Hz. Zeyneb salt Kerbelâ demek değilse de, Kerbelâ ile bir çetin sınav yaşamıştır. Bu bakımdan Onun asıl görevinin Kerbelâ vakası ile başladığı da söylenebilir. Ortalığın sütliman olduğu, hiçbir açık tehlikenin korkutucu boyutlara vararak gözükmediği Sünnetullah'ın hükmünü sürdürür gibi gözüktüğü dönemlerde bir Zeyneb olabilmenin güçlükleri olsa da; zulmün, fesadın, baskının ve İslâm'a aykırı bir takım uygulamaların içinde Zeyneb olabilmenin güçlülüğü ve önemi daha bir yadsınamaz anlam taşır. İşte Zeyneb'i bu açıdan değerlendirmek gerekmekledir. Bu O'nu, destansı, tarihe geçmiş kişiliğiyle anlatmak demek olacaktır. Demek ki Zeyneb her ne kadar günümüz insanı için destansı niteliklerle donatılmış gözükse de bir destan kahramanı değildir. Demek ki her insan veya her kadın içindeki zıtlıkları birbirinden ayırarak yeri geldiğinde Zeyneb kimliğine bürünebilir.
Bütünüyle gerçektir Zeyneb. Bu gerçeklik; acı olayın ardından kendini gösteren ızdırab yüklü günlerde daha somut ve belirgin olarak tespit edilebilir. Artık ne kardeşler; ne evlatlar, ne akrabalar... Nerededir yığınlarla mektup yazarak övgü dolu sözcüklerle vefa ve dostluktan; sadakat ve bağlılıktan söz eden insanlar? Kimdir dinin önderi ve kimdir başı kesilen, işkence edilen insanlar? Tüm kavramlar karışmıştır bir anda ve Resülullah'ın irtihalinin üzerinden çok zaman geçmiş değildir.
Fakat cahiliye hortlamak istemektedir. Asırlardır Arapları, çöllerde yaşayan göçebe ve hatta vahşi bedevileri hükmü altında tutan, onları kendi ölçülerinde davranmaya mecbur eden cahiliye bütün yenginin, İslâm'ın kesin zaferinin öcünü almak için fırsat kollamaktadır. Şeytan hep ayaktadır ve hep dolaşıp durmaktadır, insanlar, Müslümanlar arasında fitne çıkarmak, fesadla onları birbirine düşürmek için. İslâm hâkim olmuştur ama insanların bütünüyle teslim olmadıklarını gösteren işaretler de yok değildir. Münafıkların faaliyette bulunduklarını gösterir olaylar birbirini izlemektedir. Resülullah'ın etrafında, O'nun varlığıyla bereketlenen ve ayrılığa düşmeyen Müslümanlar; O'nun bedensel varlığının yok oluşuyla birlikte meydana çıkan İslâm düşmanlarının sinsî ve amaçlı propagandalarına hedef olabilmektedirler. Artık mallar, evlatlar, kadınlar insanların bir takım yenilgilere düşmesine sebep olabilecektir. Artık Kur'anı Kerîm'de mü'minlere işaret edilen tehlikelerin birbirini izlemesi işten bile değildir.
Birbirini izleyen fütuhatlar, genişleyen İslâm toprakları; bir takım çelişik düşüncelerle kendini gösteren idarî anlaşmazlıklar ve hepsinden önemlisi de İslâm! Yönetim sisteminin tehdit altında tutulmasını getirmiştir. Kavmi taassup hortlamış, idarî mekanizmalar bu taassubun hışmından kurtulamamış, İslâm ile iç içe olduğu kadar bir o kadar da İslâm’a ait olmayan anlayışlar peydah olmuştur. Bununla birlikte kim bilir kaç asır sürecek yozlaşmanın temeli atılmış, bid'at ve hurafeler için zemin hazırlanmıştır. O dönem; İslâm’ın en canlı yaşandığı ve somut olarak devlet sistemini, yönetim biçimini ortaya koyduğu bir dönemin hemen ardından gelmektedir. Bu ikinci dönem gittikçe genişleyerek, asırlar sürecek bir çizgiye başlangıç olacaktır.