalar yapması, Batı’nın müttefiki ve NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin de çıkarlarına uygundu. Batılı petrol şirketlerinin Hazar’daki nüfuzunun Rusya aleyhine artması, Türkiye’nin de işine gelmekteydi. Nitekim 1994’ten sonra ABD’nin bölgeye ilgisi artmış, ABD Rusya’nın Kafkaslarda özel bir konuma sahip olmasını kabul etmediğini açıklamıştır.

    Türkiye, Azerbaycan’ın diğer Orta Asya Cumhuriyetleri ve Gürcistan’la da ilişkilerini iyileştirmesinde öncü bir rol üstlenmiştir. Örneğin 1993’ten itibaren Türkiye’nin liderliğinde altı defa toplanan Türk Devletleri Zirvesi’nde, devlet başkanlarının yaptıkları görüşmeler ilişkilerin iyileşmesinde önemli rol oynamıştır. Türkiye, Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan arasında Nisan 2002’de düzenlediği zirve ile yeni alternatifler için öncü olabileceğini göstermiştir. Zirvede, doğu-batı yönünde kurulması öngörülen ulaştırma koridorları (İpek Yolu Projesi), zirveye katılan üç ülkeden geçecek petrol ve doğalgaz boru hatları (Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Şahdeniz Doğalgaz Boru Hattı) ve iletişim projeleri ile bu projelerin güvenliğine ilişkin konular, 11 Eylül sonrası ortaya çıkan yeni koşullar ışığında terörle savaşım alanında işbirliği, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, ekonomik ilişkiler ele alınmıştır.

    Dönem dönem ortaya çıkan farklılıklara rağmen Azerbaycan-Türkiye ilişkileri, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazandığı ilk 10 yıl içinde büyük gelişme göstermiştir. Bu dönem boyunca Azerbaycan ve Türkiye arasında 150’ye yakın anlaşma, protokol ve diğer belgeler imzalanmıştır. Bu anlaşma ve protokoller ekonomi, ticaret, eğitim, kültür konularında ve bilimsel alanlardadır. Özellikle Elçibey yönetimi döneminde ağırlık verilen bu anlaşma ve protokoller, iki ülke arasındaki ilişkilerin çok yönlü olarak genişletilmesi ve derinleştirilmesi için güvenilir yasal zemini hazırlamıştır. Bu doğrultuda iki ülke arasındaki ticari ilişkiler gelişme göstermiştir. Elçibey döneminde imzalanan anlaşma ve protokollere Aliyev döneminde yenileri eklenmiştir:

    Türkiye ve Azerbaycan Arasında Bilimsel, Teknik, Sosyal Kültürel ve Ekonomik Alanlarda İşbirliği Anlaşması (Ankara, 09.02.1994)

    Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması (Ankara, 10.05.1995)

    Türkiye ve Azerbaycan Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması (Bakü, 04.01.1997; Ankara, 25.07.1996)

    Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Küçük ve Orta Ölçekli Sinai İşletmelerin Geliştirilmesine İlişkin İşbirliği Hakkında Protokol (Ankara, 1997)



    1992’den itibaren Azerbaycan’ın Türkiye ile dış ticaret hacmi 1993, 1997 ve 1999 yılları dışında her yıl ortalama %36 artmaktadır. Buna rağmen iki ülkenin potansiyel imkanları ile kıyaslandığında ticari ilişkilerinin zayıf kaldığını belirtmek gerekir. Azerbaycan’ın Türkiye’ye ihraç ettiği mallar arasında dizel, ham petrol, benzin, polietilen, pamuk, pamuk ipliği, deri, meyan kökü, alkollü içkiler, çay, elektronik cihazlar, plastik ürünler başta gelmektedir. Türkiye’nin Azerbaycan’a ihraç ettiği mallar arasında ise esas yeri gıda, tekstil ürünleri, elektronik aletler, otobüs, otomobil, traktör, jeneratör, sentetik iplik, plastik ve ham ürünler almaktadır.

    Azerbaycan, ticaretin yanı sıra yatırım alanında da Türk iş adamlarınca tercih edilen bir ülkedir. Bu itibarla, 1992 yılından itibaren birçok Türk şirketi Azerbaycan'da müşterek müessese kurmuşlar, şube veya temsilcilik açmışlardır. Petrol sanayiinde üç, telekomünikasyonda üç, inşaat sektöründe 18, bankacılık alanında üç, taşımacılıkta 10, yayın ve matbaacılık konusunda beş ve imalat sektöründe ise 70'e yakın Türk firması bulunmaktadır. Ayrıca, hizmet ve ticaret sektöründe faaliyet gösteren 100'ün üzerinde Türk şirketi vardır. Yapılan araştırmalara göre, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasından kısa bir süre sonra (1992) Türk şirketlerinin Azerbaycan'daki toplam sermaye ve yatırımları 500 milyon ABD doları seviyesine ulaştığı tahmin edilmektedir.

    İki ülke arasında ilişkiler, ekonomi ve ticaretin yanı sıra, eğitim ve kültür alanında da gelişmektedir. Önemli sayıda Azeri öğrenci Türk okullarında öğrenim görmekte, diplomatlar Türk Dışişleri Bakanlığı’nda eğitim almaktadırlar. Dahası, Türkiye Kril alfabesinden Latin harflerine geçen Azerbaycan’daki okullar için kitaplar hazırlamaktadır. Azerbaycan’da Türkiye’nin yardımı ile açılmış bir üniversite, 15 ortaokul ve 11 lise bulunmaktadır. Türkiye’den de Azeri okullarına üniversite öğrencileri gitmektedirler.

    Türkiye, Hazar petrollerinden faydalanabilmek için de Azerbaycan’la çeşitli projeler geliştirmektedir. Azeri, Çırag ve Güneşli petrol yataklarına ilişkin 20 Eylül 1994 tarihinde imzalanan anlaşmaya Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) da %6,75’lik bir payla katılmıştır. Bunun dışında, TPAO Şah Deniz yatağı projesi anlaşmasında %9,2, Kürdaşı yatağı projesinde %5, Araz, Alov ve Şerg petrol anlaşması projesinde %10 paya sahiptir. Türkiye Azerbaycan için önemli olduğu kadar, Azerbaycan da Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Özellikle petrol konusunda Azerbaycan Türkiye için çok önemlidir. Son yıllarda Türkiye’nin bölgeye yönelik dış politikası petrole ve Bakü-Ceyhan Boru Hattı’na endekslenmiştir. Yapımı tamamlanan ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de katıldığı bir törenle işletmeye açılan 1.770 kilometre uzunluğundaki hattın 1074 kilometresi Türkiye topraklarından geçmektedir. Bu hat ile birlikte, Hazar petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılacaktır.

    Petrolün yanı sıra, Azerbaycan doğalgazının Türkiye’ye ihraç edilmesine ilişkin 12 Mart 2001’de Ankara’da imzalanmış olan anlaşma önemli bir adım niteliğindedir. Bu anlaşmaya göre 2004–2018 yılları içerisinde Şah Deniz yatağından Türkiye’ye Azerbaycan gazı satılacaktır.

    Görüldüğü gibi, bazı olumsuzluklara ve kesintilere rağmen bağımsızlık sonrası Azerbaycan-Türkiye ilişkileri olumlu yönde ilerlemiş, iki ülke arasında anlaşma ve protokoller imzalanmış, geleceğe yönelik projeler geliştirilmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin bölgede çıkarları olan diğer devletlerin de stratejik karar ve eylemlerinden bağımsız gelişmesi mümkün olmadığından, bundan sonraki gelişmeler; iki ülkenin ve ABD, AB ve Rusya gibi diğer bölge aktörlerinin dünya dengelerinde kendilerini koymak istedikleri yer bağlamında olacaktır.

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş