1- Hz. Peygamber'in Vefatından Önce İslâmiyetin Genişleme Durumu Hicretin 1. yılından itibaren, özellikle kabile bazında İslâm'a katılımlarla, tertiplenen gazveler ve sevkedilen seriyyeler, merhale merhale İslam toplumunun hakimiyet alanını genişletmiştir. Bedir savaşına kadar gerçekleştirilen gazveler ve seriyyelerle müslümanlar Medine ve çevresinde, Medine'den Kızıldeniz'e kadar uzanan topraklarda hakimiyet sağlamışlardır. Bedir savaşı ile Hendek savaşı arasındaki gelişmelerle hakimiyet

Bu konu 2068 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
Hz. PEYGAMBER'İN SON GÜNLERİ VE VEFATI 2068 Reviews

    Konuyu değerlendir: Hz. PEYGAMBER'İN SON GÜNLERİ VE VEFATI

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2068 kez incelendi.

  1. #1
    ToCHoLoNG - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.04.2010
    Mesajlar
    18
    Konular
    17
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @ToCHoLoNG

    Standart Hz. PEYGAMBER'İN SON GÜNLERİ VE VEFATI

    1- Hz. Peygamber'in Vefatından Önce İslâmiyetin Genişleme Durumu
    Hicretin 1. yılından itibaren, özellikle kabile bazında İslâm'a katılımlarla, tertiplenen gazveler ve sevkedilen seriyyeler, merhale merhale İslam toplumunun hakimiyet alanını genişletmiştir. Bedir savaşına kadar gerçekleştirilen gazveler ve seriyyelerle müslümanlar Medine ve çevresinde, Medine'den Kızıldeniz'e kadar uzanan topraklarda hakimiyet sağlamışlardır. Bedir savaşı ile Hendek savaşı arasındaki gelişmelerle hakimiyet alanı Mekke yakınlarına kadar uzanmış, müslümanlar Hicaz'da en büyük askerî ve toplumsal güç olduklarını kanıtlamışlardır. Bu safhada Yahudiler Medine'den çıkarılmışlardır. Hendek savaşından sonra Beni'l-Mustalik'in itaat altına alınmasıyla Hicaz'ın doğusuna, yani Necid içlerine, ardından Hayber'in fethiyle de Medine'nin kuzeyine doğru hakimiyet alanı genişlemiştir.
    Hicretin 8. yılında Mekke'nin fethiyle yarımada sakinleri İslâm'a hızlı bir şekilde katılmaya başlamışlardır. Tebük seferi ile Arabistan'ın kuzeyindeki Hristiyan Arapların ve Yahudilerin oturduğu bölgelerin Medine'ye bağlılığı sağlanmıştır.
    Hz. Peygamber'in, hakimiyeti sağlamak için Arap yarımadasının her yerine askeri birlik göndermesi gerekmemiştir. Hicretin 9. ve 10. yılında Medine'ye yarımadanın çeşitli bölgelerinden heyetlerin gelmesiyle birlikte, o ana kadar hakimiyetin uzanmadığı bölgeler, Hz. Muhammed (s.a.s.)?in ya peygamberliğini, ya da hâkimiyet vezaferini kabul etmiştir. Medine'ye gelen heyetler arasında bulunan Kinde, Murâd ve Hemdân gibi güçlü kabilelerin İslamiyeti kabulü ile Yemen; Ezd kabilesinin kabulü ile Umman; Abdülkays, Temîm ve Esed kabilelerinin kabulü ile doğu ve orta Arabistan İslam topraklarına katılmıştır. Çünkü kabilelerin İslamiyeti kabul etmeleri, zekat vermeleri ve diğer bazı mükellefiyetleri yerine getirmeleri, Medine devletine bağlılıklarını göstermek için kafi geliyordu. Bu yerlerle Hz. Peygamber muntazam ilişkiler kuruyor, valiler, öğretmenler ve vergi memurları tayin ediyordu.
    2- Veda Haccı (10/632)
    Hz. Peygamber Hicretin sekizinci (630) yılında Mekke fethedildikten sonra hac mevsimini beklemeden Medine'ye dönmüştü. Zaten Mekke'nin fethinden önce de henüz hac farz kılınmamıştı. Hicretin dokuzuncu (631) yılında hac farz kılınmış, ancak o yıl Hz. Peygamber bizzat hacca gitmemiş ve Hz. Ebû Bekir?i hac emîri tayin ederek Mekke'ye göndermişti.
    Peygamberimiz hicretin onuncu yılında (632)hac farizasını yerine getirmiştir. Onun bu haccına, sahâbîlerle vedalaştığı ve bir daha Kâbe'yi görmediği için Vedâ Haccı (Haccetü?l-Vedâ), Müslümanlara hac ibadetinin bütün hükümlerini hem nazarî olarak bildirdiği ve hem de pratik olarak gösterdiği için Belâğ Haccı (Haccetü?l-Belâğ), haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması dolayısıyla İslâm Haccı (Haccetü?l-İslâm) gibi isimler verilmiştir. Fakat onun bu haccı daha ziyade "Veda Haccı" olarak meşhur olmuştur. Veda Haccı'nın eda şekli konusunda farklı rivayetler vardır. Bazı rivayetlerde onun temettu' veya kıran haccına niyet ettiği belirtilirken, bazılarında ifrad haccına niyet ederek ihrama girdiği kaydedilmektedir.[1000]
    Hicretin onuncu yılının Zilkade ayında Hz. Peygamber hac için hazırlanmaya başladı. Bunu Müslümanlara da duyurarak hazırlanmalarını istedi. Onunla birlikte haccetmek isteyenler Medine?de toplandılar. Hz. Peygamber 26 Zilkâde 10/ 22 Şubat 632 Cumartesi günü, yanında hanımları ve kızı Fâtımada olduğu halde, muhâcirler, ensardan ve diğer Arap kabilelerinden oluşan Müslümanlarla birlikte Medine?den hareket etti. Yanına kurbanlık yüz deve aldı. Zülhuleyfe adlı yere vardığında öğle namazını seferî olarak iki rekat kıldı ve aynı gün burada ihrama girdi.[1001] Öğleyi Medine'de, ikindiyi Zülhuleyfe'de kıldığı da söylenir. Hz. Peygamber'in Veda haccına giderken izlediği güzergah ana hatlarıyla şöyledir: Zülhuleyfe, Beydâ, Melel, Irkuzzabye, Ravhâ, Arc, Sukyâ, Ebvâ, Cuhfe, Gadîr-i Hum, Kudeyd, Usfân, Gamîm, Merruzzahrân, Serif ve Zî Tuvâ.
    Hz. Peygamber, 4 Zilhicce Pazar (Vâkıdî'ye göre Salı, Makrîzî'ye göre Pazartesi) günükuşluk vakti Kasvâ adlı devesinin üzerinde olduğu halde Mekke'yeulaştı; Kâbe'yi tavaf edip iki rekat namaz kıldıve Safâ ile Merve arasında sa?y etti.[1002] Veda Haccı süresince Mekke'nin Ebtah mevkiinde kendisi için kurulan çadırda konakladı. Perşembe gününe kadar Mekke?de kaldı. Aynı gün (Terviye) Mina?ya hareket etti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada kıldı. Geceyi de burada geçirdi. Ertesi sabah, namazı kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar burada kaldı. Arafat?taki Nemire Mevkii'nde çadır kurulmasını emretti. Sonra Mina?dan hareket edip Müzdelife?den geçerek, Cuma günü Arafat?ta hazırlanan çadıra varıp konakladı. Zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp devesine binerek Arafat vâdisinin ortasına geldi. Urane vadisinde meşhur Veda Hutbesi'ni okudu. Bir ezan okutarak ayrı ayrı ikâmetle öğle ile ikindiyi birlikte kıldıktan (cem?i takdîm) sonra devesinin üzerinde Arafat?a çıktı. Kıbleye dönüp akşama kadar dua ile meşgul oldu. Arafat?ta iken kendisinin ilâhî tebliğ görevinin tamamlandığını belirten şu âyet-i kerîme nâzil oldu:[1003] ?Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm?a razı oldum?.[1004]
    Hz. Peygamber güneş battıktan sonra devesine binerek Arafat?tan ayrıldı ve Müzdelife?ye geldi. Yatsı vaktinde akşam namazıyla birlikte yatsı namazını birleştirerek (cem?i te?hîr), akşamı üç, yatsıyı da iki rekat olarak, aynı şekilde tek ezan ve her namaz için ayrı ikâmetle kıldırdı. Geceyi Müzdelife?de geçirdi. Ertesi sabah, yani Cumartesi (bayramın birinci) günü sabah namazını Müzdelife?de kıldıktan sonra Meş?ar-i Harâm?a geldi. Cemre-i Akabe?de ufak taşlardan yedi tane attıktan sonra Mina?ya gitti. Burada yine deve üstünde bir konuşma yaptı. Burada kurbanlık olarak hazırladığı yüz deveden altmış üçünü, ömrünün her yılı için bir deve hesabıyla bizzat kendisi kurban olarak kesti. Diğer develeri de Hz. Ali kesti. Kurban etinden bir parça yiyen Peygamberimiz, geri kalanını Müslümanlara dağıttı.[1005] Daha sonra tıraşolup ihramdan çıktı. Sonra Kâbe?ye gidip tavaf yaptı ve öğle namazını kıldı. Tekrar Mina?ya dönerek bayram günlerini burada geçirdi ve bu günlerde diğer taşlama görevlerini de yerine getirdi. Bayramın ikinci günü Mina?da Müslümanlara üçüncü konuşmasını yaptı. Bayramın beşinci günü Mina?dan tekrar Mekke'ye gelip vedâ tavafını yaptıktan sonra Medine'ye döndü (29 Zilhicce 10 / 26 Mart 632).
    Hz. Peygamber?in 9 Zilhicce 10 / 6 Mart 632 Cuma günü sayıları 140.000 civarındaki topluluğa Arafat?ta îrad ettiği konuşmanın kaynaklardan çıkarılan karşılaştırmalı bir metni aşağıda verilmiştir. Hz. Peygamber konuşmaya başlamadan önce Cerîr b. Abdullah vasıtasıyla sükûneti temin etmiş ve Rebîa b. Ümeyye gibi gür sesli münâdîleri görevlendirerek[1006] cümlelerin tekrar edilip uzaklara kadar duyurulmasını sağlamıştır.
    ?Hamd ve şükür Allah?a mahsustur; biz O'na hamdeder, O'ndan yardım talep eder, affımızı ondan diler ve ona yöneliriz. Nefislerimizin şerlerinden, hareket ve fiillerimizin kötülüklerinden Allah?a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse o kimse için sapıklık olamaz; kimi sapıklığa sevkederse o kimse için doğru yola sevkeden kalmamıştır. Allah?tan başka ilah olmadığına, O'nun Tekliğine ve bir denginin bulunmadığına şehadet ederim. Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.
    Ey Allah?ın kulları! Sizlere Allah?tan korkup çekinmenizi tavsiye ve sizi O'na itaatte bulunmaya teşvik ederim. Bu suretle en iyi ve hayırlı olan bir şey ile sözlerime başlamak istiyorum:
    O halde ey insanlar! Size açıkladığım şeyleri dinleyin! Zira bilmiyorum, bu yıldan sonra bulunduğum bu yerde belki de sizlerle tekrar buluşamayacağım.
    Ey insanlar! Kanlarınız (hayatınız), mallarınız, haysiyet ve şerefleriniz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar, bu yerde (Mekke), bu ayda (Zilhicce), bu günün mukaddes olması gibi mukaddes ve mükerremdir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahit ol!
    Emanet olarak eli altında bir şey bulunduran kimse, onu kendisine emanet etmiş olan şahsa iade etmelidir.
    Gerçekten (artık) Câhiliyye Devrinde mevcut ribâ kaldırılmıştır; şu kadarı var ki (borç olarak verdiğiniz) sermayeleriniz sizindir; (bu suretle) ne zulmedecek ve ne de zulm edileceksiniz. Allah (bundan böyle) ribâ?nın olmayacağına hükmetti. Kaldırdığım ilk ribâ, amcam Abbas b. Abdülmuttalib?in ribâsıdır.
    Ve yine Câhiliyye Dönemi kan davaları kaldırılmıştır; (kaldıracağım) ilk kan davası (yeğenim) Âmir b. Rebîa b. Hâris b. Abdülmuttalib?in kan davasıdır.
    Câhiliyye Dönemi?nin (Mekke şehri ile ilgili) hükümet vazifeleri kaldırılmıştır. Kâ?be Muhafızlığı (sidâne) ve hacıların su işleri (sikâye) vazifesi bundan müstesnadır.
    Kasden adam öldürme kısas ile cezalandırılır. Taş ve sopa ile öldürme gibi, şüpheli kasıt hallerinde yüz deve (kan diyeti)?dir. Daha fazlasını isteyen kimse, Câhiliyye devri insanlarındandır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol!
    O halde ey insanlar! Gerçekten şeytan, sizin bu ülkenizde kendisine tapılmaktan ümidini kesmiş bulunuyor. Fakat o, bunun dışındaki iş ve hareketlerinizden ehemmiyetsiz saydıklarınızda, kendisine tâbi olunmaktan hoşnût olacaktır.
    Ey insanlar! ?Nesî?usûlünü (yani Haram Aylar?dan olan mukaddes aylara bunun dışından bir ay ilavesi usûlünü) tatbik etmek küfürde aşırı gitmektir; kâfirler bununla sapıtmışlardır. Onlar bu bir aylık (zamanı) bir sene kutsiyetsiz (yani Haram Aylar dışı, alelâde bir ay), diğer bir sene de haram (yani, Haram Aylar?a dahil, mukaddes bir ay) sayarlar, gayeleri, Allah?ın Haram Aylar?dan saydığı (ayların) birbiri arkasına akışını görünüşte muhafaza etmek ve Allah?ın Haram Aylar dışı saydığı ayları bunun içinde (yani mukaddes) gibi göstermektir. Bu suretle onlar, Allah?ın helal ettiği şeyi haram hale getirmiş oluyorlar. Şimdi zaman (yani takvim), Allah?ın yeri ve semâvâtı yarattığı gündeki durumuna rucû etmiş bulunuyor (yani Nesî tatbik edilen sene ile, nesîsiz aylar birbiri üzerine çakışmış, diğer bir ifadeyle kamerî takvim, nesî ameliyesine ihtiyaç göstermeksizin o yıl tam güneş takvimindeki aylar üzerine intibak edip oturmuştu). ?Gerçekte Allah indinde, yeri ve semâvâtı yarattığı günde takdir ettiğine göre, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır?; bu dördün üçü birbiri arkasına gelir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, dördüncüsü Mudar kabilesinin Receb ayıdır ki bu, Cemâziyelâhir ile Şa?bân ayı arasında bulunur. Dikkat edin! tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol!
    O halde ey insanlar! Hanımlarınızın sizin üzerinizde hakkı bulunduğu gibi sizin de onlar üzerinde hakkınız vardır: Sizin onlar üzerinizdeki hakkınız, sizden başka bir erkeğe döşeğinizi çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi, izninizle olması müstesna evlerinize sokmamalarıdır. Kadınlara en iyi bir tarzda davranıp muamelede bulununuz; çünkü onlar sizin himaye ve muhafazanız altına girmiş kimselerdir. Sizler onları Allah?ın bir emaneti olarak almış bulunuyorsunuz. Onlara ?Allah?ın adıyla? helalinden yaklaşın. Kadınlar hususunda Allah?dan korkup çekinin ve onlara karşı en iyi bir tarzda davranıp muamele edin! Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol!
    Ey İnsanlar! Mü?minler kardeştir. Bir kimse için kardeşinin malını (yemek)onun tam rızasını elde etmedikçe helal olmaz. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol!
    Benden sonra küfre sapıp birbirinizi boğazlar hale gelmeyin. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol! ?Ey İnsanlar! Rabbiniz bir, atanız birdir. Hepiniz Âdem?den türemiş bulunuyorsunuz. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah indinde en mükerrem ve makbul olanınız, O?ndan korkup çekineninizdir. Bir Arabın Arap olmayan üzerinde bir üstünlüğü yoktur; (varsa) bu, takvâ yönündendir. Dikkat edin ! Tebliğ ettim mi?.. Ey Allah?ım Sen şahid ol!
    Kendisini dinleyen mü?minlerin ?Evet? demeleri üzerine Hz. Peygamber şöyle devam etti: ?Burada bulunanlar bulunmayanlara bu sözlerimi bildirsinler!.. Ey İnsanlar! Allah muhakkak ki her vârisin mirastan olan hissesini tayin ve tesbit etmiştir. O halde bir vasıyet, her hangi bir vâris lehine olmak üzere, diğer vârislerin mahfuz hisse hudutlarını, aşamaz. Mirasçılardan başkası için yapılan bir vasiyet, miras olarak kalan mallar toplamının üçte birinden fazla olamaz. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa oraya aittir. Babasından başka bir kimseye mensubiyet iddiasında bulunan, yahut (kendisini himaye altına almış olan) efendisinden başkasını efendi edinenin üzerine Allah?ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun!.. Böyle bir insanın ne nâfile ibadetleri (sarf) ve ne de farz ibadetleri (`adl) kabul olunacaktır. Ve?sselâmü aleyküm.?[1007]
    Veda Hutbesi, Hz. Peygamber'in duygu, düşünce ve faaliyetlerinin en yüksek noktasını oluşturur. İnsanların sahip olduğu hakları ve vecibeleri ortaya koyan bu konuşma, Hz. Peygamber üç ay kadar sonra vefat ettiği için, daha sonraları büyük bir tesir meydana getirmiştir ve bir bakıma onun vasiyeti olarak değerlendirilmiştir. Hutbe ana hatlarıyla şu hususları içermektedir: Tevhid; Allah?a itaatin gerekliliği; emanete riayet; ribânın yasaklanması; can, mal ve ırz güvenliği; kan davalarının kaldırılması; sidâne ve sikâye dışındaki câhiliye devri kurumlarının lağvedilmesi; nesî usûlünün kaldırılması; haram ayların te'kidi; eşlerin birbiri üzerindeki hakları; mü?minlerin kardeş olduğu; mü?minlerin iç çekişmelerden ve birbirine düşmekten sakındırılması; kısas ve mirasla ilgili hukûkî meseleler.
    Bu konuşma, bütün insanları kapsayan bir evrensel beyannâme niteliği taşımaktadır. Nitekim Peygamberimiz Allah?a hamdü senâdan sonra konuşmasına ?Ey insanlar?! hitabıyla başlamış ve sahâbîlerin dikkatini çekerek bütün insanlara hitap etmiştir. İnsan hayatının, malının ve şerefinin mukaddes, dokunulmaz olduğunu beyan etmesi de, Hz. Peygamber?in insanların yaşama ve mal-mülk hakkına, ırz ve namuslarının korunmasına verdiği önemi ortaya koymaktadır. Cahiliye Dönemi'nde görülen kan davalarının kaldırılmış olduğunu kesin bir şekilde dile getirmektedir. Bu suretle kişi dokunulmazlığı, toplum düzeni, toplum güvenliği sağlanmış, anarşi önlenmiş, bunun yerine kardeşlik te?sis edilmiştir. Hz. Peygamber faizi ve kan davasını kaldırırken bunları önce kendi yakınlarına uygulamış, onlara herhangi bir ayrıcalık tanımamıştır.
    Peygamberimiz insanların Rabbi?nin bir olduğunu, aynı anne ve babadan türediklerini, insanların eşit olduğunu kesin bir dille ifade etmiş, dil, renk ve ırk ayırımından sarfı nazarla tüm insanlar arasında eşitlik esasını kabul etmiştir. Esasen Kur'ân'ın bu konuda koyduğu temel prensip de böyledir. Bundan sonra aile hukukunun özünü teşkil eden karı-koca hakları üzerinde durmuştur. Özet olarak Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber, kişi dokunulmazlığı, hayat hakkı, mülkiyet hakkı, mesken dokunulmazlığı, toplumsal barış, eşitlik, miras, aile hukuku ve ayrıntılandırılabilecek diğer bazı meseleler üzerinde durmuştur.

    3- Hz. Peygamber?in Vefatından Önce Bazı Gelişmeler
    Hz. Peygamber Veda Haccı'ndan döndükten sonra Yemen?de Esved el-Ansî, mensubu bulunduğu Ans ve Mezhic kabilelerinin desteğini sağlayarak peygamberlik iddiasıyla ortaya atıldı. Kendisine karşı koyan vali Şehr b. Bâzân?ı öldürerek, hanımı Âzâd?ı zorla nikahladı ve bölgeye hakim oldu. Olayı öğrenen Hz. Peygamber, Cerîr b. Abdullah adlı sahâbîyi onu İslâm'a davet için gönderdi. Esved el-Ansî buna olumsuz cevap verdi. Sonunda bölge ileri gelenlerinden Kays b. Mekşûh, Fîrûz, Cüşeyş ve Dâzeveyh, kendi safında göründükleri Esved?e suikast düzenleyerek, hanımı Âzâd?ın da yardımıyla onu öldürdüler. Esved Hz. Peygamber?in vefatından beş (bazı rivayetlerde bir) gün önce öldürüldü ve resmî bilgi Medine'ye Hz. Ebû Bekir döneminde ulaştı.
    Hicrî onuncu yılın sonunda, Cahiliyye Dönemi'nde kısmen hristiyan, kısmen de putperest olan ve hicretin onuncu yılında Medine'ye heyet göndererek İslâm?ı kabul eden Hanîfe kabilesinden ?Müseylime? adlı şahıs Yemâme?de peygamberlik iddiasıyla ortaya atıldı. Halbuki o, kabilesinin temsilcileriyle Medine'ye gelerek Müslüman olmuştu. Yemâme?ye dönünce irtidâd ederek peygamberlikte Hz. Muhammed?e ortak olduğunu iddia etmeye başladı. Hz. Peygamber Müseylime?ye mektup yazıp Amr b. Ümeyye ed-Damrî ile göndererek onu İslâm'a davet etti. Müseylime ise yazdığı cevapta Hz. Peygamber?e ortaklık teklif etti; yeryüzünün yarısının kendisine ve yarısının da Kureyş?e ait olduğu iddiasında bulundu. Peygamber de ona yazdığı cevabî mektupta yeryüzünün Allah?a ait olduğunu, ona kullarından dilediğini vâris kılacağını bildirdi.[1008] Bu gelişmeler sırasında Hz. Peygamber vefat etti.[1009]
    Peygamberimiz, onbirinci hicrî yılın ikinci ayı olan Safer ayının sonlarına doğru (Mayıs sonu 632) Mûte Savaşı'nda şehit düşen Zeyd b. Hârise, Câfer b. Ebû Talib ve diğer sahâbîlerin intikamını almak üzere Bizans?a karşı bir sefer düzenlemeye karar verdi. İçlerinde yaşlı ve tecrübeli sahâbîlerin de yer aldığı ordunun komutanlığına o sırada henüz on sekiz veya on dokuz yaşında bir genç olan Üsâme b. Zeyd?i tayin etti.[1010] Üsâme ordusunu hazırladıktan iki gün sonra, 29 Safer 11/27 Mayıs 632 Çarşamba günü hastalandı. Ertesi sabah, yani perşembe günü biraz iyileşince Üsâme için kendi eliyle sancağı bağladı. Orduya bazı tavsiyelerde bulundu; verdikleri sözden dönmemelerini, çocukları ve kadınları öldürmemelerini, düşmanla karşılaşmayı temenni etmemelerini, birbiriyle çekişmemelerini tavsiye ederek Üsâme?yi uğurladı. Üsâme Medine yakınındaki ?Cürüf? mevkiinde karargâh kurdu. Ordu burada toplanmaya başladı. Ordunun içinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Sa'd b. Ebû Vakkas gibi ileri gelen sahâbîler de bulunuyordu. Bazı sahâbîler, Üsâme?nin genç ve tecrübesiz olmasından dolayı onun komutan tayin edilmesini eleştirdiler. Bunu duyan Peygamberimiz cumartesi günü Mescid?e giderek itirazlara cevap verdi. Üsâme?yi komutan tayin ettiği için bazı itirazların kendisine ulaştığını, aynı şekilde, daha önce de onun babasını komutan tayin etmesinden ötürü de itiraz ettiklerini, halbuki babası kumandanlığa nasıl layık idiyse, oğlunun da layık olduğunu bildirdi.[1011]
    4- Hz. Peygamber?in Vefatı
    Hz. Peygamber?in hastalığının çok ağırlaşması üzerine Üsâme hareket edemedi. Hz. Peygamber?in baş ağrısı ve şiddetli ateşi vardı. Ateş nöbetleri geçirirken dahi Suriye seferinin hazırlıkları ile ilgileniyordu. Hz. Peygamber hastalığı esnasında yaptığı konuşmada ?Bir kul ki, Allah onu dünya ile kendine kavuşması arasında bir seçim yapması için muhayyer kıldı, o, Allah?a kavuşmayı tercih etti? buyurdu. Hz. Ebû Bekir bu sözün ifade ettiği anlamı ve o ?kul?un Hz. Peygamber?in bizzat kendisi olduğunu anladı ve ?Nefislerimiz, mallarımız ve evlatlarımızla sana feda olalım? diyerek ağlamaya başladı. Onun ağladığını gören Hz. Peygamber ?Ağlama Ebû Bekir! Arkadaşlık ve malını feda konusunda bana en çok yardımı dokunan Ebû Bekir?dir. Ümmetimden birini dost edinseydim Ebû Bekir?i seçerdim. Lâkin İslâm kardeşliği daha üstündür? dedi. Hz. Ebû Bekir?in kapısı dışında Mescid-i Nebevî?nin avlusuna açılan tüm kapıların kapatılmasını emretti. Bunun sebebini açıklarken de İslâm'a ondan daha faydası dokunan kimse tanımadığını söyledi.[1012]
    Peygamberimiz hastalığı esnasında vücudunda hafiflik hissettiği zaman namazı kendisi kıldırır, ağırlık hissedince "insanlara emredin namazlarını kılsınlar" derdi.[1013] Nitekim namaza çıkamayacak derecede hastalanınca namazı Hz. Ebû Bekir?in kıldırmasını emretti. Hz. Âişe, babasının yufka yürekli olduğunu, Kur?an okurken gözlerinden yaşlar boşandığını, Resûlullah?ın makamında durmaya tahammül edemeyeceğini ve bu görevin Hz. Ömer?e havale edilmesini istedi. Fakat Hz. Peygamber ısrarla ?Ebû Bekir?e söyleyin, namazı kıldırsın?[1014] buyurdu. Hz. Ebû Bekir?in, Hz. Peygamber?in hastalığı esnasında en az on yedi vakit namaz kıldırdığı rivayet edilmektedir. Son günlerini Hz. Âişe?nin odasında geçiren Hz. Peygamber bir gün öğle üzeri hastalığının biraz hafiflediğini hissetti. Hz. Abbas ve Hz. Ali?nin yardımıyla Mescid?e çıktı. O esnada cemaat namaza durmuştu. Hz. Ebû Bekir onun geldiğini anlayınca çekilip mihrabıkendisine bırakmak istedi.Ancak Hz. Peygamber, yerinden çekilmemesive namaza devam etmesi için işaret ederek Hz. Ebû Bekir?in yanında namaza durdu.
    Pazartesi günü sabah namazından sonra Hz. Ebû Bekir Hz. Peygamber'in hastalığının hafiflediğini gördü ve kendisinden izin alarak Sünh mevkiindeki evine gitti. Bazı sahâbîler de işlerine gittiler. O sırada Hz. Peygamber'in hastalığı ağırlaştı. Son nefesini vermeden önce kölelere iyi davranmayı, onları giydirmeyi, yedirmeyi, onlara yumuşak söz söylemeyi ve namaza devam etmeyi tavsiye etti.[1015] Hz. Âişe?nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber vefat etmeden önce hafif bir sesle ?Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne şeymiş? demiş ve güçlükle işitilebilen son sözü ise şu olmuştur: ?Maa?r-Refîkı?l-A?lâ? (Yüce Rabbim?le beraber).[1016] Hz. Peygamber bu sözleri söyledikten sonra eşi Hz. Âişe?nin kolları arasında, yerine hiç kimseyi bırakmadan,[1017] 14 Rebîülevvel 11/8 Haziran 632 Pazartesi günü kuşluk vakti ruhunu teslim etmiştir.
    Hz. Peygamber?in vefatı Müslümanları derinden üzdü ve mateme boğdu. Hatta öyle ki, onun gerçekten ölüp ölmediğini soranlar, öldüğüne inanmayanlar da oldu. Hz. Ömer kılıcını çekerek Resûlüllah?ın ölmediğini iddia etmiş ve onun öldüğünü söyleyenlerin kellesini uçuracağını söylemiştir. Vefat esnasında Medine?nin Sünh mevkiindeki evinde bulunan Hz. Ebû Bekir derhal gelerek doğruca Hz. Peygamber?in bulunduğu odaya girdi. Yüzünü açıp vefat etmiş olduğunu görünce gözlerinden yaşlar boşandı ve dudaklarından şu sözler döküldü: ?Sana her şey feda olsun! Allah?a andolsun ki, ölüme iki kere uğramayacaksın. Mukadder olan ölümü işte tattın, hayatta iken güzeldin, ölümünde de güzelsin?.[1018] Hz. Ebû Bekir bundan sonra odadan çıkarak metin bir şekilde, şaşıran halkı teskin etmeyi başardı. Hz. Ömer?in söylendiğini duyunca onu susturarak konuşmaya başladı. Allah?a hamdettikten ve Hz. Peygamber?e salât ve selâm getirdikten sonra şu târihî konuşmayı yaptı:
    ?İnsanlar! Muhammed?e tapan bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah?a ibadet edenler O?nun diri ve ölümsüz olduğunu bilirler. Allah Teâlâ buyuruyor ki: ?Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan evvel nice peygamberler gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse siz gerisin geriye dönecek misiniz? Kim geri dönerse Allah?a bir zarar vermez. Allah şükredenlere mükafatlarını verir?.[1019] Hz. Ebû Bekir?in bu sözleri Müslümanları sakinleştirdi.[1020] Bundan sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, Hz. Peygamber?in yakın akrabaları ile birlikte, Hz. Peygamber?in cenazesinin bulunduğu odaya girdiler. Bu arada ensarın, aralarından birini halife seçmek üzere Benî Sâide gölgeliğinde toplandığına dair haber geldi. Hz. Ömer, yanına Hz. Ebû Bekir?i de alarak oraya gitti. Yolda Ebû Ubeyde b. Cerrâh da onlara katıldı. Halife seçilen Hz. Ebû Bekir?e ertesi gün Mescid-i Nebevî?de umumî bîat yapıldı.
    Hz. Peygamber?in cenazesini Hz. Ali yıkadı. Hz. Abbas, onun oğulları Fazl ve Kusem ile Üsâme b. Zeyd, Hz. Ali?ye yardımcı oldular. Salı günü öğleye doğru yıkanıp kefenleme işi tamamlandıktan sonra Hz. Peygamber?in cenazesi evinde bulunan serîr?in üzerine konuldu. Müslümanlar grup grup odanın alabileceği kadar sayıda, önce erkekler, sonra hanımlar ve daha sonra da çocuklar içeriye girerek imamsız olarak cenaze namazı kıldılar.[1021] Bu arada Hz. Peygamber?in defnedileceği yer hususunda ihtilaf çıktı. Kimisi onun Mescid-i Nebevî?ye, kimisi Bakî Kabristanı'na defnedilmesini söyledi. Hz. Ebû Bekir, ?Bir defasında Peygamber?in `Ruhu kabzedilen her peygamber ancak öldüğü yere defnedilmiştir? buyurduğunu işitmiştim?diyerek meseleyi halletti ve onun, vefat ettiği yer olan Hz. Âişe?nin odasına defnedilmesine karar verildi.[1022] Mezarı Ebû Talha el-Ensârî (Zeyd b. Sehl) kazdı. Hz. Peygamber vefat ettiği günün ertesi, yani Salı günü defnedildi. Kabrine Hz. Ali, Fazl b. Abbas, Kusem b. Abbas ve Üsâme b. Zeyd?in indikleri rivayet edilir.
    Daha sonraki yıllarda Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de Hz. Peygamber?in yanına defnedildiler. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi Hz. Peygamber?in kabri kıble tarafında olup, Hz. Ebû Bekir?in başı Hz. Peygamber?in omuz hizasına, Hz. Ömer?in başı da Hz. Ebû Bekir?in omuz hizasına gelecek şekilde defnedilmişlerdir.
    Kıble
    Hz. MUHAMMED* (s.a.v.)
    Doğu Hz. EBÛ BEKİR* Batı
    Hz. ÖMER*
    Kuzey
    Hz. Peygamber?in Kabrinin Ravza-i Mutahhara?daki Duruşu
    5- Hz. Peygamber?in Mirası
    Hz. Peygamber?in mirasına geçmeden önce onun geçim kaynakları hususuna temas etmek gerekir. O, çocukluk ve gençlik çağlarında amcası Ebû Tâlib'in himayesinde iken, evin geçimi konusunda, özellikle ticâri faaliyetlerinde ona yardımcı olmuştur. Ebû Tâlib seferlerinde onu da beraberinde götürüyordu.[1023] Hz. Peygamber'in, zengin bir hanım olan Hz. Hatice ile evlendikten sonra da ticârî faaliyetlere devam ettiği de bilinmektedir. Peygamberliği döneminde de Mekke'de muhtemelen ticârete devam ediyordu. Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığı üzere, müşriklerin taaccüb ederek "Bu nasıl Peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor"[1024] şeklindeki ifadelerine bakılırsa, o, çarşı/pazarda İslâm'ı tebliğ ve ihtiyacını temin yanında, muhtemelen alışveriş de yapıyordu.
    Hz. Peygamber, ne peygamberliği ve ne de devlet başkanlığı karşılığında herhangi bir ücret almıyordu. Kur?an-ı Kerim?de onun görevi karşılığında ücret istemediğine ve karşılık almadığına dair pekçok âyet-i kerime bulunmaktadır.[1025] Hz. Peygamber Medine döneminde gerek mecburi vergilerden ve gerekse fakirlere verilmesi gereken nafile sadakalardan hiç bir şekilde faydalanmazdı. Vergilerin ve zekat gelirlerinin kendisi ve aile fertleri için helal olmadığını söylerdi.
    Hz. Peygamber?in Geçim Kaynakları Ana Hatlarıyla Şunlardır:
    a- Enfâl Sûresinin 41. âyetinin hükmüne göre ganimetin beşte birinden aldığı hisse. Ayette geçen Allah ve Resûlü?nünhissesi bir kalem kabul edilirse bu, ?humusu?l-humus? (beşte birin beşte biri) yani yüzde dört oranındadır. Hz. Peygamber yine Enfâl Sûresinin 41. âyetine göre savaşa katılan gazi sıfatıyla, savaşa iştirak eden gazilere dağıtılan beşte dörtten de hissesine düşeni almıştır. Bunların dışında Hz. Peygamber, ?safiy? denilen ve ganimet taksim edilmeden öncebaşkomutanın seçip beğendiği maldan sembolik olarak almıştır. Bu aldığı, bazen bir kılıç, bazen bir at, bazen bir köle veya cariye veyahut da herhangi bir eşya olmuştur.[1026]
    b- Hz. Peygamber hediye kabul ederdi. Dolayısıyla onun bir gelir kaynağını da kendisine hediye edilen ve bağışlanan mallar oluşturmaktadır. Mesela Benî Nadîr?den Muhayrık isminde bir Yahudi, Uhud Gazvesi'nde onun safında savaşmış, bu savaşta ölmeden önce vasıyet yoluyla yedi adet bahçesini kendisine bağışlamıştır.[1027]
    c- Barış yoluyla ele geçirilen gayr-i müslim topraklarından elde edilen arazi geliri. Mesela Fedek arazisi gibi.
    Hz. Peygamber?in maddi mirasını menkul mallar ve gayr-i menkul mallar şeklinde iki kısımda mütâlaa etmek mümkündür. Menkul olanlar, para, zâtî eşya, hayvan gibi mallardır. Hz. Peygamber hastalığı esnasında yanında bulunan yedi (bazı rivayetlerde beşten dokuza kadar çeşitli rakamlar verilmektedir) dirhemin fakirlere dağıtılmasını istemiştir.[1028] Bu bakımdan o, nakit miras bırakmamıştır. Daha önce kölelelerini de azat ettiğinden, vefat ettiği esnada kölesi ve cariyesi de yoktu. Bazı kaynaklar onun geriye develerinin, giyim eşyalarının, yüzüğünün, bazı aletlerin ve zırhının kaldığını kaydederler. şüphesiz hanımlarının kullandığı ev eşyaları bunların dışındadır. Onun hayvanları ile bazı ev aletleri ve ayakkabılarının Ali ailesine verildiği kaydedilir. Hırkası, kılıcı ve yüzüğü ise devlete kalmıştır.
    Gayr-i menkul mallara, yani arazilere gelince, Hz. Peygamber?in vefatından sonra kızı Hz. Fâtıma başta olmak üzere bazı yakın akrabaları Hz. Ebû Bekir?den onun mirasını istediler. Hz. Ebû Bekir, Resûlüllah?ın"Biz peygamberler miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır"[1029] buyurduğunu söyleyerek, onun terekesini taksim etmeyeceğini, ancak hayatta iken kendisinin bakmakla mükellefolduklarınabakacağını ve onun sarfettiği yerlere de aynen sarfedeceğini bildirdi.[1030] Hz. Peygamber Fedek arazisinin gelirlerini ailesinin giderleri için harcar, amme işlerine, yolcu ve misafirlere sarfederdi. Dolayısıyla Hz. Peygamber, arazileri intifa hakkı kendinde kalmak şartıyla kamunun istifadesine vakfetmiştir. Hz. Peygamber?in sahip olduğu arazileri, vefatından sonradevlete mâledildi. Hz. Ebû Bekir buranın gelirlerini aynen Resûlüllah?ın harcadığı yerlere sarfederdi. Fedek, Hulefâ-i Râşidîn döneminde de hazineye ait olarak kalmış ve Hz. Ebû Bekir?in uygulamasına devam edilmiştir.
    Hz. Peygamber?in hanımlarının oturmakta olduğu odaları Hz. Peygamber vasiyet yoluyla onlara bırakmıştır. Buna göre onlar burada oturacaklar, dünyadan ayrılınca da bu odalar, araziler gibiResûlüllah?ın sadakaları arasına katılacaktı.[1031]
    Hz. Peygamber?in manevi mirası Kur?an ve Sünnettir. Hz. Peygamber?in ahirete irtihalinden sonra da Müslümanlar Kur?an ve sünnete sahip çıkmışlar ve bu uğurda büyükgayret göstermişlerdir. Bu gayret sonucunda hem Kur?an ve Sünnetteki prensipleri günlük hayatlarına uygulamışlar ve hem de sayıları milyonlarla ifade edilen Kur?an nüshaları, tefsirler ve hadis eserleriyle Kur?an ve sünneti kültürel hayatlarının temel taşları yapmışlardır.
    6- Hz. Peygamber'in Medine Dönemi'ndeki Mesajına Toplu Bir Bakış
    Hz. Peygamber'in Medine dönemindeki faaliyetlerini ele alırken Kur'an-ı Kerim âyetlerine yer vermiş bulunuyoruz. Fakat bu dönemdeki mesajının daha iyi anlaşılabilmesi için Medine döneminde nâzil olan vahiylere topluca göz atmak gerekir. Kur'ân-ı Kerim'in Medine'de nâzil olan kısmı incelendiğinde görülmektedir ki, Mekke döneminde belirlenen kurallar ve esaslar Medine döneminde de vurgulanmış, gelişen şartlara, Müslümanların müstakil bir yönetime, yurda, topluma ve istikrarlı bir hayata sahip oluşlarına bağlı olarak bir kısım prensipler de yeniden konulmuştur. Tevhid, âhiret gibi inanç esaslarıyla ilgili hususlar, hicretten sonra inen âyet ve sûrelerde de tekrar tekrar hatırlatılmıştır. Kur'ân'ın Allah kelâmı ve hidayet kaynağı olduğu belirtilmiş, Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünülmesi istenmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğinin gerçekliliği üzerinde durulmuştur.
    Din hürriyeti teminat altına alınmış; dinde zorlama olmadığı bildirilmiş, İslâm'da fıtratı zorlayan hiçbir güçlüğün bulunmadığı belirtilmiştir. Mü'minlerin, inkârcıların ve ikiyüzlülerin temel vasıfları açıklanmıştır. Gerekli durumlarda işbirliği yapılabilmekle birlikte, inkârcıların dost edinilmemesi sık sık vurgulanmıştır. Ehl-i kitaba mensup zümrelerle ilişkiler ve onların hareketlerine karşı takınılacak tavırlarla ilgili çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Önceki peygamberlerin ve milletlerin kıssaları Medine döneminde nâzil olan ayetlerde de anlatılmıştır.
    İbadetler, Medine döneminde de üzerinde titizlikle durulan hususlardır. Her şeyden evvel Allah'a ibadet emredilmiş, namaz ve zekat üzerinde tekrar tekrar durulmuştur. Hicretten sonra toplu ibadet uygulamalarına geçildiği, cuma, bayram ve vakit namazlarının toplu olarak kılınması yönünde faaliyetlere vebunun gerçekleşmesi için daha hicretin ilk günlerinden itibaren mescitlerin inşasına başlandığı görülmektedir. Mekke döneminde zekat bu defa hicretin ikinci yılında farz kılınmış ve bu tarihten itibaren merkezî idare tarafından toplanmaya başlanmış ve dağıtılacağı gruplar da açıkça belirtilmiştir. Medine döneminde oruç ve hac farz kılınmıştır. İnanç ile amel arasında uyum bulunması istenmiş, bu konuda şöyle buyrulmuştur: "Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?"[1032]
    Sosyal konularda düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Sözgelişi yetimlerin hakkının korunmasına, infaka, yani Allah rızası için harcamaya, maddi- manevi yardımlaşmaya, hayır işlemeye teşvik edilmiştir. Şu var ki, gösteriş için yapılan yardım da hoş karşılanmamıştır. Mü'minlerin kardeşliği[1033] ve nihayet insanların kardeşliği[1034] vurgulanmıştır. Çekişme ve sürtüşme yasaklanmış; birlik ve barış teşvik edilmiştir. İslâm'ın birleştirici ve beraberliği sağlayıcı rolü dile getirilmiş, iyiliği emredip kötülüğü yasaklama sık sık tekrarlanmıştır. Kin ve düşmanlığa sevkeden sebeplerden toplumun arındırılması istenmiştir. Sözgelişi olayların doğruluğunun araştırılması öngörülmüştür. Eğitim faaliyetleri daha düzenli hale getirilmiştir. Körükörüne eskiye bağlanıp yeni düşüncelere kulak vermemek kötülenmiş, akılcı hareket edilmesi istenmiştir.
    Ahlak alanında üzerinde durulan hususlara gelince, iyi huylar sık sık dile getirilmiştir. İnanma ile birlikte dürüst yaşama da Kur'ân'ın mesajında önemli yer tutar. İyilik, sabır, dürüstlük, şükür, güzel söz ve hoşgörü, emanete riayet, hayır yapma, akrabanın, yetimlerin, komşuların, yoksulların, yolcuların ve arkadaşların haklarına riayet, alçak gönüllülük gibi hasletlerövülmüş, emredilmiş, sözgelişi evlere girme adabı gibi birtakım görgü kuralları işlenmiştir. Adalet üzerinde Medine döneminde de önemle durulmuştur. Esasında, borçlar, antlaşmalar, şahitlikler, çeşitli suçlara karşı öngörülen cezalar gibi hukûkî düzenlemelerin de adaletin tesisine yönelik olduğu söylenebilir.
    İyi huylar övülüp gözler önüne serilirken, kötü huylar ve bu huylara sahip olanlar da yerilmiştir. Alay, cimrilik, iftira, ikiyüzlülük, çalım satmak, riya, şarap, kumar, fuhuş, zulüm, haksız ve haram mal yemek, hırsızlık, arkadan çekiştirme, çekememezlik, sûizan, kusur araştırma, adam öldürmek gibi hususlar kötülenip yasaklanmış; can, mal ve namus güvenliği getirilmiştir. Hainlere taraf olunmaması emredilmiştir. Allah'ın, kendini beğenen ve böbürlenen kimseleri sevmediği belirtilmiştir. Dürüstlük, doğruluktan ayrılmama üzerinde durulmuş, meselâ, insanların yapmayacağı şeyleri söylemesinin Allah katında büyük nefretle karşılanacağı bildirilmiştir. Bilgisiz konuşmama istenmiştir.
    Ekonomik alanda yeni düzenlemeler yapılmış, ribâ açık ve kesin bir şekilde yasakedilmiş, bu işle uğraşanlar eleştirilmiştir. Helal ve temiz şeyleri yeme, çalışma,yetimlerin ve reşit olmayanların malını koruma altına alma gibi hususlar üzerinde durulmuştur.
    Şahitlik, borçların kaydı, aile hukuku gibi çeşitli hukûkî düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Devlet idaresiyle ilgili olarak istişâre ve görevin liyakat sahiplerine verilmesi gibi bazı temel ilkeler belirlenmiştir. Allah ve Resûlü'ne itaatin gerekliliği vurgulanmıştır. Hicretten sonra Müslümanlar artık bir yurda sahip oldukları için, yurt savunması anlayışı geliştirilmiş ve bunun gerçekleşmesi için gerekli adımlar atılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak barış üzerinde durulmuş, barışın hayırlara vesile olan bir uygulama ve davranış biçimi olduğu bildirilmiş ve gerektiğinde de gerçekleşen savaşla ilgili birtakım esaslar konulmuştur. Mü'minler, akitlerini yerine getirmeye çağrılmıştır. Hz. Peygamber'in, yukarıdaki hususlar üzerindeki uygulamalarını kitabımızın çeşitli kısımlarında açıklamış bulunuyoruz. Görülüyor ki, Kur'ân, Hz. Peygamber'in sîretinin genel çerçevesini çizmiş, onun uyacağı kuralları ana hatlarıyla belirlemiştir. Nitekim Hz. Peygamber'i en iyi ve yakından tanıyan aile fertlerinin değerlendirmesi de bu yöndedir. Hz. Âişe, bir soru üzerine Peygamber'in ahlâkının Kur'ân ahlâkı olduğunu[1035] açıklamıştır. Ahlâk, geniş anlamda kişinin huyları ve bu huylarının doğrultusunda gerçekleştirdiği davranışların bütünü olarak düşünüldüğünde, Hz. Peygamber'in ahlâkının ve faaliyetlerinin Kur'ân'ın bir uygulaması olduğu görülür.

    Alıntıdır...


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Hz. PEYGAMBER'İN SON GÜNLERİ VE VEFATI

          Kategori: Peygamber Efendimiz (S.A.V.)

          Konuyu Baslatan: ToCHoLoNG

          Cevaplar: 1

          Görüntüleme: 2068

    Emeğe Saygı...!!!!
    Biz o kadar paylaşıyoruz Bir Teşekkür ve Yorum yazarsanız Sevinirim..!!!

  2. #2
    AyMaRaLCaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    11.371
    Konular
    5172
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @AyMaRaLCaN

    Standart

    Emegine Yüregine Saglik ALLAH Razi Olsun Güzel Paylasimin Icin

    Sana her şey feda olsun! Allah?a andolsun ki, ölüme iki kere uğramayacaksın. Mukadder olan ölümü işte tattın, hayatta iken güzeldin, ölümünde de güzelsin?
    Sinemde yanar dağlar bahçeler bağlar yetim
    Sensizken canım ağlar bensizken memleketim
    Özüme bir kez dokun gör nasıl birisiyim
    Aşka aşıkken bile memleket delisiyim

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş