günlerden birgün hz.muhammet s.a.v in kızı hz fatma babasına sorar baba dünyada ilk önce cennete girecek insan kimdir.hz muhamet s.a.v şöyle buyurur bizim aşağıdaki mahalede falan sokakta biri oturuyor işte ilk cennete girecek insan o dur diyor. Hz fatma merak eder babasının tarif etiği yere gider ve kapıyı çalar kapının arkasında çok yaşlı bir bayan sesiyle kim o der hz fatma da ben fatmayım hz muhammdin kızı fatma yaşlı kadın üzülerek şöyle buyurur ey fatma senden ben afetmeni diliyecem ama

Bu konu 3214 kez görüntülendi 6 yorum aldı ...
İBRETLİK HİKAYELER 3214 Reviews

    Konuyu değerlendir: İBRETLİK HİKAYELER

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 3214 kez incelendi.

  1. #1
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart İBRETLİK HİKAYELER

    günlerden birgün hz.muhammet s.a.v in kızı hz fatma babasına sorar baba dünyada ilk önce cennete girecek insan kimdir.hz muhamet s.a.v şöyle buyurur bizim aşağıdaki mahalede falan sokakta biri oturuyor işte ilk cennete girecek insan o dur diyor. Hz fatma merak eder babasının tarif etiği yere gider ve kapıyı çalar kapının arkasında çok yaşlı bir bayan sesiyle kim o der hz fatma da ben fatmayım hz muhammdin kızı fatma yaşlı kadın üzülerek şöyle buyurur ey fatma senden ben afetmeni diliyecem ama eşimin haberi olmadan seni içeri alamıyacam ben bugün ondan izin alayım yarın gelirisiniz hz fatma geri gider ve çok şaşırır öteki gün birda gider busefer yanında çocukları hz hasan ile hz hüseinide gütürür.ve yine kapıyı çalar gene aynı bayan kim o diye sorar ve kapıyı açmaz hz fatma benim der yaşlı bayan sorar yanındakiler kim hz fatma çocuklarımder yaşlı bayanda kusuruma bakma ey fatma ben eşime sadece senin için izin almıştım çocuklarından haberim yoktu sendaha sonra yine gel ben busefer çocukların içinde izin alırım yaşlı bayan kapıyı gene açmaz.öteki gün hz fatma gene o kapıyı çalar yaşlı bayan kapıda yine sorar kim o diye hz fatma benimder ve kapı açılır sonunda.hz fatma çok şaşırmış çünkü yaşlı diye düşündüğü bayan meğerse çok genç ve güzel bir baynmış hz fatma sorar peki o yaşlı kadın nerde diye genç bayan ağzından bir taş çıkartarak o yaşlı bayan benim peki neden o taşın ağzında olduğunu sorar gen bayan yoldan geçenler sesimi duyup günaha girmesinler diye işte bu bayan cennete ilk girecek insandır.çünkü kocasına sadık ve dindar bir ev hanımıdır bunları örnek alalım lütfen allaha emanet olun


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: İBRETLİK HİKAYELER

          Kategori: Dini Hikayeler

          Konuyu Baslatan: GARAGIZ

          Cevaplar: 6

          Görüntüleme: 3214


  2. #2
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Filistin Cebalya Kampı\"nda bulunan İslami Cemiye aracılığıyla Flistinli müslümanlardan dünya müslümanlarına çağrı: Her gün çocuklarının kanlarıyla toprağı sulanan yerden size sesleniyoruz...


    — Dünyadaki tüm özgür halklara
    — Tüm şerefli insanlara
    — Vicdanları ölmemişlere
    — Sesi kısılmamışlara

    Buradan size sesleniyoruz
    Filistin’de
    Kudüs’ten
    Barış ve sevgi şehrinden
    Her gün çocuklarının kanlarıyla toprağı sulanan yerden size sesleniyoruz.
    Hürriyetin manasını ömürlerinde hiç anlamamış, güzel yaşantıyı görmemiş ve işgali günü gününe yaşamış yaşlıların yalvaran haykırışlarıyla size sesleniyoruz.
    Hayatlarının yarısını işgal güçlerinin zindanların da geçirmiş ve kalan yarısını da şimdi kabirde geçiren gençlerimizin yalvaran haykırışlarıyla size yalvarıyoruz.
    Bomba ve top gürültüleri altında doğan mazlum Filistinli çocukların sesiyle size yalvarıyoruz.
    Yavrularımız İsrail güçlerinin tahrip ettiği virane okullarda okuyor. Filistinli çocuklar kendi topraklarında oynayacak oyuncak bulamazken işgal edilmiş topraklarında İsrailli çocukların luna parklarındaki oyunlarını seyrediyorlar.

    SİZE YALVARIYORUZ VE SiZDEN SADECE ADALET VE İNSAF İSTİYORUZ
    Her gün İsrail güçlerinin saldırılarından ölen Filistin halkının yanında şerefli bir duruşla durmanızı istiyoruz.
    Her gün İsrail uçaklarından atılan füzelerle tanklardan atılan bombalarla büyük küçük, hasta ayırt etmeden öldürülen Filistin halkının yanında şerefli bir duruşla durmanız için yalvarıyoruz.

    YALVARIYORUZ!
    Hükümetlerinize devlet başkanlarınıza sorun. Bu masun halktan yardımlarını niçin kestiler.
    Niçin Filistin halkını yalnız ve zelil bıraktınız!
    Yoksa bu halkın aç kalmasını mı istiyorsunuz?
    Yoksa Filistin halkının İsrail’e boyun eğmesini mi istiyorsunuz?
    Yoksa ne?
    Filistin deki son durum çok tehlikeli ve patlamak üzere. Gerçekten yardımlar kesildikten sonra, ekonomik durum çok kötüleşti. Bu durum Filistin halkına ister istemez etki etti, ilaç azlığına ve fiyatlarının artmasına sebep oldu. Bundan dolayı halk hastanelere gidemiyor. Babalar okul ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için, çocuklarını okula gönderemiyorlar. Devlet memurları ve öğretmenler maaş alamıyorlar. Bu durum tüm ticari müesseseleri de etkiledi. Kısacası, Filistin’de hayat durmak üzere.
    Bundan daha kötüsü, insanların umutları kayboldu, hırsızlık olayları çoğaldı. Arabalar, değerli eşyalar hatta insanların günlük ihtiyaçları olan ekmekler bile aç kalan insanlar tarafından çalınıyor. Bu durum tüm köylerde, kasabalarda ve şehirlerde baş göstermeye başladı.
    Biz, mazlum ve öfkeli Filistin halkı olarak soruyoruz. Bunların hepsi niye?
    Yoksa bunların sebebi Filistin halkının özgür ve demokratik seçimlerinin sonucu mu?
    Yoksa bu zulüm haklarımıza sımsıkı sarılmamızdan dolayı mı bize reva görülüyor?
    Yoksa bu zulmün sebebi dünyanın şımarık İsrail’le olan dostluklarından dolayı mı?
    Yoksa Amerika korkusundan mı?
    Dünyadaki bazı ülkeler tarafından, geçmişte olduğu gibi bugün de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde savaş suçlusu olduğundan dolayı hakkında davalar açılan Kasap Şaron’u İsrail halkı seçtiği zaman neden cezalandırılmadı. Bundan daha tehlikelisi bu günlerde dünya devletleri Şaron’u barış adamı diye vasıflandırıyor ve Filistin halkına terörist diyorlar. Yeni kurulan Filistin Hükümeti’nin İsrail’i tanımasını istiyorlar. Fakat soruyoruz dünya devletlerine: İsrail bizi tanıyor mu?

    — Defalarca size yalvarıyoruz.
    — YALNIZ KALDIK
    — Özellikle şu günlerde yalnız kaldık.
    — Bizleri yalnız bıraktınız.
    Dünyayla ilişkimiz kesildi, kimse sesimizi duymuyor. Kimse İMDAT çağrımıza cevap vermiyor.
    EY ŞEREFLİ İNSANLAR!
    EY ÖZGÜR HALKLAR
    ÖCÜMÜZÜ ALIN
    DİRİLİŞ MUŞTUMUZA SİZ DE KATILIN
    VE HAYKIRIN!
    EN YÜKSEK SESİNİZLE BİZİMLE HAYKIRIN!
    İNSANLIK ALEMİ’ NİN GÖRMEDİĞİ, DUYMADIĞI, BİZE REVA GÖRÜLEN BU ÇİRKİN SAVAŞIN, BU SOYKIRIMIN SONA ERDİRİLMESİ İÇİN VE AÇLIKTAN ÖLMEK ÜZERE OLAN MAZLUM FİLİSTİN HALKINI KURTARMAK İÇİN NE OLUR HAYKIRIN!
    Bu halkın boyun eğmesini istiyorlar. Dünya coğrafyasından silmek istiyorlar.

    NE OLUR!
    Az da olsa Filistin halkına yardım edin
    Hakka, Adalete ve özgürlüğe yardım edin.
    Ümmetin çocukları acı çekiyor. Bizim acımız sizin acınızdır. Bizim özgür ve haklı mücadelemiz sizin mücadelenizdir. Bizim caddelerimiz, İsrail tufanında boğulursa, unutmayın ki sizin caddeleriniz de bu tufanda boğulacaktır.

    EY MÜSLÜMAN EVLATLARI’ NERDESİNİZ…
    KARDEŞİMİZ DEĞİL MİSİNİZ?
    Bizi bir araya getiren tek şey Tevhit İnancı değil mi?
    Yoksa bizim yok olmamız sizi sevindirecek mi?
    Yoksa bizim aç kalmamız sizi mutlu mu edecek?

  3. #3
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Gencin birisi Kabe'de hep,

    - "Ey doğruların yardımcısı olan Allah'ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah'ım, sana hamdü sena ederim," diye dua eder.

    Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:

    - "Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?," der.

    O da anlatır:

    Yedi sekiz sene önce yine Kabe'de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam bin altın vardı. İçimden bir ses:

    - "Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın" diyordu. Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi

    - "Şöyle bir torba bulan var mı?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu.

    - "Nasıl bir torbaydı? İçinde ne vardı?" diye sordum. Torbayı tarif etti ve "İçinde bin altın vardı" dedi.

    - "Torban burada." diyerek verdim. Adam torbayı açıp bana otuz altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim,

    - "Bu köle için ne istiyorsunuz?" dedim. "Otuz altın dediler". Adamdan aldığım otuz altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,

    - "Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın. Onlara otuz bin altından aşağıya satma." dedi. O kişiler yanıma geldi.

    - "Bu esiri bize satar mısın?" dediler. "Satarım." dedim. "Altmış altın verelim." dediler. Ben de "Olmaz." dedim.

    - "Sen bunu pazardan otuz altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz" dediler.

    - "Öyleyse gidin pazardan alın." dedim. Arttıra arttıra yirmibin altına kadar çıktılar. Otuzbin altından aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Ben o otuzbin altın ile işyerleri açtım. Ticaret yaptım. Daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlarım,

    - "Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim." dediler.

    - Ben de "Olur." dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "Bu nedir?" dedim.

    - "İçinde 970 altın var. Babam Kabe'de bunu kaybetmiş. Bulan gence otuzunu vermiş. Kalanını da bana hediye etti. Çeyizine koyarsın dedi" diye anlattı. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş. Vermese idim haram yoldan gelecekti. Şimdi helal yoldan yine bana geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbim'e hamd ederim.
    selam ve dua ile...

  4. #4
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Musa Aleyhisselâmın ümmeti:

    - Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı. «Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir» diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tenbihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina'ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:

    - «Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?»

    Musa Aleyhisselâm:


    «Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir» dedi.

    Allah (c.c.):


    «Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim» buyurdu.

    Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşam üstü uzak yollardan geldiği belli; yorgun argın, üstü-başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip:


    «Ya Musa! Uzak yollardan geldim, acım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım» dedi.


    Hz. Musa:


    - Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah (c.c.) gelecek, dedi.

    Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir halâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, halâ gelen giden yoktu. Neyse ümidi kestiler. Hz. Musa taaccüp içinde idi.

    İkinci gün Hz. Musa Tur'a gidip:

    - Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim: «Ya Sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı» diyorlar dediğinde, şöyle hitap olundu:

    - Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.» Bunun üzerine Hazreti Musa Kelîmullah:

    - Ya Rabbi bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah değildi. Bu nasıl olur? dediğinde Cenabı Allah:

    - «İşte ben o kulum ile beraberdim. Onu doyursa idiniz, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz» buyurdu.

    Demek ki, Allah için yapılan her şey, bizzat Allah'ın kendisine yapılmış gibi olmakta, Allah o kimseden razı olmaktadır.

  5. #5
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek,yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını,evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler.
    Derviş yola koyulur,birkaç köylüye daha rastlar.Onların anlattıklarından Şakirin bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir.

    Derviş Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır,iyi misafir edilir,yer içer, dinlenir.Şakir de aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır…

    Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”der. Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…”

    Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer.Şakir’i hatırlar,bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir den söz eder. “Haa o Şakir’mi” der köylüler, “O iyice fakirledi,şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”

    Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider,Şakir’i bulur.Eski dostu yaşlanmıştır,üzerinde eski püskü giysiler vardır.Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş,evi yıkılmıştır.Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır.Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.

    Şakir bu kez Derviş’i son derece mutevazi olan evinde misafir eder.Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır…Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Üzülme…Unutma,bu da geçer…”

    Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer.Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir.Haddad birkaç yıl önce ölmüş,ailesi olmadığı içinde bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır.Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır,kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.

    Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…”

    Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer…”

    Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır nede mezar.Büyük bir sel gelmiş,tepeyi önüne katmış,Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

    O aralar ülkenin sultanı,kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki ,mutsuz olduğunda umudunu tazelesin,mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz.Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler.Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir.Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur.Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır.
    ‘Buda geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye , Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar fena bir işe uğradıkları zaman ‘Buda geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ demektedirler. İbare Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur. Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır. Derken tekkelerde ve dergâhlardada benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘BU DA GEÇER YA HÛ’ haline gelir…

    Hayat inişli çıkışlıdır.Her zaman bulunduğumuz durumun gelip geçici olabileceği aklımızdan çıkmamalıdır.

  6. #6
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Üç Şartım Var

    Şöyle naklederler:

    "Birisi bir gün Hâtim-i Esam'ı evine dâvet etmişti. Fakat kabûl etmedi. Isrâr edince ona:

    "Gelirim ama üç şartım var. Nereye istersem oraya otururum. İstediğimi yerim. Ne dersem onu yapacaksınız." dedi.

    Adam kabûl etti. Hâtim-i Esamdâvet edenin evine gitti ve ayakkabıların konulduğu yere oturdu.

    Senin yerin orası değil dediklerinde,

    "Ben önceden şart koştum." dedi.

    Sofra gelince, yanında getirdiği ekmeği çıkarıp yedi. Efendim buradan yiyin dediklerinde;

    "Ben ne istersem onu yerim diye şart koşmuştum." dedi.

    Sofra kalktıktan sonra hizmetçiye;

    "Demir tavayı ateşte kızdır getir." dedi.

    Hizmetçi söyleneni yaptı. Hâtim-i Esam demir tavanın içine ayağını koydu ve;

    "Somun yedim." dedi.

    Sonra oradakilere;

    "Yarın kıyâmet günü yaptığınız her işten ve yediğiniz her şeyden Allahü teâlânın sizden hesap soracağına inanıyor musunuz?" diye sorunca, oradakiler

    "Evet." dediler.

    "Diyelim ki, burası Arasat meydanı, her biriniz sırayla gelip şu tavaya ayağınızı koyarak, burada yediklerinizin hesâbını veriniz." dedi.

    Bunun üzerine oradakiler;

    "Buna gücümüz yetmez." dediler.

    "Yarın kıyâmet günü Allahü teâlâya nasıl cevap vereceksiniz. Arasat meydanının kızgın zemini üzerinde nasıl duracaksınız? Halbuki Allahü teâlâ meâlen; "Her nîmetin şükründen muhakkak sorulacaksınız." (Tekâsür sûresi: 8) buyurmaktadır." dedi.

    Bunun üzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başladılar."

  7. #7
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    Taşkafa Boşkafa Hoşkafa



    Behlül Dânâ Hazretleri, bir mezarlıkta bulduğu üç kurukafayı zembiline koymuş ve para getirip 'Satıyorum' diye bağırmaya başlamış.


    - Satıyorum, alan var mı?'
    Meraklılar başına toplanıp fiyatını sormuşlar:

    -Birincisi parasız, ikincisi ise sudan ucuzdur, demiş. Ama üçüncüsünü hiç sormayın... O, ağırlığınca paradır.

    Sebebini merak etmişler. Birincisini gösterip:

    -Bu gördüğünüz 'Taşkafa'dır demiş, nasihata bile yanaşmazdı. O yüzden beş para etmez. İkincisi de 'Boşkafa'dır, nasîhat istemesine rağmen onları tutmazdı; üç-beş kuruş verenin elinde kalır. Üçüncüsü ise 'Hoşkafa'dır ki, buna 'Kâmil kafa' da diyebiliriz. Hem ameli, hem de ihlâsı vardı; hedefi ise Allah rızâsıydı. O yüzden kurusu bile Altın değerindedir

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş