PARİS BARIŞ KONFERANSI Maxicep.com - Antlaşmalar - Konferanslar 1918 yılı sonbaharında İttifak Devletleri, Ateşkes Antlaşmaları imzalayıp savaştan çekilmişlerdi. Bunun üzerine onlarla yapılacak barışların ilkelerini saptamak için Paris'te 1919 yılının Ocak ayında büyük bir konferans toplandı. 27 devletin katıldığı konferansa İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İtalya hakimdi. Savaş sırasında yendikleri devletlerden neler koparacaklarını uyumlu biçimde kararlaştıran üç büyük

Bu konu 5939 kez görüntülendi 8 yorum aldı ...
Türk ve dünya ülkeleri arasında yapılana antlaşma ve konferanslar 5939 Reviews

    Konuyu değerlendir: Türk ve dünya ülkeleri arasında yapılana antlaşma ve konferanslar

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 5939 kez incelendi.

  1. #1
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart Türk ve dünya ülkeleri arasında yapılana antlaşma ve konferanslar

    PARİS BARIŞ KONFERANSI
    Maxicep.com - Antlaşmalar - Konferanslar
    1918 yılı sonbaharında İttifak Devletleri, Ateşkes Antlaşmaları imzalayıp savaştan çekilmişlerdi. Bunun üzerine onlarla yapılacak barışların ilkelerini saptamak için Paris'te 1919 yılının Ocak ayında büyük bir konferans toplandı.

    27 devletin katıldığı konferansa İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İtalya hakimdi. Savaş sırasında yendikleri devletlerden neler koparacaklarını uyumlu biçimde kararlaştıran üç büyük devlet, İngiltere, Fransa ve İtalya birbirine düştü. Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayıp, çeşitli kanıtlar göstererek paylaşmadan vazgeçmediklerini gösterdiler. Osmanlı Devletinin paylaşılmasını öngören Antlaşmalarda Anadolu'daki Akdeniz ve Ege bölgelerinin İtalyanlara verilmesi kararlaştırılmıştı. Ancak Anadolu'daki Akdeniz ve Ege Bölgelerinin tamamıyla İtalyanlara verilmesi, Doğu Akdeniz'deki dengeyi altüst ederdi. Akdeniz'de güçlü bir İtalya, Ortadoğu'yu denetiminde tutan İngiltere için ileride bir tehlike oluşturabilirdi. İngiltere, daha önce İtalya'ya verilmesi kararlaştırılmış bölgeleri Yunanistan'a vermeyi kendi çıkarlarına uygun gördü. Savaş sırası yapılan paylaşma Antlaşmalarında önemli bir değişikliğe gidildi. Anadolu'nun paylaştırılmasına Yunanistan da ortak edildi. İzmir ve çevresi Yunanistan'a verilecek, sadece Ege Bölgesinin güney kıyısı ile Akdeniz Bölgesinin Batısı İtalya'ya verilecekti.


    GÜMRÜ ANTLAŞMASI (2-3 Aralık-1920)


    Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun kendilerine verilmesini istemişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini boşalttılar. Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular. Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı. TBMM, Mondros Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri. 28 Eylül 1920'de taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı. Ermeniler barış istedi. Görüşmelerde TBMM'ini Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve beraberindekiler temsil etti.

    2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi:

    Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek;
    Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar kaldırılacak;
    Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek;
    Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek;
    Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi eşit haklardan yararlanacak;
    İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon ulaşımları kurulacak;
    Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler;
    Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse, Türkiye ona askeri yardım da bulunacak;
    Ermenistan silah ithal etmeyecek;
    Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek;
    Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde Ermeni topraklarını boşaltacaktır.
    Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır. Doğu Cephesi'nde kazanılan zafer doğu sınırlarının belirlenmesinde yararlı olmuş, önce 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir. Gümrü Antlaşması, TBMM'nin imzaladığı ilk antlaşma olmasından dolayı önemlidir.


    LONDRA KONFERANSI


    T.B.M.M, Sevr Antlaşması'nı kabul etmemiş, İtilaf Devletleri'ni yurttan çıkarmak için harekete geçmişti. TBMM, Milli Mücadele sırasında Güneyde Fransızlara karşı başarılı olmuş, Türk Sovyet görüşmelerini başlatmış, Yunan ilerleyişini durdurmuştu. I. İnönü Zaferi de kazanılınca İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşmasında bazı değişiklikler yapmak üzere Yunanistan ve Türkiye'nin de katıldığı bir konferansın 23 Şubat 1921'de Londra'da yapılmasına karar verdiler.

    Fakat TBMM'ni tanımadıkları için, konferansa yalnızca Osmanlı Hükümetini davet ettiler. Mustafa Kemal'in de konferansa delege olarak katılabileceğini ya da bir temsilci yollayabileceğini Osmanlı Hükümeti'ne bildirdiler. Osmanlı Hükümeti de itilaf devletlerinin bu önerisini TBMM Başkanı Mustaf Kemal Paşa'ya iletti. Ancak TBMM bu teklifi kabul etmedi ve çağrılmadığı bir konferansa, katılamayacağını bildirdi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, İtalya'nın aracılığı ile TBMM'ni resmen Londra Konferansı'na çağırdı. Konferans 23 Şubat'ta Londra'da açıldı. İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması'nda küçük değişiklikler yapmak istediler. Türk delegeler buna şiddetle karşı çıktılar.

    Sadrazam Tevfik Paşa, söz sırası kendisine gelince, "Ben sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başdelegesine bırakıyorum" diyerek konuşma yetkisini Bekir Sami Bey (Kunduh)'e bıraktı. Bunun üzerine, İtilaf devletleri her türlü görüşmeyi TBMM heyetiyle yaptı. TBMM delegeleri, Misak-ı Milli'ye dayanarak Sevr Antlaşması'nı hiçbir şekilde kabul etmediklerini dile getirdiler. Şiddetli tartışmalardan sonra konferans sonuç alınamadan dağıldı. Bekir Sami Bey konferansın dağılmasından sonra savaş esirlerinin karşılıklı geri verilmesi ile ilgili olarak, 11 Martta Fransızlarla, 12 Martta İtalyanlarla ve 16 Martta İngilizlerle, ayrı ayrı antlaşmalar imzaladı. TBMM tarafından onaylanmayan bu antlaşmalar hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. Konferans, sonuç alınamamasına rağmen, İtilaf Devletleri'nin TBMM'ni tanımaları açısından diplomatik bir başarıydı.


    MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 MART 1921)


    Londra Konferansı'ndaki başarısızlığa karşılık, daha önceki ilişkilerin değerlendirilmesi amacı ile Rusya'ya giden bir TBMM Heyeti, 16 Mart 1921'de Sovyet Hükümeti ile tarihe adı "Moskova Antlaşması" olarak geçen önemli bir belge imzaladı. Ermenilere karşı sağlanılan zaferden sonra, 1. İnönü Savaşı'nın da kazanılması Ruslardaki son tereddütleri ortadan kaldırmıştı. Onlar, daha önceden tanıdıkları TBMM Hükümeti ile sıkı bir işbirliği içine girmeyi kararlaştırdılar. Bu antlaşmaya göre Sovyet Rusya, Sevr Antlaşması'nı kesinlikle tanımıyor ve TBMM Hükümetine her türlü maddi ve siyasal destek vermeyi taahhüt ediyordu. Böylece, 1. İnönü Zaferi TBMM Hükümetine hem o zamanın koşulları içinde sağlam bir müttefik kazandırmış, hem de İtilaf Devletleri ile görüşme masasına oturabileceğini göstermiştir. Artık TBMM kendisini dünyaya açmaktadır


    KARS ANTLAŞMASI (13 EKİM 1921)


    Sakarya Meydan Muharebesi'nin sağladığı siyasal kazançlardan biri de, Kars Antlaşması'ydı. Kars Antlaşması, Doğuda daha önce Mart 1921'de yapılan ve Moskova Antlaşması'yla düzenlenen ilişkilerin genişletilerek, Kafkas Devletlerini kapsaması, Doğu sınırımızın da kesinleşmesini sağlayan antlaşma olması açısından önemlidir. Kars'ta 13 Ekim 1921'de imzalanan antlaşmaya Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Sovyet Rusya temsilcileri de imza koymuştur.


    ANKARA ANTLAŞMASI (21 EKİM 1921)


    Sakarya Savaşı'ndan sonra tereddütleri ortadan kalkan Fransa, iktisadi ve kültürel konularda ayrıcalık isteklerinden de vazgeçerek, 20 Ekim 1921'de Ankara'da bir Antlaşma imzalamıştır. Bu Antlaşma ile Türkiye - Fransa arasında silahlı çatışma son buluyor, güney sınırımız da tespit ediliyordu.

    Moskova Antlaşması ile doğu meselesini çözüldüğü gibi, Ankara Antlaşmasıyla da güney meselesi çözülmüş oluyordu. Bu Antlaşma, silah, cephane ve malzeme sağlanması yolunda güney sınırımızdan yararlanma imkanı verdiği gibi, batıda Yunan saldırısına rahatlıkla karşı koymak fırsatını da veriyordu.

    Ankara Antlaşması ile, iki devlet arasında savaş hali sona ermiştir. İki devlet arasında bütün esirlerin değişimi yapılacaktır. Boşaltılan topraklarda genel af ilan edilecektir. İskenderun bölgesinde özel bir yönetim (idari rejim) uygulanacaktır. Türk ırkından olan bu bölgenin sakinleri, kültürlerinin gelişmesi için her türlü kolaylıktan yararlanacaklardır. Türkçe resmi dil olacaktır.

    Antlaşmada, Türkiye ile Suriye arasında yeni bir sınır belirlenmekteydi. Bu sınırla, Kilikya bölgesinin önemli bir bölümü ve Bağdat demiryolunun büyük bir kısmı Türkiye sınırları içinde kalmaktaydı. Sınır, İskenderun Körfezi üzerinden Payas mevkiinin hemen güneyinden başlayarak, Meydanı Ekber'e kadar uzamaktaydı. Suriye ile aramızda çizilen bu sınır, Lozan Barış Antlaşması ile sadece teyit edilmiştir.

    Ankara Antlaşması ile, I.Dünya Savaşı'nın galiplerinden biri, Misak-ı Milli'yi tanımış ve Ankara Hükümeti ile Fransa arasında olumlu ilişkiler başlatılmış oluyordu.


    MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI


    3 Ekim 1922'de Mudanya'da toplanan konferansta Türkiye'yi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Büyük Britanya'yı General Harrington, Fransa'yı General Charpy, İtalya'yı da General Mombelli temsil etmiştir. Çetin görüşmeler sonunda, Mudanya Ateşkes Antlaşması 11 Ekim 1922'de imzalanmıştır. Yunanlılar, Mudanya'daki Konferansa katılmamış, hazırlanan Antlaşma metnini kabullenerek üç gün sonra imza etmiştir.

    Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Türkiye - Yunanistan arasında silahlı çatışmaya son verilmiştir. Trakya, Meriç sınır olmak üzere Türkiye'ye bırakılmıştır. Yunanlılar on beş gün içinde Trakya'yı boşaltacaklardır. Yunanlılardan boşalan yerlere İtilaf Devletleri birlikleri girecek, onlar da en geç bir ay içerisinde, Trakya'yı Türklere devredeceklerdir. Türklerin Trakya'da en çok 8000 jandarma kuvveti olacaktır. Türkler, Ateşkes Antlaşmasında öngörülen sınırlar içinde İtilaf Devletleri askeri birliklerinin bulundukları yerlere girmemeyi taahhüt etmektedir. Ateşkes Antlaşması imza edildiği tarihten üç gün sonra yürürlüğe girecektir.

    Mudanya Ateşkes Antlaşması görüşmelerinde, İsmet Paşa'nın hatıralarında da açıklandığı üzere, bir komutanın siyasi alanda müzakereler yöneten tecrübeli ve becerikli bir diplomat gibi görüşmelere katıldığı ve başarılı olduğu görülmektedir.

    "Ben heyeti ikamet ettiğimiz binada kabul ettim. Generallere masada yer gösterdim. Harrington'u sağıma aldım. Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generalini de soluma oturttum. Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırmış gibi oldular. Meğer başkanlığı, müzakereyi idare etmeyi onlar kendileri için düşünmekte imişler



    LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI


    Mudanya Mütarekesi sonucu, kesin barış antlaşması görüşmelerine gidilmiş ve tarafsız bir ülkenin şehri olarak Lozan (İsviçre) görüşmelerin yapılacağı yer olarak seçilmiştir.

    Lozan Barış Konferansı'nda, yalnız Yunanistan'la bir hesaplaşma ve savaşa son veren bir barış antlaşması yapma söz konusu değildi. Aynı zamanda, I. Dünya Savaşı'nın galipleri ile hesaplaşma, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıkları çözümleme, yüzyıllardan beri süre gelen sorunlara çözüm aranmaktaydı. Açıkça, "Doğu Meselesi" bütün konferansın ağırlık merkezini oluşturuyordu.

    Barış Konferansı, 20 Kasım 1922 Salı günü saat 16'da Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu'nda toplandı. Tarafsız İsviçre Konfederasyonunun Başkanı Habab'ın konuşması ile açıldı. Lord Curzon'dan sonra söz alan İsmet Paşa (İnönü), daha ilk andan itibaren istiklal ve hakimiyet davasını önemle belirtmiş, "Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz" diyerek sesini duyurmuştur.

    Konferans, 4 Şubat'da Antlaşmazlık yüzünden kesilmiş, 23 Nisan 1923'te ikinci defa toplanarak, 24 Temmuz 1923'te Barış Antlaşması imza edilmiştir. Lozan Barışı sekiz aylık çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi'nin tören salonunda imzalanmıştır. Lozan'da imzalanan belgeler, esas Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir. Lozan'da imzalanan bu belgelerle, sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batı devletlerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir.

    Lozan Barış Antlaşması önsözünde, devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer vermiştir. Bu ilke, yeni Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk istiklal ve hakimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder.



    Lozan Barış Antlaşması'nda düzenlenen önemli konular aşağıda özetle belirtilmiştir bulunmaktadır:

    Sınırlar

    Güney Sınırı

    20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması gereğince, Fransa ile anlaşılarak güney sınırı kararlaştırılmış, Lozan'da bu sınır sadece teyit edilmiştir.

    Irak sınırı

    Irak sınırı uyuşmazlığı çözülememiştir. Antlaşmada, Türk topraklarının tahliyesinden itibaren, bu uyuşmazlığın dokuz ay zarfında dostane bir şekilde halledileceği belirtiliyordu.

    Batı Sınırlarımız

    Yunanlılarla batı sınırı, Misak-ı Milli'ye uygun, Mudanya Mütarekesi'nde ön görüldüğü gibi, Meriç nehri sınır olmak üzere düzenlenmiştir. Karaağaç ve çevresi Yunanlılardan alınarak savaş tamiratı karşılığı Türkiye'ye bırakılmıştır. Ege Denizi'nde Bozcaada ve İmroz Türkiye'ye verilmiştir. Ayrıca, Yunanlıların elinde bırakılan Anadolu kıyısına yakın adalar da, askersiz hale getirilmiştir.

    Azınlıklar

    Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmalarında azınlıkların himayesine ait hükümler mevcuttur. Lozan Barış Antlaşması'nın bu hususla ilgili hükümleri incelendiğinde, azınlıklar bir ayrıcalığa sahip olmamışlardır. Türk tebaasından sayılan gayri Müslimlerin kanun ve hukuk düzeni önünde eşitliği söz konusu olmuştur. Antlaşmanın 42. maddesi ile gayrimüslim azınlıklar yararına olarak kabul edilen şahsi haklar ile aile hakları, Medeni Kanunumuzun yürürlüğe girmesi ile önem ve anlamını yitirmiştir. Böylece Patrikhanelerin dünya işlerinde ve azınlıkların şahsi muamelelerinde hiç bir yetkileri kalmamıştır.

    Kapitülasyonlar

    Kapitülasyonlar, adli, mali ve idari sahada yabancılara tanınan imtiyaz ve muafiyetlerdir. Antlaşmanın 28.maddesiyle, kapitülasyonlar bütün sonuçları ile birlikte kaldırılmış ve yeni Türkiye, yüzyıllardan beri çekilen bir beladan sonsuza dek kurtulmuştur.

    Savaş Tazminatları

    1.Dünya Savaşı'nın galipleri, bizden 1.Dünya Savaşı sebebi ile tazminat talep ettiler. Ayrıca buna ek olarak, işgal masraflarını, kendi tebaalarının zarar ve ziyanlarını da eklemişlerdir. Savaş içinde Almanya'dan borç karşılığı rehini bulunan beş milyon altın ve savaş yıllarında İngiltere'ye sipariş edilen donanma bedeli de kendi ellerinde bulunduğundan, bizlere verilmemiş ve tamirat karşılığı tutulmuştur.

    1. Dünya Savaşı'na giren mağlup devletlere ciddi bir mali yük olan bu beladan, geleceğe bir borç bırakılmadan, sadece fiilen elimizde bulunmayan meblağ karşılık gösterilerek, büyük bir başarı ile sıyrılınmıştır.

    Türkiye, Yunanistan'ın harbin devamından ve bunun neticelerinden doğan mali vaziyetini dikkate alarak, tamirat hususunda her türlü taleplerinden Karaağaç ve çevresinin Türkiye'ye bırakılması şartı ile vazgeçmiştir.

    BORÇ SORUNU

    1854'ten itibaren Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Osmanlı amme borçları, Birinci Dünya Savaşı'nda yapılan istikrazlar da dahil, büyük bir yekün teşkil ediyordu.

    Sene tertipleri üzerinde borcun taksimi yerine, sermaye üzerinden borcun taksimi ile esas borç toplamı bir hayli azaltılmıştır. Diğer taraftan bu borçlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlere de gelirle orantılı olarak bölünmüştür. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğunun Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan'a olan borçları bu devletlerle de yapılan antlaşmalarla 1.Dünya Savaşı'nın galiplerine devredilmiştir.

    Osmanlı amme borçlarının diğer çetin bir safhası da tediye edeceğimiz borçların hangi para ile ödenmesi hususunda kendini göstermiştir. Karşı taraf bunu altın veya sterlin olarak talep etmiştir. Biz, Türk parası ve Fransız frangı olarak ödemeyi teklif ettik. Aradaki fark muazzam meblağlara varmasına rağmen, burada da görüşümüz kabul edilmiştir.

    BOĞAZLAR

    Lozan'da imza olunan en önemli belgelerden biri de, Türk Boğazlarının statüsü ile ilgili sözleşmedir. Boğazlar sorunu, madde 23'de genel olarak yer almış, Barış Antlaşması'na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonunun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti'nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden bu Sözleşme, 1936'da Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir. Milli hakimiyeti sınırlayıcı hükümler kaldırılmış, milli çıkarlarımıza uygun hale getirilmiştir.

    G- Nüfus Değişimi

    Lozan'da çözümlenen bir diğer önemli sorun da, İstanbul'da yaşayan Rumlarla Batı Trakya'da yaşayan Türkler hariç, Türkiye'deki bütün Rumlarla Yunanistan'daki Türklerin değiştirileceğini öngören sözleşmenin, Barış Antlaşması'na ek olarak konmasıdır.

    Lozan Barış Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın sağladığı, Türk milletinin hayati haklarını ve emellerini gerçekleştirdiği bir eserdir. Lozan aynı zamanda, Orta Doğunun en önemli bölgesinde, barış ve güvenliği kurmak ve devam ettirmekle dünya barışına da hizmet etmiştir. Türkiye Lozan'da genel olarak, Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmiştir.

    I. VE II. DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA KATILAN TÜRK DELEGASYONU

    Başdelege İsmet İnönü (Dışişleri Bakanı)
    Delegeler Dr. Rıza Nur (Sağlık Bakanı), Hasan Saka (Maliye Bakanı)
    Danışmanlar Münir Ertegün, A. Muhtar Çilli, Veli Saltı, Zülfü Tigrel, Zekai Apaydın, Mahmut Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Mehmet Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Yusuf Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha Bey
    Basın Danışmanları Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı
    Genel Sekreter ve Danışman Reşit Saffet Atabinen
    Yazmanlar Ali Türkgeldi, Mehmet Ali Balin, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav, Süleyman Saip Kıran, Rıfat Bey, Dr. Nihat Reşat Belger, Atıf Esenbel, Sabri Artuç


    Not : Yukarıdaki delegasyon 1.Dönem Lozan Konferansı'na (20 Kasım 1922-4 Şubat 1923) katılmıştır. Bu gruptan A.Muhtar Cilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, M.Celal Bayar, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Zühtü İnhan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha Bey, Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı, Reşit Saffet Atabinen, Mehmet Ali Balim, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav., Süleyman Saip Kıran, II.Dönem Lozan Konferansı'na (23 Nisan-17 Temmuz 1923) katılmamıştır.

    II. DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA YENİDEN KATILANLAR

    Genel Sekreter ve Danışman Tevfik Kamil Koperler
    Yazmanlar Naci Kenter, Hamit Eseniş, Ali Muhtar Bey, Aziz Topkaç, Hüsnü Özer.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Türk ve dünya ülkeleri arasında yapılana antlaşma ve konferanslar

          Kategori: Tarih

          Konuyu Baslatan: GARAGIZ

          Cevaplar: 8

          Görüntüleme: 5939


  2. #2
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart Sevr Antlaşması 10 Ağustos 1920

    Sevr Antlaşması (Fransızca: Le traité de Sévres), I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı Devleti hükümeti arasında 10 Ağustos 1920'de imzalanan barış antlaşmasıdır.Ancak meclis ve padişah antlaşmayı onaylamamıştır. İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki savaş hali 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile sona ermiştir.

    Sevr Antlaşması adını, son müzakerelerin ve imza töreninin gerçekleştiği Paris'in Sevr banliyösünden alır.Yunanistan dışında hiçbir devlet tarafından kabul edilmediği için yürürlüğe girmemiştir, bu sebeple "ölü antlaşma" olarak bilinir
    Hazırlık Süreci [değiştir]Saint-Germain Antlaşması `la Triannon Antlaşması ve Bulgaristan`la Neuilley Antlaşması imzalandı. Türk barışının da diğerleri ile birlikte 1919 Mayıs'ında açıklanması beklenirken, görüşmeler belirsiz bir geleceğe ertelendi. Bunun nedenleri bugüne dek yeterince aydınlatılamamıştır.

    İtilaf Devletleri Yüksek Konseyinin 7 Mayıs'ta aldığı karar uyarınca 15 Mayıs'ta İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye'de güçlü bir ulusal tepkiye yol açtı. 6 Eylül'de toplanan Sivas Kongresi'nden sonra İstanbul'daki Osmanlı hükümeti, ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetti. Sivas ve daha sonra Ankara'da, Mustafa Kemal Paşa yönetiminde bir ulusal direniş hükümeti kuruldu. Anadolu hükümeti, olumsuz şartlarda bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direniş hazırlıklarına girişti.

    İtilâf Devletleri 18 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda Osmanlı Devleti'ne uygulanacak barış şartlarını hazırladılar. 22 Nisan'da Osmanlı Hükümetini Paris'te toplanacak barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa'nın başkanlığında bir heyeti Paris'e gönderdi. Ertesi günü Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, 30 Nisan günü taraf devletlerin dışişleri bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla İstanbul'dan ayrı bir hükümetin kurulduğunu bildirdi.

    Paris'te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul'a gönderdiği telgrafta barış şartlarının "devlet mefhumu ile kabil-i telif olmadığını" (devlet kavramı ile bağdaşmadığını) bildirerek görüşmelerden çekildi. Bunun üzerine 21 Haziran'da İtilaf Devletleri Türk Milletinin direnişini kırmak için, İzmir'de bulunan Yunan kuvvetlerini Anadolu içlerine sürmeye karar verdi. Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya kısa sürede Yunan ordusu tarafından işgal edildi.


    Sevr Antlaşmasını imzalayan Osmanlı heyeti (soldan sağa, Rıza Tevfik, Damat Ferid Paşa, Hadi Paşa ve Reşid Halis).Ege felaketi üzerine 22 Haziran'da İstanbul'da toplanan Saltanat Şurası, Paris'e Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet göndermeye karar verdi. Eski maarif nazırı (milli eğitim bakanı) Hadi Paşa, eski Şura-yı Devlet (Danıştay) reisi Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey'den oluşan bu heyet, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Ankara'daki Büyük Millet Meclisi antlaşmayı sert bir bildiri ile kınadı.

    Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebusan'ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Vahdettin'e göndermesi gerekiyordu. Fakat antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebusan kapalı olduğundan antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi.[1] Dolayısıyla antlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmedi.

    Saltanat Şurası'nda yaşananlar [değiştir]Saltanat Şurası'nda yaşananlar ise günümüzde hala tartışılmaktadır. Nutuk'ta bu toplantıda Vahdettin'le ilgili “Sevr muahedesini bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir.” denmektedir. Saray Başmabeyncisi Lütfi Simavi'ye göre ise Vahdettin açılış nutkunu okuduktan sonra başkanlığı Damat Ferit Paşa’ya bırakarak salonda durmamış, çıkıp gitmiştir. Son Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Okday'ın anlatımı ise şöyledir:

    “Nihayet Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın denildi. Damat Ferid Paşa bu sırada Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Vahdettin dışarı çıktı, yandaki odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca da salondakiler Hünkâra bir saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu suretle selamladılar. Öyle ki, bu ayağa kalkışın Sevr’in kabulü anlamına mı geldiği, yoksa Padişah’a hürmeten kıyam mı edilmiş olduğu açık olarak belirmedi. Hatta Ayandan Topçu Feriki Rıza Paşa, ‘Biz Padişaha hürmeten ayağa kalktık, Sevr’i kabul ettiğimizden değil’ diye haykırarak Damat Ferid’in oyununu açıkça protesto dahi etti.”

    Kimi tarihçiler bu olayı, şurada oy hakkı olmayan padişahın oylama yapılması çağrısı yapılınca dışarı çıkması, fakat Damat Ferit'in olayı oldubittiye getirmesi olarak yorumlamaktadır. Kimileri toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir tarzda yürütülmesini protesto mahiyetinde, belki de biraz öfkeli bir şekilde ayağa kalktığını ve çıkıp yan odaya geçmiştiğini iddia etmektedir. Kimi tarihçiler ise bunun, padişah ile Damat Ferit Paşa'nın antlaşmayı kabul ettirebilmek için birlikte hazırladıkları bir plan olduğunu iddia etmektedirler.

    İtilaf Devletleri'nin bakışı [değiştir]İtalya antlaşmadan hoşnutsuzluğunu açıkça bildirerek Osmanlı'dan yana tavır aldı. ABD zaten bu sırada iç politik gelişmeler nedeniyle her türlü uluslararası girişimden çekilmişti...

    Antlaşma Hükümleri [değiştir]Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan-Antep-Urfa-Mardin-Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
    Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlarda deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletlerin donanmalarını yardıma çağırabilecek;
    Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek;
    İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı devleti egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacak;
    Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı Ermenistan Cumhuriyetini tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)
    Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
    Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrımüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okullar ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
    Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı'nın askeri kuvveti, 15.000'i jandarma olmak üzere 50.000 personelle sınırlı olacak, Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesinde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
    Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
    Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı'nın mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefiklerarası mali komisyonun denetimine alınacak;
    Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak feshettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
    Ticaret ve Özel Hukuk (269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek; eski eserler kanunu çıkarılacak vb.
    Antlaşma bir yanda Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Yunanistan, Hicaz Krallığı, Portekiz, Romanya, Ermenistan, Polonya, Sırp-Hırvat Cumhuriyeti ve Çekoslovakya ile, diğer yanda Osmanlı Devleti arasında imzalandı. ABD ve SSCB imza atmadılar.

  3. #3
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Kasr-ı Şirin Antlaşması

    Kasr-ı Şirin Antlaşması, IV. Murat'ın Bağdat Seferi sonucunda 14 yıldır İranlıların elinde bulunan Bağdat'ın fethinden sonra Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan ve bu günkü Türkiye - İran sınırını belirleyen antlaşma.

    IV. Murat sefere çıkarak 1623'ten beri Safevilerin elinde bulunan Bağdat'ı yeniden Osmanlı topraklarına kattı. Bağdat'ın Osmanlılar tarafından geri alınmasından bir süre sonra iki devlet arasında barış görüşmeleri başladı. 13 gün süren müzakerelerin sonucunda 17 Mayıs 1639'da Kasr-ı Şirin antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Bağdat, Basra ve Şehrizor Osmanlılarda kaldı, Revan ise Safevî Devletine bırakıldı.

    Daha sonraki tarihlerde çıkan Osmanlı - İran Savaşlarında ortaya çıkan sınır meseleleri hep Kasr-ı Şirin antlaşması temelinde çözümlendi.

    O tarihlerde Doğu Anadolu'dan başlayıp Basra Körfezinde sona eren 2185 km.'lik Osmanlı-İran sınırını belirleyen bu antlaşma aynı zamanda bugünkü Türkiye-İran ve Irak-İran sınırının da büyük ölçüde belirlemiştir.




    Edirne-Segedin Antlaşması

    Edirne-Segedin Antlaşması 1444 yılında Osmanlı Devleti ve Macaristan arasında imzalanmış bir antlaşmadır. Ayrıca bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin imzaladığı ilk antlaşmadır.

    Papa IV. Eugenius János Hunyadi'nin kumandanlığı altında Macar, Sırp, Bosna ve Eflak kuvvetlerinden oluşan bir Haçlı ordusunu Sultan II. Murat'ın kumandanlığı altındaki Osmanlı ordusunun üzerine gönderdi. Karamanoğulları beyliğinin de desteğini alan bu orduyu Osmanlılar yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine II. Murat 12 Haziran 1444'de Edirne'de bu barış antlaşmasını imzalayarak antlaşmanın metnini bir Osmanlı heyetiyle Macaristan'a yolladı. Macaristan kralı I. Ulászló bu antlaşmayı onaylama taraftarıydı. Ama Papa ve Bizans İmparatoru bu antlaşmaya karşı çıktılar. Sırp despotunun ve János Hunyadi'nin de ısrarıyla kral I. Ulászló antlaşmayı 12 Temmuz 1444'de Segedin'de imzaladı. Antlaşmanın maddeleri şunlardı:

    -Bulgaristan’daki Osmanlı egemenliği tanınacak.
    -Sırp despotluğu tekrar kurulacak ve Osmanlılara vergi verecek.
    -Eflak beyliği Macar egemenliğinde kalacak, Osmanlılara vergi vermeye devam edecek.
    -Tuna nehri taraflar arasında sınır olacak.
    -Antlaşmanın süresi 10 yıldı.
    Bu antlaşmadan sonra II. Murat yerini 12 yaşındaki oğlu II. Mehmed'e (Fatih Sultan Mehmet) bıraktı. Ama barış dönemi değil 10 yıl, 6 ay bile sürmedi. Haçlı tehditi altında II. Murat tekrar Osmanlı ordusunun başına geçmek zorunda kaldı. 10 Kasım 1444 tarihinde Osmanlı ordusu tekrar János Hunyadi kumandanlığı altındaki Haçlı Ordusuyla Varna Savaşını yaptı.





    İstanbul Antlaşması (1885)

    Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında Mısır konusunda imzalanmış bir antlaşmadır.

    İngiltere ve Fransa Mısır'daki nüfuzlarını arttırmak için çekişme halindeydiler. Bu arada Mısır'da Hidiv İsmail Paşa'ya karşı bir isyan çıktı. Bu durum İstanbul'da görüşülmekteyken İngilizler İskenderiye'yi topa tuttular ve Osmanlıların karşı çıkmasına rağmen Mısır'ı ele geçirdiler (1882). 1885 yılında Osmanlı Devleti ve İngiltere bir antlaşma yaparak Mısır'ın statüsünü resmi hale getirdiler. Bu antlaşmanın en önemli şartı Osmanlı ve İngiltere hükumetlerinin Mısır’a birer yüksek komiser göndermeleri ve bu komiserlerin hidive yardımcı olmalarıydı. Bu antlaşmayla İngiltere'nin Mısır'daki varlığı resmiyet kazanmış oldu.




    Küçük Kaynarca Antlaşması 1768-1774

    Küçük Kaynarca Antlaşması Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşına son veren ve Osmanlı Devletinde önemli toprak kayıplarına yol açan antlaşmadır. Güney Dobruca’daki Küçük Kaynarca kasabasında imzalandığından bu adı almıştır.

    1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı [değiştir]Ana madde: 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı
    Osmanlı ordusunun, 1773’te Ruslara karşı kazandığı Rusçuk, Silistre ve Varna zaferlerinin intikamını isteyen Çariçe II. Katerina, Tuna ordusunu takviye etmişti. Başkumandan Mareşal Petro Rumyantsev, Osmanlı ordusunu, merkezinde muhasara için Şumnu’ya doğru hareket etti. Bu sırada rahatsız olan Vezîr-i âzam ve Serdâr-ı ekrem Muhsinzade Mehmed Paşa, düşmanı karşılamak üzere Yeniçeri Ağası Yeğen Mehmed Paşa kumandasında bir kuvvet sevk ettiyse de, bu kuvvetler Kozluca’da mağlup oldu. Rumyantsev’in, bu başarıdan sonra Şumnu önlerine gelip Varna yolunu kesmek suretiyle, Osmanlı ordusunu iâşe ve mühimmattan mahrum etmesi, askerin dağılmasına yol açtı ve orduda on iki bin kişi kaldı. Yanındaki az sayıdaki kuvvetle mukavemet etmenin bir fayda sağlamayacağını anlayan Serdâr-ı ekrem mütareke istemek zorunda kaldı. Sadrazam kethüdâsı Ahmed Resmî Efendi, nişancı rütbesi ile birinci, Reîsül-küttab İbrâhim Münib Efendi de ikinci murahhas tayin olunarak, 12 Temmuz 1774’te Şumnu’dan hareketle Balya Boğazına yakın Küçük Kaynarca kasabasına geldiler. Ruslar tarafının murahhası,General Nikolay Repnin idi. Mareşal Rumyantsev mütareke kabul etmeyerek birinci sulh müzâkeresinde esasları iki tarafça kabul edilmiş olan esaslara göre derhal sulh akdini istediğinden, mecburen teklif kabul olunup, iki günde ve iki celsede antlaşma imzalandı.

    Rus başkumandanı, sulh görüşmesi yapabilmek için başlangıçta Kılburun, Kerç ve Yenikalenin Ruslara terkini şart koydu. Osmanlı murahhasları, bütün fırsatların elden çıkması ve kendilerine zaman verilmemesi üzerine, Rus isteklerini çaresiz kabul ettiler.

    Antlaşmanın koşulları [değiştir]
    Antlaşmanın imzalandığında yerdeki kitabe: Burada 10-21 Temmuz 1774 tarihinde Büyük Katerina'nın temsilcisi Kont Petro Rumyantsev ve Sultan I. Abdülhamid'in temsilcisi Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa tarafından Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın 7. maddesine göre Babıali Hristiyanlık dinini ve kiliselerini ebediyen koruması altına aldığını taahhüt eder.17 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan ve henüz tahta yeni çıkan I. Abdülhamit tarafından tasdik edilen, yirmi sekiz maddelik bu antlaşmaya göre[1] :

    Kırım Hanlığı'yla Kuban ve Bucak Tatarları siyâsî bakımdan müstakil olup, ancak dînî işlerinde Hilafet makamına tâbi olacaklardır.
    Kılburun, Kerç, Yenikale ve Azak Kalesi'yle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi, Rusya’ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.
    Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
    Rus ordusu, Bulgaristan’da Tuna’nın sağ sahilinden, bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.
    Babıali, İmparatorlukta Hristiyan diniyle kiliselerini, daimî surette himaye edecektir.
    Rus sefirlerinin, Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır. (Bu madde mucibince memleketin işlerinde Rus müdahalesine devamlı açık kapı bırakılmış oluyordu.)
    Rus ticaret gemileri, Karadeniz’le Akdeniz’de hareket serbestisine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi. Böylelikle Karadeniz bir Türk gölü olmaktan çıktı.
    Ruslar İstanbul'da elçilik bulundurabilecek ve Balkanlarda konsolosluk bulundurabileceklerdi. Bu da Rusların Panslavizm politikasına zemin hazırlamıştır.
    İngiltere ile Fransa'ya verilen kapitülasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.
    Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak, üç senede ve üç taksitte, Rusya’ya on beş bin kese akça verecektir. Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa savaş tazminatı ödemiştir.
    Orta Kuzey Kafkasya'da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarafsız bir bölge olan Kabartay ya da Kabardiya, Rusya'ya ilhak edildi.
    Antlaşmanın sonuçları [değiştir]Osmanlı Devleti, arazi itibariyle fazla kayba uğramamakla beraber, Rusların Eflak ve Boğdan’a karışmaları, istedikleri yerlerde konsolosluk açabilmeleri ve Ortodoksların hâmisi sıfatını takınmaları gibi maddeler sebebiyle, zayıf anlarında, devamlı olarak bu devletin saldırılarına mâruz kalmıştır.

    Ayrıca bu antlaşmayla Kırım'a özerklik verilmesi Rusya'nın sonradan Kırım'ı egemenliği altına alması için bir atlama taşı oluşturmuştur. Nitekim Rusya bu antlaşmanın imzalanmasından 9 yıl sonra Kırım'ı topraklarına katmıştır.

    Vikikaynak'ta, Küçük Kaynarca Antlaşması ile ilgili metin bulabilirsiniz.Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti;

    Dünyanın sayılı devletlerinden biri olma özelliğini yitirmiştir.
    Uluslararası saygınlığını kaybetmiştir.
    Yüzyılın en ağır antlaşmasını imzalamıştır.
    Karadeniz'de yüzyıllardır devam eden egemenliğini kaybetmiştir.

  4. #4
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Osmanlı-Bizans Antlaşması (1420)

    Osmanlı-Bizans Antlaşması (1401) Osmanlı sultanı I. Mehmet'in Bizans İmparatorluğu'yla yaptığı bir antlaşmadır.

    Yıldırım Bayezid Ankara Savaşında Timur'a yenilerek esir düştüğünde oğlu Mustafa Çelebi de beraberinde Semerkand'a götürülmüştü. Timur ölünce Mustafa Çelebi serbest kaldı ve Anadolu'ya geri döndü. O sırada Fetret devri bitmiş, Yıldırım Bayezid'in diğer oğlu Mehmet Çelebi Osmanlı Devleti'nin başına geçmişti. Mustafa Çelebi tahta geçmek isteyince taraftarlar arasında savaş çıktı (Düzmece Mustafa isyanı). Mustafa Çelebi kardeşi Mehmet Çelebi'ye yenilerek Bizans İmparatorluğu'na sığındı. Mehmet Çelebi Bizanslılarla bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardı:

    Bizanslılar Mustafa Çelebi’yi tutsak tutmaya devam edecekler.
    Osmanlılar buna karşılık Bizanslılara her yıl 100.000 akçe ödeyeceklerdi.



    Osmanlı-Venedik Antlaşması (1416)

    Osmanlı-Venedik Antlaşması (1416) Osmanlı Devletiyle Venedik Cumhuriyeti arasında 1416 yılında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

    1416 yılı Osmanlıların ilk deniz savaşına sahne oldu. 29 Mayis 1416 da Venedikliler Osmanlı gemilerine saldırınca Çalı bey komutasındaki Osmanlı donanmasıyla Venedik donanması arasında savaş yapıldı. Tecrübesiz ve zayıf olan Osmanlı donanması yenik düştü. Savaş sonunda yapılan barış antlaşmasının bazı şartları şunlardır:

    Venedikliler Osmanlı topraklarında diğer milletlerden daha fazla ticaret yapacaklar.
    Venedikliler buna karşılık Osmanlı gemilerine saldırmayacaklardı.






    Osmanlı-Venedik Antlaşması (1479)

    Osmanlı-Venedik Antlaşması (1479) Osmanlı Devletiyle Venedik Cumhuriyeti arasında 1479 yılında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

    Osmanlıların Balkanlarda kazanmış oldukları topraklar Osmanlıları Venediklilerle komşu haline getirdi. Osmanlıların Ege adalarını geçirmeleri Venediklilerin işine gelmedi ve savaş patlak verdi. Bu savaşlar 16 yıl sürdü (1463-1479). Bu savaşlar boyunca Osmanlılar Eğriboz başta olmak üzere birçok adaları ellerine geçirdiler. Savaşın sonunda Osmanlılarla Venedikliler arasında barış yapıldı.

    Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

    Venedikliler Osmanlı sularında ticaret yapma hakkını kazandılar ve bunun karşılığı olarak Osmanlılara her yıl 10.000 altın ödemeyi kabul ettiler.
    Venedikliler İstanbul'da balyos (elçi) bulundurabileceklerdi.
    Venedikliler Osmanlılara savaş tazminatı vereceklerdi.
    Antlaşmanın bir diğer şartına göre Venedik Cumhuriyeti en tecrübeli ressamlarından birini Fatih Sultan Mehmet'in tablosunu yapmak üzere İstanbul'a gönderecekti. Bu amaçla ressam Gentile Bellini İstanbul'a geldi ve İstanbul'da Fatih Sultan Mehmet'in ünlü tablosu başta olmak üzere birçok eserler yaptı.




    Zitvatorok Antlaşması 11 Kasım 1606

    Zitvatorok Anıtı (Slovakya)Zitvatorok Antlaşması 11 Kasım 1606 tarihinde Osmanlı Devleti ve Avusturya İmparatorluğu arasında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

    Osmanlı Devleti ve Avusturya İmparatorluğu 15 yıl süren uzun bir savaştan sonra yorgun düşmüşlerdi. Sultan I. Ahmet ve Avusturya adına Arşidük Matthias arasında Estergon-Komorin arasında Zsitva suyunun Tuna Irmağına döküldüğü yerde imzalanan Zitvatorok Antlaşması'yla barış sağlandı.

    Antlaşmaya göre Eğri, Estergon, Kanije kaleleri Osmanlılarda , Rop ve Koman kaleleri Avusturyalılarda kalacaktı. Avusturya bir kereye mahsus olmak üzere 200.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. Osmanlı padişahı Avusturya İmparatoruna Roma İmparatoru(Cezar) unvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. Avusturya'nın Macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30.000 altın vergi kaldırılacaktı. Zitvatorok Antlaşması Osmanlıların lehine gibi görünse de Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki üstünlüğü sona ermiş, siyasi dengeler Osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştır.



    Serav Antlaşması 26 Eylül 1618

    Serav Antlaşması 26 Eylül 1618 tarihinde Osmanlı Devletiyle Safevi hanedanın yönettiği İran arasında imzalanmış bir antlaşmadır.

    Antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

    Kanuni Sultan Süleyman devrinde Amasya Antlaşması ile belirlenen sınırlar esas alınacaktır.
    Kars ve Ahıska kaleleri Osmanlılar’da kalacaktır.
    Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Dağıstan beylerine saldırılmayacak.
    Esirler karşılıklı olarak serbest bırakılacak.
    Safevi Şahı, Osmanlı Padişahı’na her yıl haraç olarak 100 deve yükü ipek, kumaş vs. kıymetli eşya gönderecektir.
    Serav Barış Antlaşması’nın 1612 yılında varılan Nasuh Paşa Barışı’ndan tek farkı 200 deve yükü ipek haracının 100 deve yüküne indirilmiş olmasıdır.

  5. #5
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Hotin Antlaşması (9 Ekim 1621)

    Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. 1620-1621 Osmanlı-Lehistan Savaşı'nı sonuçlandıran antlaşmadır.

    Lehistan'ın Eflak ve Boğdan'ın işlerine karışması üzerine Osmanlı Devleti Lehistan'a savaş açtı. Sultan Genç Osman'ın komutasındaki 200.000 askerlik ordu Lehistan'ın elindeki Hotin kalesini kuşattı. Osmanlı ordusu defalarca saldırılarda bulunmasına rağmen Hotin kalesini alamadı. Sonunda Genç Osman'ın itirazlarına rağmen barış antlaşması yapıldı. Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardı

    Kırım Tatarlarının Lehistan'a yaptığı akınlar yasaklandı
    Hotin Osmanlı egemenliğindeki Boğdan'a verildi.
    Lehistan'ın Osmanlılara vergi ödemeye devam etmesi kararlaştırıldı.
    Saldırının başarısızlığına karşılık Boğdan'ın güvenliği sağlanmış oldu. II. Osman Hotin kalesi önünde istekli savaşmayan Yeniçeri Ocağı’nı kaldıracağını açıkladı. Bu kararı onun öldürülmesi ile sonuçlandı




    Vasvar Antlaşması 10 Ağustos 1664

    Vasvar Antlaşmasının Osmanlıca metniVasvar Antlaşması 10 Ağustos 1664'te Osmanlı Devleti'yle Avusturya arasında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. Antlaşma Szentgotthárd ile Eisenburg arasındaki Çakani'de (Cskany) imzalanmasına rağmen, bu birimin bağlı olduğu Vasvar şehrinin adı tarihi kaynaklara geçmiştir. Türkçe ve Latince kaleme alınan antlaşmanın Latincesi Osmanlılarda Türkçesi Avusturyalılarda kalmıştır.

    1658 yılında Erdel, Eflak ve Boğdan Beylikleri Avusturya'nın kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti'ne karşı isyan ettiler. Bu nedenle Osmanlı Devleti'yle Avusturya arasında başlayan savaş Sultan IV. Mehmet döneminde 1658-1664 arasında 6 yıl devam etti. Köprülü Mehmet Paşa bu isyanları bastırdı. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Uyvar kalesini fethetti. Osmanlı kuvvetlerinin başarıları üzerine Papalığın tavsiyesi ile Avusturya barış görüşmelerine başlamak istedi. Avusturya Başbakanı Duc de Sagan, Macaristan'da bulunan Osmanlı ordusunun başkomutanı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'ya bir mektupla başvurarak elçi olarak Osmanlı ordusunda bulunan Simon Reninger'in görüşmeler için murahhas atandığını bildirdi. Sadrazamın bunu kabul etmesi üzerine görüşmeler başladı. Müzakereler sonunda Sadrazam tarafından onaylanan antlaşma Avusturya tarafına gönderildi ise de Avusturya imparatoru tarafından ancak St. Gotthard Savaşı sonrasında, Avusturyalıların askeri olarak üstün durumda olmalarına karşın onaylanıp gönderilmiştir.

    Bu antlaşmanın başlıca maddeleri şunlardır:

    Uyvar ve Novigrad kaleleri ile çevreleri Osmanlılarda kalacak. Zerinvar kalesi yeniden inşa edilmeyecek.
    Erdel Osmanlı Devletine bağlı kalacak ve her iki tarafta askeri kuvvetlerini Erdel'den çekecek. Osmanlı Devleti Erdel kralının Avusturya'ya saldırmasını önleyecek.
    Avusturya savaş tazminatı ödeyecek. İki tarafta karşılıklı 200.000 kara kuruş değerinde hediyeler gönderecek.
    Antlaşma 20 yıl geçerli olacaktır. İki tarafta akın ve çete faaliyetlerinde bulunmayacak.
    Osmanlı ordusu antlaşma hükümdarlarca onaylanıncaya kadar askeri harekatında serbest kalacak.




    Bucaş Antlaşması (18 Ekim 1672

    Bucaş Antlaşması (18 Ekim 1672) tarihinde Osmanlı Devleti'yle Lehistan (Polonya) arasında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. Osmanlı Bucaş Antlaşması ile batıdaki en geniş sınırlarına ulaşmıştır.

    Hotin Antlaşması'ndan (1621) sonra, Lehistan ve Osmanlı Devleti arasında 50 yıl süren bir barış süreci yaşanmıştı. Osmanlı himayesindeki Ukrayna Kazaklarına saldıran Lehler, barışı bozdular. Sultan IV. Mehmet ve Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, Ukrayna kazaklarının yardım istemesi üzerine, Lehistan seferine çıktılar. Kamaniçe Seferi olarak da adlandırılan seferde Türk ordusunun ardarda kazandığı başarılardan sonra, Kırım Hanı'nın da aracılığıyla Lehistan barış istedi.

    İmzalanan Bucaş (Buczacs) Antlaşmasına (18 Ekim 1672) göre, Podolya Osmanlılara geçti, Ukrayna da Osmanlı himayesindeki Kazaklara bırakılıyordu. Lehistan Kırım Hanına vergi ödemeye devam ettiği gibi pişkeş adı altında her yıl Osmanlı Devleti'ne 22.000 de altın vergi ödemeye mecbur bırakılıyordu. Antlaşmanın diğer maddelerine göre, Lehistan'daki Lipka Tatarlarından Türk ordusuna katılanların mallarına ve ailelerine zarar verilmeyecekti Antlaşma Kırım Tatarlarının ve Ukrayna Kazaklarının Lehistan'a yaptıkları akınmları da yasaklıyordu.

    Lehistan meclisinin, bu antlaşmadaki vergi (pişkeş) maddesini kabul etmemesi üzerine, dört yıl sürecek olan 1672-1676 Osmanlı-Lehistan Savaşı başladı. 27 Ekim 1676'da bugünkü Zorawno (Ukrayna) kentinde imzalanan İzvança Antlaşması ile 22.000 altından vazgeçilmek şartıyla, daha önce Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından imzalanan Bucaş Antlaşmasının maddeleri aynen kabul edildi.






    İzvança Antlaşması 27 Ekim 1676'da

    1672-76 Osmanlı-Lehistan Savaşı'nı sonlandıran barış antlaşması. 27 Ekim 1676'da bugün Ukrayna'da yeralan Zurawno kentinde imzalandığı için Zurawno Antlaşması olarak da bilinir. Türkçe adını ise Zorawno kentine Türklerin verdiği İzvança adından alır.




    Antlaşmaya giden yol Lehistan'ın (Polonya) Osmanlı Devleti'nin himayesindeki Ukrayna Kazaklarına müdahalesi nedeniyle 1672'de çıkan savaşta Türk orduları kısa sürede Podolya'nın tamamını ve Ukrayna'nın önemli bir kısmını fethetmiş, Lviv ve Lublin kuşatılmış, Lehistan Krallığı ağır koşulları haiz Bucaş Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştı.

    Sonrasında ise ordusunu toparlayan Lehistan 1673'te karşı saldırıya geçmiş ve kaybettiği toprakların bir kısımını geri almayı başarmıştı. Osmanlı Devleti bunun üzerine tekrar bölgeye yoğunlaşmış ve Türk ordusu 1675 yılında geniş bir bölgeyi yeniden fethetmiş, Lviv önlerine gelmişti. Şeytan İbrahim Paşa komutasındaki Türk ordusu 1676 yılında ise bölgeye tekrar taarruz ederek Lviv'in güneyinde Zurawno'ya kadar ilerlemiş ve Leh Kralı III. Jan Sobieski kumandasındaki Leh ordusunu kuşatmıştı. Zor durumda bulunan, ayrıca kaybettiği toprakları geri alamayacağını anlayan Lehistan Krallığı barış teklif etti


    Antlaşma :Barış teklifinin Osmanlı Devleti tarafından da kabul edilmesi üzerine 17 Ekim 1676'da antlaşma imzalandı. Antlaşma, Bucaş Antlaşması'nın koşullarını bir ölçüde hafifletmekle birlikte Osmanlı Devleti lehine idi.

    Buna göre, Bucaş Antlaşması ile Osmanlı Devleti'ne terkedilen Podolya'nın Türk toprağı olduğu tescillenirken,yine Osmanlı Devleti'ne bırakılan Kazaklar'ın hüküm sürdüğü Ukrayna topraklarının üçte biri Lehistan'a geri verilirken, üçte ikisi yine Osmanlı Devleti'nin egemenliğine tevdi edildi. Bucaş Antlaşması hükümleri arasında yeralan yıllık vergi ise kaldırıldı.


    Sonuçlar :Bu savaştaki galibiyete karşın, Osmanlı Devleti önemli ölçüde tahribata uğrattığı Lehistan'ın Avusturya ile ittifaka girmesine neden oldu ve bu ittifakın sonuçlarını İkinci Viyana Kuşatması sırasında ağır bir şekilde ödedi. Lehistan'ın güçsüz duruma düşürülmesi, uzun vadede ise Rusya'nın ve Avusturya'nın Lehistan (ve Osmanlı Devleti) aleyhine güçlenmesine yolaçtı. Lehistan'ın 1772, 1793 ve 1795 yıllarındaki taksimleriyle bağımsızlığını yitirmesinin ardından, Osmanlı toprakları Rusya'nın taarruzlarına iyice açık kaldı.

  6. #6
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Bahçesaray Antlaşması

    Bahçesaray Antlaşması 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşı ‎sonunda Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı ve Rusya Çarlığı arasında Bahçesaray, Kırım'da 3 Ocak,1681de imzalanmış olan bir antlaşmadır.

    Bu antlaşmanın ana hükümlerine göre Osmanlı Devleti ve Moskova merkezli Rusya Çarlığı arasında 20-yıl süreli bir barış hüküm sürecek ve iki devletin arasındaki sınır Dinyeper Irmağı olacaktı. Her iki taraf da Dinyeper Irmağı ile güney Buğ Irmağı arasında yerleşme yapılmamasını garanti etti. Nogay göçkenlerinin Ukrayna'nın güney steplerinde gezginlik yapmaları kabul edildi. Zaporozhtsi Kazaklarının Dinyeper Irmağı ve yan ırmakları üzerinde balıkçılık yapma hakları, güneyde tuzla işletme hakları ve Dinyeper Irmağı ve Karadeniz üzerinde deniz vasıtası kullanma hakları değişmeden kalacaktı. Sağ Ukrayna Kıyıları (Pravoberezhna Ukrayina) yani Ukrayna'da Dinyeper Nehri doğusu ve Zaporozhtsi Kazaklar bölgelerinin Rusya Çarlığı egemenliği altında olduğunu Osmanlılar kabul etti. Buna karşılık Kiev bölgesinin güneyi (özellikle Çehrin), Bratslav bölgesi ve Podolya Osmanlı egemenliği altında kaldığı onaylandı




    Karlofça Antlaşması


    Osmanlı Devleti'nin Karlofça Antlaşmasından sonraki sınırları
    İmza
    - yer 26 Ocak 1699
    Karlofça, Voyvodina
    İmzacı devletler Osmanlı Devleti
    Avusturya İmparatorluğu
    Venedik Cumhuriyeti
    Lehistan Krallığı
    Rusya İmparatorluğu
    İmzalayan
    Rami Mehmed Paşa
    Aleksandros Mavrokordatos
    Franz Ulrich Kinsky
    Carlo Ruzzi
    Malaçowski
    Prokopij Wosnitzin
    Karlofça Antlaşması, (26 Ocak 1699) tarihinde Osmanlı Devleti ile başlarında Avusturya İmparatorluğu bulunan Kutsal İttifak devletleri (özellikle Venedik, Lehistan ve Rusya) arasında imzalanmış olan bir barış antlaşmasıdır. Karlofça bugünkü Sırbistan'ın sınırları içinde yer alan (Almanca: Karlowitz, Sırbca: Сремсkи Кaрловци/Srijemski Karlovci adı ile anılan) küçük bir kasabadır. Antlaşma 1683–1698 Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları'nın sonucunda imzalanmıştır.

    Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları [değiştir]Daha çok bilgi için: Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları
    Sultan II. Mustafa döneminde Osmanlılar Avusturya İmparatorluğu üzerine üç büyük sefer düzenlediler. Papa XI. Innocentius 1684'de Osmanlı Devleti'ne karşı "Kutsal (Lig) İttifak" adı altında Avusturya, Lehistan ve Venedik'den oluşan bir ittifak oluşturdu ve 1686da bu ittifaka Rusya'da katıldı. Avusturya'ya karşı Macaristan ve Erdel'de yapılan bir sıra muharebeler yanında Venedikliler, Mora ve Dalmaçya'ya, Lehistan ise Boğdan'a saldırmışlardı. Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı Devleti yorgun düştü. Aynı dönemde Rusya'nın başına I. Petro geçmişti. I. Petro ordusunu modernize etmiş, boğazlardan Akdeniz'e inme ve Karadeniz'e egemen olma çabalarına girişmişti. 1695'deki saldırıda başarısız olmuş, fakat bir yıl sonra Azak Kalesi'ni ele geçirmişti (6 Ağustos 1696). Ancak Osmanlı Devleti, ordusunun 11 Eylül 1697'de Zenta Muharebesi'de uğradığı yenilgiyle ile bir anda savunmasız kaldı. Özellikle İngiliz ve Hollanda hükümetinin araya girmesi sonucu, Sultan II. Mustafa barış müzakerelerine razı oldu.

    Müzakereler ve imzalanma [değiştir]İki ay süren antlaşmanın müzakerelerinde Osmanlı Devletini Reis-ül Küttab Rami Mehmed Paşa ve Baştercüman Aleksandros Mavrokordatos temsil etti. Kutsal İttifak ülkelerini temsil eden delegeler Avusturya İmparatorluğu için Kont Franz Ulrich Kinsky, Venedik Cumhuriyeti için Carlo Ruzzi, Lehistan Krallığı için Malaçowski ve Rus Çarlığı için Prokopij Wosnitzin idi. Müzakerelere danışman olarak katılan İtalyan asıllı Luigi Ferdinando Marsigli ise antlaşma imzalandıktan sonra 850 km uzunlukta bulunan yeni Osmanlı-Avusturya sınırının haritasının çizilip tesbit edilmesi için kurulan komisyon başkanlığını yapmıştır.


    Günümüzde Karlofça kasabasının görünümüMüzakereler sırasında, barış müzakereleri tarihinde ilk defa olarak, taraflar yuvarlak bir masa etrafında toplandılar. Müzakerelerin yapıldığı büyük çadırın 4 değişik girişi bulunmaktaydı ve böylece hiçbir taraf için çadıra giriş protokolünde öncelik sağlanmamış oluyordu.

    26 Ocak 1699 günü imzalanan Karlofça Antlaşması ile Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı. Ayrıca barışın süresi 25 yıl olarak belirlenirken, antlaşmanın garantör devleti de Avusturya olmuştur.

    Sonuçlar [değiştir]Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti'nin batıda büyük çapta toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Karlofça Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti kaybettiği toprakları geri alma siyaseti izlemeye başlamıştır. Böylece duraklama dönemi biterken, gerileme dönemi başlamıştır.

    Avusturya'nin barış görüşmelerini kabul etmesinin başlıca sebebi batıda çıkması önlenemez olduğu gayet açık olan savaştı. Habsburg Hanedanı'nın İspanya kolundan olan İspanya Kralı II. Carlos fiziksel ve akılsal kusurlu idi ve çocuksuzdu. İspanya krallığına varis olarak iki değişik hanedan temsilcisi bulunmaktaydı: Birisi Kutsal Roma Germen İmparatoru olan Habsburg hanedanından I. Leopold diğeri ise Bourbon Hanedanı'ndan Fransa Kralı XIV. Louis. Her ikisi de İspanya İmparatorları II. Felipe'nin torunu ve sonraki IV. Felipe'un damatları olup her ikisinin de İspanya tahtı üzerindeki iddiası ayni güçte idi. II. Carlos kendine varis olarak önce I. Leopold'u seçmisti ama sonra fikrini değiştirip XIV. Louis'i varis yapmıştı. Fransa ve İspanya'nin birleşmesi ve (İspanya'yı da idaresine geçiren) Fransa'nın Avrupa'nın ve Amerika ve Asya'da İspanya kolonilerine sahip süper-güçlü ülkesi olarak ortaya çıkması Avusturya'yı olduğu gibi diğer birçok batı Avrupa ülkesini de korkutmaktaydı. Bu karmaşık İspanya veraseti sorunu bir Avrupa savaşı ortaya çıkarması bekleniyordu. Nitekim de Karlofça Antlaşması'ndan 2 yıl geçmeden beklenen oldu ve 1701-1714 döneminde 13 yıl süren ve ilk büyük Avrupa savaşı olan İspanya Veraset Savaşları başladı. Karlofça'ya İngiltere ve Hollanda'nın arabuluculuk yapmaya çok hevesli olmaları ve Avusturya'nın bu antlaşmaya hemen razı olması hep bu beklenen savaş nedeniyledi.





    Prut Antlaşması

    21 Temmuz 1711 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılmış bir antlaşmadır.

    1710 yılında Osmanlı Devleti Sultan III. Ahmet tarafından yönetilmekteydi. Rusya'nın başında Çar Büyük Petro "Deli Petro", İsveç'in başında ise XII. Şarl "Demirbaş Şarl" bulunmaktaydı. Demirbaş Şarl'ın ordusu Poltava Savaşı'nda Deli Petro'nun ordusuna yenildi ve Osmanlı topraklarına sığındı. Bu arada Rusya'nın Lehistan'ın içişlerine karışması, Eflak ve Boğdan beylerini Osmanlılara karşı kışkırtması Osmanlı Devletini rahatsız ediyordu. Osmanlı Devleti Rusya'ya karşı savaş ilan etti.

    Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa yönetimindeki ordu Kırım Hanlığı ordusunun desteğiyle Rusları Prut nehri kıyısında kıstırdılar. Bir yanı bataklık, bir yanı uçurum olan bir yerde idi bu mevzi. Prut Savaşı denilen bu savaşı Osmanlıların kazanması üzerine Prut Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın koşulları şunlardır:

    Azak Kalesi Osmanlılara geri verilecek. (Karadeniz tekrar Osmanlı gölü haline geldi.)
    Ruslar İstanbul’da daimi elçi bulundurmayacaklar.
    İsveç Kralı Şarl'ın serbestçe ülkesine dönmesine izin vereceklerdi
    Ruslar Lehistan’ın içişlerine karışmayacaklardı



    Pasarofça antlaşması, 1714-1717

    Osmanlı-Avusturya- Harbine son veren, yukarı Sırbistan, Belgrad ve Banat yaylasının Avusturya'ya; Dalmaçya, Bosna ve Arnavutluk kıyılarının Venedik'e verilmesi, Mora Yarımadası Osmanlılarda kalması gibi maddeleri içeren 21 Temmuz,1718'de imzalanan antlaşmadır. Antlaşma Osmanlı sultanlarından III. Ahmed Han (1703-1730) zamanında, Mora-Tuna kavşağında Sırbistan’nın (şimdi Sırpca adı Požarevec, Almanca adı Passarowitz olan) Pasarofça kasabasında yapıldı.

    Venedikliler Karlofça Antlaşması hükümleri tamamen ihlal ederek Karadağ'daki isyanı teşvik edip isyancılara yardım edince ve İstanbul-Mısır seferleri yapan Osmanlı ticaret ve hac gemilerine saldırınca 1715de Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa Venedik Cumhuriyeti'ne savaş ilan ederek Mora Seferine çıktı. Bu seferi Korint, Anapoli, Modon, Koron, Navarin kalelerini fethederek zaferle sonuçlandırdı. Fakat Venedik'in bağdaşığı olan Avusturya sert bir tepki ile, Karlofça Antlaşması gereğince Mora'nın Venediklilere geri verilmesini istemesi üzerine, Avusturya'ya da savaş açıldı.

    Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa, Osmanlı ordusu ile birlikte Macaristan'a girdi. Petervaradin Savaşı'nda Savoy Prensi Eugen komutasındaki Avusturya ordusu Osmanlı kuvvetlerini bozguna uğrattı (5 Ağustos,1716) ve Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa şehit düştü. Bu bozgundan sonra Temeşvar kalesi yitirildi ve Osmanlı ordusunda olan çözülme ile dağınık ve disiplinsiz birlikler Belgrad'a çekildi. Ordunun burada biraz tutunması ile birlikte, ta gerilerde Edirne ve İstanbul'da panik ortaya çıktı. Yeni Sadrazam Hacı Halil Paşa ordunun donatım işleri ile meşguldu ama 1717deki savaşlar hezimetin boyutunu büyüttü; 18 Ağustos 1717 tarihinde Belgrad düşman eline geçti. Belgrad'dan ta Niş'e kadar yörelerinin Müslüman ve Türk halkı aç ve çıplak Edirne ve İstanbul yoluna düştüler. Yeni sadrazam Tevkii Nişancı Mehmed Paşa altında, ordu Avusturya cephesinde Bosna ve Vidin'de başarılar elde etti. İbrahim Paşanın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de sadrazamlığa getirilen Damat İbrahim Paşa barış teklif etti.

    Osmanlı Devletini Şıkk-ı sânî Defterdarı (Mâliye Müsteşarı) Silâhtar İbrâhim Efendi başkanlığındaki heyet temsil etti. Pasarofça’da Kont Virmond başkanlığında Avusturya ve Carte Ruzigi başkanlığındaki Venedik heyetlerinden başka, Felemenk (Hollanda) temsilcisi Collyer Kontu ile İngiltere temsilcisi Sir Robert Sutton da vardı. İki ay kadar süren konferanstan sonra; Avusturya ile yirmi madde ve bir ilâve, Venediklilerle de 26 madde üzerinden, 21 Temmuz 1718 tarihinde antlaşma imzalandı.

    Antlaşmaya göre,

    Avusturya ile Niş, Banat Dağları ve Transilvanya Alpleri hudut kesildi.
    Mülteci olarak Osmanlı Devleti'ne sığınan Erdel prensi II. Rákóczi Ferenc ailesiyle beraber Osmanlı-Avusturya sınırında oturmak ve emniyeti sağlanmak şartıyla iade edilecekti.
    Venedikliler, Mora Yarımadasını, Korintos ile çevresini, Egin Körfezindeki adaları, İyonya Adalarını, Aya Mavri Adasını ve Girit’te üç iskeleyi Osmanlı Devletine verecekti.
    İran yoluyla Avrupa'ya gelen tüccarlar, dönüşte Tuna gümrük vergilerinden muaf tutulacaktı.
    Pasarofça Antlaşmasıyla, Osmanlı Devleti; Avusturya’ya toprak vermesine rağmen, Venedik’ten aldı. Avusturya’ya verdiği toprakları, daha sonraki antlaşmalarla, Tamışvar hariç, geri aldı. Pasarofça Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti batı dünyasının üstünlüğünü ilk kez kabul etmiş ve batılı tarzda ıslahatların yapıldığı Lale Devri'ne girmiştir.



    Ahmet Paşa Antlaşması

    10 Ocak 1732 tarihinde Osmanlı Devletiyle Safevilerin yönettiği İran arasında imzalanmış bir antlaşmadır.

    Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

    Kafkasya Osmanlılara verildi.
    Batı İran ve Azerbaycan İranlılarda kaldı.
    Güneyde Kasr-ı Şirin sınırı değişmedi.
    Kuzeyde Aras Irmağı iki ülke arasında sınır yapıldı.
    Bu antlaşma, Osmanlı Devletinde sadrazamın, İran’da da Şah’ın değişmesine sebep olmuştur. Fakat uzun vaded bu antlaşma ne Osmanlı Devletini ne de İranlıları tatmin etti ve iki ülke arasındaki çatışmalar 1746 yılına kadar devam etti.

  7. #7
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart



    (Belgrad Antlaşması (1739) Belgrad Antlaşması Osmanlı Devletinin 18 Eylül 1739 tarihinde Avusturya, 3 Ekim 1739 tarihinde de Rusya'yla imzalamış olduğu barış antlaşmalarıdır.

    Savaşın Gelişmesi ve Antlaşma [değiştir]1736'da Kırım Tatarları'yla olan sınır anlaşmazlıklarını bahane eden Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. 1737'de Avusturya da Rusya'nın müttefiki olarak savaşa katıldı.

    Üç koldan Osmanlı arazisine hücuma geçen Avusturya orduları ta Niş'e kadar ilerledikten sonra; ardı ardıya yenilip geri atılınca hemen İstanbul'da Fransız Elçisi olan Villeneuve Markizi'nin aracılığı ile barış görüşmeleri istedi. Rusya da İsveç'ten hücum beklediği için barış görüşmelerine razı oldu. Sadrazam ve Osmanlı ordusu serdarı olan Yeğen Mehmed Paşa orduyla İstanbul'a döndükten sonra Fransız ve Avusturya elçileri ve Rus grandükü ile konuştu. İzleyen günlerde ordu kadısı Esad Efendi, reisülkitab Mustafa Efendi ve Mektubi Ragıp Efendi Dolmabahçe'de Mehmed Emin Efendi yalısında elçilerle yapılan oturumlarda barış koşullarını görüştüler. Tam bu sırada 22 Mart 1739de Yeğen Mehmed Paşa veziriazamlıktan atılıp yerine Vidin Seraskeri Hacı İvazzade Mehmed Paşa getirildi ve ordu tekrar cepheye gönderildi. 22 Temmuz 1739da, Viyana'da büyük şok yaratırcasına, Belgrad yakınlarında Grocka Muharebesi'nde Osmanlı orduları galip geldi. Belgrad Osmanlı ordusu tarafından kuşatıldı ve Belgrad tekrar Osmanlıların eline geçti. Tuna kıyılarında önemli kale mevkileri olan Semendire (şimdi Sırbistan'da Smederevo) ve Adakale'yi (şimdi Romanya'da Orşova) tekrar eline geçirerek Tuna Nehri tekrar Avusturya ile Osmanlı devleti arasında korunaklı bir sınır haline getirildi.

    Avusturya bundan sonra hemen ateşkes ilan ederek Osmanlı İmparatorluğu ile Belgrad Antlaşması'nı 18 Eylül 1739'da imzaladı. Avusturya, 1718 Pasarofça Antlaşması'yla elde ettiği, Belgrad da dahil Kuzey Sırbistan'ı ve Küçük Eflak'ı (şimdi Romanya'da) geri verdi.

    Rusya orduları ise daha başarılı olmuşlar, Hotin ve Bender'i almışlar ve Boğdan'a girip Yaş (şimdiki Romanya'da ki Iaşi) şehrini ellerine geçirmişler ve Avusturya-Osmanlı Belgrad Antlaşması'nın imzalanması haberi eriştiğinde Eflak'a hücuma geçmek üzereydiler.

    Yalnız kalan Rusya da, 3 Ekim 1739'da, savaş beklentilerinin çok gerisinde bir barış antlaşması yaptı. Rusya Azak Kalesi'ni askerden arındırmayı, Azak Denizi ve Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmamayı, Karadeniz'deki ticaretini Osmanlı gemileriyle yürütmeyi, Orta Kafkaslarda önemli dağ geçitlerini kontrol eden ve koruması altında tuttuğu Kabartay bölgesinden çekilmeyi ve burasını tarafsız bir bölge olarak tanımayı kabul etti.

    Antlaşma maddeleri [değiştir]1735-1739 Osmanlı-Rus-Avusturya savaşının sonunda imzalanmış bu antlaşmaların başlıca şartları şunlardır:

    Avusturya Pasarofça Antlaşması ile aldığı yerleri (Sırbistan, Belgrad, Eflak'ın bazı kısımlarını ve Bosna'da bir sınır bölgesini) Banat bölgesi hariç geri verdi.
    Azak Kalesi yıkıldı, toprakları Osmanlı Devleti ile Rusya arasında sınır oldu.
    Kuzey Kafkasya'da bulunan ve dağ geçitlerini (Daryal Geçidi,vd) denetleyen Kabartay bölgesi (Kabardiya) tarafsız bir bölge olarak kabul edildi.
    Ruslar Kırım'dan çekilecek.
    Karadenizde savaş ve ticaret gemileri bulunduramayacaktı.
    Belgrad Antlaşmaları Osmanlıların 18. yüzyılda imzaladığı en son kazançlı antlaşmalardır. Belgrad Antlaşmaları ile Karadeniz’in bir Türk gölü olduğu bir kez daha kabul edildi. Bu antlaşma ile Karadeniz'in Türk gölü olduğu son kez onaylanmıştır
    .


    Kerden Antlaşması

    1746 tarihinde Osmanlı Devleti ile Afşar Hanedanı kurucusu Nadir Şah'ın yönettiği İran arasında imzalanmış bir antlaşmadır.

    Bu antlaşma II. Kasr-ı Şirin Antlaşması olarak da bilinir. Çünkü bu antlaşmayla Kasr-ı Şirin Antlaşması sınırlarına geri dönülmüştür. Kerden Antlaşması Osmanlı-İran savaşlarına son verdi ve barış dönemini başlattı.




    Aynalıkavak Antlaşması

    21 Mart 1779) Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan bir antlaşmadır.

    Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kırım'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalmıştı. Bir süre sonra Rusya yanlısı Şahin Giray Kırım hanı olunca Kırım'da Tatarlar arasında bir ayaklanma çıktı. Osmanlı Devleti Rusya'nın desteklediği Şahin Giray'a karşı Osmanlı yanlısı Selim Giray'ı destekledi. Ayaklanmanın bastırılması üzerine İngiltere ve Fransa'nın arabuluculuğu ile Osmanlı ve Rusya delegeleri bir araya gelerek İstanbul'daki Aynalıkavak Kasrı'nda yeni bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmaya göre:

    Osmanlı Devleti, Şahin Giray'ın hanlığını tanıyacak, fakat, sonraki hanların seçimi için, padişahın halife olarak onayı alınacaktı.
    Akdeniz ve Karadeniz'de, Fransızlarla İngilizlere tanınan ticari haklar Rusya'ya da tanınacak,
    Kırım'daki Rus kuvvetleri geri çekilecekti.
    Bu antlaşma ile Kırım'ın bağımsızlığı yeniden onaylanmış oldu.




    Ziştovi Antlaşması

    4 Ağustos 1791 tarihinde Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu (Avusturya) ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan bir barış antlaşmasıdır. 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı çerçevesinde gelişen Osmanlı-Avusturya mücadelesini sona erdirmiştir.

    11 Temmuz 1789 tarihinde Osmanlı Devleti ile İsveç arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştı. Sultan III. Selim, Rusya ve Avusturya'nın kendileri için de bir tehlike olacağını düşünen Prusya Kralı ile bir ittifak antlaşması yaptı ( 31 Ocak 1790). Ancak bu antlaşmalar yürürlüğe girmedi. Fransız İhtilali (1789)) sonrasında yaygınlaşmaya başlayan milliyetçi fikirler ve Fransa'nın giderek artan askeri tehdidi nedeniyle Avusturya Osmanlı'larla yeni bir antlaşma imzalamaya mecbur kaldı. Ziştovi Antlaşması 4 Ağustos 1791 tarihinde bugün Bulgaristan'ın kuzeyinde bulunan Ziştovi kentinde imzalandı. Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya arasında dostluk dönemi başladı.

    Ziştovi Antlaşmasıyla Avusturya İmparatorluğu, savaş sırasında aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verdi. Orsova ile Unna suyu taraflarındaki küçük bir arazi ise Avusturya'ya bırakıldı. Avusturya, Rusya'ya açık ya da gizli hiçbir yardımda bulunmayacağına dair bir garanti verdi.

    Bu antlaşmadan sonra iki imparatorluk Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yıkılışlarına kadar birbirleriyle hiç savaşmadılar.




    Yaş Antlaşması 1787-1792

    Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, 10 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşmasıdır.

    Osmanlı Devleti'nin, Kırım’ı geri almak gayesiyle, 19 Ağustos 1787’de, Rusya’ya açtığı savaş, Avusturya’nın da savaşa dahil olmasıyla aleyhte gelişti. Özi, Kili, İsmail, Anapa ve Soğucak gibi kaleler, Rusların eline geçti. Neticede, İngiltere, Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla, 18 Ağustos 1791 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, sekiz aylık bir süre için Kalas Mütarekesi imzalandı. Arkasından, Kasım 1791’de, Yaş kentinde barış görüşmelerine başlandı. Yaklaşık iki buçuk ay süren uzun ve çetin müzakerelerden sonra, 10 Ocak 1792 tarihinde, Sadrazam Yusuf Paşa tarafından temsil edilen Osmanlı Devleti'yle Prens Bezborodko'nun temsil ettiği Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı. Tamamı on üç madde olan bu antlaşmaya göre:

    Küçük Kaynarca (1774), Aynalıkavak (1779), Ticaret (1783) ve 1784’te Kırım ile Taman’ın ilhakıyla Kuban Irmağı'nın hudut tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.
    Turla (Dinyester) Nehri hudut kesilerek, bunun sol tarafındaki arazi, yani Aksu ile Turla arasındaki Özi (bugün Ochakov) kalesi dahil Özi Kırı (yani Özi ve Hocabey sancakları), Ruslara terk edildi. Sağ tarafındaki memleketler, yani Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve diğer tarafta Rusların işgalindeki kale ve şehirler Osmanlılara iade ediliyordu.
    Boğdan Voyvodalığının borçları ve geride kalan vergileri iptal edilecek ve antlaşmadan sonraki iki yıl, her türlü vergiden muaf tutulacaktı. Af ilan edilip, isteyenler yine memleketlerine dönebileceklerdi.
    Tiflis Hanlığına, Çıldır valileri veya beyleri tarafından taarruz olunmayacaktı.
    Kuzey Afrika’daki Garp ocakları, Rus ticaret gemilerine taarruzda bulunurlarsa, zarar tazmin edilecekti.
    Anapa kalesi Osmanlılara geri verildi.
    Yaş Antlaşmasının imzalanmasıyla, 1787 yılında Osmanlı Devleti'yle Rusya arasında başlayan, sonra da Avusturya’nın katılmasıyla genişleyen savaş fiilen ve resmen sona ermiş oldu. Osmanlı'da Dağılma Dönemi başladı.




    Paris Antlaşması

    25 Haziran 1802'de Paris'te, Fransa ile Osmanlı Devleti arasında imzalan bir barış antlaşmasıdır. Fransa'nın Mısır Seferi'nin 1798 yılında başlamasından itibaren bozulan ikili ilişkileri barış ilkeleri temelinde yeniden düzenleme amacı taşır.

    İki devlet arasındaki barış görüşmeleri 1801 yılında başlamış, 9 Ekim 1801'de imzalanan Paris Barış Senedi ile barışın hazırlık ilkeleri kabul edilmişti. 1802'de imzalanan anlaşma, nihai barış antlaşması niteliğindedir. Fransa tarafından Napolyon Bonapart yönetiminin dışişleri bakanı Charles Maurice de Talleyrand-Périgord, Osmanlı tarafından ise Seyyid Mehmet Sait Galip Efendi antlaşmayı imzalamıştır.

    On maddeden oluşan bu antlaşmanın ilk maddesi iki devlet arasında barışın tesis edildiğini belirtmekteydi. İkinci maddesi ise Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde daha önceden sahip olduğu bütün kapitülasyon haklarının aynen devam edeceğini bildirmekteydi. Aynı maddede Osmanlı Devleti Fransa gemilerine Karadeniz'de serbest dolaşım hakkı tanıyordu. Üçüncü maddede Fransa'nın Mısır Seferi öncesinde sahip olduğu ticari hakların geçerli olduğu vurgulanıyordu. Dördüncü maddede Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere arasında 25 Mart 1802'de hazırlanmış olan Amiens Antlaşması'nı tanıyor ve sözkonusu antlaşmanın Osmanlı Devleti'yle bağlantılı olan maddelerini kabul ediyordu (III. Selim daha önce 13 Mayıs 1802'de tek taraflı olarak Amiens Antlaşması'nı tanıdığını açıklamıştı. Paris Antlaşması'nın 5. maddesiyle Osmanlı Devleti ve Fransa birbirlerinin toprak bütünlüklerini karşılıklı olarak garanti ediyorlardı. Altıncı ve sekizinci maddelerle el konulan mallar ve savaş esirlerinin durumu düzenleniyordu. Yedinci madde gümrük kurallarının eski kapitülasyonlara göre yeniden düzenlenmesini öngörüyordu. Dokuzuncu maddeyle Osmanlı Devleti Fransa lehine en çok gözetilen ulus kaydı düşüyordu (bu statü ikinci maddede de belirtilmişti). Onuncu madde, antlaşmanın onanması ve yürürlüğe girmesine ilişkindi.





    Kale-i Sultaniye Antlaşması

    Çeşidi Barış antlaşması
    - yer 5 Ocak 1809
    Çanakkale, Osmanlı Devleti
    İmzacı devletler Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
    Osmanlı Devleti
    İmzalayan Robert Adair
    Mehmet Emin Vâhit Efendi
    Kale-i Sultaniye Antlaşması (Çanakkale Antlaşması), 1807-1809 Osmanlı-Büyük Britanya Savaşı'nın sonucu olarak 5 Ocak 1809 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı arasında imzalanmış bir antlaşmadır. Antlaşmaya Osmanlı tarafını temsilen nişancı Mehmet Emin Vahat Efendi, Birleşik Krallık tarafını temsilen Robert Adair imza koymuştur.

    On iki maddeden oluşan bu antlaşmaya göre Büyük Britanya'nın işgal etmiş olduğu Osmanlı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verilecekti. Osmanlı topraklarında bulunan Britanyalı tüccarların savaş sırasında Osmanlı Devleti tarafından el konulmuş olan malları sahiplerine iade edilecekti.

    Antlaşmanın 4. maddesi, Eylül 1675'te Büyük Britanya ile Osmanlı arasında imzalanmış olan ve daha önceki Britanya imtiyaz ve kapitülasyonlarının bir özeti niteliğinde olan antlaşmanın geçerli olduğunu bildiriyordu. Buna ek olarak, 5. maddede, Birleşik Krallık'ın da kendi sınırları içinde ticaret yapacak olan Osmanlı gemilerine ve tüccarlarına elverişli koşullar sağlayacağı belirtiliyordu. Altıncı maddede, Osmanlı Devleti'nin belirlemiş olduğu gümrük haddinie Britanyalı tüccarların kabul edileceği bildiriliyordu.

    Yedinci, sekizinci ve dokuzuncu maddeler, diplomatik temsil konusunda düzenlemeler getiriyordu. Elçilere karşılıklı olarak saygı gösterilecek, Osmanlı Devleti kendi tebasının haklarını korumak için Malta dahil olmak üzere Birleşik Krallık yönetimindeki topraklarda şehbender (konsolos) görevlendirebilecekti. Büyük Britanya'nın Osmanlı topraklarındaki diplomatik temsilciliklerinde tercüman görevlendirilmesi, Osmanlı Devleti tarafından verilecek beratlarla mümkün olacaktı. Tüccar ve zanaatkârlara tercüman beratı verilmeyecekti. Osmanlı Devleti tebasından kişiler Birleşik Krallık konsolosu olarak görevlendirilemeyecekti. Onuncu maddede, Osmanlı tebasından kişilerin Büyük Britanya himayesine alınamayacağı belirtiliyordu. Antlaşmanın en önemli maddesi olan on birinci maddeyle, savaş gemilerinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçmelerinin önceki dönemlerde her zaman yasak olmuş olduğu hatırlatılıyor, bu eski kurala tüm devletlerin barış döneminde de uyması isteniyordu. Büyük Britanya tarafı, bu kurala uyacağını belirtiyordu. Son maddede antlaşmanın yürürlüğe giriş süreci düzenlenmişti.

    Ayrıca bu antlaşmanın bazı gizli maddelerinde Birleşik Krallık'ın Osmanlı Devleti'ne Fransa'ya karşı bir savaş halinde destek vereceği hükümleri bulunmaktaydı.

  8. #8
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Bükreş Antlaşması

    28 Mayıs 1812 tarihinde Osmanlı Devleti ve Rusya arasında bugünkü Romanya'nın Bükreş şehrinde imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nı sona erdirmiştir.

    Sultan II. Mahmut 1808 yılında tahta geçtiği zaman, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1806 yılında başlamış olan savaş devam etmekteydi. Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı ile 1809'da yapılan antlaşma sonucu Rusya ile savaşa devam kararı alındı. Rusya'nın Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de 1812 yılında barış imzalamaya mecbur kaldılar.

    28 Mayıs 1812 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşmasının bazı şartları şunlardı:

    Rusya, Eflak ve Boğdan'dan çekilecek, Besarabya bölgesi ise Ruslara bırakılacak.
    Osmanlılar Bosna ve Eflak'dan 2 yıl vergi almayacak.
    Sırplar kendi içlerinde serbest kalacak.
    Tuna nehrinde hem Osmanlı hem de Rus gemileri serbestçe dolaşabilecek. Prut ve Tuna nehirlerinin sol sahilleri iki ülke arasında sınır kabul edilecek.
    Anapa kalesi ile birlikte, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Karadeniz kıyı kontrolu Osmanlılara, Bzıb Irmağından güneydeki Rion Irmağına değin Karadeniz kıyılarının kontrolü de Ruslara bırakıldı.
    Antlaşma Rus tarafında kumandan Mihail Kutuzov tarafından imzalandı ve Fransa İmparatoru I. Napolyon'un Rusya'ya saldırmasından 1 gün önce Rus çarı I. Aleksandr tarafından onaylandı.



    Kütahya Antlaşması

    (1833) Osmanlı Devleti'yle Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanmış bir antlaşmadır.

    Osmanlı Devleti Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa Bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve Konya’ya kadar ilerledi. II.Mahmut Mehmet Ali Paşa isyanına karşılık batılı devletlerden yardım istedi. Cevap alamayınca Rusya’dan yardım istedi ve Rusya yardıma geldi. Rusya’nın Osmanlılara yardıma gelmesi üzerine Rusya'nın bölgede nüfuzunun artmasından endişelenen batılı devletler Mehmet Ali Paşa ile Osmanlıları Kütahya Antlaşması ile barıştırdılar.

    Antlaşmanın önemli Maddeleri şunlardır:

    Mehmet Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valilikleri verilecekti.
    Oğlu İbrahim Paşa’ya Cidde valiliği ile Adana muhassıllığı (vergi toplama hakkı) verilecekti.


    Hünkâr İskelesi Antlaşması

    8 Temmuz 1833 tarihinde İstanbul'un Hünkâr İskelesi semtinde Osmanlı Devleti'nin Rusya'yla imzaladığı bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşmasıdır.

    Sultan II. Mahmut 1829 yılında Rusya'yla yapılan savaşı sonuçlandıran Edirne Antlaşmasını imzalamıştı. Bu arada Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Devletine isyan etti. Osmanlı Devleti isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya Mısır'a baskı yaparak 1833 yılında Osmanlılarla Kütahya Antlaşmasını yapmalarını sağladı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi.

    Bu antlaşmaya göre Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa Rusya asker ve donanma gönderecek, ancak masrafları Osmanlı Devleti ödeyecekti. Antlaşma 8 yıl sürecekti. Antlaşmanın gizli maddesine göre Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti Çanakkale Boğazı'nı yabancı savaş gemilerine karşı kapatacaktı. Bu madde, Rusya'nın bu dönemde rekabet içinde olduğu Birleşik Krallık ve Fransa'ya karşı konmuştur.

    Bu antlaşma ile Boğazlar sorunu ortaya çıkmıştır. Boğazlar sorunu 1841'deki Londra Konferansı'nda tekrar ele alınmıştır.



    Baltalimanı Antlaşması

    (16 Ağustos 1838) Osmanlı Devleti'nin İngiltere ile İstanbul'un Baltalimanı semtinde imzaladığı ticaret antlaşmasıdır.

    Osmanlı Devleti 1826'dan beri yerli ham maddelerin yurt dışına çıkarılmasını önleyen yed-i vahid (tekel) sistemini uygulamaya koymuştu. Bu sistem İngiltere'nin çıkarlarına uygun düşmüyordu ve İngilizler kendilerine Osmanlı topraklarında kendilerine ayrıcalıklar verilmesi için Osmanlılara baskı yapıyorlardı. Dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşa, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanını bastırmak için İngilizlerden yardım istedi. Bu yardıma karşılık olarak da İngilizlere ticari bakımdan büyük ayrıcalıklar veren bir antlaşmayı Baltalimanı'nda kendisine ait olan yalısında imzaladı. Antlaşma 8 Ekim 1838’de Kraliçe Viktorya, bir ay sonra da Sultan II. Mahmut tarafından onaylandı.

    Bu antlaşmanın bazı maddeleri şunlardır

    Tekel sistemi kaldırıldı.
    İç ticarete Osmanlı vatandaşları yanısıra İngilizlerin de katılması öngörüldü.
    İngiliz vatandaşları Osmanlı ürünlerini ihraç etme hakkına sahip oldular.
    Transit resmi kaldırıldı.
    İngiliz gemileriyle gelen İngiliz malları için bir defa gümrük ödendikten sonra mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecekti. Böylece İngiltere vatandaşları Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaret yaparken Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyeceklerdi.
    1838-1841 yıllarında buna benzer antlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz'le de imzalandı. Bu antlaşmalar kapitülasyon sistemini sağlamlaştırdı, Osmanlı sanayine büyük bir darbe vurdu. Osmanlı Devleti'nin diğer devletlere borçlanmasına yol açtı ve mali çöküntüsünü hızlandırdı.



    1841 Boğazlar Sözleşmesi

    Vikikaynak'ta, 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili metin bulabilirsiniz.Avusturya, Fransa, Birleşik Krallık, Prusya, Rusya ve Osmanlı Devleti'nin 13 Temmuz 1841'de Londra'da imzaladığı uluslararası sözleşme.

    Mısır isyanı sonunda Osmanlı Devleti'nin tam bir çöküntü içine düştüğü ortaya çıkınca Boğazlar meselesi önemli bir konu olarak ön plana çıktı. Çünkü, Akdeniz'in doğu kapısı durumunda olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları, devletlerarası ilişkiler ve dengeler açısından hayati önemi haizdi. Aslında, bu safhada boğazlar, İngiltere veya Rusya'nın kontroluna girebilirdi. Fakat, bu güçler karşı karşıya gelmemek için ve dengelerin muhafazası maksadıyla bu türden uygulamaya teşebbüs etmediler.

    1841 Tarihine Kadar Boğazların Statüsü [değiştir](a) 1535 kapitülasyonlarıyla Fransız bayrağı taşıyan ticaret gemilerine tüm Türk limanlarına girip çıkmak müsaadesi verildi. Bu müsaadeler zaman zaman diğer devletlere de tanındı.

    1774 Küçük Kaynarca Antlaşması Rus ticaret gemilerine Boğazlardan serbestçe geçebilmek hakkını tanıdı.

    (c) 1798 ve 1805'de Rusya ile yapılan ittifak antlaşmalarında Rus savaş gemilerinin Boğazlardan geçeceğine dair hükümler konuldu. 1806'da iki devlet arasında çıkan savaş bu antlaşma hükümlerini geçersiz kıldı.

    (d) 1809'da Birleşik Krallık ile imzalanan Kale-i Sultaniye Antlaşması'nda Boğazların tüm devletlerin savaş gemilerine kapalı tutulması prensibi kabul edildi.

    (e) 1829'da Edirne Antlaşması'na , Boğazların bütün devletlerin ticaret gemilerine açık tutulacağı hükmü kondu. (Md: 7)

    1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşmasının gizli maddesinde, Osmanlı Devleti'nin Çanakkale Boğazını Rusya lehine kapatacağına, yani hiçbir yabancı savaş gemisinin hiçbir sebep ve bahane ile Çanakkale'den giriş yapmasına müsaade etmeyeceği hususuna yer verildi. Bundan da anlaşılıyor ki, Osmanlı Devleti bu dönemlerde Boğazlar Statüsünün sorumluluğunu Avrupa büyük devletleri ile paylaşma durumuna girmiştir.

    Mısır meselesinden sonra ise, boğazlar, Rusya'nın kontrolünden alınmış ve tekrar Avrupa büyük devletlerin taahhüdü altına verilmiştir.

    1841 Boğazlar Sözleşmesi [değiştir]Bu antlaşma ile Boğazların barış zamanında savaş gemilerine kapalılığı uluslararası yükümlülük altına alınmıştır. Boğazların kapalılığı kavramı yalnız barış zamanı ile sınırlıdır. Osmanlı Devleti savaşa girdiği takdirde Boğazlan istediği gibi tasarruf edebilecektir. Yani, dilediği devletin savaş gemilerine açabilecektir. Nitekim, bu prensip Kırım Savaşanda uygulanacak, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Karadeniz'e geçmelerine izin verilecektir.

    Sonuç olarak; 1841 yılında Osmanlı Devleti üzerindeki Rus nüfuzu ve baskısı gerilemiş; Fransa'nın Mısır üzerindeki etkinliği ortadan kalkmış; Hünkar İskelesi Antlaşması hükümleri sona ermiş; İngiltere ise en kazançlı ülke durumuna gelmiştir.

  9. #9
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart

    Ayastefanos Antlaşması, 93 Harbi (1877-1878

    Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan barış antlaşmasıdır.

    93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordusu, batıdan Yeşilköy'e (eski adı Ayastefanos), doğudan Erzurum’a kadar geldiler. Osmanlı Devleti, barış istedi. Rus orduları başkomutanı Nikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878’de İstanbul'un Yeşilköy semtinde ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı. Buna göre;

    Osmanlı Devleti'ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak.
    Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
    Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
    Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya'ya verilecek.
    Teselya Yunanistan'a bırakılacak.
    Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak.
    Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
    Ancak bu antlaşma ile Rusların bölgede tamamen hakim bir konuma gelmeleri Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların, Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, İngilizlerin Hindistan siyasetine ve Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs’ın idaresini İngiltere’ye bırakmak koşuluyla Berlin’de yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar. Ayastefanos’un feci şartlarını hafifleten bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki hayatı, bir müddet uzadı. Bu antlaşma Osmanlı Devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır.


    Berlin Antlaşması,

    Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusyası, İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya ve Fransa arasında 13 Temmuz 1878'de Berlin'de imzalanan barış antlaşmasıdır.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Antlaşmanın Sebepleri ve Şekli
    2 Antlaşma Sonuçları
    2.1 Toprak Kayıpları
    2.2 Kazançlar
    2.3 Azınlıklar Konusu




    Antlaşmanın Sebepleri ve Şekli [değiştir]93 Harbi'nin ardından Osmanlı ile Rusya arasında, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı Devleti açısından son derece ağır olmaktaydı ve Rusya'yı da Balkanlar'da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa'nın diğer büyük devletlerini rahatsız etmekteydi.

    Aynı dönemde Sultan II. Abdülhamid Han, İngiltere'yi Rusya'ya karşı kışkırtmaktaydı. Osmanlı Devleti savaşta yenilmiş ve antlaşmak zorunda kalmıştı ancak yapılan antlaşma devletin çöküşünü getirebilecek ağırlıktaydı. II. Abdülhamid de çareyi Avrupa devletlerini Rusya'ya karşı kullanarak durumu hafifletmekte aramaktaydı. Sonuçta İngiltere, Rusya'nın, Orta Doğudaki İngiliz menfaatlerini tehdit edeceğine, ılık sulara inip kendisiyle rekabete başlayacağına inanmıştı. Diğer Avrupa devletleri ile Rusya üzerinde kurduğu yoğun baskı sonucunda Rusya, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesine razı oldu.

    13 Haziran 1878'de Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens Bismark'ın başkanlığında Berlin'de,Osmanlı, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın katılımıyla bir kongre toplandı. Osmanlı Devleti'ni temsilen Hariciye Nazırı Karatodori Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa ve Berlin büyük elçisi Sadullah Bey (Paşa) gönderilmiiş, diğer devletleri de başbakanlar ve dış işleri bakanları temsil etmekteydi.

    Antlaşma Sonuçları Antlaşmanın başlıca sonuçları şöyle gruplandırılabilir:


    Toprak Kayıpları smanlı Devleti kendisine tabi olan Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ'ın kendi başlarına birer prenslik olmalarını kabul etmiştir. Doğu Rumeli vilayeti kurulmuş ve Osmanlı Devleti'ne bağlı ancak çeşitli imtiyazlara sahip olmuşlardır. Toprak paylaşımı ise aşağıdaki gibidir;

    Bosna-Hersek imtiyazlı vilayet haline gelmiştir.
    Kıbrıs Sancağı İngiltere'ye kiralandı.
    Niş Sancağı Sırbistan'a bırakıldı.
    Teselya Sancağı Yunanistan'a(1881) bırakıldı.
    Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakıldı.
    Dobruca Sancağı Romanya'ya bırakıldı.
    Bunların dışında birkaç kaza Karadağ'a bırakıldı.
    Van'ın doğusundaki Kotur yöresi İran'a verildi.
    Ayrıca kongre döneminde Fransa'nın yaptığı kulis çalışmaları sonucunda, antlaşma maddelerinde olmadığı halde 3 yıl sonra Tunus Prensliği Fransızlarca işgal edilmiş ve gerekçe olarak Berlin Antlaşması gösterilmiştir. Berlin antlaşması'ndan sonra İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlılara baskı altına alma politikasına devam etti





    Kazançlar :Girit, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.

    Azınlıklar Konusu [değiştir]Osmanlı Devleti, Vilayat-ı Sitte denilen Doğu Anadolu'da ki illerde Ermeniler lehine ıslahat yapacaktı.Ancak yasalar gereği Ermenierin nüfusları yetmediği için ayrı bir beylik kuramadıar.Benzer ıslahatlar Makedonya vilayetinde de gerçekleştirilecekti. (Bu iki madde hiçbir zaman uygulanmamıştır. II. Abdülhamid, büyük devletlerin çekişmelerinden faydalanarak bu maddelerin uygulanmasını asla tatbik etmemiştir.)

    Özet [değiştir]Bu antlaşma incelendiğinde;

    Berlin Antlaşması, Karlofça Antlaşması'nın ardında Balkanlar'daki Osmanlı varlığının yok edilmesi yolundaki ikinci büyük adımdır ancak Ayastefanos Antlaşması'nın aksine Osmanlı'nın 35 yıl daha Balkanlar'da kalmasını sağlamıştır.
    Rusya, Ayastefanos ile elde ettiği birçok haktan mahrum olmuştur. Özellikle Balkanlar konusunda düşkırıklığına uğramıştır.
    Antlaşmadan en çok faydalananlar yeni kurulan prenslikler ve İngiltere olmuştur.
    Tuna Nehri üzerindeki Adakale'nin ismi Berlin Antlaşması'nda geçmediği için bu ada Osmanlı yönetiminde kaldı.
    Antlaşma, Osmanlı Devleti tarafından terkedilen topraklarda kalan İslam nüfusunun haklarına halel getirilmesine karşı etkili bir yaptırım öngörmediği için, Doksanüç Harbi ile başlamış bulunan göç dalgası düzenli olarak devam etti.
    Antlaşma, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün güvence altına alındığı Paris Antlaşması anlayışının terkedildiğini açık bir şekilde gösterdi. Antlaşmada şngörüle toprak kayıpları Antlaşmadan sonra da devam etti: 1881'de Fransa Tunus'u, 1882'de İngiltere Mısır ve Sudan'ı, 1885'te Bulgaristan Doğu Rumeli'yi, aynı yıl İtalya da Habeş Eyaleti'ni işgal etti.



    Uşi (Ouchy) Antlaşması (18 Ekim 1912) İtalya ile Osmanlı Devleti arasında Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan antlaşmadır.

    Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Osmanlı Devleti İtalya'dan barış istemek zorunda kaldı. Barış antlaşması, İsviçre'nin Lozan şehri yakınındaki Uşi kasabasında imzalandı. Yapılan antlaşma gereğince, Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı. Osmanlı Devleti, buradaki askerlerini geri çekecekti. Bu İtalya'ya, Trablusgarp ve Bingazi'yi serbestçe işgal edebilme fırsatını veriyordu. Buna karşılık İtalya, elinde tuttuğu Rodos ve çevresindeki Oniki Ada'yı bir süre sonra Osmanlı Devletine geri verecekti. Ancak adaların Osmanlı Devleti'ne teslimi hiçbir zaman gerçekleşmedi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da adalar Yunanistan'a verildi.

    Uşi Antlaşmasının başlıca maddeleri şunlardı:

    Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı. Trablusgarp ve Bingazi, yeni bir kanun ve özel düzenle yönetilecektir.
    Trablusgarp ve Bingazi'de Osmanlı Devleti'nin çıkarlarını, padişah adına naibü's-sultan olarak tayin edilen bir görevli koruyacak, dini ve adli işler, padişah tarafından seçilecek kadılar eliyle yürütülecekti. Kadı ve Naibü's-Sultan'ın maaşları, Osmanlı maliyesince ödenecekti.
    İtalya Oniki Ada'yı geçici olarak elinde tutacak, Osmanlı Devleti Balkan Savaşlarında bu adaları savunamayacaktı.
    Özellikle Yunanistan'ın adaları işgal edebileceğinden korkulmuştur. Fakat İtalya bir daha bu adaları geri vermemiştir. Faşist İtalya II. Dünya Savaşını kaybedince adaları 1947'de Yunanistan'a devretmiştir.



    İstanbul Antlaşması

    (1913) 29 Eylül 1913 tarihinde Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında II. Balkan Savaşı sonunda yapılmış bir antlaşmadır.

    Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

    Edirne, Dimetoka, Kırklareli Osmanlılarda kalacak.
    Kavala ve Dedeağaç Bulgaristan’a bırakılacak.
    Meriç nehri iki ülke arasında sınır kabul edilecek.



    Atina Antlaşması

    (1913) 14 Kasım 1913 tarihinde Osmanlı Devleti ve Yunanistan arasında Balkan Savaşlarının sonunda imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

    Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

    Osmanlılar Yanya, Selanik ve Girit’in Yunanistan’a ait olduğunu kabul ettiler.
    Yunanistan'da kalan Türklerin durumu da düzenlendi.
    Yunanistan Ege adalarını da istedi. Osmanlılar bu isteği kabul etmediler. Görüşmeler sırasında I. Dünya Savaşı çıktı. Adalar sorunu ancak Lozan Antlaşması’yla çözüldü. Osmanlı devleti bu antlaşmayla batı trakya' da ki topraklarından mahrum kalmıştır.




    Mondros Ateşkes Anlaşması ya da Mondros 17 Mütarekesi,

    I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan ateşkes belgesi. Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey, Birleşik Krallık adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştır. Mondros Ateşkes Anlaşması, Osmanlı Devleti'nin yıkımından sonra kurulan Türkiye'nin çerçevesini çizen ilk uluslararası belge olarak önem taşır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosu olan Misak-ı Milli Beyannamesinin birinci maddesi, "30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit [birleşik] Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür [bölünmez bir bütündür]." demek suretiyle, Milli Mücadele'nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Ateşkes Anlaşmasına gönderme yaparak tanımlar.

    Antlaşmanın İmzalanması [değiştir]Filistin'de İngiliz hücumu karşısında hezimete uğraması ve 1 Ekim'de Şam'ın düşmesi üzerine, Talat Paşa hükümeti 5 Ekim'de İngiltere ile ateşkes sağlamak için ABD'nin arabuluculuğuna başvurdu. Bu arada 29 Eylül'de Bulgaristan ateşkes imzalamış, bu ülkeye giren Fransız ve müttefik ordularının İstanbul'a yönelmesi olasılığı doğmuştu.


    HMS Agamemnon (1915)8 Ekim'de Talat Paşa kabinesi istifa etti. Eski genelkurmay başkanlarından Ahmet İzzet Paşa'nın 14 Ekim'de kurduğu kabinede, İttihatçı olduğu halde hükümetin Alman yanlısı savaş politikasına karşı çıkan ve İngiliz dostu olarak tanınan Rauf Bey (Orbay) Bahriye Nazırı oldu. 18 Ekim'de Osmanlı'da esir bulunan İngiliz generali Townsend, Osmanlı'nın ateşkes şartlarını iletmek üzere bir gemiyle gizlice Midilli'ye gönderildi. 24 Ekim'de İngiliz hükümeti Limni'de bulunan Amiral Calthorpe'a ateşkes görüşmelerini başlatma yetkisini verdi. Ertesi gün Türk hükümetinin görevlendirdiği Rauf Bey Zafer römorkörüyle Foça'dan Midilli'ye geçti; burada kendisini karşılayan İngiliz kruvazörüyle Limni adasına ulaştı. 27 Ekim'den itibaren dört gün süren çetin müzakereler sonunda 30 Ekim akşamı anlaşma imzalandı. 1 Kasım sabahından geçerli olmak üzere Osmanlı Devleti ile Britanya İmparatorluğu arasında ateşkes ilan edildi.[1]

    Müzakerelerde Rauf Bey'e Dışişleri Müsteşarı Reşat Hikmet Bey eşlik etti.

    28 Ekim günü Fransız hükümeti bir notayla anlaşma görüşmelerine katılma isteğini bildirdiyse de bu talep İngiltere tarafından dikkate alınmadı.[2](Savaşın bu aşamasında Osmanlı sadece İngiltere ile fiili çatışma halindeydi.)

    Bu esnada 24 Ekim'de Almanya'da ihtilal başladı. 3 Kasım'da Avusturya-Macaristan Villa-Giusti Anlaşması ile savaştan çekildi. 7 Kasım'da Alman imparatoru II. Wilhelm tahttan feragat etti. 11 Kasım'da Compiègne Ormanı'nda imzalanan ateşkes ile Almanya yenilgiyi kabul etti. Aynı gün Avusturya-Macaristan imparatoru I. Karl da tahtını bıraktı.

    Antlaşma koşulları [değiştir]Mondros Ateşkes Antlaşmasın koşulları, aynı günlerde imzalanan Bulgaristan, Avusturya-Macaristan ve Almanya anlaşmalarıyla benzerlik gösterir. Stratejik noktaların işgali, ordunun terhisi ve donanma ile cephanelerin teslimi gibi askeri tedbirler, yenilen tarafın savaşa devam edemez hale getirmeye yöneliktir. Sadece doğu illerinde karışıklık çıkması halinde İtilaf devletlerine buraları işgal etme yetkisini veren 24. madde, Türk ateşkesine özeldir. Bu madde, tehcirden dönecek Ermenilere karşı direniş gösterilmesi olasılığına karşı anlaşmaya konmuş ancak uygulama görmemiştir.

    Anlaşmada Osmanlı Devleti'nin sınırlarına ve statüsüne ilişkin bir ifade yoktur. Ancak İngilizler Suriye cephesinde ateşkesi tam Türk-Arap etnik sınırında kabul etmekle, Osmanlı Devleti'nin barıştan sonraki sınırlarına ilişkin ilginç bir fiili durum yaratmışlardır.

    Taraflar arasında ateşkes durumu 31 Ekim 1918 günü öğle vakti başlayacaktır.[3]

    Resmî anlaşmanın yanısıra, Amiral Calthorpe'un sözlü açıklamalarını içeren bir mektup da Türk tarafına sunuldu. Bu mektupta, işgal kuvvetlerine Yunan askerinin katılmayacağı ve benzeri taahhütler yer alıyordu. 7/24 Maddeleri en önemli maddelerdir.

    Yavuz Zırhlısı Tuzağı [değiştir]Ateşkesin ilginç ayrıntılarından biri, 6 madde aracılığıyla Yavuz zırhlısının Osmanlı'da kalmasının sağlanması idi. Alman donanmasının en güçlü gemilerinden biri olan Goeben zırhlısı savaşın ilk günlerinde Osmanlı'ya gelmiş, Osmanlı donanmasına katılıp adı "Yavuz" olarak değiştirildiği halde, mürettebatı ve kaptanı Alman kalmıştı. Rauf Bey ile Calthorpe arasında anlaşmaya varıldığı şekliyle madde, geminin Haliç'te hapsedilerek Almanların eline geçmesini önlemeye yönelikti. [kaynak belirtilmeli]

    2 Kasım'da yapılan hassas bir operasyonla Liva Amiral (Tuğamiral) Arif Paşa Yavuz zırhlısını Osmanlı zabit ve eratıyla ele geçirdi ve Haliç'e hapsetti.[kaynak belirtilmeli]

    Tepkiler [değiştir]İstanbul kamuoyu anlaşma hükümlerini ağır buldu, ancak genel bir iyimserlikle karşıladı. 1 ve 2 Kasım tarihli İstanbul gazeteleri daha çok İstanbul'da savaş ihtimalinin ortadan kalkmış olduğunu vurguladılar. (Bulgaristan'ı işgal eden İtilaf ordularının o günlerde İstanbul'a yönelik taarruzu bekleniyordu.) Mustafa Kemal Paşa'nın görüşlerini yansıtan Minber gazetesi 1 Kasım'da, "Bir devletin küçülmüş bile olsa herhalde bir siyasi mevcudiyet ve milli birlik muhafaza ederek böyle bir badireden kurtulabilmiş olması en büyük siyasi başarı sayılmalıdır." yazıyordu. [4]

    Minber, başka birçok yorumcu gibi, Rus ve Avusturya imparatorluklarının parçalanıp anarşiye ve iç savaşa düşmelerini örnek gösteriyor, Türkiye'nin bu akıbetten kurtuluşunu memnunluk verici buluyordu.[5] Fethi Bey'in (Okyar) aynı tarihli başyazısında şöyle deniyordu:

    "Cihan Harbi henüz her tarafta bitmemiştir. Ne zaman sona ereceği de katiyetle hesap ve tahmin edilemez. Anlaşma koşullarının ağırlığı bundan ileri gelmiştir. Dünya durumunun fevkaladeliği karşısında İtilaf devletleri tarafından konulan bu kayıtların, bu anlaşma maddelerinin devamı olamaz. Sulh zamanına kadar alınmasına lüzum görülmüş geçici ve ihtiyati tedbirler kabilindendir." [6]

    Ancak 13 Kasım'da İtilaf donanmalarının İstanbul'a gelmesi ve Tevfik Paşa kabinesinin kurulmasından sonra anlaşma hükümlerine yönelik kuşku ve kaygılar İstanbul basınında daha sık görülmeye başlandı.

    Uygulama [değiştir]13 Kasım 1918'de İtilaf donanmalarına mensup bir filo, ateşkesin 1. maddesi uyarınca Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki askeri tesisleri işgal etti. Aralık 1918 ve Ocak 1919 aylarında Fransız ve İngiliz birlikleri, 10. ve 16. maddeler uyarınca Antakya, İskenderun, Adana, Tarsus, Kilis ve Antep'e girdiler.

    11-26 Kasım tarihleri arasında Türk ordusu Batum, Ardahan, Ahıska ve Kars'ı tahliye etti. Bu yerlerde Türk direniş örgütlerinin denetiminde, Sovyet modelinden esinlenen milli şura hükümetleri kuruldu.

    İtalya Fransızların Kilikya (Adana) bölgesine girmesini kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit sayarak protesto etti. 22 Mart 1919'da anlaşmanın 7. maddesini gerekçe göstererek tek taraflı olarak Antalya'yı işgal etti. Bu olay Paris'teki barış konferansında diplomatik bir krize yol açtı. Nisan ayında İtalya bir ay süreyle barış konferansını terketti.

    Bu olaylar dışında anlaşmanın ilk altı ayı önemli gerilimler olmadan geçti. İstanbul'daki İtilaf temsilcileri ile Türk hükümeti arasındaki en ciddi sorunlar, eski İttihat ve Terakki yöneticilerinin savaş ve tehcir suçları nedeniyle yargılanması ve tutuklanması konusundan doğdu.

    Anlaşmanın nisbi sessizlik dönemi Mayıs 1919 başlarında sona erdi. Bu tarihte Paris Barış Konferansı, Mondros'ta verilmiş sözlere aykırı olarak, İzmir'in Yunanlılarca işgali kararını aldı. Aynı günlerde Osmanlı Devleti'nin birçok köşesi İtilaf devletlerince işgal edildi; Kars ve Batum milli şura hükümetleri İngilizler tarafından dağıtıldı. Aynı günlerde ilan edilmesi beklenen barış anlaşması belirsiz bir geleceğe ertelendi.

    İtilaf devletleri politikasında meydana gelen bu ani değişim, Türk tarihçileri tarafından henüz yeterince incelenmemiş bir konudur.

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş