BAŞLANGIÇ 1- NAZAR VE MA'RİFET HAKKINDAKİ İNANCIMIZ ___________________________________ Allahü Taala'nın, bize düşünmek kabiliyetini verdiğine, bize akıl-fikir ihsan ettiğine, sonra da yaratışını, yarattıklarına bakıp düşünmemizi, sun'unun eserlerine dikkat edip teemmül etmemizi, hikmetini düşünüp çevremizdeki ve bizzat nefsimizdeki tedbir ve tasarrufunu anlamamızı emir buyurduğuna inanmaktayız; nitekim, "Onıın, onlarca da gerçek olduğunun apaçık meydana çıkması için onlara,

Bu konu 4526 kez görüntülendi 18 yorum aldı ...
ŞİA İNANÇLARI 4526 Reviews

    Konuyu değerlendir: ŞİA İNANÇLARI

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4526 kez incelendi.

  1. #1
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart ŞİA İNANÇLARI

    BAŞLANGIÇ 1- NAZAR VE MA'RİFET HAKKINDAKİ İNANCIMIZ

    ___________________________________

    Allahü Taala'nın, bize düşünmek kabiliyetini verdiğine, bize akıl-fikir ihsan ettiğine, sonra da yaratışını, yarattıklarına bakıp düşünmemizi, sun'unun eserlerine dikkat edip teemmül etmemizi, hikmetini düşünüp çevremizdeki ve bizzat nefsimizdeki tedbir ve tasarrufunu anlamamızı emir buyurduğuna inanmaktayız; nitekim, "Onıın, onlarca da gerçek olduğunun apaçık meydana çıkması için onlara, delillerimizi yakında, çevrede de göstereceğiz, nefislerinde de" buyurmaktadır.2 "Biz, atalarımız neye uyduysa ona uyarız dediler; ama atalarının aklı bir şey'e ermiyor"3 ayet-i kerimesiyle atalarını taklid ederek onların yollarını tutanları kınamaktadır; hayallerine kapılıp zanlara düşenleri de, "Onlar, ancak zanlarına uyarlar"4 hükmüyle yermektedir. Gerçekten akıllanmız, bize, yaratışa, yaratılışa bakıp varlığı yaratanı tanımamızı farz etmiştir; nitekim Peygamberin (s.a.v) risalet davasına ve mücizelerine de bakıp gerçeği anlamamız, gene aklen farzdır bize. Bu bakımdan bu hususta bir başkasına uymak, bizce doğru değildir; isterse kendisine uyulanın derecesi ve mevkii yüksek olsun. Kur'ân-ı Kerim'de de düşünüp bilgiye, tanıyışa sahip olmaktan başka bir şey emredilmemiştir ve ancak, insanın yaratılışındaki bu düşünce hürriyetinden bahsolunmuştur; akıl-fıkir sahipleri de ancak bunu kabul ederler. Hasılı, inanca aid hususlarda, insanın kendisini ihmal etmesi, düşünceyi, anlayışı bir yana atması, atalarının, yahud kendilerini yetiştirenlerin yollarını tutması doğru değildir; aksine, Kur'an-ı Kerim'in nasslarında da te'yid edildiği gibi insanın yaratılışındaki akıl fıkir sahibi oluşu bakımından en ehemmiyetlileri tevhid, nübüvvet ve mead olan usül-i dinde, düşünüp aklıyla gerçeği bulması
    2-Fussilet, 53. 3-Bakara,171. 4- En'am, 116; Yunus, 66; Necm, 23,28. ; bu esaslarda atalarına, yahud onlar gibi saydıkları kişilere uyanlar, yanılırlar, doğru yoldan saparlar, hatta edindikleri inanç doğru bile olsa, bu hususta mazur sayılamazlar. Bizce, önce inançların esasında düşünüp anlamak, insana vacibtir ve bu hususta başkasını taklid caiz değildir. İkincisi, bu akli vücüb, şer'i vücübdan da evvel gelir; yani bu hususlarda dini nasslara uymak suretiyle bir inanca vans, sahih olsa bile mutlaka bu inancın, akli delaletle te'yid edilmesi gerektir.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: ŞİA İNANÇLARI

          Kategori: İslamın Temel Esasları

          Konuyu Baslatan: Aybalam76

          Cevaplar: 18

          Görüntüleme: 4526

    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  2. #2
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 2- füru'da taklidin lüzumu

    Füru-ı dine gelince: Bunlar, a'male ait şer'i hükümlerdir; bunlar da nazar, tefekkür vacib değildir. Orucun, namazın vacib oluşu gibi kesin olarak bilinen şeyler müstesna, bunlarda mükellefe üç şey gerektir: Ehil olan kişi, hükümlerin delillerinde ictihada başvurur ve hükmünü verir. Ehil değilse ihtiyatla amel eder. Yahud dinini korumak, kendi dileğine uymamak ve Mevlasına itaat etmek için içtihad şartlarını kendisinde toplamış olan ve hayatta bulunan adil bir müctehidi taklid eder. Müctehid olmadığı, ihtiyata riayeti de bilmediği halde, ictihad şartlarını haiz olan bir müctehidi taklid etmeyen kişi, ömrü boyunca namaz kılsa, ibadette bulunsa, gene de ameli, taklid edilen bir müctehidin re'yine uygun değilse batıldır, kabul edilmez.
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  3. #3
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 3- İCTİHAT İNANCIMIZ

    Fer'i hükümlerde ictihadın, bütün müslümanlara kifai vacib olduğuna inanınz; yani her çağda, ictihad mertebesine yücelmek için çalışmak, bütün müslümanlara vacibdir, ancak içlerinden biri, bu mertebeye ulaşırsa vücub öbürlerinden sakıt olur. Her çağda, müslümanların içinden ictihad merbetesine erişip şartlarını nefsinde toplayan ve öbür müslümanlar tarafından taklıd edilmeye, hükmüne uyulmaya ehil bulunan birisinin yetişmesi gerektir. Böyle biri yetişti mi, öbürleri, dini hükümlerde ona baş vururlar. Fakat içlerinden böyle biri yetişmemişse, bu mertebeye ulaşmak güç olsa bile, gene de hepsine bu mertebeye ulaşmak için çalışmak vacibdir ve vefat etmiş bir müctehidi taklid etmeleri caiz değildir. İctihad, Hz "Muhammed'in (s.a.v) helalı, kıyamet günündeke helaldır, haramı, kıyamet gününe dek haram" muktezasınca, zamanın ve ahvalin değişmesiyle değişmesine imkan bulunmayan ve Hazret-i Rasul-i Ekrem (s.a.v) tarafından, Allah'ın emriyle iblâğ buyurulan hükümleri, şer'i delilleriyle bilmek, bu hükümleri, şer'i delillerden istinbat etmek gücüne sahip olmaktır. Şer'i deliller, Kitab; yani kur'an-ı Mecid, Sünnet, İcma' ve Akıldır ki bunlar, fıkıh usülünü bildiren kitaplarda etrafıyla anlatılmıştır. İctihad mertebesine yücelebilmek, bu dört şer'i delilden hüküm çıkarabilmek için, bir çok bilgiyi elde etmek, bunun için de kendini tamamıyle bu yola verip hakkıyla çalışmak gerektir
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  4. #4
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 4- MÜÇTEHİDE İNANCIMIZ

    İctihad şartlarını kendisinde toplamış müctehid, gaybet zamanında, inancımızca, İmam aleyhisselam'ın ------------------
    5- Mesela müctehidin, mutlaka riyaziyeyi, hendeseyi hakkıyle bilmesi icabeder; aksi takdirde, mıras ve sefer hükümlerinde yanılabilir. (Mütercim)

    naibidir, mutlak olarak hakim ve reisdir; hüküm vermekte, halka hükmetmekte İmamın salahiyetine sahiptir. Onun hükmünü kabul etmemek, İmam'ın hükmünü kabul etmemektir; İmam'ın hükmünün kabul etmemek ise, Allah'ın hükmünü kabul etmemektir ki bu, sadık-ı al-i Muhammed'den aleyhi ve aleyhimüsselam, rivayet edilen hadise göre, Allah'a şirk koşmakla birdir. İctihad şartlarını nefsinde toplamış olan müctehid, yalnız fetva almak için kendisine müracaat edilmesi gereken şahıs değildir; o, aynı zamanda, ümmetin umumi vilayetine de sahiptir; hükümde, kazada, bir işi hall-ü fasl etmede de ancak ona müracaat edilir ve bu hususlarda, ondan başkasına baş vurmak, ancak onun emriyle caiz olabilir; nitekim hadler ve diğer cezalar da ancak onun emriyle ve hükmüyle icra edilebilir. İmamın haklarına ait hususlarda da başvurulması gereken makam, ancak odur ve bu derece ve umumi riyaset ve vilayet gaybet zamanında, İmam aleyhisselamın niyabeti dolayısıyla ve imam aleyhisselam tarafindan kendisine verilmiştir.
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  5. #5
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 5- allahu taala'ya ınancımız

    Allahü Taâlâ'nın var ve bir olduğuna, hiç bir eşibenzeri bulunmadığına inanmaktayız. Kadim'dir, zevali yoktur, ona zeval erişemez. Evveldir, ahırdır, bilendir, hükmedendir; adalet sahibi daimi diridir; gücü yetendir, ganidir, duyan-bilendir; yaratıkların vasfedildikleri şeylerle tavsif edilemez. Cismi, süreti yoktur, cevher ve araz değildir6 ağırlığı, hafıfliği yoktur; hareketi, sükunu olamaz; zamanı ve mekanı bulunamaz; kendisine işaret edilemez. Eşi, eşiti, benzeri, zıddı, zevcesi, oğlu, ortağı olmadığı gibi ondan başka bu vasıfları haiz biri de yoktur; "Gözler onu idrak edemez ve o, gözleri idrak eder."7 Onu, yaratıklarından birine benzeten ve yüzü, eli, gözü olduğunu söyleyen, yahud dünya göğüne indiğini, cennet ehline, ay'ın göründüğü gibi görüneceğini söyleyen, bu ----------------------
    6- Cevher: bizatihi, yani kendi varlığıyla var olan. Araz: var olabilmek için cevhere muhtaç olan şeydir. Renk, cisime nazaran arazdır, şekil ve heyet de öyle. Cisim, renk, şekil, heyete nazaran cevher sayılır. (Müretcim)
    7-En'am, 103. çeşit inançlara sapan, her türlü noksandan münezzeh olan yaratıcıyı bilmeyen kişidir ki o, kafır menzilesindedir. Vehimlerimizle, en ince anlamlara dek, hakkında düşünebildiklerimiz; İmam Muhammed Bakır aleyhisselamın buyurdukları gibi, ancak bizim mislimiz bir mahluk olabilir. Kıyamet günü, halka görüneceğini söyleyen, Onun cisim olmadığına inansa, onu teşbihden tenzih etse bile bu sözü, bir dil tekerlemesinden ibarettir ve küfre ulaşır; çünkü bu çeşit iddialarda bulunanlar, Kur'ân-ı Kerim'in, yahud hadisin zahiri anlamlarına kapılanlar, akıllarını, düşüncelerini bırakanlar, onları artlarına atanlar, o sözlerdeki istiare ve mecazlan anlamakta acze düşüp nazara, delile önem verenlerdir.
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  6. #6
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 6- tevhide dair inancımız

    Her hususta Allahü Tala'yı bir bilmenin vücübuna inanmaktayız. Zatı itibariyle varlığına, birliğine, bunun vücübuna inanmamız nasıl gerekse aynı tarzda sıfatlarında tevhid de vacibdir ve bu, ileride anlatacağımız gibi, sıfatlarının, zatının aynı olduğuna inanmak, zati sıfatlarında da benzeri bulunmadığına iman etmektir. O'nun, ilimde, kudrette naziri bulunmadığı gibi yaratmakta, rızık vermekte de şeriki, naziri yoktur ve bütün kemal sıfatlarında eşi bulunamaz. İbadette de O'na tevhid, aynı tarzda gerekmektedir; hiç bir vechiyle O'ndan başkasına kullukda bulunmak caiz değildir. Kullukların hiç bir nev'inde, vacib olsun, îlahiyyat......................................... ....................39 olmasın, namazlarda ve diğer ibadetlerde, ne suretle olursa olsun, O'ndan başkasını katmak caiz olamaz. İbadette, bir başka van, varlığı, O'na katan, müşriktir; kullukta O'ndan başkasına yaklaşmayı kasdeden, putlara tapan kişi hükmündedir. Yalnız, bazı kimselerin, zanlarına, vehimlerine uyup kabirleri ziyaret, yahud taziye meclisleri tertib etmek gibi hususlarda İmamiyyeyi kınamaları doğru değildir; çünkü bunlar, bu işler, ibadette Allah'dan gaynya yaklaşmak nev'inden olamaz. Bunlar, hastayı dolaşıp halini - hatırını sormak, gönlünü almak, cenazeyi teşyi etmek, mü'min kardeşleri ziyarette bulunmak, yoksula yardım etmek gibi temiz ve güzel işlerle Allahü Taala'ya manen yaklaşmayı kasdetmeye benzer, o çeşit işlerdendir. Hastanın halini -hatınnı sormak, hadd-i zatında, kulun Allahü Taala'ya manevi yakınlığını, Allahü Taala'nın razılığını sağlayan bir iştir; hastaya yakınlık kasdı yoktur ki Allah'dan başkasına kulluk etmeye benzesin; yahud da kullukta şirk koşmaya benzetilsin. Kabirleri ziyaret ve taziye meclisleri tertib etmek de bunlardandir. Kabirleri ziyaret ve taziye meclisleri, şer'i olan giizel ve temiz işlerdendir; fıkıh bilgisinde de bunların hükmü böyledir. Bunlarla, bazı kimselerin zannettikleri gibi ne ibadette bir şirk kasdedilmektedir, ne İmamlara kullukta bulunmak. Bu ziyaretlerle, bu meclislerle onlann adlan anilmakta, yaptıkları işler zikredilmektedir; bunlar, Allahii Taala'nın şeairini ululamaktır; "Ve kim Allah dininin hükümlerini ulularsa şüphe yok ki bu hareket, gönüllerdeki çekinme duygusundandır
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  7. #7
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 7- allah'ın sıfatlarına inancımız

    Cemal ve kemal sifatlannin, yani ilim, kudret, gina, irade, hayat gibi sübuti sıfatlann tümünün, zatına muzaf sifatlar olmayip zatının aynı olduğuna inanmaktayız. Vücüdu, ancak zati vücüddur; kudreti, hayati dolayısıyladır ve hayati, kudretidir. Daimi diri olduğundan gücü yetendir, gücü yeten olması dolayısıyla da daimidir. Sıfatlarında ve varlığında bir ikilik olamaz; öbür kemal sifatlannda da hal, böyledir. Sifatlar, mefhumlan bakimindan muhtelif görünmekle beraber hakikatleri ve varliklan bakimindan birdir; çünkü bu sifatlann varhklannda bir aynhk farz edilse, viicudda da teaddiid icabeder; bu ise tevhid inancına zıttır. Yaratmak, nzık vermek, evveli olmamak, yücelik gibi izafi olan siibuti sifatlar da, gerçekte bir tek sifata, yaratiklanna her an kayyum oluş sıfatına racıdir, sıfat, eserlerinin, hükümlerinin ihtilafına ragmen bir tek sifattan ibarettir. Celal sıfatları dediğimiz selbi sıfatlarsa, O'nda bulunmasına imkan olmayan sıfatlardır. Cisim oluş, hareket ve sükunda bulunuş, ağırlığa, hafıfliğe sahip olmak ve saire gibi sifatlar, O'nda bulunamaz; bütün noksan sıfatları, Zat-ı Bari'den selbetmek vacibdir; hatta
    bunların varlığındaki imkan dahi zat-ı Bari'den selb edilmelidir. Böylece selbi sıfatlar, kemal sıfatlarına, sübutı sıfatlara racı olur. Allahü Taala, her hususta, zatı bakımından birdir, vahid ve samed olması dolayısıyla da terkibden ve bütün selbi sıfatlardan münezzehtir. Sübuti sıfatların selbi sıfatlara ircai dolayısıyla zatın mahz-ı vücud oluşu, sıfatlarının ayn-ı zat olması ve her türlü noksan sıfatlardan münezzeh bulunuşu, vücüdla ademin aynı kıyasını uyandırmamalıdır. Sübuti sıfatların, zatdan ayrı mülahazası, kadim varlıkların taaddüdü ve vacib'ül-Vücudun şerikleri bulunduğu sonucuna varır. Emir'ül-Mü'minin ve Seyyid'ül-Muvahhidin aleyhisselam buyururlar ki: "Öz doğmluğunun kemali, O'nu noksan sıfatlardan tenzih etmektir; çünkü bilmek gerektir ki ne sıfat söylenirse söylensin, o sıfatla vasfedilemez; her sıfat, vasfedilenden gayrıdır; onunla bilinemez. Onu vasfetmeye kalkışan, onu bir başkasına eşit etmiş sayılır. Başkasını O'na eşit sayan, ikiliğe düşmüş olıır. İkiliğe düşen, tecezzisini kaail olıır; tecezzisini kaail olan, O'nu tanımamış olur..."
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  8. #8
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 8- adl hakkındaki inancımız

    Allahü Taala'nın kemale ait bütün sıfatlarının birinin de adl olduğudur; Allahü Taala'nın adil olduğuna, zalim bulunmadığına inanmaktayız. Kazasında cevretmez; hükümüne hayıflanmaz. İtaat edenlere sevab verir, isyan
    edenleri cezalandırır. Kullarına, güçlerinden fazla bir teklifde bulunmaz; onlara, hak ettikleri cezadan fazla da ceza vermez. Çünkü inanmaktayız ki Allahü Taala, herhangi bir vesile ile güzeli, iyiyi terk edip kötü işi işlemez; çünkü Allahü Taala, güzelin, güzel ve iyi oluşu, çirkin ve kötünün çirkin ve kötü oluşunu bilir. Bu bilgisiyle de güzel ve iyi işi yapmaya, kötüyü terk etmeye gücü yeter. İyiyi işlemekle bir ziyana düşmez ki onu terke muhtaç olsun, nitekim kötüyü de işlemeye bir ihtiyacı yoktur. Bütün bunlarla beraber O, hüküm ve hikmet sahibidir; işlediği şey, hikmete uygundur; en mükemmel düzene göredir.
    Zulmü ve kötüyü işleseydi, -ki şanı bundan yücedir-, iş, dört şekle dönerdi:
    1) O işi, haşa, bilmiyor, kötü olduğunu bilmediğinden yapıyor;
    2) Kötü olduğunu biliyor, fakat yapmaya mecbur; terketmeye gücü yetmiyor;
    3) Kötü olduğunu bilmekte, onu yapmaya mecbur da değil, ama yapmaya muhtaç;
    4) Kötülüğünü biliyor; yapmaya mecbur değil, ihtiyacı da yok; fakat abes olduğundan yapıyor ve bununla, haşa, kendini tatmin ediyor.
    Bu mülahazaların hepsi de, mahz-ı kemal olan Allahü Taala'ya noksan iras eder; bu yüzden de O'nun zulümden, kötü ve abes iş işlemekten münezzeh olduğuna inanmamız vaciptir. Ama müslümanların bazıları, haşa, Allahü Taala'nın kötü işi yapmasını, itaat edenleri cezalandırmasını, hatta asıleri, kafırleri cennete sokmasını caiz bilmekteler; onlarca kullara, güçlerinin yetmeyeceği işleri de, dilerse, emredeceğine, bunları terk edenleri cezalandıracağına, kendisinden zulüm ve cevir gibi şeylerin sudur edebileceğine, hikmete, maslahata uymayan, faydası bulunmayan işi yapabileceğine, "Yaptığından sorulmaz; onlardır sorumlu olanlar"9 ayet-i kerımesini delil getirerek inanmaktalar. Oysa ki Allahü Taala'nın şanı, bütün bunlardan yücedir ve kitabının muhkem ayetlerinde, "Ve Allah, kullarına zıılnıü irade etmez"10, "Ve Allah, fesadı sevmez"11, "Ve biz, gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık"12 ve "Biz, cinni ve insanları, ancak kulluk etsinler diye yarattık"13 buyurarak zulümden, bozgundan münezzeh bulunduğunu, boş, abes bir şey yapmayacağını beyan buyurmaktadır. "Tenzih ederiz seni, bunu boş yere yaratmadın
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  9. #9
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 9- teklif hakkındaki inancımız

    Allahü Taala'nın kullanna delil ve huccet ikaame ettikten sonra ve ancak güçleri kadar teklifte bulunduğuna, güçleri yetmeyen, bilgileri kavramayan şey'i teklif etmediğine inanmaktayız; çünkü acize, inadına
    9-Enbiya, 23. 10-Gaafir, 31. U-Bakara, 205. 12-Dühan, 38. 13- Zariyat, 56. 14-Âl-i İmran, 191. öğrenmeyene değil de bilmeyene, anlamayana teklifte bulunmak, zulme ait işlerden sayılır. Aynı zamanda, hükümleri, teklifleri öğrenebileceği halde oğrenmeyen cahilin de Allah katında sorumlu olduğuna, bu taksiri yüzünden cezalanacağına inanırız. Çünkü aklı başında ve hür insana, şer'i hükümlerden ihtiyacı olanları öğrenmek vacibtir. Allahü Taala'nın, düzene kavuşmaları, hayırlara ulaşmaları, daimi kutluluğa ermeleri için kullarını doğru yola irşad buyurduğuna, şer'i hükümleri buna gore teklif ettiğine, onları, kendilerine zarar verecek, bozguna uğratacak, sonlarını kötü kılacak şeylerden nehy ettiğine de inanmaktayız; itaat etmeyeceklerini bilse bile emir ve nehiylerini onlara iblağ buyurmuştur; çünkü bu, kullarına lutuftur, rahmettir. Kullar, işledikleri şeylerin çoğunu bilmezler, dünyadaki ve ahiretteki hayır yollannı, tam olarak tasarlayamazlar; kendilerini zarara, mahrumiyete uğratacak şeylerin çoğundan gaaflet edebilirler. Zatı itibariyle Rahman ve Rahim olan Allahu Taala'nın bu lutfu, bu rahmeti, mutlak kemalinin icabıdır ve zatından aynlmaz; kullar O'na itaat etmemekte, emirlerine, nehiylerine uymamakta ayak direseler, ısrar etseler bile bu lutfu, bu rahmeti onlardan esirgemez
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

  10. #10
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart 10- kaza ve kader hakkındaki inancımız

    Mücebbire15 diye adlandırılan toplum, yaratıkların fıilleri olmadığı, bütün fıillerin failinin, Allahii Taala olduğu kanaatine sapmıştır. Onlara göre Allah, haşa, insanlara cebren isyana dair işler işletmekte, böyle olduğu halde de onları cezalandırmadadır; itaata dair işlere cebretmekte, aynı zamanda da onları sevaba nail eylemektedir. Onlarca kulların fıilleri, gerçekte, Allah'ın fıilleridir; fakat şu var ki bu hususta kullar, o fıillere mahal olmaktadır.16 Bu inanç, eşyadaki sebebiyyeti inkarın sonucuna varır; gerçek sebebi yaratan ise şeriki olmayan Allahii Taala'dir. Bu inanca sapan, Allahii Taala'ya zulmii nisbet etmektedir, oysa bundan münezzehtir. Bir başka toplumsa "Mufavvıza" diye anılmaktadır. Onlara göre Allahü Taala, bütün fîilleri yaratıklarına tefviz etmiş, gücünü, takdirini, kaza ve kaderini onlardan kaldırmıştır. Bu inancı güdenlerce efali, Allahii Taala'ya nisbet etmek, ona noksanı nisbet etmektir. Varlıkların sebebleri vardır ve bütün sebebler, sebebleri meydana getirene, ilk sebebe, Allahii Taala'ya irca edilirse, bu, 15- Bu söz yerine daha ziyade "cebriyye" sözü kullanılır ve bu inancı güdenlere "cebri" denir. (Mütercim). 16- Vahdet-i vücud inancında aşırı gidenler ve her şey'i Allah'ın zuhuru, varlıklan, mezahiri sayan sufiler, vahdetin ilk merhalesi olarak "tevhid-i ef'al"i kabul ederler. Bütün fiillerin, gerçek faili, onlarca Allah'dır; iyi kötü, hayır, şer, nisbet ve itibardan meydana gelir; hadd-i zatında her iş, failinin mazhariyetine, istidadına göre doğrudur ve gerçek fail, Allah'dır; görülüyor ki bunlar, daha da ileri gidiyorlar. (Mütercim). Allah'ın gücünü iptal sonucuna vanr ki bu da, yaratışta, ona, ondan gaynyi da şerik koşmaktır. Bizim inancımız ise, tertemiz İmamlarımız (aleyhimüsselam)dan gelmektedir. O inanç da bu iki inancın ortasındadır, yani gerçek, bu ikisinin arasındadır. Bu iki inancin kelamcilannin delillerindeki çelişkiler, insanı hayrete düşürür. Bir toplum, ileri gitmiştir, öbürü ise geri kalmıştır. İmamımız Cafer Sadik aleyhisselam, bu orta yolu, meşhur "Cebir de yoktur, tefviz de; fakat iş, iki işin arasındadır" buyruklarıyla bildirmişlerdir. Bu sözün etraflıca anlamı ve özet yoluyla ifadesi şudur: İşlerimiz, bir bakıma bizim işlediğimiz işlerdir; bunları işlemeye gücümüz, ihtiyarımız vardır. Fakat bir başka bakımdan da bu işler, Allah'ın takdirine bağlıdır, kudretine dahildir. Allahü Taala, bize, işlediğimiz işleri zorla işletmemektedir; aksi halde yaptığımız kötülüklere karşı bizi cezalandırması zulm olurdu. Bunları işlemekte bizim gücümüz, ihtiyarımız vardır; ama işlerimizi, ancak kendimizin işlememiz hususunda da bizi başı boş bırakmamıştır; yaptıklarımızı, O'nun kudretiyle yapmaktayız. Gerçekte yaratış da O'nundur, hüküm de O'nun; emir de O'nun ve O, her şey'e gücü yetendir, kullarını gücüyle kavrayandır. Hasih Kaza ve Kader, Allahü Taala'nın sırlarından bir sırdır. Kim bunu, ileri varmadan, geri kalmadan anlarsa, hüküm budur; bu hususta fazla incelemeye kalkışırsa sapıklığa düşebilir, inancı bozulur; çünkü bu, öyle güç ve ince felsefı bir bahisdir ki ancak binde bir kişi kavrayabilir. İnsanın, Eimme-i Etharın, (aleyhimüsselam), buyurdukları gibi, gerçeğin, ikisi arasında olduğuna mutlak olarak cebir ve tefvizin bulunmadığına inanması yeter. Esasen bu, mutlaka etraflıca, inceden inceye araştırılıp inanca varılması gereken itikaadi asıllardan da değildir.
    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş