Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır. Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır. Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az

Bu konu 4597 kez görüntülendi 8 yorum aldı ...
Osmanlıda kadın şairler ve yazarlar 4597 Reviews

    Konuyu değerlendir: Osmanlıda kadın şairler ve yazarlar

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4597 kez incelendi.

  1. #1
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart Osmanlıda kadın şairler ve yazarlar

    Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır. Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır.

    Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az fazladır. Tezkirelerin sınırlı ifade kalıplarına sıkışmış olarak birbirine benzer cümlelerle tanıtılan, bir çoğunun eserleri dahi elimize ulaşmış olmayan bu şairler hakkında doyurucu araştırmaların yapılmış olmasını zaten bekleyemeyiz.

    Tanzimat sonrasında sayılarında artış görülen kadın şairler üzerinde ise münferit ve ciddi birkaç çalışmanın varlığına rağmen; kadın şairlerimizi başlangıçtan itibaren ele alarak ortaya gerçek bir panorama çıkaracak sistemli bir çalışmanın henüz yapılmadığı aşikârdır.

    Zeynep Hatun
    Mihrî Hatun
    Ani Hatun
    Fıtnat Hanım
    Leylâ Hanım
    Şeref Hanım
    Âdile Sultan
    Tevhîde Hanım
    Feride Hanım
    Hatice Nakiye Hanım
    Sırrî Hanım
    Münire Hanım
    Fıtnat Hanım (Trabzonlu)
    Habibe Hanım
    Hasibe Maide Hanım
    Hatice İffet Hanım
    Leylâ Hanım (Saz)
    Nigâr Hanım
    Makbule Leman
    İhsan Raif
    Şükûfe Nihal
    Halide Nusret Zorlutuna


    ZEYNEP HATUN
    Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi. Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının "merdane" olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, "Mesairus Şuara" adlı kitapta, Zeynep Hatun'un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
    Bu âlem anasırı firdevs-i enver et

    Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
    Anber saçını çöz bu cinanı muattar et

    Hattın berat verdi saba yeline dedi
    Tez er Hatay'a Çin'i tamam et müseehhar et

    Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin
    Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et

    Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
    Divane olma şiirini divan ü defter et

    Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi
    Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it

    MİHRÎ HATUN

    1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. "Mihrî" mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed'in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey'i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi'ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basıldı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Ben umardım ki seni yâr-ı vefâ-dâr olasın
    Ne bileydim ki seni böyle cefâ-kâr olasın

    Hele sen kaaide-î cevrde eksik komadın
    Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın

    Reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
    Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın

    Sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
    Ser-i zülfüne anın âhiri ber-dâr olasın

    Sen ki cân gül-şeninin bi gül-i nev-restesisin
    Ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın

    Beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
    Göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın

    Bed-duâ etmezem ammâ ki Huda'dan dilerim
    Bir senin gibi cefâ-kâra hevâ-dâr olasın

    Şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına
    Der ki Mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Osmanlıda kadın şairler ve yazarlar

          Kategori: Edebiyat

          Konuyu Baslatan: GARAGIZ

          Cevaplar: 8

          Görüntüleme: 4597


  2. #2
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    ANİ HATUN
    Doğum tarihi bilinmiyor. 1710'da Yenişehir-Fener'de yaşamını yitirdi. Asıl ismi Fatma. Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul'da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, "Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)" lâkabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı. Usta bir hattat olarak da ün yaptı. Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı
    Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı

    Nola t'amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
    Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı

    Kalupdur bahr-i gamda fülk-i dil yok sahil-i maksud
    Hayıflar rüzgarim bana imdad itmeden kaldı

    Düşelden ran-ı aşk-ı yare zar ü natüvandır dil
    Ser-i kuyinde halim yare feryad itmeden kaldı

    Niçün derpey olur Ani ki hal-i Kays'ı bilmez mi
    O biçare yetürdi kendin irşad itmeden kaldı

    FİTHAT HANIM
    İstanbul'da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor. 1780'de yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Zübeyde. Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi'nin kızı. Özel derslerle eğitildi. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi. Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor. Türkçe'yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir. Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz. Yayınlanmış bir divanı var. Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    ŞARKI

    Beni derdinle yeter zâr etdin
    Yok mu insâfın a zalim söyle
    Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin
    Yok mu insâfın a zalim söyle

    Ruhların taze gülü handandır
    Leblerin derd-i dile dermandır
    Sühanın mürde-i aşka candır
    Yok mu insâfın a zalim söyle

    Âşık-ı zâre cefâ kârındır
    Öldüren gamze-i hunharındır
    Eden ihyâ yine güftarındır
    Yok mu insâfın a zalim söyle

    Ey Sehi-kamer ü şîrin-güftâr
    Bülbül-i vird-i ruhun gerçi hezâr
    Var mıdır bencileyin âşık-ı zâr
    Yok mu insâfın a zalim söyle


    GAZEL

    Neşve-i cam-ı muhabbetle gönül cuş eyler
    Çekilen der ü gamı cümle feramuş eyler

    Kıl hazer alma sakın aşık-ı zarın ahın
    Seni bir şuh-ı sitemkara felek dun eyler

    Bir nigehle komadı derdimi takrire mecal
    Çeşm-i mestin nice guyaları hamuş eyler

    Hale-i mah gibi sineye çekmiş mihri
    Bezm-i vuslatta o kim yari deraguş eyler

    Sen hem gülşen-i hüsnünde figan et cü hezar
    Fıtnata derd-i dilin belki o gül guş eyler

    LEYLÂ HANIM
    Sudur'dan Moralı Zâde Hâmid Efendi'nin kızı ve Keçecizâde İzzet Molla'nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta babasını kaybetti, aynı dönemde evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairleri ve dayısı olan Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevî tarikatına katıldı. Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1848'de yaşamını yitirdi. Galata Mevlevihanesi kabristanında toprağa verildi. Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Yârin âşıkları ile ülfeti pek güçtür güç
    O peri vahşidir unsiyyeti pek güçtür güç

    Sakın aldanma gönül vâ'd-i visâl-i yâre
    Sonra derd ü elem ü mihneti pek güçtür güç

    Beni âfv eyle eğer meclise girdiyse rakip
    Çekemem doğrusu bu sıkleti pek güçtür güç

    Ders-i aşkı açalım dersini vaiz kapasın
    Zâhidin bârid olur sohbeti pek güçtür güç

    Sohbeti yâr ile de pekçe uzatma Leylâ
    O peri vahşidir ünsiyyeti pek güçtür güç

    GAZEL

    Her seherde Kâbei kûyında estikçe nesim
    Âşıka zülfi siyahından gelir anber şemim

    Naveki müjgânı gönder sinei mecruhuma
    Kûşei gamda dili mahzunuma olsun nedim

    Kalim bu aşk ile yanmaktan ey meh ruzüşeb
    Yok bana derdü elemden başka bir yârı kadîm

    Şiddeti düzahla korkutma beni gel zahida
    Aşkıma nisbet benim bir şey midir narı cahim

    Kûşei cennet dahi olsa safayab olmayız
    Aşk ile olduk hele külhan bucağında mukim

    Zulmu çok ettin bugün Leylâ'ye ey şahı cihan
    Ruzi mahşerde seninle eylesin bahsi azîm


    GAZEL

    Hayâli ârızın bağı gönülde gülizarımdır
    Açıldı dağlar kim sînede evvem beharımdır

    Güli ümmidim açılmaz açıldı soldu hep güller
    Bu gülşende figandan bihaber ancak nigârımdır

    Hikâyettir sana şerhi derunumdan değil şevka
    Senin aşkınla yanmak tabemahşer iftiharımdır

    Neden küstün bilir hep cürmün inkâr eylemez âşık
    Sebep bu infiale naleî bî ihtiyarımdır

    Salın ey nahli nâzım gel nolur bir kerre serv âsa
    Sarayındır bu gönlüm ande eşkim cuyibarımdır

    Emanet eyledim bir tahfecik ol şahı hubane
    Gönül derler anın adına Leylâ yadigârımdır

  3. #3
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    ŞEREF HANIM
    1809'da İstanbul'da doğdu, 1861'de yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi kabristanına defnedildiği sanılıyor. Mehmed Nebil Bey'in kızı. Şairi bol ve kültürlü bir ailenin mensubu. Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor. Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü. Padişah II. Mahmud ve Valide Sultan'a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır. Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker. İlk kez 1867'de Matbaa-i Âmirane'de basılmış bir divanı var.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    KASİDE

    Kasîde-i Bahâriyye der Hakk-ı Müşâriin-ileyh
    - Berây-ı Âlî Paşa -

    Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
    Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldı

    Donandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
    Yine sun'-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı

    Takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh
    Dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı

    Bahar erdûsını sünbül-teber tebşire geldikde
    Kurup çadır çiçekle muntazır her kûh-sâr oldı

    Bu eyyâm-ı ferah-zâye tahassür çekmeden fulya
    Sarardı sureta bir âşık-ı zar u nizâr oldı

    Meğer neşv ü nema bulmuş şarâb-ı erguvan ile
    Anın'çün çeşm-i dilber gibi nergis pür-humâr oldı

    Görüp zülf-i arûsın ziynet ü dârâtını bî-şekk
    Civan perçem başa çıktıkda gayet dil-figâr oldı

    Benefşe çıkdı her-câyî deyu ifrât-ı ye'sinden
    Olup sünbül perişan lâle yek-ser dâğ-dâr oldı

    Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb
    Görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı

    Düzüp zerrin kadehle bezmini çark-ı felek güya
    Çekildi bir kenâre cümleden sâhib-vakâr oldı

    Sarıldı nahl-ı leylâk üzre güya bir çiçekli şal
    Bakup serv u sünûber bîd-i reşkiyle çinâr oldı

    Şakâyıkda görince revnak ü rengi kemâlinde
    Hasedle zenbakın hep akl u fikri târ u mâr oldı

    Bilür erbabı kadrin bak alur göz ile haşhaşa
    Ki attâr-ı felekden ehl-i keyfe ber-güzâr oldı

    Karanfil yâsemen aşkile sîne çak çak etdi
    Ya her dem tazeye meyi etmede bî-ihtiyâr oldı.

    Ne kabil misk-i Rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû
    Girince araya şimşir bu da'vâ ber-karâr oldı

    Bütün ezhâre hâlât-ı hazânı etmeğe ifşa
    Gelüp kartopu güya tercemân-ı rûzigâr oldı

    Bahâriyye temam olduysa da ey hâme güya ol
    Gazel de söylemek şâirlere çünkim şiar oldı

    Yine ey gül-izâr-ı işve vakt-ı âh u zar oldı
    Bu da'vâya delîl ü şâhid istersen hezâr oldı

    Buyur geşt ü güzâr et cümle ezhârı çemen-zârın
    Kudûmın öpmeğe hep dîde dûz-ı intizâr oldı

    Görince bülbülün cûş u hürüsün fart-ı gayretle
    Benim de seyl-i eşkim ğıbta-bahş-ı cûy-bâr oldı

    Gelüp bâd-ı sabâ dedi Şeref geç bu hevâlardan
    Bu nazmın gerçi evrâk-ı sipihre yadigâr oldı

    Ne sarf etdin bahara cevher-i güftârını ancak
    Sebeb-i asayiş dünyâya bir âlî-tebâr oldı

    Edersin medh ol zât-ı şerifi et ki âlemde
    Senası mahz-ı farz u her sağar ü her kibar oldı

    Bu vasfa Hazret-i Alî Emîn Paşa sezadır kim
    Duây-ı devleti vird-i zeban ü her diyar oldı

    Makâm-ı âliyi teşrif edel'den zât-ı ülyâsı
    Umûr-ı hâriciyye nâzırıyle pür-vakâr oldı

    Huzurunda şükûfe şîşesi olmak ümidiyle
    Ne rütbe şimdi çeşm-i bülbüle bak i'tibâr oldı

    Nesîm-i lutfı ğâlibdir bahara ehl-i hâcâtın
    Nihâl-i maksad u amali hep pür berg ü bâr oldı

    Nisâr olmakda gerçi cümleye nakd ü inâyâtın
    Senin hakkında ise şad hezâr u bî-şümâr oldı

    Düşüp ümmîd-i afv ile der-i ihsanına gönlüm
    Bilür cürm ü kusûrın pây-mâl-i i'tizâr oldı

    Kerem-kârâ şeref-sadrâ sipihr-i devlete bed-râ
    Eğerçi bunda ıtrâ'-ı makâla ibtidâr oldı

    Vesîle-cûy idim neşr etdim işte bu bahaneyle
    Bütün ezhâr bûy-i midhatinden hisse-dâr oldı

    Kıyâs olsa yanında bir içim su gibidir nîsân
    Ki cûd u şefkatin baranı bahr-ı bî-kenâr oldı

    Umûrında muvaffaksın o rütbe zanneder herkes
    Ya Zât-ı Hızr yâ tevfik-i Bari müsteşar oldı

    Bekây-ı ömr ü ikbâlindir elbet matlabı halkın
    Vücûdın mutlaka dünyâya lutf-ı Gird-gâr oldı.

    Penâh eden hücûm-ı ceyş-i gamdan olur asude
    Der-i Devlet-meâbın bir hısâr-ı üstüvâr oldı

    Değil fahriyye yazmak gerçi haddim kendi hakkımda
    Bana Zât-ı Şerifin lîk mahz-ı iftihar oldı

    Ederken âh ü feryâd endelib efsâne dinlemez
    Şeref, başla du'âya gayrı vakt-ı İhtisar oldı.

    Akîb-i cemrede her sal meymûn fal dendikce
    Cihâna feyz-i nevrûzın yeter pertev-nisâr oldı

    Riyâz-ı ömr ü câhı haşre-dek her dem bahar olsun
    Denildikçe yine vakt-ı safay-ı gül-izâr oldı.

    (Mefaîlün mefaîlün mefaîlün mefâîlün)


    GAZEL

    Dildeki dag-i füruzanım ile eğlenirim
    Geceler kendi çerağınım ile eğlenirim

    Ederim züver-i aguse-i hayalim yâri
    Daima hidmet-i mihmanım ile eğlenirim

    Söyletip çektiğini şuh-i cefakarından
    Sergüzeşt-i dil-i nalanım ile eğlenirim

    Komaz avare vü tenha beni manend-i safa
    Yine derd-ü gam-i cananım ile eğlenirim

    Dest-i ahım dokunup saz-i derunun teline
    Nağme-i nale vü efganım ile eğlenirim

    Söyleyip serd-i mihmetle nice taze gazal
    Şeref eş'ar-i perişanım ile eğlenirim


    GAZEL

    Dili şuride hayfa yâre, yâr ağyare maildir
    Bilinmez hikmeti bülbül güle, gül hare maildir

    Olursun pür gadab ben arzıhal etdikçe sen emma
    Cefakârım, mizacın çare ne ağyare maildir

    Şikâyet sanma rencü zahmi aşk eyler isem izhar
    Tabibe haste elbet derdini iş'are maildir

    Kaçınmaz şulei didarı yâre can atar daim
    Benim mürgi dilim pervane âsa nare maildir

    İder tahsin nazmı dilküşasın eylesen tanzir
    Şeref tab'ı selisim böyle hoş küftare maildir


    KITALAR

    Bir vech ile kabil değil icrayı teşekkür
    Şâdoldu şeref zar iki yüzden agâh
    Eüdi beni teltif reis oldu efendim
    Hem kıldı iki yüz kuruş ita bana her mah
    ...

    Keramet tâ ezelden dadı Hakmış zatına bildim
    Benim keşfeyledin arzetmeden hali perişanım
    İkişer yüz kuruş mahiye ihsan eyledin hakka
    Şeref bir akçeye şayan değilken ey keremkânım
    ...

    Kemalü ömrünü lûtfundan efzun eylesün Mevlâ
    Cihan durdukça dur sadrında sen ey himmeti Âli
    Şeref zatın maaş tahsisi ile şimdi sayende
    Değildi habbeye malik pür oldu ceybi amali

    ...

  4. #4
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    ÂDİLE SULTAN
    1825'te İstanbul'da doğdu, 1898'de yaşamını yitirdi. Sultan II. Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan'ın kızı, Sultan Abdülmecit'in kız kardeşi. Sarayda özel eğitim gördü. Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi. Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan'ı kaybedince acıya boğuldu. Nakşîbendi tarikatına girdi. Şiirleri 1996'da "Adile Sultan Dîvânı" adıyla yayınlandı. Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan'ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur. Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır. Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı. Türbesi İstanbul Eyüp'te Bostan İskelesi yakınında. İstanbul'da pek çok hayır eseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı. Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı'nın basılmasını sağladı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Duymayın can ü gönül dostuma pinhan gideyim
    Akl ü can bana nedir bidil ü bican gideyim

    Cismde can gibidir gözde hayâli yârin
    Nice bir gurbet ü firkatle perişan gideyim

    Korı canımda da âşk odını yaktı alevi
    Yanmak âşk ile beşaret bana üryan gideyim

    İderim kat'ı taalluk çü bu can ü tenden
    O güle bülbül-i can itmede efgan gideyim

    Adile Kâ'be-i kulın ideyim şöyle tavaf
    Arz ide ruyını dildarıma mihman gideyim


    GAZEL

    Aşktır min-evvel ilâ âhir kevn ü mekân
    Aşktır gâhî dil ü cânda nihân gâhi ayân

    Aşktır eden cemâl-i pâk-i cânâna nazar
    Aşktır ol gonca gül rûyu için bülbül olan

    Aşktır dü-âlem içre cânı yâra vasl eden
    Aşktır dâim olan hem mahrem-i esrâr-ı cân

    Aşktır çün dilde misbah-ı tecellîyi yakan
    Aşktır bil "küntü kenz" birle miftâh-ı cinân

    Aşktır bî-kayd pervâz eyleyip sîmurg-veş
    Aşktır dost ellerini dâima seyrân eden

    Aşktır mir'ât-ı kalbi eyleyen sâf ü celî
    Aşktır dilde veren nûr-ı ziyâyı her zamân

    Aşktır kalbi kılan pür-nûr mihr-i mâh-veş
    Aşktır şem'-i cemâle karşı pervâne yanan

    Aşktır hem saykal-ı mir'at-ı esbâb-ı derûn
    Aşktır bir âteş-i cân-sûz ey dil sen de yan

    Aşktır beyt-i dili meyhâne-i irfân eden
    Aşktır Leylâları Mecnûn ü ser-gerdân eden

    Aşktır fehm ile iş'âr eyleyen derd-i dili
    Aşktır bak Âdile çarhı eden keşf ü beyân


    GAZEL

    Aşkta kanun imiş âşıklara cevr eylemek
    Âşık oldur kim cefâ-yı yâre sabretmek gerek

    Aşk nâz ü şîve evvel gösterir âşıklara
    Âşık ol demde ona cânı fedâ etmek gerek

    Âşıkın ancak murâdı dostunun maksûdudur
    Çekse de bin derd ü mihnet hep sebât etmek gerek

    Arzû-yı dü-cihândan geçmedir aşka nişân
    Terk-i cân edip reh-i cânâna azm etmek gerek

    Âftâb-âsâ bilip her zerresin nûr-ı safâ
    Her belâ dosttan gelir kim merhabâ etmek gerek

    Havf-ı a'dâ eylemez olan müsellah aşk ile
    Yanmadan Hakka erilmez pertev-i tevhîd gerek

    Nefsle cehd et tecellî eylesin aşk-ı Hudâ
    Beyt-i kalbi Âdile ma'mûr ü pâk etmek gerek

    TEVHİDE HANIM
    Doğum tarihi 1847. 1902'de Manisa'da öldü. Babası Turgutlulu Limoncuzade Fehim Efendi. Annesi, İzmirli Sinanzade Ahmet Efendi'nin kızı Tahire Hanım. Manisalı Veznedar Çakmak Hüsayin Efendi ile evlendi. Bir kızları oldu. Kızını ve ardından kocasını kaybetti. Mevlevi tarikatına girdi. Şiirini annesi, kızı ve kocasını art arda kaybetmenin acısı etkledi. Bir divanı var. 1881'de yazıldığı tahmin edilen bu divanda kendi yaşamından ve Manisa'dan izler bulunur. Tevhide Hanım'ın önemi yaşadığı çağın coğrafyasını, insanlarını, kültürü ve günlük alışkanlıklarını yansıtmasıdır. Divanı Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmet Veysi Dörtbudak hazırladı. Manisa Belediyesi'nin desteğiyle yayınlandı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Çeşmime göründü âh bir peri âlicenâb
    Dün gece verdi ziyâ 'aleme ol âfitâb

    Âhir çeşmime ben de âh bin cân ile müştâk iken
    Setrine sây eyleyip rûyına çekmiş nikâb

    Piyâde gezmiş yorulmuş terlemiş ol meh-likâ
    Seyr eyledim rûyundaki damlayan sanki gül-âb

    'Ahdinde kılmaz vefâ va'dinde hiç durmaz imiş
    Teşbihi etdim meşrebin sanki bir dönme dolâb

    Zihnini topla Tevhîde olma o bahrin gavsi
    Pirâhenden girîbânın alıp geri çekil yab yab


    GAZEL

    Senin mecburunum hâlâ inanmaz mısın ey şûh
    Benim yandığım nâra 'aceb yazmaz mısın ey şûh

    Dün gece ağyâr ile lâdest tutup aldanmışsın
    Kuluna nevbet gelince aceb aldanmaz mısın ey şûh

    Gidip gülzara da'im sen edersin zevk 'alemle
    Gelip hatıra ismim bir gün anmaz mısın ey şûh

    Cevr cânına yetmiş câna yine bilmem aceb
    Çekerek cefasını usanmaz mısın ey şûh

    Dün gece Tevhîde-zârın rahm edip hâline sen
    Verdiğin ikrârdan 'aceb dönmez misin ey şûh


    DESTÂN-I MAĞNİSA

    Takrîr edem dinle nedir hâli Mağnisa'nın
    Söyleyim bak nedir ahvâli Mağnisa'nın
    Düğünde bayramda atlas hâre giyerler
    Bozulmaz yeşili alı Mağnisa'nın

    Mağnisa'nın içinde evliyâsı çok
    Mescidi camisi medresesi çok
    Hâfızı mütedâ müderrisi çok
    Okur bülbül gibi dili Mağnisa'nın

    Etraf köyden şehirlerden gelirler
    Handa hânelerde misâfir olurlar
    Sultân Camisi'ne sâf sâf dururlar
    Altın kemerlidir beli Mağnisa'nın

    Sultân Nevrûz günü Mesir saçarlar
    Cem olup cümle halk avuç açarlar
    Mollalar imâretden çorba içerler
    Her şehre ulaşır eli Mağnisa'nın

    Âşıklar pîrine eyler niyâzı
    Dere Kahvesi'ne asarlar sazı
    Karşısında bülbül eyler avâzı
    Açılır baharda gülü Mağnisa'nın

    Ulu Cami'nin vurur çanlı sa'ati
    Herkes vaktini bilir bulur râhatı
    Tüccarların budur dâim adeti
    Elden ele gezer malı Mağnisa'nın

    Bahar vakti gelir bülbül sadâsı
    Vardır erenlerin anda du'âsı
    Kışın kar ile dolar dağı ovası
    Akar boz bulanık seli Mağnisa'nın

    Çölünde Karaca Ahmed Sultân hazırken
    Üstünde Saruhan Baba nâzırken
    Sağda Hâki Baba solda Kırtık Sultân vezirken
    Deftede kayd olmaz vebâli Mağnisa'nın

    Cümle eknâf çâr köşeden gelenler
    Her birisi bir işe memur olanlar
    Kazanıp kârında bereket bulanlar
    Gitmez gözünden hayâli Mağnisa'nın

    Beldemiz üstü dağ önü mesire
    Bahar gelince cümle çıkarlar seyre
    Gel bunca evliyâları ziyâret eyle
    Şimdi çimendiferdir yolu Mağnisa'nın

    Tevhîde sözünde hilâfın yokdur
    Tatlıdır kavunu karbuzu çokdur
    Karına kaymağına hiç sözüm yokdur
    Namdadır yağ ile balı Mağnisa'nın


    ŞARKI

    Sana ne diyem ne söyleyem âh sana
    Bir himmetin yok imiş eyvâh sana
    Ederim bir âh-ı cân-gâh sana
    Gayri bundan sonra âlem bir yana

    Eyledin sen beni kendine meftûn
    Cevrin etdi dîdemi âb-ı Ceyhûn
    Serim sevdâya saldın aklım Mecnûn
    Gayri bundan sonra âlem bir yana

    Hevâ-yı zülfün ile hâlim tebâh
    Kalmadı âşıklığıma iştibâh
    Bir onulmaz derde düşdüm vâh bana vâh
    Gayri bundan sonra âlem bir yana

    Tîg-i hicrin hiç vermedi arayı
    Sînemde açdı nice pin yarayı
    Yazık etdin Tevhîde-i bîçâreyi
    Gayri bundan sonra âlem bir yana


    ŞARKI

    O yâr bana kaşın çatdı
    Elemim var elemim
    Câh-ı mihnetde bıraktı
    Kederim var kederim

    Çehr ile dün yâr geçdi
    Kadehde kanımı içdi
    Ciğerde yâreler açdı
    Veremim var veremim

    Dün meclisde iken dildâr
    Beni geçmiş yâre ağyâr
    Kendi ruhsât eylemiş yâr
    Haberim var haberim

    Gül koklamam gül üstüne
    Kişi kıyar mı dostuna
    Lâkin ağyârın üstüne
    Seferim var seferim

    Tahammülüm yok ne çâre
    Yüz vermesin ağyâre
    Arz-ı hâl yazmağa yâre
    Kalemim var kalemim

    Tevhîde bu meylim hele
    Ben şöyle verdim dilbere
    Vaz gelmem tâ be mahşere
    Yeminim var yeminim

    FERİDE HANIM
    1837'de Kastamonu'da doğdu. Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi'nin kızı. İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazı'ya yani "hat"a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa'nın divan katipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul'a taşındılar. Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul'dan Kastamonu'ya giderek yaşamını burada tamamladı. 1903'te öldü. Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye'leri ile tanınır.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    BEYİT

    Duhterine böyle ider mi mâderi söyle bana
    Görmedim billâh cihanda böyle bir âzâr ana


    GAZEL

    Ah kim çıkdı elimden koynumun zer saati
    Hasretile kalmamışdır gönlümün hiç rahatı

    Yâdigar-ı yâr idi doğru gider gamhar idi
    Yirmibeş yıldan beru itmiş idim ünsiyeti

    Zer gibi zerd ola ruyi hem ayarı nakş ola
    Mekr ile biganeler ger eyledise sirkati

    Yelkavan veş ruzü şeb zevki içün çeksin taab
    Soksun akrebler vücudın göre rencü mihneti

    Kıldı rekkası felek çerh gibi sergerdan beni
    Nice dolaplar ile virdi bana çok zahmeti

    Yetdürür zinciri zülfü yâr ile bend olması
    Kayd olup derdü game çekmekden ise firkati

    Ben Feride veş gamü mihnetle ferdim dehrde
    Geçmedi alâmsız biçarenin bir saati

    (Kocasının ölümü üzerine yazdığı gazel)


    GAZEL

    Âşık isen salika âyine-i didare bak
    Masıvanın zulmetinden kurtulub envare bak

    Dürri pendin guşuna menguş idersen ey gönül
    ..... den dembedem keşf olunan esrare bak

    Masıvanın kesretinden fariğ ol itme nizâ
    Hazreti şeyhin tutub destin heman bu kâre bak

    Na'rei sırrı ....dan haberdar olmağa
    Âşk yolunda terki can etmiş olan berdare bak

    Talibi âşkı hakikat buldu encamı necat
    Ey Feride sen heman ihlâs ile ezkâre bak

    (.... okunamayan sözcükler)

    HATİCE NAKİYE HANIM
    Müneccimbaşı Osman Saib Efendi'nin kızı. 1846'da ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi. Sıbyan mektebinde okudu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Teyzesi tarafından büyütüldü. Darülmuallimat'tan mezun oldu. Yenikapı Mevlevihanesi müritleri arasına girdi. Ali Fuat Bey'in Maarif Nazırlığı döneminde Darülmuallimat'ta öğretmenliğe başladı. Farsça ve tarih öğretti. Lügati Farısiye sözlüğünü hazırladı. Bir süre Mısır'da kaldı. Sultan Mehmet Reşat döneminde bazı şehzade ve sultanlara öğretmenlik yaptı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. 1899da yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi Çınaraltı Kabristanı'nda toprağa verildi. 40 kadar gazel, methiye, şarkı, müstezad, tahmis, terci-i bend ve kıt'a yazdı. Döneminin kadın şairlerinden Şeref hanımın yeğeni idi. Onun divanının ikinci basımını hazırladı. Dergilerde dağınık halde olan şiirleri derlenemedi. Bir bölümü Türkçe olan bu şiirlerden bazıları kardeşi Nebil Bey'in Divan'ının sonunda, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlandı. Hiç evlenmedi.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm
    Şeb ta seher aşuftevü zar odu bu gönlüm

    Bir çaresi yok derde giriftar olub eyvah
    Bir gonce içün âleme har oldu bu gönlüm

    Gülçini visal olmak içün bağı tarabda
    Bir bülbüli şurideye yâr oldu bu gönlüm

    Gülşende edüb nağmei bülbül ana tesir
    Feryad ile manendi hezar oldu bu gönlüm

    Geçdi neyü meydan işidüb savtı hezarı
    Medhuş olarak maili zar oldu bu gönlüm

    Rüyet hevesile Nakiyye bir kez o şuhu
    Akdamı rekibane gubar oldu bu gönlüm

    ŞARKI (Hezlamiz)

    Olamaz bir kimse hem halin senin
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin
    Geçmede lanet ile salin senin
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

    Benzemez etvarü halin âleme
    Gelmemiş mislin vücudi âdeme
    Kendine âdemlik isnad eyleme
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

    Namını yâdeylemez emma beşer
    Rekş eder efkârına gâvanü har
    Sözlerin hayvanları hayran eder
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

    Anırırken sen o savt ile heman
    Hep gelir şevka güruhi merkeban
    Ursalar şayan sana al bir palan
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin


    KOŞMA

    Eyvah aşkınla yandım
    Sonra cevrinle kandım
    Aldandım sözlerine
    Seni vefalı sandım

    Ver bir dolu içeyim
    Gör aşkınla niceyim
    O mahmur gözlerinden
    Ben nasıl vaz geçeyim

    Kadehler durmasun boş
    İçüb olalım serhoş
    Çünki ağyar sözünden
    Yâr ile aram bir hoş

    Şimdi dil biçaredir
    Aklım pek âvaredir
    Ayrılık ateşinden
    Ciğerim pür yaredir

    Sinemi hicri dağlar
    Gözlerim irmakdır çağlar
    Nakiyye'nin halini
    Gören kâfirler ağlar

  5. #5
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    SIRRÎ HANIM
    1814'te Diyarbakır'da dünyaya geldi, 1877'de öldü. Edirnekapı Otakcılar Mahallesi'nde Kadiri Dergahı kabristanına defnedildi. Asıl adı Rahile. Diyarbakır Hanedanı'ndan Ahmed Bey'in kızı. Kültürlü bir ailede büyüdü. Divan kültürüyle yetişti. Tahir Zade Bekir Ağa ile ilk evliliğini yaptı. Bir süre Bağdat'ta yaşadı. Daha sonra İstanbul'a geldi. Yusuf Kâmil Paşa konağının şiir-edebiyat sohbetlerine katıldı, paşanın eşi Prenses Zeynep ile dost oldu. Kâmil Paşa ile evlendiği söylentisi de var. Kızının ölümü üzerine yazdığı içli bir mersiye ile tanınır. Bir divan oluşturacak kadar şiiri var.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Şahbazı kuds olan mesture şeklin göstürür
    Mahremi sultan ekser dûr şeklin göstürür

    Saykal ol mir'atı kalbe masiva fikrin bırak
    Jenk olunca ayine meksur şeklin göstürür

    Şer çekerse tâ semaye suzi dilden dûdi âh
    Mahitab olur felekde nur şeklin göstürür

    Dehri duni bisebate dil viren divaneye
    Mesti bibaki elest mahmur şeklin göstürür

    Ayni ibretle alan her bir varakdan bir sebak
    Nevbehar eyyamıdır zünbur şeklin göstürür

    Tâ ezelden Sırrî hakikatden dili, agâh olan
    Başü can terkin kılub Mansur şeklin göstürür


    GAZEL

    Mürği dil pervaze geldi lâneler ağlar bana
    Çıkdı zünnarım bu kez humhaneler ağlar bana

    Âşinalar tanı senk endaz olurlar her taraf
    Vâkıf olsa halime bigâneler ağlar bana

    Ketmi güc, izharı güc bir derde oldum mübtela
    Darusın bilmez tabib kâşaneler ağlar bana

    Kâsei mizabı sâkiden içüb mest olmuşum
    Halime agâh olan mestaneler ağlar bana

    Sırrî bir viranedir bir gence irdin misli yok
    Hasbihalim söylesem divaneler ağlar bana

    MÜNİRE HANIM
    1818'de sadrazam olan Mehmet Derviş Paşa'nın kızı. 1825'te doğdu, 1903'te İstanbul'da öldü. İyi bir eğitim gördü. Özel öğretmenlerden Arapça, Farsça dersleri aldı. Müştak Efendi'den edebiyat öğrendi. Kerbela Mutasarrıfı Ali Rıza Paşa ile evlendi. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Salahüddin Dede'nin müritleri arasına girdi. Çoğunlukla Mevlevi övgüleri yazdı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Aşktır tesliyyete her lâhza bais âdemi
    Aşksız mümkin mi çekmek ger mü serdi âlemi

    Görmedim hiç kimseyi memnunı ayşi ruzgâr
    Bulmadım bir ferdi kim olsun şuunun hurremi

    Macerayı ömrü yâdettikçe her bir anının
    Fikrimi işgal ider bince sürurü matemi

    İtme ey akıl teessür lûtfü kahrı çerhden
    Gayeti şadide, mihnetde olurmuş göz nemi

    Arzıhal itmem Münire, gayriye Allahdan
    Ehli halin var ise Allah gerekdir mahremi


    GAZEL

    Macerayı aşkı levhi dilde tasvir eyleriz
    Berkı suzı ah ile çerhı alevgir eyleriz

    Biz güruhi âşikanız gülsitanı dehrde
    Bülbüle adâbı dersi aşkı takrir eyleriz

    İtmeyiz minnet, cihanın Hüsrev ü Dârasına
    Kârımız vabestei sultanı takdir eyleriz

    Bendei âli abâyız her seher müjgânımız
    Hakirubi barigâhı hazreti pir eyleriz

    Sayei Mollayi Rumide Münire, fakrile
    Kendimiz mülki kanaatde cihangir eyleriz


    MÜSTEZAD

    Dün bastı ayak meclise mestane o âfet
    Ol kânı letâfet
    Aldırdı bütün aklını erbabı firaset
    Hiç kalmadı takad

    Zülfi gibi itdi beni eyvah perişan
    Aşüfteü hayran
    Yârab, bu ne kaşdır, bu ne gözdür, bu ne halet
    Bu hüsn, bu kamet

    Bir kimseye bir nim nigâh eylese ol mah
    İmdad ide Allah
    Çeşmanı siyahile ider ömrünü garet
    Bicürmü cinayet

    Benden neden ey gevheri gencinei ismet
    Kat eyleyüb ülfet
    Gayrile idersin dün ve bugün akdı meveddet
    Pakize muhabbet

    Ol yâre demem yar ki yar ide rakıbi
    Har ide habibi
    Arif olana matlabı tarife ne hacet
    Yok bende semahat

    Sen şemi dil efruzı seraperdei cansın
    Hoş ruhı revansın
    İsmet gibi pakizelik âlemde olur mu
    Tarife gelür mi

    Haffaş edemez neyyiri nevare rekabet
    Ger kopsa kıyamet

  6. #6
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    FITHAT HANIM (Trabzonlu)

    1842'de Trabzon'da dünyaya geldi. Trabzon Valisi Hazinedar Zade Vezir Abdullah Paşa'nın kızı. 3 yaşındayken ailesiyle İstanbul'a taşındı. Özel öğretmenlerden ders aldı. Genç yaşta evlendirildi. Kısa süren bu ilk evliliğinin ardından Bahriye Nezareti mektupçusu Mehmet Ali Efendi ile yeniden dünya evine girdi. İlk evliliğinden, "İlk zevcim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan bile men ederdi. Hatta, "kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letafet veriyor diyerek kirpiklerimi keserdi" diye şikayet ettiği biliniyor. Fitnat Hanım'ın şair yönü ve şiirleri Süleyman Nazif Bey tarafından keşfedilip edebiyat dünyasına tanıtıldı. 1911'de İstanbul'da yaşamını yitirdi ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Sernığun etdi felek asâyışım peymanesin
    Çünki dilşad eylemez neşveyle ben mestanesin

    Azmi suyi meykede elvermedi çekdim ayağ
    Başına çalsun heman ol bivefa demhanesin

    Ayşü nüşu suhbeti değmez anın hiç bir pula
    Neylerim zilli serab asâ şu mihman hanesin

    Cura nuşi bade'i eltafı olmakdır muhal
    Bendegân terk etmesün mı meclisi şahanesin

    Vadü alâmu gamda kaldım ey sakil dehr
    Mahrem etdi yâr zira meclise bigânesin

    Şema'i suzane hacet kalmadı çünki yeter
    Ateşi cevrinde yakdı âkibet pervanesin

    Pertevi camı cemim dâra ile fahr eylesün
    Badezin yad etmesün Fitnat gibi divanesin


    MUHAMMES

    Etme rağbet düşmeni bed kâre Allah aşkına
    Verme fursat öyle her mekkâre Allah aşkına
    Olmasun mahrem rakib esrare Allah aşkına
    Sen edersen razıyım azâre Allah aşkına
    Kıl mürüvvet verme yüz ağyare Allah aşkına

    Kapladı miratı kalbim ol kadar jenki melal
    Bisteri gamda yatub derdinle oldum bi mecal
    Hasreti didarın ey meh eyledi pek hasta hal
    Öyle zar oldu tenim gelse ecel bulmak muhal
    Ben şehidi gamzenim bir çare Allah aşkına


    Ey tabibi canü dil rahm eyle bu bimarına
    Muntazırdır göz göz olmuş zahmler tımârına
    Bari bir gün mazhar eyle mihrı lütf âsârına
    Desti lütfunla deva kıl hasta'i nâçarına
    Merhemi kâfur ister yâre Allah aşkına

    Hey ne sihre etdin bana ol çeşmi cadular ile
    Eyledin aklım perişan zülfi şebbuler ile
    Şaneveş sad çâk sinem fikri giysular ile
    Pâre pâre eyleme müjganü ebruler ile
    Yine zahm açma reki bimare Allah aşkına

    Kalmadı dilde tehammul gayri derdi fırkate
    Eyle mahrem sevdiğim bir kere bezmi vuslate
    Sun lebi can bahşını bu mübtelâyı mihnete
    Lali nabzın ile can ver nâ ümidi sıhhate
    Son nefesde bi meded nâ çare Allah aşkına

    Servi kaddin sureti ayrılmaz aslâ dideden
    Rühların gitmez hayâli hatırı rencideden
    Nev nihâlim kaçma lütf et âşıkı gamdiden
    Saklama gel ruyıını bir bülbüli şurideden
    Arzı didar eyle ey mehpare Allah aşkına

    Gamzeler kim tabı meyden kâh hun âlud olur
    Lâhzada bin âşıkı aşüfte dil nâbud olur
    Nazre'i hışmın dahi ihsandan madud olur
    Her nigâhın âfeti can, dil yine hoşnud olur
    Ne belâye düşmüş ol âvâre Allah aşkına


    Jenki gamden saf eyle sevdiğim ayineni
    Kıl çerağı bezmi vaslın âcizi bi kîneni
    Şöyle dilsuz eyledi bu bende'i dirineni
    Sine sin yandı sine görmeyelden sineni
    Merhamet kıl Fitnatı gamhare Allah aşkına



    HABİBE HANIM
    1846'da Hersek'te dünyaya geldi. Osmanlı'nın en son Hersek veziri olan Rizvanbegoviç Galip Ali Paşa'nın kızı. Hersekli Arif Hikmet'in halası. Genç bir kızken ilesiyle bilikte İstanbul'a geldi. İlk evliliğini İstanbul'da Mehmet Mehdi Efendi ile yaptı. Daha sonra Konya Defterdarı Numan Efendi ile evlenip Konya'ya gitti. Ancak ikinci eşiyle de anlaşamadı. Boşandıktan sonra İstanbul'a döndü. 1892'de yaşamını yitirdi. Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Konya'da yaşadığı sürede Mevleviliğe ilgi duydu. Mevlevilere katılıp "sikke puşı melâmet" olduğu söylenir.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Ciğerde tigi gamzen zahmi varken atma peykânın
    Yeter ey kaşı yay artık yeter debretme müjkânin

    Nigâhi mestine cânâ ki şayan gördün agyarı
    Yine nev yâreler açdı deruna tigi hicrânın

    O gafil bihaber nâdan aduye hemdem olmuşsun
    Visalinden bizi dur eyledin var olsun ihsanın

    Ümidi merhamet kılmak abestir senden ey kafir
    Seni bidin demişlerdi ezelden yoktur imanın

    Habibe bi deva derdden helas olmak da müşkildir
    Ümid etmez esiri derd olanlar gayri dermanın



    HASİBE MAİDE HANIM
    1830'da doğdu. Mirliva Bekir Paşa'nın kızı. Evkaf Nazırı Hacı Said Efendi'nin oğlu Zabıta Meclisi Reisi Atıf Bey'le evlendi. 1881'de yaşamını yitirdi. Beşiktaş'ta Yahya Efendi Dergahı Kabristanı'na defnedildi. Beşiktaş Mevlevihanesi Şeyhi Nazif Efendi'nin müritlerinden. Döneminin saygı gören, terbiyeli hanımlarından. Şiirlerinde imale ve zihaf kusurlarına rastlanmasına rağmen anlam yönüyle güzel bulunur. Bir divançesi olduğu biliniyor. Bir divan dolduracak sayıdaki şiirlerinin ölümünden sonra yakınları tarafından Konya Kütüphanesi'ne gönderildiği söyleniyor.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER


    GAZEL

    Eyledim hali dili bimarım ol sultane ars
    Hasta eyler görse elbet derdimi Lokmane arz

    Zülfüanün her tarına bağlandı gönlüm şübhesiz
    Eyledi zenciri aşka kendini divâne arz

    Çok mu olsa şulei rahsarına canım fidâ
    Şem'ine her şeb eder öz canını pervâne arz

    Gösterüb sînemde dağım dilde yarem hâsılı
    Macerayi aşkı ettim ol şehi hubane arz

    Etmesem tâciz eğer bu nâlei cangâhtan
    Maide her dem ederdim halimi cânâne arz


    ŞARKI

    Gülşeni şek içre hezar olmadı
    Nâfile gönlümce bahar olmadı
    Beklediğim leylü nehar olmadı
    Talii nasaz bana yâr olmadı

    Kendime hemdem edinip fırkati
    Zevku safâda ederim mihneti
    Her ne kadar ettim ise gayreti
    Talii nasaz bana yâr olmadı

    Uğraşırım ahı sehergâh ile
    Bahtı siyahım gibi bedhah ile
    Ben ya nasıl ağlamayım ah ile
    Talii nasaz bana yâr olmadı

    Dilde elemler var iken şubhu şam
    Maide'i zar olmaz şadgâm
    Neylesin avare gönlüm vesselam
    Talii nasaz bana yâr olmadı

  7. #7
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    HATİCE İFFET HANIM
    Diyarbakır'da doğdu. Doğum tarihi bilinmiyor. 1860'ta yine Diyarbakır'da öldü. Behram Paşa Camii yanındaki kabristana defnedildi. Ahmed Bey'in kızı, Diyarbakır ulema ve şuarasından Azmi Zade Mehmed Efendi'nin eşi. Yine Diyarbakır ulemasından Şaban Kânî Efendi ile şiir ve edebiyat sohbetleri yapar, takdirini kazanırdı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Çünki agehsin gönül sırrı nihan lâzım sana
    Varlığı mahv eyleyib terki cihan lâzım sana

    Sen adem sehralarında bir güzel şehbaz idin
    Şimdi damı hestiye düştün figân lâzım sana

    Damı cisme düşmeden Mevlâyı bulmakdır garez
    Razı aşkı bâdezin etmek ıyan lâzım sana

    Cümle benlikten geçib mahvı üvcude ermeğe
    Hanikahı aşkta pirimuğan lâzım sana

    Feyzi istidad sende zâhir oldu İffeta
    Her cihet şimdengeru darülâman lâzım sana



    LEYLÂ HANIM (Saz)
    1850'de İstanbul'da doğdu. 1936'da yaşamını yitirdi. Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi. Hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızı. Babasının görevi nedeniyle çocukluk çağında yedi yıl kadar sarayda kaldı, iyi bir eğitim aldı. Sultan Abdülmecit'in kızı Münire Sultan'ın maiyetinde kaldı. Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı ile de tanınır. Rumca ve Fransızca öğrendi. Medeni Aziz Efendi ve Nikogos Ağa'dan klasik Türk müziği dersleri aldı. Babasının İzmir valiliği yaptığı dönemde Vilayet Mektub-i Muavini Giritli Sırrı Efendi'yle evlendi. Eşinin Pizren, Tuna vilayetlerindeki mektupçuluk görevleri ve Trabzon, Kastamonu valiliği nedeniyle buralarda yaşadı. İki yüze yakın beste yaptı. Bu bestelerin çoğu günümüzde de dinleniyor. Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde açık imzası görülen ilk kadın şairlerden. Şiir yazmaya 16 yaşında başladı. Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Çiçekler adlı kitapta topladı. Saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da ünlü. İlki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kaldı. Bunlar 1920'de Vakit gazetesinde yayınlandı ve çok ilgi çekti. Fransızca'ya çevrilerek basıldı.

    ESERLERİ:
    Solmuş Çiçekler (Şiir 1928)

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GAZEL

    Nesi var sanki şu dehrin eleminden başka
    Nesi var kahr ü azab ü siteminden başka

    Yâr canım diye pür rahm ü vefa sandığımın
    Görmedin lütfunu vâ'd-i kereminden başka

    Runüma olmadı ayine-i pür jenk-i hayat
    Bana bahtım ile tesir-i gâmından başka

    Nesvedar olmadı gönlüm feleğin bezminde
    Kalmadı çekmediğim câm-i ceminden başka

    Dilberimde şu cihan bağını gördüm geçtim
    Sevmedin bir çiçeği gonca feminden başka

    Duymaz oldum bu tarâb-gâh-i emelden bir ses
    Kırılan saz-i dilin son nâ-gâmından başka

    Beni peyrevliğe teşvik iden olmaz
    Leylâ o sühan saz-i Nazif'in kaleminden başka


    GAZEL

    Aksi hüsni yâr, eşki çeşmi biferden geçer
    Fülki gevherdir o, gûya Bahri Ahmerden geçer

    Yekden olmak isteyen ol gül bedenle ey gönül
    Pirehen veş sînesin çak eyleyüp serden geçer

    Bak bu lûbetgâhı dehrin ruzü şeb mihrü mehi
    İki tıflı nazenindir sanki çenberden geçer

    Kametin seyreleyen Tuba'ya eyler mi nigâh
    Lâ'li can bahşin emen elbette kevserden geçer

    Sanma tesir eylemez Leylâ o senkin tıynete
    Naveki âhı derun puladü mermerden geçer


    ŞARKI

    Geçen şimdi bu yerden bâdı ömri bikararımdır
    Demadem çağlayan eşki duçeşme girye barımdır
    Değildir lahni bülbül, bu enini kalbi zarımdır
    Açıl ey göncei ümmid açıl ki son baharımdır

    Açıl da çeşmi cana bari bir rengi vefa göster
    Sen îsal it meşamı kalbe bir buyı safaperver
    Bu gün güldür beni yoksa sabahı haşrı kim bekler
    Açıl ey goncei ümmid açıl ki son baharımdır



    NİGÂR HANIM
    1856'da İstanbul'da doğdu. Macar Osman Paşa'nın kızı. Kadıköy Fransız Mektebi'ndeki öğreniminden sonra özel hocalardan edebiyat, Arapça, Farsça ve musiki dersleri aldı. Çok iyi piyano çaldığı ve sekiz lisanda konuştuğu biliniyor. Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem etkisinde şiir ve düzyazılar yazdı, çeviriler yaptı. Şiirlerinin bir bölümü "Uryan Kalp" takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu şiirler, umutsuzluk, acı ve keder dolu oluşlarıyla dikkat çeker. Yaşadığı dönemde ilk örnekleri verilen Milli Edebiyat akımına katılmadı. Hece ölçüsüne ve dilde sadeleşmeye karşı çıkan görüşleriyle çağdaşı gelişmelerin uzağında kaldı. Batılı Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkan ilk şiir kitabı "Efsus"u yazdı. "Elem teraneleri" diye adlandırdığı şiirleri, döneminde kadınlara yazma ve yayımlama cesareti verdi, erkek yazarlar üzerinde de önemli etki yaptı. Tanzimat ve Servet-i Fünun arasında bir "ara nesil" şairi sayılır. Evindeki edebiyat sohbetlerinde kadın-erkek, Batılı-Doğulu konukları ağırlayan bir entelektüeldi. Döneminde kadının sosyal hayattaki yerinin değişmesi gerektiği görüşüne öncülük etti. Giyim-kuşamı, konuşması, davranışlarıyla kendini topluma kabul ettirdi. Hanımlara Mahsus Gazete'nin başyazarı. 2. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Parlak yaşantısı, ilerleyen yıllarda derin bir yalnızlığa dönüşünce umutsuzluğu ve kederi arttı. Hayatını, elemlerini, ümitlerini anlattığı günlükleri yayınlanmadan yıllarca Aşiyan Müzesi'nde bekledi. 1918'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Yazıldığı dönemde oynanan (1912) fakat basılmayan Gırive adlı bir oyunu da var.

    ESERLERİ:

    ŞİİR:
    Efsus 1 (1886)
    Efsus 2 (1890)
    Nîrân (1896)
    Aks-i Sada (1900)
    Safahat-ı Kalb (1901)
    Elhan-ı Vatan (1916, bir bölümü düz yazı)

    OYUN:
    Tesir-i Aşk (ölümünden sonra, 1978)

    ANI:
    Hayatımın Hikayesi (1959)
    --------------------------------------------------------------------------------
    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    BİR DAHA SÖYLE

    Yegane sevdiğin âlemde ben miyim simdi?
    Sahih ben miyim artık muhatab-ı askın?
    Bütün o hiss-i amik-i fuad-ı pür sevkin
    O ibtila-yi ezel, o alaik-i ebedi
    Benim mi şahsıma mahsur? Bir daha söyle.
    O sanihat-ı hazinin, o beyyinat-ı gâmın
    Sahih, mülhimi hep ben miyim, bugün söyle.
    Tahassüsatını, efkarını bütün söyle.
    Getir şu kalbime dök varsa sevdiğim, elemin
    Eden nedir seni rencud Bir daha söyle.

  8. #8
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    MAKBULE LEMAN
    1865'te İstanbul Beşiktaş'ta dünyaya geldi. 1898'de Göztepe'de yaşamını yitirdi. Eyüp'te Siyavuş Paşa Türbesi'ne defnedildi. Yenileşme döneminin Nigâr Hanım'la birlikte önemli şairlerinden. Saray Kahvecibaşısı İbrahim Efendinin kızı. Bir görüşe göre Rüşdiyede okudu, sonra özel dersler alarak yetişti. Beşiktaşlı Berberbaşı Zade Sadaret Mektubi Kalemi Müdür Muavini Mehmed Fuad Bey ile evlendi. Bir dönem Hanımlara Mahsus Gazete'nin baş yazarı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Ömrünün son on dört yılını tedavisi imkânsız bir hastalığın esiri olarak yatakta geçirdi. Denemeler, hikâyeler de yazdı. Sağlığında yayımlanan şiirlerinin sayısı on iki. Bunlar tür ayrımına gidilmeksizin Makes-i Hayal (1896) adıyla bir araya getirildi. Ölümünden sonra bu eser, eşi tarafından, Makbule Leman hakkında yazılanlarla birlikte ikinci kez bastırıldı.

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    MÜNACAT

    Ey lûtfi azîm Zülcelâlim
    Malûm sana şu gâmlı hâlim
    Mihnetle ne rütbe bîmecalim
    Takririne yoktur ihtimalim
    Malûm sana şu gâmlı hâlim

    Mekşuf sana bütün melâlim
    Ey kâşifi cümlei hafaya
    Darusi bulunmuyor da asla
    Etmekde maraz, vücudüm ifna
    Bir sende ümidi şevki balim

    Pek müdhiş olur derim zevalim
    Etmese zevale derdü illet
    Fikrimce iki garibi elbet
    Berbad kılar bu hicrü firkat
    Bir sahibi mâderü iyalim

    Ey Haliki Mutlakı Avalim
    Esrarın eder ukuli nâçar
    Raftarü hiram içinde âsar
    Bir yekli letâfet eyler izhar
    Emrinle mevasiminde daim

    Vaktinde açar bütün çiçekler
    İhtar kim eyliyor nihani
    Gûya ki bahar imiş zamanı
    Meşşatei nuri hüsnü ani
    Kim etti baharı ya mübeşşer

    Baran olarak inen zemine
    Göklerdeki renk renk sehaib
    Yerden mi çıkar göke acaib
    Ya kimdir olan o hake sahib
    Mensub İlâhî âlemine

    Tarikiî leyl içinde tâban
    Bak kevkebü mahi ruhperver
    Derler şu sebeple lem'a küster
    Hurşid imiş eden münevver
    Hurşide kim etti nuri ihsan

    Sensin veren intizamü darat
    İnşad buyurdun cihane
    Ey sahib olan cismü câne
    Mâruz ise can imtihane
    Şâyan değil midir mükâfat

    Etmekde celâletin Efendim
    Emvatı beka içinde ihya
    Bir şey mi bana cihanda hâşâ
    Bir taze hayatı sıhhat ita
    Bir haste zaifi müstemendim


    ANNE

    Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak
    Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr...
    Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak
    Hep hüzünlü eser onun ikliminde rüzgar.
    Kuşlar gibi titrer o güneş yüzlü nevhayâl
    Sîmasında alacakaranlık endişesi...
    Her mevsim ayrı bir ıstırap, ayrı bir melâl;
    Dilinde özleyişlerin sihirli bestesi...

    Sînesi sımsıcak, çehresi de îmâlıdır
    Semtinde herdem bir büyülü râyiha eser.
    Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummâlıdır
    Altın şakaklarında sarı güller gibi ter.

    Rahmet-zahmet iç içe.. bilmez geçen zamânı
    Ne yazları, ne kışları, ne renkli bahârı
    Ne gurûbu ne de şafağın söktüğü ânı
    Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı...

    Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde
    Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur...
    Amansız hislerin öldüren pençelerinde
    Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur.

    Elemi çok olsa da şekvâsı işitilmez
    Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları...
    Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez
    Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları.

    Kanmaz asla sevmeye; o, sevgiye susuzdur
    Şâire "su" dedirten hisle "evlât" der inler.
    Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur
    El açar Yaratan'a balalarını diler...

    Yürüdüğü yol, onun hislerinin yoludur
    Durmaz, bir süvâri gibi yürür dolu dizgin..
    O, yeryüzünde en ululardan uludur
    Sînesi meleklerin sînesi kadar engin..

    Zambaklar gibi sihirli çehrende
    Varlığımı kucaklayan bir ışık;
    Duydum o duyulmazları sînende
    Sen bir rüyâsın benim için artık...

    Nûru öteden pırıl pırıl sîman
    Ukbâ derinlikleriyle büyülü...
    Tülleniyor hülyâlarımda her an,
    Ölümsüz rûhunun bembeyaz tülü...

    Bir yâd-ı cemîlsin, kabrin sîneler
    Hazan yaşamıştın; ölüm bahârın..
    Duâyla gerilmiş bütün gönüller
    Berzah yamaçlarında bestekârın.


    KADINLIK

    Kadınlık, ruh-ı mana-yı fazilet
    Kadınlardan gelir efkra vüs'at;
    Nezaketler içinde bir metnet
    Nümayandır kadınlarda hakikat.
    İki hemşiredir "iffet" ile "zen"
    Vefdari, nezahet, hüsn-i ahlk
    Cihanda hep bu ehss-ı ltife
    Emanettir bu mahlk-ı zayıfa.
    Ederse ilm ile eş'ara rağbet
    Kadınlarca olur bir başka znet
    Diryetten alır nr-ı melhat
    Yürür bir intizm üzre maşet
    Verir hüsn-i idre hüsne kıymet
    Biçilmiş camedir nisvna tahsil
    Fakat yazmak gerek ahlka dir
    Kalem tutmaklığa kim olsa kdir.


    Ne rütbe farzedersek biz revadır
    Ki en lzım olan bizde haydır
    Buna bürhn ise yüzde riddır
    Tesettürle selamet revişandır.
    Meleklerden uçan nur-ı likdır
    Bize yüz aklığından bir nişandır
    O yaşmaklar ki veche nü şandır.


    mezar taşının kitabesi

    ALLAH

    Razıyım ben zâtı Peygamber dahi hoşnuddır
    Sayemendi rahmet olsun makberi Makbulemin
    Cevheri eşkimle yazdım zevcemin tarihini
    Bağı Firdevsi berin olsun yeri Makbulemin

    16 Cumadelâhire 1316



    İHSAN RAİF HANIM
    1877'de Beyrut'ta dünyaya geldi. Vezir Köse Raif Paşa'nın büyük kızı. Babasının görevi nedeniyle pek çok yer gezdi, insan tanıdı. Özel olarak müzik, edebiyat ve Fransızca dersleri aldı. Küçük yaştan itibaren edebiyata ilgi duydu. Ali Bey, Şehabüddin Süleyman Bey, Mühtedi Hüsrev bey'le evlendi. Döneminin şairlerinden Rıza Tevfik'in etkisiyle halk şiri tarzında hece vezniyle şiirler yazdı. Hece veznini kullanan ilk kadın şairlerimizden. Sade bir dili, yalın bir anlatımı var. Bu şiirler, kadınsı, aşk dolu ve yoğun duygu içerikli. Şiirlerinden bazılarını kendisi, çoğunu da diğer sanatçılar besteledi. İhsan Raif Hanım'ın şiirlerinden bestelenmiş şarkılar günümüzde de dinleniyor. 1926'da Paris'te yaşamını yitirdi. Rumelihisarı Kabristanı'na defnedildi. "Göz Yaşları" adında bir şiir dergisi çıkardı.

    ESERLERİ:

    ŞİİR:
    Göz Yaşları (1914)
    Kadın ve Vatan (1914)

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    AĞLARIM

    Neden gülmesin gül gibi yüzler
    Niçin ağlasın o güzel gözler
    Niye sevgiye sevimsiz sözler
    Söylenir diye şaşar ağlarım

    Şu gördüğünüz rengarenk çiçek
    Sevdalı bülbül, arı, kelebek
    Yek diğerini bırakıp gidecek
    Vefasızlığa bakar ağlarım

    Solmasın dersin sümbülüm, gülüm
    Yâri elinden alacak ölüm
    Bütün dünyayı inletse ünüm
    Çaresizlikten coşar ağlarım

    Neşe gizlenir, çöker bir melâl
    Her vücud, her şey mahkum-ı zeval
    Son nefese kadar tükenmez cidal
    Tükenmez derdim sayar ağlarım


    HİCRAN

    Ağaçlar devrilmiş çiçekler solmuş
    Âşıklar meclisi selhâne olmuş
    Billûr peymâneler kanlarla dolmuş
    Ses sedâ kesilmiş meyhanelerde

    Bülbül yuvasına baykuşlar konmuş
    Lâleler üstünde kızıl kanlar donmuş
    Kimler kan ağlamış, kim gülmüş, önmuş
    Şu harab edilen boş lânelerde

    Atılmış bir yana ney, keman, rübab
    Ezilmiş kalemler, yırtılmış kitab
    Kırılmış kanunlar, dökülmüş şarab
    Ecel şerbeti mey peymânelerde

    Çiğnenmiş duvaklar, elmaslı taclar
    Yolunmuş o güzel nâzenin saçlar
    Sürünür yerlerde kanlı kırbaçlar
    O bezmi zevk olan kâşanelerde

    Bitmiş o evvelki saltanat, darat
    Parçalanmış heyhat mızrabî hayat
    Uğuldar her yanda bir seyli memat
    Heyyula geziyor virânelerde


    GEL GİDELİM

    Gün kavuştu, su karardı, beni üzme güzelim
    Boynun bükük düşünme gel, ver elini gidelim
    Kara, gümrah kirpiklerini kaldır, gözün göreyim
    Ver elini, bak aşkına işte şahit yüreğim

    Benim için her bir sözün kıymetlidir inciden
    Gözyaşların akıtma gel, odur gönlüm inciten
    Çiçeklerden taç öreyim, küçük güzel başına
    Tel takılmaz altın gibi parıldayan saçına

    Yaseminle hanımeli olur gelin askısı
    O kabarmış sineciğin başım olur baskısı
    Rüzgar okşar başımızı, güller bizi mest eder
    Bülbül şakır, su şarıldar, neş'e gelir, gam gider

    Bulutların arasından ışık verir ay bize
    Yemin edip aşkımıza bakışırız göz göze
    Ormanlıkta gönlümüzü birbirine bağlarız
    Saadetin kemaline doya doya ağlarız
    Aşk kafidir, ver elini düşünme gel gidelim


    HIRÇIN

    Bir cananım var gaayet hiyanet
    Yaramaz hırçın, etmez inayet
    Kendi kendinden eder şikayet
    Bekleyedursun gönül vefayı

    Sevmek isterim yanımdan kaçar
    Uzak durursam ateşler saçar
    Sitem sözlerle dilde dert açar
    Fakat artırdı gönül sevdayı

    Eziyet etmek en büyük zevki
    Muazzeb görmek neş'esi, zevki
    Şeytanlıkta hiç bulunmaz fevki
    Meşke başladı gönül cefayı

    Sevdirebilmek hayli emektir
    Gücendim git, der, gel sev demektir
    Merakı üzüp lütf eylemektir
    Onsuz bulamaz gönül sefayı


    GÖZYAŞLARI

    Firari bahardan, aşık hazandan
    Cu-yi dile ma'kes nay-i hicrandan
    Nağme-yi sevdadan, bu-yi figandan
    Serpildi melalin elmas taşları

    Sarardı baharın payında eylül
    Titredi emeller, ümidler me'lül
    Döküldü uzanmış zambağa melül
    Nergis-i ademin hâr gözyaşları


    GENÇ GÜNLER

    Ey, genç kanı gibi kaynayan pınar
    Ey, altına yatıp kaldığım çınar
    Söyledikçe hâlâ yüreğim oynar
    Gölgende okudum kitab-ı aşkı

    Ey, kumrulu bahçem, sümbüllü bağım
    Ey, bülbüllü derem, mineli dağım
    Sizinle geçti en güzel çağım
    Orada dinledim rubab-ı aşkı

    Muhabbet bağında kendimden geçtim
    Ateşler içinde bir lale seçtim
    Yandı yüreciğim, kanarak içtim
    Kızıl dudağından serab-ı aşkı


    BU SEVDADAN GEÇERSİN

    Niçin beni yan bakışla süzersin
    Sözlerime neden dudak bükersin
    Bugün sever, yarın belki üzersin
    Gel üzülme, bu sevdadan geçersin

    Sevsen de hoş, sevmesen de sen beni
    Ben vahşiyim, hiç sevdirtmem kendimi
    Bu halimle incitirim ben seni
    İncinmeden bu sevdadan geçersin

    Bülbül gibi âşık olma her güle
    Vefasızdır, gül inanmaz bülbüle
    Çünkü şakır lalelere, sümbüle
    Sümbül gibi âşkın solar geçersin

  9. #9
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    676
    @GARAGIZ

    Standart

    ŞÜKÛFE NİHAL BAŞAR
    1896'da İstanbul'da doğdu. Eğitimine özel hocalardan ders alarak başladı. İstanbul Darülfünun'u Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız Lisesi'nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1973'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Başlangıçta Tevfik Fikret'in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı. Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk Kadınlar Birliği'nin kurucuları arasındadır.

    ESERLERİ:

    ŞİİR:
    Yıldızlar ve Gölgeler (aruz'la yazılmış şiirler 1919)
    Hazan Rüzgarları (1927)
    Gayya (1930)
    Yakut Kayalar (1931)
    Su (1933)
    Sıla Yolları (1935)
    Sabah Kuşları (1943)
    Yerden Göğe (1960)
    Şükufe Nihal / Şiirler (1975, ölümünden sonra toplu şiirler)

    ROMAN:
    Renksiz Istırap (1928)
    Yakut Kayalar (1931)
    Çöl Güneşi (1933)
    Yalnız Dönüyorum (1938)
    Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946)
    Çölde Sabah Oluyor (1951)

    ÖYKÜ:
    Tevekkülün Cezası (1928)

    GEZİ NOTLARI:
    Finlandiya (1935)

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    DUYMAYAN KADINA

    Topla eteklerini yerlere sürünmesin
    Rüzgara cilvelenen tülleri görünmesin
    Köşede kar içinde can veren çocuklar var...

    Süzülerek çıkarken bir barın kapısından
    Haberin yok yurdumun eleminden, yasından
    Köşede kar içinde can veren çocuklar var...

    Yerlere pırıltılar aksederken dizinden
    Karlar göz göz olmuştur bir gözyaşı izinden
    Köşede kar içinde can veren çocuklar var...

    Tahammülüm yok artık çiçeklere, tüllere
    Yükselen gururunla indir başını yere
    Köşede kar içinde can veren çocuklar var...


    SEVGİLİ KAMERE

    Sana dikkatle baktığım o gece
    Sarışın bir likayı hicrandın
    Süzülürken semâların ince
    Tüllerinden elemli bir yadın

    Kaldı kalbimde sanki sen nakâm
    Bir kadından şifası pek mevhum
    Ruhı sâfında titreyen âlâm
    Anlaşılmaz müebbeden mektum

    Seneler geçti, ben de bir gün âh
    Sarışın ay, senin gibi soldum
    İlkbaharımda bak harab oldum

    İki hemşire hazanız biz
    Her gece birleşirse derdlerimiz
    Gömülür mü melâli ömri siyah


    SU

    Kalbinden kalbime akan bir sesdi
    Akşam gölgesinde çağlayan o su
    Sesini en tatlı yerinde kesdi
    Bizi sonsuzluğa bağlayan o su

    O su, bir sır gibi mırıldanırdı
    Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı
    Bizi Leylâ ile Mecnun sanırdı
    Gamlı yolumuzda ağlayan o su

    Sessiz ruhumuzu o bestelerdi
    Bize "Unutalım dünyayı" derdi
    Bir aldı sonunda verdi bin derdi
    Bizi bizden fazla anlayan o su

    Şimdi ne akşam var, ne ses, ne dere
    Yolumuz ayrıldı başka ellere
    Benzetti bizi bir kırık mermere
    Ruha zehir gibi damlayan o su

    Kalbinden kalbime akan bir sesdi
    Akşam gölgesinde çağlayan o su
    Sesini en tatlı yerinde kesdi
    Bizi sonsuzluğa bağlayan o su


    ÇOBAN NİNE

    Bu tarlada doğmuştu, burada büküldü beli;
    Hiç durmadan uludu bahtının kara yeli;
    O, yerinde oyuldu bir çınar vakariyle...

    Er verdi, evlat verdi tükenmeyen cenklere;
    Hastalıkla, kıtlıkla kaç torun gömdü yere;
    Saçı bir örnek oldu dağların kariyle...

    Kimi vardır şu yurtta yetmiş yıllık ömrünün?
    Ardında sürünerek üç koyunluk sürünün
    Allahıyla baş başa kalmıştır Çoban Nine.

    Bir sır gibi derindir karanlık bakışları;
    Gönlünde birdir ömrün baharları, kışları;
    Çekmiş ummanlar gibi her derdi sinesine.

    HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

    1901'de İstanbul'da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924'te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957'de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı'nın etkisi ve heyacanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. Şiir öykü ve düzyazıları Milli Mecmua, Aydabir, Çınaraltı, Hisar, Türk Kadını giibi dergilerde yayınlandı.

    ESERLERİ:

    ŞİİR:
    Geceden Taşan Dertler (1930)
    Yayla Türküsü (1943)
    Yurdumun Dört Bucağı (1950)
    Ellerim Bomboş (1967)

    ROMAN:
    Küller (1921)
    Sisli Geceler (1922)

    ÖYKÜ:
    Beyaz Selvi (1945)
    Büyük Anne (1971)
    Aydınlık Kapı (1974)

    ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

    GİT BAHAR

    Çekil bu gölgeli yolda gezinme...
    Bahar, bakışların yine pek sarhoş.
    Yanılıp gönlüme misafir inme:
    Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
    Mabettir orası, meyhane değil!

    Altınlı başında papatya niçin?
    Sarı saçlarına pembe gül takın!
    Git bahar, gönlümde ibadet için,
    Diz çöken kızları ürkütme sakın,
    Kalbime girme, o kâşâne değil!

    Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler...
    Ömrünün her günü bir başka düğün,
    Bülbüller koynunda aşkı çiçekler
    Güller dökülürler göğsüne bütün!..
    Gerçekten güzelsin, efsane değil!

    Git bahar, git bahar, uzaklarda gül!
    Denize renginden bırak hediye
    Ufuklarda gezin, semaya süzül
    Sokulma kalbime peymane diye
    Gördüklerin kandil, peymane değil!


    ARZ-I HÂL

    Gecenin bir saatinde
    Eşiğine varan bendim
    Kuşlar yuvada, kurt inde
    Karanlığı yaran bendim

    Sabahları erken erken
    Yürek hasretle yanarken
    Firkatin bahçelerinden
    Vuslat gülü deren bendim

    Bendim semada dolanan
    Bendim oraya ney çalan
    Parmakların uçlarından
    Nuru alıp veren bendim

    Hayır! Hiçbiri değildim
    Hepsi benim hayallerim...
    Dolaşarak iklim iklim
    Doğru yolu soran bendim

    Seni buldum şahım seni
    Tut elinden üftâdeni
    Koma karanlıkta beni
    Mevlana! Aman efendim


    HÜRRİYET

    Bana bakın güzel kuşlar, özgür kuşlar!
    Nedir bu telaş, bu gürültü, bu şenlik?
    İnsanlara nispet olsun diye mi?

    Biliyoruz dallar sizin
    Kervan geçmez yollar sizin
    Mesafeler, yakın gökler
    Hep sizin.

    Biz,
    Kara toprağa bağlıyız ayaklarımızla
    Ne çıkar, omuzda kanat olmasın kuzum, ne çıkar?
    İçimizde bir şeyler var kanatlı
    İçimizde gökler...
    Sizinkinden daha geniş, daha derin.
    Mesafelere gülüyor hayalimiz.

    Güzel kuşlar, aptal kuşlar
    Böbürlenmeyin bize.
    İçimizde kanat çırpıyor hürriyetlerin en güzeli, içimizde!

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş