Hacı Bektaş-ı Veli (Farsça: حاجی بکتاش والی hājī baktāš wālī; 1209 - 1271), Horasan Nişabur doğumlu, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılanlar arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar. Gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi (1103-1165)'nin öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra

Bu konu 2666 kez görüntülendi 4 yorum aldı ...
Hacı Bektaş-ı Veli 2666 Reviews

    Konuyu değerlendir: Hacı Bektaş-ı Veli

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2666 kez incelendi.

  1. #1
    buzkral - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    06.04.2009
    Mesajlar
    400
    Konular
    29
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    565
    @buzkral

    Standart Hacı Bektaş-ı Veli

    Hacı Bektaş-ı Veli (Farsça: حاجی بکتاش والی hājī baktāš wālī; 1209 - 1271), Horasan Nişabur doğumlu, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılanlar arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar.


    Gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi (1103-1165)'nin öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektaş-ı Veli kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu.

    Velâyetnâme adlı eserede Hacı Bektaşi Velî'nin, sık sık Kırşehiri ve Ahi Evranı ziyareti onun'la sohbetlerini anlatır.
    Osmanlı Ordusu Ve Hacı Bektaş-ı Veli
    Selçuklu sultanlarıyla halk tarafından da sevildi ve hürmet gördü.

    Hacı Bektaş-ı Veli'nin sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara "Bektaşi" denildi. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat'ının asıl nüshaları incelendiğinde, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkıldığı görülür.

    Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş-ı Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir'e bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.

    13. Yüzyılın ilk yarısında gerek Moğol istilasının etkisiyle, gerekse başka nedenlerden dolayı Horasan’dan kalkıp Anadolu’ya gelen, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılan Türkmen babaları arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar.

    Hacı Bektaş Veli, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, Horasan’ın Merv, Herat, Belh ile birlikte dört önemli kentinden biri olan Nişabur’da doğmuştur. O dönemin sayılı kültür merkezlerinden biri olmasından başka, Nişabur ve çevresi, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu sıralarda Türkmen nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve orada bir Türkmen pirinin kurduğu Yesevilik tarikatı büyük bir yayılma ve gelişme göstermişti. İşte Hacı Bektaş Veli, bu kültürel ve dinsel ortamda yetişmiş, Arapça ve Farsça’yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, devrinde geçerli olan bütün bilgilerle donanmıştır.

    Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş Veli ilişkisine önemli bir yer ayıran Vilayetnâme Ahmed Yesevî’den övgü ve saygıyla bahsetmektedir. Ahmet Yesevî hakkında “Doksan dokuz bin Türkistan pirinin ulusu” ve “Pirlerin piri” sözleri yer almaktadır. Vilayetnamede “Ahmed Yesevî ‘Biz yokluk yurdunda eğlenmeyiz, ahirete gideriz. Var seni Rum’a saldık, Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık’ dedi. Hacı Bektaş Veli, ertesi gün, gün doğarken Ahmed Yesevî’den izin alarak yola düştü” diyerek Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu’ya Ahmed Yesevî’nin gönderdiği belirtilmektedir.

    Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ne zaman ayrıldığına yanıt verebilmek için onun doğum tarihini tam olarak bilmek gerekir.

    Vilayetnâme, Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini belirtmediği gibi, elimizde Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini kesin olarak bildiren kaynak da bulunmamaktadr.

    Vilayetnâme’nin ilk yaprağında Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinin 606 (1209-10) olarak yazıldığı belirtilmektedir. Başta Alevi kaynakları olmak üzere bazı kaynaklar bu konuda 1241’den 1249’a kadar değişen rakamlar vermektedir. Onun 1281 yılında Anadolu’ya geldiğini, 1337 yılında vefat ettiğini (hakka yürüdüğü) yazarlarsa da bu bilgiler tarihi gerçeklere aykırı düşmektedir. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin on üçüncü yüzyılın ortalarında ölen Baba İlyas ile, 1260 yıllarında ölen Ahi Evren ve onu çağdaşı olan Kırşehir valisi Nureddin Caca ile Anadolu’da görüştüğü ve 1273 yılında ölen Mevlâna ile haberleştiği kesin olarak bilinmektedir.

    Ayrıca Vilayetnâme’ye göre Hacı Bektaş 92 yıl ömür sürmüştür. Yine bu yazılı kaynaklara göre, Türkistan’da 40 yıl çile hayatı yaşayarak kamil insan mertebesine ulaşmıştır. Ölüm tarihi 1270-71 olarak kesinleşen Hacı Bektaş’ın 92 yıllık ömrü ile 40 yıllık çile hayatını birlikte değerlendirirsek onun 1178 yılı civarında doğup, 40 veya 42 yaşlarında Nişabur’dan ayrılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Nişabur, 24 Mart 1220 tarihinde Cebe ve Sübetay Noyan komutasındaki Moğol askerleri tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma sırasında şehri canla başla savunan Nişaburluların attığı bir okun Cengiz Han’ın damadı Tagacar’ın canını alması üzerine gazaba gelen Moğollar, Tuli komutasındaki 30 bin kişilik ilâve bir güçle 25 Mart 1221 tarihinde şehre girmişlerdir. Şehri ele geçirdikten sonra aldıkları emir üzerine şehrin bütün yapılarını yıkarak orayı tarla haline getirmişlerdir. Moğollar sağ kalan Nişaburluları şehrin dışındaki boş alana çıkarmışlar, aralarından 400 sanatkârı seçip Türkistan’a gönderdikten sonra geri kalanları kılıçtan geçirmişlerdir.Kedi, köpek dahil şehirde hiçbir canlı bırakmamışlardır.

    Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ayrıldıktan sonra Hac yolunu tutmuş, Necef’e ve Kerbelâ’ya uğramış, Hac göre-vini yerine getirdikten sonra üç yıl Mekke’de kalmıştır. Anadolu’ya gelirken Halep’e uğrayarak orada bulunan kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Oradan Elbistan’da bulunan Ashab-ı Kehf’e, sonra Kayseri’ye, Kayseri’den Ürgüp’e, Ürgüp’ten de bugün Hacıbektaş olarak bilinen Suluca Karahöyük’e gelip yerleşmiştir.

    Menteş ismindeki kardeşiyle birlikte Sivas’a, sonra Baba İlyas’a yani Amasya’ya, Amasya’dan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye varmıştır. Hünkar’ın kardeşi Menteş, Kayseri’den Sivas’a gittiği sırada orada şehit olmuştur. Hacı Bektaş Veli de Kayseri’den Suluca Karahöyük’e gelmiştir.

    Gerek Aşıkpaşa-zâde’nin verdiği bilgilere, gerekse Eflakî’nin Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde Hacı Bektaş Veli için söylediği, “Baba Resul’un has halifesiydi” sözüne dayanan bazı araştırmacılar, Hacı Bektaş Veli’nin, on üçüncü yüzyılın başlarında, bazılarına göre Baba İlyas, bazılarına göre de Baba İshak tarafından düzenlenen ve uzun süren Babai İsyanı na katılmıştır. Yani Hacı Bektaş Veli’nin Selçuklu yönetimi tarafından 1240 yılında Kırşehir civarında bastırılan ve elebaşları idam edilmiş olan Babaîler İsyanı nı aktif olarak katıldığını iddia etmişlerdir. Kendisi de Türkmen babası olan Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas, Baba İshak ve diğer Türkmen babalarıyla iyi ilişkiler içinde olması doğaldır. Ancak onun Babaîler İsyanı na katılmış olması zayıf bir ihtimaldir. Çünkü O, söylendiği gibi isyana katılıp canını kurtarmış olsaydı, oradan kalkıp, Suluca Karahöyük gibi her türlü saldırıya açık bir yere gelip yerleşmez, orada serbest olarak faaliyetlerine devam edemezdi. Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’nin yaşamını ayrıntılarına kadar anlatan Vilâyetnâme’nin bu konuya kesin olarak değinmesi gerekirdi.

    Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gâzi ve Veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır. İsminin sonundaki sıfattan da anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli, gazi değil veli tipine girmektedir.

    Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük’e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilâyetnâme’ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360’ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli’nin halifeleri; onunla birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli’nde, Abdal Musa Sultan Elmalı’da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul’da ve Akhisar’da, Akça Koca Akyazı’da, Barak Baba Bigadiç’te, Hızır Samut Bozok’ta Yozgat’ta, Sultan Şüca Eskişehir’de, Hacım Sultan Uşak’ta, Taktuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba Bursa’da inançlarının, gelişip kök salması için çalışmışlardır.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Hacı Bektaş-ı Veli

          Kategori: Türk Tarihi

          Konuyu Baslatan: buzkral

          Cevaplar: 4

          Görüntüleme: 2666


  2. #2
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart

    paylasimin icin saol ellerine saglik ama biz fikralariyla buyuduk

  3. #3
    -
    - - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Haci Bektasi Veli-Soyu seceresi-ünvanlari

    Soyu Seceresi ve Egitimi


    Haci Bektas Velî; Hz.Muhammed, Hz.Ali’nin soyundan ve yedinci Imâm Mûsâ Kâzim’in neslindendir. Ve kendileri “Seyyid”dir.
    Haci Bektas Velî hakkinda bilgi veren eski kaynaklardan biri olan Velâyetnâme’de, Hazret-i Pîr’in soy seceresi hakkinda genis bilgi verilmektedir.

    Menkibeye göre okul çagina geldigi zaman babasi, Haci Bektas Velî’yi, Hoca Ahmed Yesevî’nin talebesi ve halîfesi Lokman Perende’ye teslim etmistir. Lokman Perende, bâtin ve zâhir ilimlerine sâhip mübarek bir zâttir. Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik’ten feyiz alarak yetisen Haci Bektas Velî, iyi bir egitim almistir. Parlak zekâsi ve düzenli egitimi sayesinde küçük yasta kendisini yetistiren Haci Bektas Velî, Kur’ân-i Kerîm, dîni bilgiler ve bâtin ilmine vâkif olmustur.

    Haci Bektas Velî olgunluk çagina gelince icâzetnamesini alir, daha sonra irsad göreviyle Anadolu’ya gönderilir. Velâyetnâme’de, Haci Bektas Velî’nin vehbî bir ilme sahip olduguna delil olarak, hocasiyla arasinda geçen bir vak’a gösterilir. Bu vak’a, Haci Bektas’in henüz çocukken birçok kerâmetler gösterdigini de belirtmektedir.
    Velâyetnâme’de yer alan bu vak’a söyledir:
    Bir gün Lokman Perende, aniden Haci Bektas’in bulundugu odaya girer, odayi nûr ile dolmus görüp sasirir; etrafina bakinir, Bektas’in saginda ve solunda iki nûrâni zât görür. Onlar Bektas’a Kur’ân okutuyorlardir. Lokman Perende girer girmez hemen onlar kaybolurlar. Lokman Perende sasirir kalir.
    Haci Bektas’a; “Bunlarin kim olduklarini” sorar. O da; “Sagimda oturan iki cihân günesi Ceddim Muhammed Mustafa idi, solumda oturan Allah’in Arslani, insanlarin emîri Hz.Ali idi” der.


    Lâkabi ve Ünvanlari



    a- “Haci” Ünvanini Almasi
    Birçok önemli sahsiyetlerde oldugu gibi Haci Bektas Velî’nin hayati ile ilgili olarak anlatilanlarda da menkibe ile tarihi gerçeklik, iç içe girmis bulunmaktadir. Bu yüzden onlari birbirinden ayirmak oldukça güçtür.

    Haci Bektas Velî’ye, “Haci” ünvaninin atfi da onun su sekilde vuku bulan bir kerâmetine baglanmaktadir.
    Hocasi Lokman Perende hacca gitmis, diger görevlerini yerine getirdikten sonra Arafat’a çikip vakfe’ye durmustu.
    Lokman Perende yanindakilere; “Bugün arefe günü, simdi memlekette bizim evde «bisi» pisirirler” demis. Bu söz Hünkâr’a mâlum olmus. Hünkâr hemen Lokman Perende’nin evine giderek, seyhin hanimindan; bir tepsiye birkaç tane “bisi” koyup kendisine verilmesini istedi. Tepsiye konulup kendisine takdim edilen “bisi”yi alan Hünkâr, göz yumup açincaya kadar Lokman Perende’ye götürüp sundular. Bundaki hikmeti anlayan Seyh Lokman Perende, arkadaslari ile beraber bu “bisi”yi yerler.

    Hac dönemi bitip Hicâz’dan dönülünce Nisabur halki, Lokman Perende’yi karsilamaya çiktilar. “Haccin kabul olsun” diyerek tebrik ettiler, elini öptüler. Lokman Perende, gelen halka Bektas’in kerâmetlerini anlattiktan sonra; “Esas haci olan Bektas’tir” diyerek onu tebrik etti. Bunun üzerine adi, “Haci Bektas-al-Horasan”i oldu. Bu menkibevi anlatimin yani sira, onun Horasan’dan Anadolu’ya gelirken hac vazifesini bizzat yerine getirdigi de, tarihi kaynaklarda yer almaktadir.

    b- “Hünkâr” Lâkabini Almasi
    Bektasî kaynaklarinda Haci Bektas Velî için çok sik kullanilan bir de “Hünkâr” lâkabi vardir. Haci Bektas Velî’ye “Hünkâr” denilmesi de yine onun bir kerâmetine baglanmaktadir.

    Hocasi Lokman Perende bir gün Bektas’a ders verirken abdest almak için disardan su getirmesini ister. Bunun üzerine Bektas;
    “Hocam, bir nazar etseniz, mektebin içinden su çiksa da disaridan su getirmeye muhtaç olmasak” cevabini verir.
    Lokman Perende ise;
    ”Bizim buna gücümüz yetmez” deyince, Bektas el kaldirip; “Duâ” eder.
    Lokman Perende; “Amin” der. Bektas elini yüzüne vurup secdeye kapandiginda, mektebin bahçesinden bir pinar akmaya baslar.
    Haci Bektas’in bu kerâmetini gören hocasi Lokman Perende sevinçle;
    “Yâ Hünkâr!” demekten kendini alamaz. Bundan sonra da Haci Bektas Velî’nin adi “Hünkâr Haci Bektas” kalmistir.

    Gerek Velâyetnâmelerde, gerekse Haci Bektas Velî ile ilgili diger bazi eserlerde, Haci Bektas Velî için söylenen su sifatlar vardir:
    “Kutb’ul-Aktâb, Mesned-i ul’lul-elbâb, Sultânu’l-evliyâ, Burhânü’l-asfiya, Fahr-i erbab-i, Bâbullah, Envârü’l-yâkin, Fatihü’l-evbâb-i sülâle-i hazret-i sâhib-i sirr-i ve’l-kesf, Ask Deryasi, Küsade-i bâb-i hikmet, Nesl-i sâki-i kevser, Sâhibi kesf-i ledünnî, Fahr-i ma’den-i erkân, Sultânü’l-ârifin, Ser-çesme-i nûr-i dîn, Tâcü’l-ârifin, Gavsü’l-vasilîn, Heykel-i nûrânî, Kutb-i Rabbânî ... v.s.”


  4. #4
    -
    - - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Sari Ismail’e Vasiyyeti ve Hak’ka Yürümesi

    Sari Ismail’e Vasiyyeti ve Hak’ka Yürümesi



    Haci Bektas Velî, bir gün namaz kildi, evrâdini okudu, halvete vardi. Sari Ismail’i çagirdi. Dedi ki:
    -Sen benim has halîfemsin. Bugün Persembe, ben bugün âhirete göçecegim. Göçünce kapiyi ört. Çile dagi tarafini gözle. Oradan bir boz atli gelecek, yüzünde yesil örtü olacak. Bu zât, atini kapida birakip içeri girecek, bana Yasîn okuyacak. Attan inip selâm verince selâmini al, onu agirla. Hulle donundan kefenimi getirir, o beni yikar. Beni yikarken su dök, ona yardim et. Ceviz agacindan tabut yapar, beni tabuta kor, ondan sonra beni gömün. Onunla söylesmeyin sakin. Benden sonra Fâtima Ana (Kadincik) oglu Hizir Lala Civan, yerime geçsin. O elli yil hizmet eder, ondan sonra yerine oglu Mürsel geçer. O, kirk sekiz yil seyhlik eder, ölür, yerine oglu Yûsuf Bâli geçer. O da otuz yil hizmet eder, sonra Hak yakinligina ulasir.
    Dünyanin hâli budur, gelen gider. Sen de hizmet et, sofra yay. Himmet dilersen cömertlikte bulun. Murtazâ’dan halk, erlik kerâmet istediler. Kanber’e, sofrayi yay buyurdu. Benden kisvet giyen her mürid, konuk istesin, konuga hizmet etsin. Seytan gibi kendisini görmesin, kimsenin yatan itini kaldirmasin. Kimseye karsi ululanmasin, hased etmesin, dedikten sonra, ikinci vasiyyete geçer ve söyle devam eder:
    -Ögüdümü tut, ölümümden sonra bin koyunla, yüz sigir kurban et, bütün halki çagir, hizmet et, onlari doyur. Yedinci günü, kirkinci günü, helva dagit, korkma, erin harci eksilmez. Ne kadar muhib ve mürid varsa davet et, onlari topla. Ögüt ver, aglamasinlar. Bir halîfem de Barak Baba’dir (Ali Emîri), gerçek bir er’dir. Ona da söyleyin, Karasiye varsin, Balikesir’e gidip orasini yurt edinsin.
    Hünkâr böylece vasiyyette bulunduktan sonra, Sari Ismail aglamaya koyuldu;
    “Tanri bana o günü göstermesin” dedi.
    Hünkâr:
    “Biz ölmeyiz, sûret degistiririz” diyerek onu teselli etti. “Sonra disari çik, bizden ses kesilince içeri gir” dedi.
    Hünkâr daha sonra Tanri’ya niyâzda bulundu, Peygamber’e selâvat getirdi. Kendisi, kendisine yâsin okudu ve Hak’ka kavustu.
    Sari Ismail, vasiyyet geregi disari çikti. Sonra içeri girdiginde, Hünkâr bu fena âlemini terk etmislerdi. Hünkâr’in yüzünü hirkasiyla örttü. Halvetin kapisini çekip tekrar disari çikti. Hünkâr’in muhibleri dört bir yandan gelerek aglastilar.
    Derken birde baktilar ki, Çile dagi tarafindan bir tozdur koptu. Bir anda yaklasti. Hünkâr’in dedigi bu zâtin elinde bir mizrak vardi. Yüzüne yesil nikâb örtmüstü. Altinda da tarife uygun olarak boz bir at vardi. Erenlere ve muhiblere selâm verdi. Selâmini aldilar. Mizragini yere dikti ve atindan inerek dogruca halvete girdi. Kendisiyle beraber içeriye yalniz Sari Ismail girdi. Karaca Ahmed kapida durdu, kimseyi içeriye sokmadi. Sari Ismail su döktü, yüzü örtülü er yikadi. Cennetten gelmis bulunan yanindaki hulle donlari, kefen yapti. Tabuta koyup dogruca musallaya götürdüler. Boz atli er imamlik etti, erenler de saf olup ona uydular. Namazi kilindi, götürüp mezara koydular.
    Boz atli kisi, erenlerle vedalastiktan sonra atina atlayarak yürüdü. Sari Ismail atin yularindan tutarak köyün disina kadar gittiler, vedalasacaklari zaman acaba bu kim, diye merak etti. Eger Hizir ise görüstügüm için tanimam lâzimdir deyip;
    -Namazini kildigin, yüzünü gördügün er hakki için, kimsin bildir bana, dedi. Boz atli er, Sari Ismail’in yalvarmalarina dayanamadi, örtüsünü açti. Haci Bektas Velî’nin kendisinden baskasi degildi.
    Sari Ismail atinin ayagina düsüp yalvardi:
    -Lûtfet erenler sahi, otuz üç yildir hizmetindeyim, kusurum var seni bilememisim, suçumu bagisla, dedi.
    Hünkâr:
    -Er odur ki, ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yikar. Sen de var buna gayret et, dedikten sonra Çile dagi’na yönelip gözden kayboldu.

    Rivâyete göre, Hünkâr Haci Bektas Velî, Hak’ka vuslat ettiginde 63 yasindaydi.
    En dogrusunu Allah bilir.



  5. #5
    -
    - - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Evli Olup Olmadigi



    Ansiklopediler, bilimsel eserler, birçok yazili kaynaklar Haci Bektas Velî’nin evlenmemis (Mücerred) olduklarini yazar. Haci Bektas Velî’nin evli oldugunu iddia ettikleri Kadincik Ana (Kutlu Melek, Fatima Nuriyye de denilir) ki, Idris Hoca adindaki kisi ile evli bir hanimdir. Her ikisi de Hünkâr Haci Bektas Velî’ye ilk intisâb edenlerdendir. Haci Bektas Velî, Kadincik Ana’yi kendisine mânevî evlât edinmistir.


    Halifeleri



    Hünkâr Haci Bektas Velî, Sulucakarahöyük’e yerlestikten sonra; kimi gelir nasîbini alir giderdi; kimi gelir kalir, hizmet ederdi; kimisini de Hünkâr bir yere yollar, kendisine halîfelik verirdi. Halîfe olan gittigi her yerde mürid, muhib edinir, halki uyarirdi. Hünkâr Haci Bektas Velî, otuz alti bin çeragi uyarmis, otuz alti bin halîfe dikmisti. Bunlarin üçyüz altmisi, gece gündüz, Hünkâr’in huzûrunda hizmette bulunurdu.
    Hünkâr, âhiret âlemine göçünce onlarin her biri, Hünkâr’ca daha evvel tesbit edilen yerlerine gittiler. Bunlarin en meshurlari Cemal Seyyid, Sari Ismail, Kolu açik Hacim Sultan, Baba Resûl, Pîr Ebi Sultan, Recep Seydi, Sultan Bahâeddin, Yahyâ Pasa, Barak Baba, Ali Baba, Saru Kadi, Atlas-pûs-Sultan, Dust-i Hudâ, Hizir Sâmit v.s. idi.


    Menkibevi Hayati



    Velâyetnâme’ye göre, Haci Bektas Velî, Horasan Hükümdâri Ibrahim-al-Sani diye anilan Seyyid Muhammed ile Seyh Ahmed adli Nisabur’lu âlim bir zatin kizi Hatem Hatun’un ogullaridir.

    Sultan Ibrahim-al-Sani ile Hatem Hatun 24 yil evli kaldiklari halde çocuklari olmaz. Sultan Ibrahim, sehrin din âlimlerini toplayarak, bir erkek çocugunun olmasi için duâlar edilmesini, Kur’ân-i Kerîm’den hatimler indirilmesini ister. Buna karsilik ihsânlarda bulunur. Bir hafta kadar hatimler yapilir, duâlar edilir. Nitekim Hâteme Hatun, Sultan Ibrahim’den hâmile kalir, müddeti dolunca da nur topu gibi bir erkek çocuklari olur. Çocugun adini Bektas koyarlar.

    Alinti

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş