Oğuzların Bozok kolundan gelen Kayı boyunun bir cihan devletine gebe olduğunu keşfeden Şeyh Edebali, damadı Osman Gazi’ye diyordu ki “insanlar vardır şafak vakti doğar, akşam ezanında ölürler.” Günümüzde de bazı insanlar uygun bir “iklim” bulabildikleri için akşam vakti ortadan kaybolup sabah yine görünebiliyorlar. Kayılar, Oğuz Hanın altı oğlundan biri olan Kün Hanın büyük oğlu Kayı’nın soyundan gelen bir oymaktır İşte bu soydan gelip kendi adı da Kayı Alp olan ve Oğuz Hanın kırkıncı

Bu konu 1298 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
KAYI ALP 1298 Reviews

    Konuyu değerlendir: KAYI ALP

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1298 kez incelendi.

Konu: KAYI ALP

  1. #1
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    753
    @Vuslata Hasret

    Standart KAYI ALP

    Oğuzların Bozok kolundan gelen Kayı boyunun bir cihan devletine gebe olduğunu keşfeden Şeyh Edebali, damadı Osman Gazi’ye diyordu ki “insanlar vardır şafak vakti doğar, akşam ezanında ölürler.” Günümüzde de bazı insanlar uygun bir “iklim” bulabildikleri için akşam vakti ortadan kaybolup sabah yine görünebiliyorlar.

    Kayılar, Oğuz Hanın altı oğlundan biri olan Kün Hanın büyük oğlu Kayı’nın soyundan gelen bir oymaktır
    İşte bu soydan gelip kendi adı da Kayı Alp olan ve Oğuz Hanın kırkıncı göbekten torunu olduğu söylenen bir bey 1071’den sonra Kayıhanlı boyunun başında, Türkmenistan’da Merv civarındaki Mahan’dan çıkıp Van Gölü’nün kuzeybatısındaki Ahlat’a gelip yerleşmiştir. Bu beyin ahfadı (torunları) sırasıyla şöyledir: Oğlu Satuk Alp, onun oğlu Gök Alp, onun oğlu Kaya Alp ve onun da oğlu Gündüz Alp.
    Bu Gündüz Alp’in yine Kayılardan olan Artukoğullarının isteği üzerine, Ahlat’dan çıkıp Halep diyarına doğru göçerken Caber Kalesi yakınlarında atı ile beraber Fırat nehrine düşüp boğulduğu ve o civarda, bugün Türk Mezarı olarak anılan yerde gömüldüğü bilinmektedir.
    Gündüz Alp’in hazin ölümünden sonra oğullarından ikisi (Sungur Tekin ve Gündoğdu) aşiretin –bu olayı uğursuz sayan- bir bölümü ile beraber tekrar ata yurdu Mahan’a dönmek üzere Horasan’a doğru yola çıktılar.
    Kayı boyunun diğer bölümü ise Gündüz Alp’in öbür oğulları Ertuğrul Bey ve Dündür Bey başkanlığında Erzurum yakınlarında – o zamanlar Anadolu Selçukları topraklarında bulunan -Sürmeli Çukur adındaki yere gelip kondular.
    Moğol ordusu ile Sultan Alaüddin çerilerinin bir savaşında seçkin süvarileriyle Moğolların üzerine hücum eden Ertuğrul Bey bunların bozulmasını sağladığından, Sultan kendisine hilat (kaftan) ve donanmış bir at göndererek Selçuklu ülkesinde dilediği yerde yerleşmesine ruhsat verdi.
    Bir süre sonra Kayı boyuna Söğüt kışlak ve Domaniç yazlak olarak bağışlanmış olup, Ertuğrul Bey dörtyüzkırk kadar Kayıhanlı obasıyla gelip buralara yerleşmiştir.
    Bu aşirette gerçekten dünya döndükçe yaşayacak bir cihan devletinin belirtilerini görmek mümkün idi. İslâm ahlâk ve fazileti, Türklük gurur ve şuurunu temsil eden bir devletin çekirdeği.
    Dürüstlük orada, insana değer verme orada.
    San’ata ilgi, doğaya sevgi, ilime saygı orada.
    Halka hizmetin Hak’ka hizmet olduğuna inanan bilge devlet adamları orada.
    Daha o tarihlerde Domaniç Yaylasından Söğüt’teki kışlağa dönüşlerde oymağın ekonomik, sosyal ve siyasi işleri tam bir cumhur nizamı içinde görüşülür, tartışılır, karara bağlanırdı. Eylül ayında kış hazırlıkları yapılırken şölenler düzenlenir, toylar verilir, spor ve san’at gösterileri yapılırdı.
    Bugün Bilecik’te yüksek bir kayalığın üstüne kartal yuvası gibi konmuş olan türbesinden hala “ufkun ötesini” gözleyen Şeyh Edebali bir ahi şeyhi idi. Yani sevgi ve saygıyı, sosyal dayanışmayı, el birliğini, gönül birliğini ve kardeşliği temel ilke olarak benimseyen; köklü, sağlam ve düzenli bir toplum kurmayı amaç edinen derneklerin şeyhlerindendi. Zaten ahilik denince kardeşlik, dostluk ve arkadaşlık akla gelirdi.
    Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye nasihat ederken büyük fikir adamlarının çağlar boyunca pişirip kotardığı düşünceleri dile getiriyordu.
    “Güçlüsün, akıllısın, ilim sahibisin. Ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.” diyordu. Ona her şart altında aklıselim (sağduyu) ile davranması gerektiğini söylüyordu.
    “inancını yitirirsen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.” diye öğüt veriyor ve böylece ülküsüz insanların acıklı halini gösteriyordu.
    “Unutma ki yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir” diye hem tedbirli olmayı hem de alçak gönüllü davranmayı öneriyordu.
    “Haklı olduğunda mücadeleden korkma!” diyerek faziletin ne olduğunu açıklamış oluyordu.
    Devletlilerin, erdemli ilim ve fikir adamlarına saygı gösterip onların sözünü dinlediği dönemler “yükselme çağı” diye tarihe geçmiş ancak reform adı altında materyalizmin esiri olan kafalar yönetime hâkim olduğunda çöküntü başlamıştır.
    Bu yolculukta doğru yoldan sapan yöneticiler gününü gün eden, ancak akşam karanlığında yok olup giden insancıklar gibidir. Bir ülkede “pabucu dama atıldığı” halde yine “orta oyununa” çıkıp “kavuklu” rolüne soyunabilen adamlar varsa, o ülkede olaylardan hiç ibret alınmadığının işaretidir. Asıl rolü “pişekârlık” olan bu kişilerin “seyircileri” yine de oyalayabilmeleri gerçekten düşündürücüdür.
    Demek ki ilim adamları mutlaka erdemli olmalı ve kendisine devlet adamı diyebileceğimiz kişiler de bunların rehberliğine itibar etmeli ki onların devleti ayakta kalabilsin.



    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: KAYI ALP

          Kategori: Türk Tarihi

          Konuyu Baslatan: Vuslata Hasret

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1298


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş