MTİHAN
“Birbirini öldürmek niyetiyle dört adam uzun bir yola çıkmış.
Hepsinin hedefi aynıymış.
Bir fırsatını yakalayıp yol arkadaşını öldürmek. Dağ, tepe aşmışlar derken yolları büyük sahraya düşmüş.
Çöl bu mübarek, sanki tandır, cayır, cayır yanıyor her şey. Bir de kum fırtınasına yakalanmamışlar mı?
Vay onların haline. Bir birinin kuyusunu kazmaya çalışan dört arkadaş çölün dört bir yanına savrulmuşlar. Kaybetmişler birbirilerini. Ondan sonra her gece
Kerbela. Acılar, sıkıntılar,
susuzluk, açlık birde aslan, kaplan, yılan, perişan olmuş garipler.
Unutmuşlar kinlerini, öldürmeyi,
el ele vermişler o ölüm sahrasından kurtulmak için. Birbirinin
kıymetini anlamışlar. Birbirinin hasretini çekmişler.
Kalplerinden kinde öfke de uçup gitmiş. Kadir Mevlam önlerine bir bahar çıkarmış.
Kendilerini orada bulmuşlar. Sarılmış ağlaşmışlar, kardeş olmuşlar.
O çölü hiç unutmamışlar.
Çünkü dostluklarını o çöle borçlanmışlar.” Hayat böyledir.
Başa gelen sıkıntılar bazen derttir,
beladır ama aynı zamanda rahmettir. Ne demişler! “ Bir şeyin kıymetini insan kaybedince anlarmış.”
Bir şeyi kaybetmişsen, Allah, bir şeyi buldurur. Bazen de
bir şeyi bulduğunu sanırsın ama bir şeyin kayıp.
Bulunca kaybetmeyesin, bulunca kalbine yazarsan ve hiç
kaybetmezsen aramana gerek kalmaz.
Nefis arzsız biraz da gevezedir, konuşur durur. Bazen aklını bazen de gönlünü karıştırır. Sus dersin susmaz, dur dersin durmaz.
Onu durdurmak için arada bir böyle bir tokat atmak lazım.
Derdi çok olan, derman için önce bütün dertlilere derman dağıtana el açar.
Sen el aç ve iste, istediğine mutlak cevap gelecektir.