Bizim pazarımızda geçer tek akçedir gül.
*Ümmi Sinan'ın deyi-şiyle
*
Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı Pazar güldür gül". *
Gül içimize işlemiştir bizim. Bir gül medeniyetinin çocuklarıyız hepimiz.
Gül'le yatarız akşamları ve gülle uyanırız sabahları. Geceleyin terlemişsek
mutlaka gül kokarız. Bahçemizde renk renk güller vardır her mevsim. Kırmızı
güller, beyaz güller, sarı hatta mavi güller... Mevlidlerde gül suyu ikram
ederiz konuklarımıza gül kokulu lokumla birlikte. Nişanlarda gül şerbeti
içeriz. Hastalarımızı gül şurubuna katılmış ilaçlarla tedavi ederiz. Sezai
Karakoç'un deyimiyle gül kokusunu Hızır'ın fısıltısı sayarız biz, baharın
salavatıdır gül bahçeleri çünkü.
Gökyüzünü seyrettiğimizde ışıl ışıl güller görürüz. Samanyolu'nun bir gül
bahçesinden ne farkı vardır. Her gece elimizi bir yıldıza uzatır, aldığımız
gülü annemize yahut bir sevdiğimize sunarız törenle. Bizim mahallemizde
herkes böyle yapar. Gül gibi gülümseyen yüzüyle, gonca gibi açmış ruhuyla
herkes birbirine gül hediye eder. Söze başlarken gülün adıyla başlarız,
gülün adıyla kapatırız sohbetimizi. Birbirimize "gül" diye selam veririz.
Derelerimizde söğüt serinliği ile gül kokusu iç içedir hep. Bir kutlu yatak
gibidir, içi gülle doldurulmuş yumuşacık döşek gibidir ovalarımız. Ovalarda
anneler vardır, gözyaşları gül yaşları olan ve terlediğinde gül suyu kokan.
Dünyanın bütün ülkelerine gül taşıyan evlatları onlar doğurmuştur. Gül kokan
ve gül taşıyan bir nesil, onların armağanıdır yeryüzüne.
Gülün çocuklarıdır saygıyı hak eden insanlar. Üstüne gül yaprakları
serpiştirilmiş örtü gibidir. Gül kokulu insanların yaşadığı evler. Su
içtiğimiz kaplar gül renkli bakırla kaplanmıştır. Yemeklerimizi
zeytinyağının yanı sıra gülyağıyla pişiririz. Susadığımızda gül şerbeti
içeriz nedense. Bir şişenin içine gülün yapraklarını doldurur, sonra pencere
kenarına sıralarız gül şişelerini. Çocuklar yaramazlık yaparken birbirlerine
taş yerine gül atarlar bizim mahallede. Hatta kış olduğunda nedense gültopu
oynarız, kartopu yerine. Ölülerimizi gül suyuyla yıkar, gül kokulu kefen
bezine sararız. Başucuna bir gül ağacı dikeriz taş yerine. Beyaz gül çocuk
yaşta iken öldüğüne işarettir. Kırmızıyı sevgilisine doyamadan ölmüş diye
yorumlarız. Kim o sevgiliye doyabilmiştir ki sanki? Sarı yaşlanmış da öyle
ölmüş demektir. Mavi evladının mürüvvetini göremeden giden annelerin
mezarında açan gülün adıdır. Belki de ölünün "ellerine dokundurmak", ona
cenneti koklatabilmek içindir ektiğimiz güller, başucunda sürekli okunan
Fatiha'dır, Yasin'dir, İhlas duasıdır öbek öbek güller.
Bir çocuk gördük mü boynu bükük ve yetim Aziz Mahmud Hüdai Hz. gibi
sesleniriz ona:
*"Gül ağlama gül bize
Ele diken gül bize
Gül olanın yüzünde
Gül açılır gül bize!" *
Ve yüzünde güller açıverir de gülümsemeye başlar çocuk.
**Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi*