Əsasən Azər sözünün mənasını OD olaraq qəbul edirlər. Yaxşi əgər Azər Od deməkdirsə. Azərbaycan nə deməkdir ? Yeni Azərbaycan sözünün mənasi ? Azərbaycan - Adər(Azər) - Qədim türk tayfasi / Bay - Bəy / Can - Məskən ! yəni Adər(Azər) bəylərinin Məskəni ! Bəs indi Sual verə bilərsiz Azərilər kimlərdir ? Iranin güneyində yaşayan fars tayfalarıdır Azərilər . Hətta Iranin cənubunda Azəri deyə bir kənd var .(internetdə araşdırsanız mütləq taparsınız) . O kənddə ki, Insanlar özlərini

Bu konu 4880 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
Azərbaycan Türkü ya Azəri ? 4880 Reviews

    Konuyu değerlendir: Azərbaycan Türkü ya Azəri ?

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4880 kez incelendi.

  1. #1
    NAZLICAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.08.2009
    Yaş;
    41
    Mesajlar
    819
    Konular
    189
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    552
    @NAZLICAN

    Standart Azərbaycan Türkü ya Azəri ?

    Əsasən Azər sözünün mənasını OD olaraq qəbul edirlər. Yaxşi əgər Azər Od deməkdirsə. Azərbaycan nə deməkdir ? Yeni Azərbaycan sözünün mənasi ?

    Azərbaycan - Adər(Azər) - Qədim türk tayfasi / Bay - Bəy / Can - Məskən !
    yəni Adər(Azər) bəylərinin Məskəni !

    Bəs indi Sual verə bilərsiz Azərilər kimlərdir ?

    Iranin güneyində yaşayan fars tayfalarıdır Azərilər . Hətta Iranin cənubunda Azəri deyə bir kənd var .(internetdə araşdırsanız mütləq taparsınız) . O kənddə ki, Insanlar özlərini Azərilər adlandırılır. O zaman Biz Farsıq ? yox heç bir mənasi yoxdu. Biz Türkük. Azərbaycan Türkü . !
    Güney Azerbaycanimizda adi bir Azərbaycan Türkünə yaxınlaşıb soruşsanız haralısan?millətin kimdi? o dəqiqə Türkəm qardaş , Azərbaycan Türküyəm deyə cavab verir. Lakin Müstəqil Azərbaycanimizda bu məsələ ilə bağlı bir az problemlərimiz var.

    Stalinin ve ya Sovetlər birliyinin təsiri , bizi Digər Türk dovlətlərindən, Türk qollarindan ayirmaq siyasəti , yəni bu qədərmi bizə işlədi ? bu qədərmi biz Ruslarin təsiri altinda qaldiq ?
    Bəli SSRİ buna tam da olmasa amma müəyyən qədər nail oldu.Məhs bu gün yaşadımız milli sorunlar hamısı onlarla bağlı

    Azəri sözü bizlər üçün çoxda böyük bir təhlükə olmasa da amma o qədərdə yaxşı bir şey deyil. Indi hər hansi bir Azərbaycan gəncindən soruşduğunda millətin kimdi ? Qürurla TÜRK . AZƏRBAYCAN TÜRKÜ deməkdənsə azəri ( hər hansi bir fars tayfasi ) deməsi nə gədər utancvericidir.O üzdəndə bu kəlmənin aramızda yalnış olaraq yayılmasının qarşısını almalıyıq.





    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Azərbaycan Türkü ya Azəri ?

          Kategori: Azerbaycan

          Konuyu Baslatan: NAZLICAN

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 4880


    Hiçbir şehre sığmadı yüreğim.
    İstanbul sen de yüreğimi ayaklarına doladın.
    Ve sen düştün ben kanadım.
    Ezildim yarama yine koskoca bir kenti bastım...

  2. #2
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    592
    @Yaver ARANCI

    Standart

    Ateş kültü ile ilgili kaynakları okursanız ateşin Türkler için önem ve değerini anlayacaksınızdır. Kısa bir şekilde deyinmek gerekirse ateş bir arındırıcıdır...
    İnsan TEK başına hayal eder, TEK başına acı çeker, TEK Başına Ölür. Henry Frederic Amiel

  3. #3
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    592
    @Yaver ARANCI

    Standart

    Ateş Kültü (Kült : Dinî bir esrarı olan nesnedir.)

    BÜYÜK ARAŞTIRMACI Or. Prof. Dr. KÂZIM MİRŞAN'IN TESBİTLERİ

    ATEŞ KÜLTÜ : PROTO-TÜRK KÜLTÜRÜ’nde KÜN(Güneş) ısı ve ışık kaynağı olduğu gibi, yeryüzünde de ATEŞ hem ısı hem ışık verir. Bu yüzden yeryüzünde GÜNEŞ’in, yani TANRI’nın temsilcisi olduğu için kutsaldır.

    ATEŞ yakılan yer OCAK’tır, bu yüzden çoğu kere ikisi aynı anlamda kullanılır. OCAK’sız barınak olmaz. Yani OCAK hem eve, hem de AİLE’ye işaret eder. “Ocağın tütsün, Ocağımızı söndürme” gibi ifadeler günümüzde bile AİLE’nin devamına işaret eder. Geçmişte pek çok aile ocaklarını hiç söndürmeden sürekli yakarlardı. Güncel hayatta önce sobalara, sonra da kalorifere geçince, bu kavram önemini kaybetmeye yüz tutmuştur.

    Eski TÜRKLER bir dönemde ölülerini yakmışlardır. Bunun amacı, ölenin ruhunun ATEŞ vasıtasıyla göğe yükselerek TANRI’ya ulaşmasıdır. ATEŞ’te yanan temizlenir. Mikroplar ölür. Bu yüzden kül asırlar boyunca bulaşık ve çamaşır yıkamakta kullanılmıştır.
    Türklerde belli başlı kültler vardır. Atalar kültü, dağ kültü, ateş ve ocak kültü bunların başında gelir. Bu nesneler ve mekânlar Türkler tarafından kutsal kılınmıştır. Bu kutsallık bugüne kadar süregelmiştir.

    Dağlar, Tanrı’nın mekânları olarak düşünüldüğü için kutsallaştırılmıştır. Ayrıca dağ Türklerde vatan anlamına gelmektedir. Türkler için en kutsal olan dağ Ötüken Dağı‘dır.

    Yine yaradılış destanına göre Kara Han, yarattığı toprak üzerine bir kuş göndermiş ve o kuş bu toprakları gagalayınca orada bir dağ oluşmuştur.

    Dağlarda bulunan mağaralar sembolik olarak ana rahmini simgeler. Bu da mağaraların kutsal olduğunu ifade eder. Yine Türk edebiyatının önemli yazarlarından birisi olan Tanpınar için de mağara önemli imgeler arasında yer alır.

    Mağara ayrıca suyun çıktığı yer olması bakımından da önemli bir yere sahiptir ve kutsiyet atfedilmiştir.

    Bugünkü bakış açısı ile baktığımızda çoğu insana saçma gelen bu kültler o zamanın insanının yaşayışını gözlememizi sağlamaktadır. Günlük hayatta karşılaştıkları doğa olaylarına böyle kutsiyet vermeleri, karşılaştıkları bu olayları tanımlayamamalarından ve insanüstü güçlerin kontrolünde olduğunu düşünmelerinden gelmektedir.

    Gedikli’de B. Alkım anlatıyor: “... ölüler üç şekilde gömülmektedirler, bunların üçüncüsünde ölüler yakılmaktadırlar. Bu maksatla çalışan, ölülerin yakıldığı iki yer tespit ettim. yakıldıktan sonra ölülerin külleri, topraktan yapılan kaplara konulmakta ve sonradan üst üste sıralanmaktadırlar. Depolanma yeri, 20x11 metrelik bir alanı kaplamaktadır, derinliği 2.5/3 metreyi bulmaktadır. Bu derinlikten, kazıların bittiği 1966 yılında, 159 kül kabı çıkardık. Aynı tür ölü gömme şeklini Suriye’de, Kuzey Mezopotamya’da, ve Anadolu’da görmekteyiz. Bu ölü gömme şeklini –14 ve –13 yüzyıl tarihli bir Hitit çivi yazısıyla yazılmış olan tablette rastlamaktayız, bir krala ait olan (Cremation Royale) muhteşem bir merasimi hikâye etmektedir. İlyada’da Hektor ve Petrocle’un yakılmalarında, bu şekil bir ölü gömmenin varlığını öğrenmekteyiz. Peki, kimler- di bu Gedikli halkı?” (9)
    Yanıtımız malumdur: Bu halk Ön-Türkler ya da Ön-Türk kültürüyle yetişmiş, dolayısıyla Ön-Türk diyeceğimiz Anadolu halkı idi. Ölü gömme merasimi, Ön-Türkler’deki “vücudu ateşe verme merasimi”dir. Bu merasimi yapmak için seçilen kutsal yerlere ise “ateş evi” denmektedir. İlgili kültün adı ise ateş kültü’dür. Bu kültte vücudun ateşe verilmesinden sonra, büyük bir ziyafet çekilir, mezarın etrafında 7 kere dönülür, ziyafet adeti, “orgie” halinde Etrüskler’den Roma’ya geçmiş olabilir. İslâmiyet’teki cenaze sonrası yemeğin kökenini ateş kültünde aramak gereklidir. Bütün bu merasimler, İB-İS BOLUQ’ larda, yani zamanın yüksek öğretim veren üniversitelerinde öğretilir. Kül kabına Ön-Türkçe UR ES OS denir. UR, cesedi yakma, ER, erme, erişme, OS, tanrı beldesi... Cesedi yakma (yoluyla) tanrıya erişme. Aynı kelime Antik Yunan’da OROS OLMUŞTUR, Latince ve İtalyanca’da URNO, Fransızca’da, URNE (ürn) dür. Küllerin konulduğu kaplar 30/40 santimetre büyüklüğündedir, içlerinden küllerden başka ufak toprak kaplar ve her kaptan 1 iğne çık- maktadır. “Suriye Şişecikleri” diye tanınan, Shilierman’ın “depas amphikypellon” adını vermiş olduğu bu kadeh büyüklüğündeki kaplar Troya’da görülmektedir.

    Ateş kültünün, dolayısıyla Ön-Türk kültürünün varolduğu bu yerde, “pişirmek, yemek ve içmek” için kullanılan, bu yörede ve Suriye’de bilinen seramik ürünlerin (11) Ön-Türk sanatına ait olacağı düşüncesindeyiz. Taşı işlemesini, tarihte ilk sıntaşlarını bilen, duvarlarına kayalara resim yapan ön atalarımızın, toprak kaplar da üretebileceği tamamen mantıklıdır. Aynı yöredeki Yesemek’in, bir açık hava heykel atölyesi (12) olduğu düşünülürse, bu konuda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkar. Zaman ve mekânda ve Anadolu’da, Ön-Türk varlığını bir türlü hazmedemeyen arkeologlarımızın ve bu konuda hiçbir bilgileri olmayan sanat tarihçilerimizin ilgilerine bütün samimiyetimizle sunulur. Ayrıca bu atölyelerin varlığına özellikle Mimar Sinan Üniversitesi’nin dikkatini çekmek isteriz.

    Prof. Bahadır Alkım, İslâhiye yöresine girişte şöyle denmektedir; “...1958’den beri, Amanus dağları silsilesinin doğusundaki Sakçagözü, Zincirli yaylaları Türk arkeolojisi için “bilinmeyen yer” idi.

    Amanus sözcüğü üzerinde biraz duracağız. Bu sözcük, Prof. Alkım’ın vermiş olduğu şekle göre, AM+ANA+US kavramlarından meydana gelir. Günümüzde anlamını çirkin bir yönde kaybetmiş olan A ile M harflerinin oluşturduğu hece Ön-Türkçe’de “sevgi” demektir ki, Latin dillerine AM/are, sevmek; AM/ore, aşk şeklinde geçmiştir. Bu halde, AM+ANA+US adı Us yüce demek olduğuna göre, “yüce sevgi anası” olacaktır. Ön-Türk kültürünü bu kez söylence bilim, dolayısıyla dil ve düşünce olarak da keşfetmekteyiz. Aynı düşünce sistemini Kıbrıs’ta da bulmak- tayız. Kıbrıs’ta doğmuş olan “güzellik tanrıçası”nı Antik Yunan’a hediye etmek isteyenler, ona- “afro”dan, m”su”dan, “deniz”den çıktığı hikâyesini uydurarak Afrodit adını vermişler, Yunan mitolojisine mal etmişlerdir. Şimdiki bilgilerimize göre, güzellik tanrıçası Kıbrıs kökenlidir (13) ve ona Amathios adı verilmiştir. Kelimeyi bilimsel bir gözle, ön yargılardan uzak olarak analiz edersek AM+ATA+(!) OS’u buluruz, yani OS evren olduğuna göre, “evren- deki sevgi atası” anlamını buluruz. Lefkoşe müzesi eski müdürü Diakos’a göre (14) Kıbrıs’a Anadolu’dan –6.binlerde geçişler olduğuna göre, bu adın kökeninin Ön-Türkçe oluşu asla yadırganamaz.

    Biz bu elemanlara, Adana’nın tarihi adı olan Apadana’yı ilave edebiliriz; Apa canı (ruhu); Aparan, alıp tanrıya götüren demektir ki, bu, bütün bu yörede Ön-Türk kültürünün egemen olduğunun en kuvvetli işaretidir. Kuvvetle muhtemeldir ki ileriki araştırmalarda burada bir Ön-Türk devletinin varlığı ortaya çıkacaktır. Apadana adının tam analizi için, dilcilerimiz bu kelimenin doğuşunu ve kompozisyonunu aramalıdırlar.

    Sonuç

    a) Doğu Anadolu yüksek yaylası yoluyla Anadolu’ya girmiş olan Ön-Türk kültürü 3.binlerde, bu yörelerde süregelmiştir.

    b) Ön-Türk kültürünün en önemli elemanlarından biri olan “ateş kültü”, bir kral cenaze merasiminde ortaya çıkacak kadar Hititlerin içindedir.

    c) C) Antik Yunan’ın kökeninde bulunan Pelaqların Ön-Türk oldukları, Mirşan’ın Ön-Türkçe okumuş olduğu 120 Pelasq yazıtıyla açığa çıkmıştır (15)

    Hint-Avrupa dillerine Anadolu’da köken arayanlar

    Hint-Avrupa dillerinin başlangıç tarihini –7. binden aşağı almak isteyenler çareyi bu dil grubunu Eskişehir—Konya yöresine yerleştirmişler ve onu Nostratik (bize ait, bizim anlamında) adlandırmışlardır.(16) Ve de hemen yeni bir açmaza girmişlerdir. Bu yeni icada rağmen bazı sözcüklerin kökeninin bulunmaması üzerine, adetleri olduğu veçhile, en ucuz çareye başvurmuşlar, bunların bilinmeyen bir dili konuşan, ölü bir ırka ait olduğuna karar vermişler ve bu ırkın yaşamış olduğu dünyaya da Proto World adını vermişlerdir.

    İşte size “Proto World”cadan iki örnek:

    SU adı Proto Word’ce de Haku, Nostratik’te Haku, Hint-Avrupa’da Hakv olur ve Latince’de Aqua şeklini alır. Orta Asya’da –15.binlerde damgalar halinde tarih yüzüne çıkan Ön-Türkçe bilinmediği, Doğu Anadolu yüksek yaylasından Orta Asya kültürünün 15. binlerden şimdilik sızdığı bilgileri dışında olduğu için, Ön-Türkçe’de SIVI kavramının AKUWWA diye seslendiği konusunun cahilidirler. Aquwwa’nın İtalyan yarımadasında “Aqua” şeklini alması da Etrüsklerin sayesinde olmuştur.

    Aquwwa sözcüğünün AQ/AK/mak ve OQUWWA’nın da kova sözcüklerini verdiklerini düşünmekteyiz. ...

    Dil bilimcilerimizin dikkatine !

    Herhalde ön-atalarımızın –700’de doğmuş olan Laqtince’den Aqua’yı alıp zamanı binlerce yıl geri işleterek bu sözcüğü “Aquwwa” haline getirdikleri düşünülemez. İkinci örneğe geçelim:

    Proto World’cede Kuni, Nostratik’te Küni olmuş, Hint-Avrupa’ya Gven diye geçmiş, İngilizce’de Queen halini almıştır. Ön-Türklerde güneş ve ay, tanrının enerjisini temsil eder ve biri gündüzleri diğeri geceleri aydınlatır. Adları KÜN-EKİ’dir. İlgili petroglif, “Tamgalı Say”da Kazakistan’da bulunmaktadır.

    İşte bu petroglifteki KÜN, Proto World’daki KUNİ, İngilizce’ye KİNG, Almanca’ya KÖNİG olarak geçmiş, KÜN-EKİ de QUEEN ve KÖNİGİN olmuştur.

    Nostratik’i Konya-Eskişehir yörelerine yerleştirenler herhalde Anadolu’nun Hitit öncesinde boş olduğunu sanmaktadırlar ki, Çatalhöyük kültürüne sarılıp, Anadolu’yu Avrupa’ya bağlamak sevinci içindedirler. Ve de Türkler’i “Orta Asya’nın medeniyetsiz çobanları” olarak gördüklerinden ve bundan büyük bir mutluluk duyduklarından, ayrıca bu görüşlerine bizden hiçbir tepki gelmediğinden, Çatalhöyük Sana Tanrıçası’nın vücudunun ve Çatalhöyük kutsal odalarının duvarlarının Ön-Türk damgalarıyla süslenmiş olduğunu ve bu damgaların halılar ve kilimlerle günümüze kadar gelmiş olduklarını bilmemektedirler.

    KAYNAKLAR

    1-Üçüncü Askerî Tarih Semineri, Gn. Kurmay Askeri ve Strateji Başk., Ankara 1986

    2-Prof. Dr. Afif Erzen; Doğu Anadolu ve Urartular, TTK. Ankara 1984

    3-Prof. Ersin ALOK, Anadolu Kayaüstü Resimleri, Akyayınlar Kültür s. , İst. 1988

    4/5-Kâzım Mirşan, Anadolu Proto-Türkleri, MBB., Ankara 1985

    6-Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Gn. Md. Kazı Şb. 689.3 (65) 06/01/91.

    7-Prof. Muzaffer UYANIK, Anadolu Kaya Resimleri Sanatı, Türkiye’miz, Akbank, Haz. 1970

    8-Nuh’un Gemisi, Belgesel, Fransa 5. Kanal, 1994

    9/10/11/12-Prof. Bahadır Alkım, Anatolie I, Nagel, Genova, 1988

    13-M.Grand-J., Hazel Who’s Who de la mythologie, Saghjers, Paris 1975

    14-Pierre Demargne, Naissance de l’art Grec, Gallimand, Paris 1964

    15-K.MİRŞAN, Dechifferung dert Protogrierschen İnschrıften,MBB:, Ankara

    16-Necmi DAYDAY, The Mother Tongue, US News Rep. Nov. 1990

    TÜRK’lerin olmadığı yerde ilim, adalet, merhamet ve medeniyet olmaz
    İnsan TEK başına hayal eder, TEK başına acı çeker, TEK Başına Ölür. Henry Frederic Amiel

Giriş

Giriş