Ferhat’ın yoluna çıkan dağın adı unutuldu. Şirin’i hapseden zindanların duvarları çoktan toz oldu. Ferhat’ın Şirin’e aşkı dillerin ucunda sımsıcak konuşuyor, kalplerin taraçalarında terütaze nefes alıp veriyor. Dağ yıkıldı, duvarlar unutuldu, araya girip ayıranların isimleri anılmadı; ancak Ferhat’ın kalbinde olan, Şirin’in ruhunda gezinen aşk dağ gibi dimdik ayakta duruyor, yamaçlarını süsleyen pınarlardan nice dudak hâlâ daha ab-ı hayat içiyor... Ağlama ey aşk, ağlama ki, Leylâ’yı Mecnûn’a

Bu konu 4555 kez görüntülendi 5 yorum aldı ...
Ey Aşk... 4555 Reviews

    Konuyu değerlendir: Ey Aşk...

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4555 kez incelendi.

Konu: Ey Aşk...

  1. #1
    ŦєŁєรмє - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    539
    Konular
    168
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŦєŁєรмє

    Standart Ey Aşk...

    Ferhat’ın yoluna çıkan dağın adı unutuldu. Şirin’i hapseden zindanların duvarları çoktan toz oldu. Ferhat’ın Şirin’e aşkı dillerin ucunda sımsıcak konuşuyor, kalplerin taraçalarında terütaze nefes alıp veriyor. Dağ yıkıldı, duvarlar unutuldu, araya girip ayıranların isimleri anılmadı; ancak Ferhat’ın kalbinde olan, Şirin’in ruhunda gezinen aşk dağ gibi dimdik ayakta duruyor, yamaçlarını süsleyen pınarlardan nice dudak hâlâ daha ab-ı hayat içiyor...

    Ağlama ey aşk, ağlama ki, Leylâ’yı Mecnûn’a uzak eyleyen çöl kaç kere kurudu, kumlarını kaç rüzgârın hoyrat eteklerinde savurdu ama Leylâ’nın gözyaşları hâlâ daha aşıkların yanağını yıkıyor, Mecnûn’un deliliği her gece aşıkların aklını başına getiriyor. Çöl kaybetti ey Leylâm; senin adın kaldı. Aşkı hor görenlerin adı çöllerin kumları gibi kimliksiz kaldı ama Mecnûn’un hatırı hep kaldı.

    Yûsuf ile Züleyhâ’dan geriye ne kaldı ey aşk? Mısır sultanının adı hiçbir şiire sızmadı. Yûsuf’u satanların esâmesi okunmuyor, Yûsuf’a canını veren Züleyhâ, bak nasıl da hayretle anılıyor. Üzülme ey aşk, üzülme, yüzünü yıkayan gözyaşların nice Yâkub’un gözlerini açmaya ayarlı. Sultan kaybetti, kuyu kaybetti, zindan kaybetti, Yûsuf kazandı, Züleyhâ kâr eyledi.

    Zavallı Züleyhâ...Senin için ne müşkiller yaşadı ey aşk. Yûsuf’a sarmaşıklanan yüreğine söz geçiremedi senin yüzünden. Bir Mısırlı Züleyhâ varmış desinler diye yapmadı bunu elbet. Senin için yaptı, aşk için yaptı. Arada haram vardı ey aşk. Sen ona helali götüremedin. Ona nasip olmadı Yûsuf. Onun sevdası mahşere kaldı.

    Sen eskisin ey aşk. Çok eskisin. Eskicilerin alıp satamadığı kadar yeni, insanlık tarihi kadar eskisin. Her yerde, her yürekte farklı bir elbiseyle çıkıyorsun karşımıza. Ama hep aynısın. Senin adını kim koymuş bilmiyorum. Ama her yerde hazır bekliyorsun. Ve aslında yenisin, yepyenisin. Bu kadar yeni olmasan, bu kadar dolaşık olur muydu ayaklarımız senin yolunda. Kimse aşkın ustası olamadı, kimse seni kuşatamadı. Kimse tedirginliğini bırakamadı senin yanında, kimse kalbini sakin kılamadı kucağında. Hep acemi hep acemi olduk yolunda.

    Sen aşksın...Sen hem hayal, hem gerçeksin. Hem ırak, hem yakınsın. Bazan güneş kadar yakıcı, bazan sularca serinsin. Bizi yücelten büyütensin. Sen ateşsin...Sen her şeyi arıtır, temizlersin. Sen suların bile susadığı susun; hiç bitmez serinliksin, hiç bilinmez derinliksin.

    Çünkü sen bize ta ötelerden armağansın. Sen güzelsin, sen Tanrı misafirisin kalbimizin kapılarında. Seninle yıkanmayan gönüller paslı, seninle tanışan yürekler yaslı ey aşk. Tüm cefana rağmen seni gönüllerin efendisi bildik. Bin türlü yüzünü bin türlü sevdik.

    En güzel şarkılar senin için söylüyor ey aşk...Senin için geldi bahar.. Nisan yağmurları senin için yağıyor şemsiye şemsiye...Nevruz çiçeği senin için el verdi çiğdeme. Aşıklar senin için baharı bekliyor. Yaseminler, ıtırlar, yaban gülleri senin için desteleniyor ...

    Sen aşksın...

    Anlamını bilemeyip önümüze kattığımız... Ama çok ucuzladın artık. Kurşuni binaların kasveti altında görünmez oldun. Ne Mecnûn’u kaldı dünyanın ne de Leylâ’sı. Öksüz kaldın... Yetim kaldın... Saltanatın bitti.

    Sen aşksın ya; tüm dünya sana kurulu sanırdım. Oysa ayarlar bozulmuş. İbre yalan yanlış işliyor. Yalancıktan açılan kapılarda kalıyorsun. Görünmez bir cadı, olmadık büyüsüyle seni kolluyor.

    Sil gözünün yaşlarını ey aşk, sil ki, onların isimleri ayrık otlarına konulacak; seninki de benimki de aşığınki de güllerin kokusunda her daim koklanacak!

    Demek artık gidiyorsun. İnsanlara veda etmeden sessizce... Sana kör olmuş, sana sağır olmuş, sana lâl olmuş gönüllerden çekiliyorsun, seni unutmuş zihinlerden kaçıyorsun. Haklısın. Seni haraç mezat pazarlarda ucuza sattık ey aşk. Yûsuf’u kuyuya atar gibi. Meze yaptık seni düşkünlüklerimize. Ferhat’ı dağın ardında unutur gibi. Aşk haritaları çizemedik kalbimize. Mecnûn ile Leylâ arasında çöller yayar gibi. Sınırlarımızı oluşturamadık. Seni kalbimizin en mutena yerine koyamadık. Kerem’i Aslı’ndan koparır gibi.

    Aşksızların dünyasında yalnız kaldın ey aşk... Seni kaldıracak, sana kanacak bir dünya var mı dersin? Giderken bize bir esinti bırak da öyle git. Kanayan ruhumuza belki merhem olursun. Mecnûn’un çölünden, Ferhat’ın dağından, Kerem’in külünden ne varsa al götür ey aşk. Ta ki bu hasret biz aşksızların, aşkı unutmuşların yüreğini tutuştursun.

    Biz insanları, hayatın kalbine çeken güç sensin. Dağları deldiren sen, çölleri geçiren sen, dağları ovaları aşıran yine sen. Rabb’imizin ruhumuza üfürdüğü musikisin. Ruhumuz seninle buldu ahengini. Bilemedik. Anlayamadık. Bizi affet ey aşk... Öyle kaybettik seni ki kaybettiğimizi bile bilemedik. Affet bizi ey aşk...


    (Ç)alıntı


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Ey Aşk...

          Kategori: Aşk Hikayeler

          Konuyu Baslatan: ŦєŁєรмє

          Cevaplar: 5

          Görüntüleme: 4555


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Ŧєℓєรмє

    !!!...υğяαşмα вαвα уσяgυη...!!!




    ßoşver,hep aynı masal..."Hayat ve ßen"işte hepsi bu kadar.....

    Ŧєℓєรмє

    вιяαz ѕєνιηç вιяαz нüzüη.

  2. #2
    NAZLICAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.08.2009
    Yaş;
    41
    Mesajlar
    819
    Konular
    189
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    552
    @NAZLICAN

    Standart

    Ey Aşk! Sen nasıl bir şeysin ki, bu kadar sessiz ve de derinden yaklaşabiliyorsun…
    Ey aşk! Düzeni bozulmuş dünyayı bir de sen ters düz ediyorsun…

    Kalbim birine adanıvermişti, şarkılar söylüyordum ardından boğum boğum. Sonra baktım ki şarkılarımız bile farklıymış, bedenler birbirinden ayrıyken.

    Ey Aşk! Nasıl bir şeysin ki, arada yalnızlığa karışıyor bazen de sevilenin ardından akıtılan gözyaşı oluyorsun… Bir kere olsun bile dinlemedin beni, hep kendin şarkılar söyledin durdun… Bir kere olsun bile yüreğimdekileri göremedin gelip yerleştin, aniden oturdun… Ey Aşk! Yalpaladım sayende… Şimdi çok sevsem bile nafile…

    Sen benden seni ve de çok sevdiğimi aldın… Şimdiden sonra sevebilsem ne fayda? Ey aşk! Sen nasıl bir duygusun ki, en körü en aptalı bile mutlu edebilecek kıvama getiriyorsun… Ama bazen de öyle çok mutsuz, öyle çok derbeder ediyorsun ki gülebilene yeniden bir kez daha aşk olsun!

    Aldığım ilhamları bir gün sana geri vereceğim, yeniden mutluluk reçetemi yazabilmen için… Ey aşk! Çok seviyordum ben, en az senin kadar, ölesiye birini…

    Sana anlatmıştım onu… Ona da anlatmıştım isterse senin bizim olabileceğini sonradan bizi “biz! ”diyip yaşatabileceğini… Kabullendi sanmıştım… Şimdi parçalarım farklı yerlerde, her biri en umulmadık köşelerde… Ey aşk! Bizi kandıran sen değildin; senle beni kandırıp da kaçan oydu… Artık faydasız her şey…

    Bu mukadderat değişmeyecek… Şansı bol olsun diye dualarımı etsem, şanslarım bana küsecek, yüreği daima sevgiye doymuş olsun desem, yüreğim elini eteğini çekecek… Gözleri hiçbir zaman ve de hiçbir an yaş dolmasın desem, gözyaşlarım kuruyup ah edecek… Söyle şimdi ne yapayım ben ey aşk! Çamura bulanmış ve yeniden yeni yüreklerde yeni bedenler de çaremi ararken, söyle ben şimdi ne yapayım?

    Ey aşk! Mademki çok uzaktık onunla birbirimize… Neden yakınlaştırdın bizi? Mademki bir zaman sonra el olacaktık, bir başka sevda fırtınalarında esen rüzgâr olacaktık, neden bizi yakınlaştırdın? Ey aşk! Mademki acını yüreğimin en dibine atacaktın? Neden mutluluklarımla helâlleşmeme bile fırsat tanımadın?

    Aşk! Sen nasıl bir şeysin ki aynı anda güldürüp aynı anda ağlatıyorsun… Sen nesin ki, kendini ne sanıyorsun? Yeniden gülebilmek için diyorum ve de yeniden sevebilmek için… Ona bile şans tanımıyorsun! Yalpaladım, lekelendim, en dipte bir yarayım şimdi… Ey aşk! Mademki onu uzaklara salacaktın neden yakınıma getirdin, neden yüreğime eriştirdin? Sitemler bitebilseydi sözleriyle boğulan çok olurdu…

    İyi ki de sitemler var… Haykırış tabloları yerine… Son kez ve de bir kez daha dinle aşk! Affedilemez bir sevda türküsü dinlettin bana… Bunun için kızgın olmalıyım sana… Lâkin eğer şimdiden sonra umut takvimine koşturursan yüreğimi ve de bedenimi… Affedebilirim o zaman seni… Bu kez mutluluğun bayrağını devralmama fırsat ver…

    Ey aşk! Eziyetlerini boşluğa sal da, beni sar… Sonra ben de sarayım yüreğime yol olmasını istediğimi… Yanlışlar ve de geçmişin en acı yüzü silinsin bir anda…

    Aşk! Kabul ediyorsan bir kez daha sevindir gönlümü, kabul etmiyorsan var git yoluna… Bir zaman sonra selamını alırım belki, o hiç ummadığım yansımandan...

    Hiçbir şehre sığmadı yüreğim.
    İstanbul sen de yüreğimi ayaklarına doladın.
    Ve sen düştün ben kanadım.
    Ezildim yarama yine koskoca bir kenti bastım...

  3. #3
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart

    ellerinize saglik devamini dilerim

  4. #4
    Canbazdı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2008
    Mesajlar
    654
    Konular
    24
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    602
    @Canbazdı

    Standart

    meşhur bir imam a bir öyrenci getirirler
    efendim bu cocuk cokterbiyeli cok zeki yaşıtlarının üstünde bilgili bir cocuk..bunu öyrenci olarak kabul edermisiniz derler..
    imam sorar
    kaç yaşındasın
    19 efendim
    hiç aşık oldunmu
    hayır der öyrenci
    imam yanında kilere döner..bu cocuktan hiç birşey olmaz götürün burdan..der...canbazdı

  5. #5
    ŦєŁєรмє - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    539
    Konular
    168
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŦєŁєรмє

    Standart AŞK HAYAT VE ÖLÜM



    Yere düşen sararmış yaprağın sana öğrettiği hüzünle baktın ağaçlara...
    Rüzgâr esiyor ve sırası gelen yaprak düşüyordu yere...
    Öte yandan topraktan ağacın köklerine yine bir can yürüyordu.
    Sonbaharın içinde ilkbahar, ölümün içinde hayat saklıydı......
    Yaprağın ölümü ağaçta başlıyordu.
    Ama ölüm asla bir yok oluş değildi.
    Ölüp ölüp dirilmenin sırırını o gün bu sarı yapraklar fısıldamıştı sana.
    Bunu öğrendiğin gün, kıyametin bu dünyada başladığını, ölümü içinde hep gezdirmen gerektiğini kavradın.
    Sonra bir kelebeğin ölüsünü gördün yaprakların arasında...
    Sonra çığlık çığlığa uçuşan bir kuş sürüsü böldü dikkatini.
    Göçmen kuşlar olmalıydı bunlar...Sıcak iklimlere göçüyorlardı.
    Ölüm de öyleydi işte...Bu dünyadan sıkılan ruh, ölümle ebediyete kanat çırpıyordu.
    Eve döndüğünde gördün ki bir kardeşin doğmuş...
    Hayat işte, demeye kalmadan, komşunuzun öldüğünü işittin.
    Hayat'ı ölüm takip etti.

    *
    Güneşi, ayı ve yıldızları tabir eden Yusuf'u hatırla şimdi.
    Kuyu, ölüm müydü hayat mıydı?
    Ve İbrahim'i...Ateş, ölüm müydü, hayat mıydı?
    Eğer, ölümle hayatı ayırmaya kalkarsan bitmez sorular...
    Birliği görmek gerek.
    Kızgın çöllerde hangi dersi öğretir develer...
    Dağ başlarında kartallar...
    Sen, oturmuş ölene ağlıyor, doğana seviniyorsun.
    Peki hangisi daha gerçek ve aşk bunların arasında nerede duruyor?
    Bunu anlamak için, seccadene iyi bak...
    Dünyanın sana sunduğu şekerin zehir olduğunu başka türlü nasıl öğrenebilirsin.
    Güvercinler, neden hep cami avlularında olurlar?
    Neden şadırvanlardaki suyun sesi bir başkadır?
    Ezan sesi, nasıl böler gecenin karanlığını da aydınlığın kapısını açar
    ve güneşi çağırır dünyaya...
    Güneş, batınca yok olmaz ki, yeniden doğar.
    Ölmek ve dirilmek üzerinde düşünürken bunları da fikret...
    Ama güneşi yeniden doğuran nedir ki aşktan başka?

    *
    Ahmed, Mahmud ve Muhammed olanın aşkına!
    Üşümüşse ruhun, namazın sıcaklığına sığınıp gelmez misin kendine...
    Oruç, melekleri görünür kılmaz mı?
    Dünya kayalıklarının uçurumlarında zekat elimizden tutmaz mı?
    Hacılar Kabe yollarına döküldüklerinde çöller aşka boyanmaz mı?
    Kandil geceleri sadece mahyaların ışığı mı yanar?
    İçimizin kandilleri yanmaz mı?
    Yeter ki yokluğun kapısında ol ve varlığın kapısı çal.
    Çözülür o zaman muamma.
    Şerh eder canını ulu bir sultan.
    Yeter ki kapıda ol.
    Suretinden çıkarak, dünyayı ardında bırakarak.
    Gül yaprağına düşen çiy de bir şey söylemez sana...
    Hele bir leylaklar arasından geç bakalım, duymaz mısın İsa nefesini...
    Teslim ol ve bekle.
    Seni de bulur bir tecelli rengi...
    Bir bahara uyanır, o zaman çiçeklerinin boyunların bükük olmadığını
    ve hiç solmadıklarını görürsün.
    Sarı yapraklar dünyada kalır, sen ebedi bir baharın soluğuyla dirilirsin.
    Gördün ki sen yok oldun.
    Aşk dirildi.

    *
    Bir hayat bekliyor beni...
    Oysa ben bir geceyi bekliyorum bir mağarada...
    Bu tenha saatlerin içinde seni bekliyorum.
    Tecellini bekliyorum.
    Dalgasız yer altı sularının sakin sesleri geliyor kulağıma...
    Yanılmışım, yarasının gözleri görüyor.
    Anka, küllerinden yeniden doğuyor.
    Ölüm güzel görünüyor gözüne...
    Yeşil gözlerini hayata kapatıyor genç bir kadın...
    Gözlerini dünyaya kapatıyor fakat başka bir iklime açıyor.
    Kapalı sandığımız gözler açık. Bir gelincik tarlasının içinde uyanıyor bir böcek.
    Göz, kendini görüyor aynasında...
    Rüzgar, saçlarınla oynarken aşk, kapıdan içeri giriyor.
    Aydınlanıyor mağara...
    Tenhalık, zuhuratla ziynetleniyor.
    Yer altı suları coşuyor.
    Anka gökyüzüne kanat çırpıyor.
    Yeşil gözlü kadın, meleklerle konuşuyor.
    Dışarısı yangın yeri. Sen görmüyorsun.
    Gök gürültüsü, yağmur...Sen, duymuyorsun.
    Kafileler geçiyor gözlerinin önünden.
    Arkalarında karıncalar, üzerlerinde kuşlar...

    *
    Muhabbet yeli senin ülkenden.
    Veysel Karani, hasretinden ağlaya ağlaya gözlerini dünyaya kapatsa da
    kokunu duyuyor senin.
    Hicretin emin bir beldede vuslata dönüşüyor.
    Medine'nin gülleri açıyor.
    Değişiyor bozkırın rengi...
    Üzerinde ebabil kuşları...
    Sönen mum, ışığına yeniden kavuşuyor.
    Bağı çözülüyor dilinin.
    Şelaleler akıyor içinde...
    Yakub'un gözleri açılıyor.
    Ey can gözüm, sevinç tufanım!
    Üfle nefesini, üşüdüm, hırkanı ver.
    Eskidi tahammül giysilerim.
    Aşk, kader gibi doğsun içimde.
    Melekler yeni bir şiir söylesin.
    Halvete girelim. Ayin başlasın.
    Sema edelim. Can verelim.
    Can bulalım hicranlar içinde vuslat demine erelim.
    Hu diyerek, hu...
    Gözlerim gördü ki, aşkı en iyi dalgalar tanıyor.
    Bir kadının göğüslerinde çoğalıyor bereket...
    Aşk, masumiyet elbisesiyle yürüyor hayatın içinde.

    *
    Zamanın dehlizlerinden geçtik. Nice berzahlara girdik.
    Nice uçurumlar tanıdık.
    Nice sular içtik...Bitmedi yolculuk.
    Başlangıcı yok ki bitişi olsun.
    Çünkü Sen'den sana doğru bir koşu bu...
    Kıraç tarlalar buğday başaklarının rüyasını görürken,
    her ırmak bir deniz düşüyle kendinden geçerken yolda nice Mecnun'lar gördük...
    Nice Leylalar sevdik.
    Ay ışığı, ay ışığı...Söyle bana...Benim yıldızım hangisi...
    O, buralarda bir yerde biliyorum.
    Göremeyen benim. O, önümde bir ışık ama gözlerim manaya kapalı...
    İşte onun derdindeyim. Bunun için yoldayım.
    Zeytin ağaçlarının arasında, incir bahçelerinin içinde o var.
    Biliyorum ama görmüyorum.
    Görmem için bana onun gözü, söylemem için bana onun sözü gerek.
    Bunun için susuyorum ve bunun için yoldayım.
    Biliyorum ki, sular en çetin kayaları oyup bir yol buluyorlar denize...
    Aşk, aşk diye çağıldıyor sular.
    Dersimi öğreniyorum.

    *
    Gölgeleri geçip sabahın ilk ışıklarıyla tekrar düşmeliyim yola...
    Ne hayat, ne ölüm...
    Beklediğim haber, bir karıncanın bilgeliğiyle ulaşıyor bana...
    Nefsimin fısıltılarını ebediyen susmaya mahkum edip
    gönlümün pencereleri açıyorum hayata ve ölüme...
    Aşk penceresinden bakınca ikisi de engel olmuyorlar yolumda...
    İşaret verip çekiliyorlar kenara...
    Bir köprüden geçiyorum...Ötesi yok artık...
    Başka bir iklim, başka bir rüya...Hakikatin kendisi olan bir rüya...
    Su içiyorum bir çoban çeşmesinden.
    Kıyısında bir nergis göz kırpıyor bana...
    Evin balkonundaki sarmaşıkları hatırlıyorum.
    Kuru bir ağaca sımsıkı sarılıp ona hayat veren sarmaşıkları...
    Rüzgar, bir sır fısıldıyor söğüt ağacına...Duyuyorum.
    Anlıyorum ki toprak aynı toprak, hava aynı hava...
    Hiç değişmediler. Nasılsalar öyle kaldılar.
    Değiştiklerini sanan bizdik.
    Ağacı ağaç, toprağı toprak sanıp ötesini görmeyen bizdik.
    Şimdi gecenin içinde karanlığın ta orta yerinde sabah konuşuyor.
    Her şey konuşuyor.
    Ama söyledikleri yalnızca bir kelime...
    Can kulağımı veriyorum onlara...
    Uysal bir menekşe oluyorum toprakta...
    Ne hayat ne ölüm, aşkı söylüyor dilim.

    *
    Ey ağaçtan yere düşen yaprak...
    Geldiğin yer topraktı yine ona döndün...
    Varlık çıktı, gölge kayboldu. Çöl, susuz; ağaçlar yapraksız değil.
    Kuş, kafesini kırıp dallarına konuyor. Şahidi benim.
    Biliyorum ki akşamın indiği yerde karanlık yok.
    Perdeyi aç. Güneş doğdu, sabah oldu.
    Ne olduysa işte orda oldu. Aşkın kapısında, gördün ki kelimeler hayat buldu.
    Ölen yokmuş aslında...Âşıklar ölmez imiş.
    Şimdi önünde durduğun kaya, bir ayna...Neler gösteriyor, neler söylüyor sana...
    Seni buldum, gittin sanmıştım gitmemişsin. Giden benmişim.
    Ey aşkın Sultanı! Senden güzel ne var ki?
    Ateşe mi atacaklarsa atsınlar, suda boğacaklarsa boğsunlar...
    Kardeşim Yusuf gibi kuyulara atsınlar, sonra çıkarıp köle diye satsınlar...
    Onların ki bir rüya, bir hayal...
    Sen, neredeysen ben oradayım.
    Senin olduğun yerde ne korku, ne keder...
    Yeter ki çağır beni...Sen, çağırmazsan ben gelemem.
    Yoldayım ama sen tutmazsan elimden ben yürüyemem.
    Sen, izin vermezsen hiçbir söz diyemez dilim.
    Gözüm görmez, işitmez kulağım.
    Hicranınla ateşler içinde yanar yanar da kül olurum.
    Külüme yine sen can verirsin.
    Sen dilersen açılır kapın.
    Bana kader burcundan bir inayet gönder.
    Bana bir tebessüm bağışla... Yolun sonu o tebessümdedir çünkü...
    Sen gelirsen kalbim saray, sen gelmezsen ölüm o zaman var.
    Ben aşka talibim.
    Aşk varsa ne hayat ne ölüm var.
    Aşk varsa sen varsın.
    Sen...


    (Ç)alıntı

    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Ŧєℓєรмє

    !!!...υğяαşмα вαвα уσяgυη...!!!




    ßoşver,hep aynı masal..."Hayat ve ßen"işte hepsi bu kadar.....

    Ŧєℓєรмє

    вιяαz ѕєνιηç вιяαz нüzüη.

  6. #6
    NAZLICAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.08.2009
    Yaş;
    41
    Mesajlar
    819
    Konular
    189
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    552
    @NAZLICAN

    Standart

    İşin kötüsü hızla eskiyor yokluğun...

    Ki varlığın gün yüzü görmemişken,yepyeni dururken böylesine!

    Şöyle bir toparladım da senin için yaptıklarımı,

    hani o çok sevdiğin ve masanda tamamlanacağı günü bekleyen puzzle'ın gibi

    birleştirmeye çalıştım da verdiklerimi,

    daha bir kaç tanesini koyuverince yan yana sen oluşuverdin...

    Yavaş yavaş anlıyorum şimdi neresinden su alıyormuş senli hayatım...

    Seni ölüm kadar büyütmüşüm yaşamımda.Sanki ölümün zıttı yaşam değilmiş de senmişsin!

    Hani olmasan,olmazmışım...Var mısın şimdi?E varım işte...

    Üstüne üstlük yarın nasıl bir seni seveceğim korkusu ve endişesi yok içimde...

    Yarın,daha yeni tanıştığın bir insan ya da bir arkadaşın mı olacağım,

    öbür gün dokunmadan duramadığın sevgilin mi olacağım düşüncesi yok...

    Ve sen hiç kıpırdamazsın yerinden,bilirim...

    Elin telefona gidecek olsa,numaramın son tuşuna kadar sürer cesaretin!

    Kapımın önüne kadar gelsen,zilim yerine kendini çalarsın kendinden...

    Sen adım atmaya bile alışık değilsin ki bana ve ben öyle koşmuşum ki sana...

    Kaç tur atmışım etrafında,kaç kez aşkın hacısı olmuşum bilinmez!

    Meğer etrafında döndüğüm seni ben yaratmışım.

    Sana yamadığım ben parçalarını söktüğümde üzerinden,geriye bir avuç günah kaldı...

    Şimdi ben yalnızım belki ama sen yoksun!

    Ben baştan aşağı bir ah,sen tepeden tırnağa günah...

    Ve ...... Aşk yerden göğe boş...

    Hiçbir şehre sığmadı yüreğim.
    İstanbul sen de yüreğimi ayaklarına doladın.
    Ve sen düştün ben kanadım.
    Ezildim yarama yine koskoca bir kenti bastım...

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş