Derviş nasıl olmalıdır? Rasûlullâh Efendimiz bir hadîs-î şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Ettuhûru şetru’l îmân” (temizlik imanın yarısıdır). Birisi Peygamber Efendimize (s.a.v) göklerden soruyor. En yüksek makâmlardan soruyor. Rasûlullâh Efendimiz diyor ki: “Adamın tırnaklarının arasında dünyânın pisliği var, tırnaklarını kesip temizlememiş. Bana gökleri soruyor. Bir defa kendin temiz olacaksın. Elini ayağını, üstünü başını temizle.” “Kendinden haberi yok, o bana göklerden soruyor”

Bu konu 1612 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
DERVIS OLMAK! 1612 Reviews

    Konuyu değerlendir: DERVIS OLMAK!

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1612 kez incelendi.

  1. #1
    ilhan64 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.12.2008
    Mesajlar
    53
    Konular
    35
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    562
    @ilhan64

    Standart DERVIS OLMAK!

    Derviş nasıl olmalıdır?



    Rasûlullâh Efendimiz bir hadîs-î şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Ettuhûru şetru’l îmân” (temizlik imanın yarısıdır). Birisi Peygamber Efendimize (s.a.v) göklerden soruyor. En yüksek makâmlardan soruyor. Rasûlullâh Efendimiz diyor ki: “Adamın tırnaklarının arasında dünyânın pisliği var, tırnaklarını kesip temizlememiş. Bana gökleri soruyor. Bir defa kendin temiz olacaksın. Elini ayağını, üstünü başını temizle.” “Kendinden haberi yok, o bana göklerden soruyor” diyor. Temizlik çok önemlidir. Burada kastedilen temizlik başta maddi temizliktir. Maddi temizlik olmazsa sağlık olmaz. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” denir. Onun için sağlam vücut olmazsa sağlam kafa olmaz, akıl olmaz. Bu sefer hiçbir şey olmaz.



    Peki îmânın yarısı nedir? Yine temizlik! Yani yarısı maddî temizlik, yarısı mânevi temizliktir. Mânevi temizlik; gönül temizliği yani iç temizliğidir. Mânevi temizlikte maddi temizlik gibi çok önemlidir. Maddi temizlik şerîatın gösterdiği kurallara riâyet etmekle olur. Mânevi temizlik ise Hasan Fehmi Efendimizin dediği gibi:



    Abdest alan su onun dışı pâk olur

    Kalbî zikir olursa onun içi pâk olur.



    Kalp temizliği zikrullah ile olur. Çünkü kalbi her türlü gafletten, şüphe ve şirkten her türlü dünyâ muhabbetinden Allah’ın zikri ve aşk-ı ilahîsi kurtarır ve temizler.



    Derviş gönlüne aşk düşene derler

    Arayıp şeyhini bulana derler

    Diz çöküp elini öpene derler

    Neylesin gâfil aşk olmayınca

    Muhabbet kapısı açılmayınca



    Efendimiz dervişi böyle târif ediyor. Derviş gönlüne aşk düşmüş, ilâhi aşka mazhar olmuş kişidir. İlahî aşk bir kişinin gönlüne düşerse bulunduğu yerde temizlik yapar. Bulunduğu yeri inkılâba uğratır. Oradaki mâsiva, izâfat, nefsaniyet, gayriyet denen ne varsa onların hepsini temizler, yıkar, yakar ve yok eder, sadece kendisi kalır. Onun için bir kişinin gönlüne ilahî aşk düşerse onun nefsi terbiye olur. Zaten Allah (c.c.) insanı fıtrat olarak en üstün, en güzel, en mükemmel şekilde yaratmış. Ama ona nefis verdiği için, nefisle bulanıp kirlendiği, karanlıkta, cehalette kaldığı için paklanacaktır. Eğer gönlü Allah’ın zikriyle temizlenir, arınır, paklanır, mâsivadan kurtulursa aslına ulaşır ve insâniyete erişir, Allah’ın sevgisine mazhar olur. O zaman gerçekten insan olur.



    Dervişler gittiği yere

    Atar adım göre göre

    Hiç basmazlar çukur yere

    Biz değiliz saçlı derviş

    Biz değiliz gâfil derviş



    Fehmi’ye bir nasip olsa

    Varıp dervişliği bulsa

    Büyüklerin kulu olsa

    Biz değiliz saçlı derviş

    Biz değiliz gâfil derviş.



    Derviş gafletten uyanmış, gönlüne ilahi aşk düşen kişiye derler. Allah’a gerçek manada kul, Hazreti Peygamber Efendimize (s.a.v.) gerçek anlamda ümmet olmuş, Allah’ın emrine rızasına göre adım atan, Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin ahlâkıyla, edebiyle onun göstermiş olduğu istikamette, çizgide edeb-i Muhammediye ile yürüyen kişidir. Derviş gerçek manada mü’min olandır.



    Ayeti kerimesinde Allah (c.c.) : “İmân edenler felâh buldu” diyor. (Mü’minun Suresi Ayet 1) “Hiç şüphesiz imân edenlerin kurtulduğunu, iman edenlerin felâh bulduğunu söylüyor.”



    Kurtulanlar neden kurtulmuş? Gafletten, nispetten, nefsi emmâreden, nispet ef’âl, nispet sıfat, nispet vücut, gayriyet, haset, inat, gurur, kibir, mâlâyâni, fitne, fesat, huzursuzluk, cehalet gibi ne kadar kurtulunması gereken şey varsa onlardan kurtulmuş. İnsanı sıkan, insanın huzurunu kaçıran, insanı mutluluktan alıkoyan, Allah’ın sevgisinden, rızasından, dostluğundan, cemalinden, cennetinden, rahmetinden alıkoyan ne varsa onların hepsinden kurtulmuştur. Kurtulanlar gerçek mânâda inanan kişilerdir. Derviş de gerçek mânâda inanan kişidir.



    Zikrullah bize gönlümüzü temizlemek için veriliyor. Zikrullah’ın hakikati imandır.



    Enfüs âfak Hakk, fâil Allah, Lâ fâile illallah imânı. Her fiilin fâili Allah olduğuna iman etmek. Hem şâhid olarak, enfüsünde ve âfâkında Allah’ın tecellî-i ilahisini müşâhede edip görerek, bilerek imân etmektir. Tahkik imân budur.



    “Gören görünen Hakk, mevsuf Allah, Lâ mevsufe İllallah” şuhûduyla her sıfatın; hayat, irade, semi, basar, kelam, kudret sıfatlarının sahibi Allah olduğunu idrâk etmektir. Bu sıfatların hepsi hem enfüsümüzde hem âfâkımızda var, enfüs ve âfâkımızda tecellî ediyor. Tahkik imân, bu gördüğümüz bütün sıfatların Allah’a ait olduğunu, Allah’ın sıfatlarının tecellîsi olduğunu görerek, bilerek, yaşayarak inanmış olmaktır.



    Sonra enfüs âfâk Hakk, mevcut Allah; Hak’tan gayrı bir mevcut olmadığını tevhîd-i zât zevkiyle idrâk edip tecellî-i zâtı müşâhede edeceksin. Enfüsünde ve âfâkında Allah’ın zâtından gayrı bir mevcut bu alem de yok. Buna imân ediyorsun. İşte buna tahkik imân deniyor. Böyle imân edenler için Allah âyeti kerimesinde: “Kad efleha’l mü’minun” diyor. “İmân edenler hiç şüphesiz felâh buldu.” Derviş demek böyle imân sahibi olan kişi demektir. Aynı zamanda peygamberi tanıyan, Allah’ı ef’âli ile, sıfâtıyla, zâtıyla tanıyıp Allah’a imân eden gerçek imân etmiş oluyor. Hz. Muhammed’e (s. a.v.) ittiba edip, onu cânı gönülden tanıyıp, ona teslim olup, ona tâbi olan, onun hayatıyla, onun ahlâkıyla hay olan, ahlâklanan kişi de gerçek mânâ da Müslüman olmuş oluyor. Ve öyle mü’min ve Müslüman olmanın vasıflarını Allah (c.c.) bildiriyor, Kur’ân-ı Kerimde. İşte derviş hem gerçek mü’min, imân eden bir kimse hem de gerçek mânâda Müslüman olup Alla’ın emirlerini bil-fiil işleyen, Allah’ın emriyle, peygamberin sünnetiyle amel eden İslâm’ı yaşayan kişidir. İnşallah buradaki dervişler ve bütün dervişler hep böyledir. Nerede olursa olsun gerçek dervişler böyledir. Derviş, gerçek mânâ da imân etmiş, gerçek mânâ da Allah’a ve Rasûlüne teslim olup, en iyi mü’min ve Müslüman demektir. En üstün derecede mü’min ve Müslüman demek. Hiçbir yerden ders almamış, annesinden, babasından İslâmı öğrenmiş veya hoca efendilerin vaazından, nasihatinden öğrenmiş ve yahut da okumuş, tahsil etmiş; işte fıkıh dersi okumuş, akâide, tefsir, hadis okumuş; bilerek, delilleriyle beraber okuyarak, bir takım malûmat bilgi edinerek mü’min ve Müslüman olmuş. O da Müslümandır ama hakîkî Müslüman değildir. Hakîkî Müslüman olmak tahkik; görerek, bilerek imânla olur. Kitaptan okumakla ilme’l yakin derecesinde olabilir. Aynel yakin olması mümkün değil, Hakka’l yakin derecesinde hiç değil.



    Hasan Fehmi Efendimiz bir ilahisinde şöyle diyor:



    Gerek âlim gerek zâhid

    Ki bilmez nefsini tahkik

    Onun imanı hep taklit

    Eder inkar ev ednâyı.



    Avâm-ı nas’dan birisi yani ilmi olmayan sadece otuz iki farzı öğrenmiş, namazın farzlarını öğrenmiş, namaz kılıyor; Müslüman birisi. Onun Müslümanlığı, imânı, taklit olduğu gibi en büyük âlim, meselâ Arapça, Farsça, işte ulûmid-dîniye denilen İslâmî ilimlerin hepsini okumuş, şeyhülislam olmuş, yahut da diyânet reisi olacak derecede bir kişi, âlim bir kişi, müderris bir kişi olmuş. O kimse nefsine ârif olmamışsa, bir mürşid-i kâmil’den Allah’ın zikrini alıp biraz evvel bahsettiğimiz gibi tevhîd, zikrullah, içinde tahakkuk etmemiş, gönlüne ilahi aşk düşmemişse ondan sonra tecellî-i ef’âle “Lâ fâile İllallâh” şuhûduyla, râbıtasıyla imân etmemişse, onun imânı da tahkik imân değildir. Onun için o da iyi Müslüman değildir.



    İki türlü Müslüman vardır: Birisi âdi Müslüman, birisi de â’lâ Müslüman; üstün vasıflı Müslüman, şuurlu, bilinçli, râbıtalı, bilerek, inanarak, Allah’a kulluk eden kişidir. Onun için nasibi olan Müslümanlar tevhîde ihtiyaç duyuyor, ders alıyor. Ondan sonra bütün hayatını bu yola veriyor. Tasavvufla, tevhîdle bir yere gelmeye çalışıyor. Bu bir cihad, bir tevhîd savaşıdır. Yani nefisle yapılan mânevî bir savaştır bu… Onun için bizim dervişliğimizde avâm-ı naslıktan kurtulmak da sırf bu dersleri almakla olmuyor. Avâm-ı nas bu dersleri alanların içinde de vardır. Gene avâmlıktan kurtulamamış. Zikri almıştır ama gönlünde zikir tahakkuk etmemiş, zikri dâime ermemiştir. Zikri dâime, cihâdı ekber, haccü’l ekber deniyor. O zikri dâime ermediği için zikrediyor ama dille zikrediyor, kalp ile değil.



    Gönül duymazsa vicdân ile Allah’ı hakîkatçe

    Mücerret dildeki ilmi veya irfânı neylerler.



    Diyor Niyâzi Mısrî Hazretleri. Diliyle zikrediyor ama gönlü Allah’ı anmıyor, sevmiyor. Allah’ın sevgisine, muhabbetine mazhar olmamış, girmemiş, gönlü Allah’a dönmemiş. Hâlâ mâsivayı düşünüyor, hâlâ dünyâyı düşünüyor. Hâlâ mal ile mülk ile, dünyevî saltanatla, dünyevî makâmla, mevkiyle, şanla şöhretle iştigâl ediyor. Hayalî kuruntular yapıyor. Onun için o zikretmemiş daha. “Ben zikir aldım, zikrediyorum.” Diyor ama gerçek mânâda zikir yapmamış.



    Tevhîd-i ef’âl almış. İşte Tevhîd-i ef’al: Enfüs âfâk Hakk, fâil Allah. Hareke ve sükun fiil fiilullah. Rabıtâsı “Lâ fâile İllallah.” Tevhîd-i ef’âlin dört tabiri var. Tevhîd-i ef’âl, fenâ-yı ef’âl, tecellî-i ef’âl, cennet-ü’l ef’âl. Tevhîd-i ef’âl fiil birliğidir. Bütün fiillerin fâilinin Allah olduğuna iman edip Allah’ta bu fiilleri birlemek. Bunu da aynen böyle biliyor. Bizim gibi söylüyor. Ondan sonra fenâ-yı ef’âl; bizim daha önceki kendimize nispet etmiş olduğumuz işlerimiz, fiillerimiz var. Meselâ bizim kendi yaptıklarımızı benim işim diyoruz onlara. Ben yaptım bunu, benim fiilim, benim amelim, benim işim diyoruz. Başkası yaptığı zaman onun yaptığını söylüyoruz. Şimdi yeni anlayışımıza göre bütün bu fiillerin sahibi Allah olduğuna inandık ve anladık. Bizim daha önceki anlayışımız çürümüş oluyor. Bizim nefsânî olan fiillerimiz yok oluyor. Bunun adına fenâ-yı ef’âl deniyor. Ondan sonra peşinden yine hem içimizde hem dışımızda bu faaliyetler devam ediyor. Onun adına da tecellî-i ef’âl deniyor. İşte bundan alınan zevkin adına da cennet-ü’l ef’âl deniyor. Bunları da böyle öğrenmiş diyelim. Öğrenmiş ama yaşamıyor. Nefsânî fiillerinden temizlenmemiş. Hâlâ nefsi var, fiil nispeti var. O zaman o gene Tevhîd-i ef’âli almış sayılmaz. Tecellî-i ef’âle mazhar olup her fiilin fâilinin Allah olduğuna gerçek mânâda Hakka’l yakin şekilde, tahkik imanla Allah’a inanmış olmak gerekir.



    Tevhîd-i sıfat da öyle; aynen saydığımız gibi. Her şeyi ile öğrenmesi, bilmesi yetmez. Orada da nefsânî sıfatı gerçekten ölecek, yok olacak. Ben biliyorum, ben daha güzelim, benim ilmim var, ben daha güçlü kuvvetliyim, benim hayatım, benim kuvvetim, benim görmem, benim bilmem gibi kendisine ait bir şey kalmayacak. O sıfatların hepsi Allah’ın olacak. Dışarıda da hiç kimsenin öyle bir niteliği kalmayacak. Onun şuhûdunda, onun inancında, enfüsünde ve âfâkında ne kadar güzellikler varsa hepsi Allah’ın olduğuna gerçekten inanmış olacak. Öyle olmazsa Tevhîd-i sıfatı almamış oluyor.



    Tevhîd-i zâtta da aynı. Her ne kadar “mevcut Allah” dese de, “Lâ mevcûde illâ Hû” dese de gene kendi mevcûdiyetinden, kendi varlığından, eniyyetinden, gururundan geçmemiş olursa kuru laf olur. Niyâzi Mısrî Hazretleri;



    Kuru laf ile maksûda erilmez

    Yürü hâl ehli ol, kâlî nedersin

    Fenâ ender fenâya uğradınsa

    Ferâgat ehli ol, hâli nedersin



    Derken bunu avâma, tevhîdin dışında olanlara demiyor. Onlarla hiç muhâtap değil. O, tevhîd ehli olanlara, bu mertebeleri alanlara, bize diyor. “Siz öğrenmişsiniz” diyor. “Siz konuşmasını da yapıyorsunuz ama kupkuru laf oluyor.”

    devam edecek...
    ALINTI!!;
    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir.
    Üye Olmak İçin Tıklayın...]


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: DERVIS OLMAK!

          Kategori: Tasavvuf

          Konuyu Baslatan: ilhan64

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1612


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş