Ayak Bileği http://img12.imageshack.us/img12/7625/367pxankleensvg.png İnsan Anatomisi İnsan anatomisinde ayak bileği eklemi, ayak ile bacağın birleştiği yerde oluşmuştur. Ayak bileği, veya talocrural eklem, tibia ve fibulanın iki distal ucunu bağlayan sinoviyal menteşe tipi bir eklemdir. Tibia ve talus arasındaki eklem, daha küçük olan fibula ve talus arasındaki eklemden daha fazla ağırlık taşır.

Bu konu 9605 kez görüntülendi 6 yorum aldı ...
Eklemler,ayak,el,diz,kol,omuz,bacak eklemleri 9605 Reviews

    Konuyu değerlendir: Eklemler,ayak,el,diz,kol,omuz,bacak eklemleri

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 9605 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart Eklemler,ayak,el,diz,kol,omuz,bacak eklemleri

    Ayak Bileği




    İnsan Anatomisi

    İnsan anatomisinde ayak bileği eklemi, ayak ile bacağın birleştiği yerde oluşmuştur. Ayak bileği, veya talocrural eklem, tibia ve fibulanın iki distal ucunu bağlayan sinoviyal menteşe tipi bir eklemdir. Tibia ve talus arasındaki eklem, daha küçük olan fibula ve talus arasındaki eklemden daha fazla ağırlık taşır.



    Hareket

    Ayak bileği eklemi, ayağın dorsofleksiyon (ayak parmaklarını yukarı kaldırıp sadece ökçenin üzerinde duruş) ve plantar fleksiyon (ayak parmaklarını aşağı doğru hareket ettirip sadece parmaklar üzerinde duruş) hareketlerinden sorumludur. Ayaktaki eklemlerin azami hareketlerini yapmasını sağlar. Kendi ekseni etrafında dönmez.
    Plantar fleksiyonda, eklemin anterior ligamentleri uzarken posterior ligamentleri kısalır. Tersi de dorsofleksiyon için doğrudur.

    Eklem

    Fibulanın lateral malleolusu ve tibianın medial malleolusu, tibianın distal ucunun alt yüzeyi boyunca talusun üç eklem yüzeyi ile eklem yapar. Bu yüzeyler kıkırdak ile kaplıdır.
    Anterior talus, posterior talustan daha geniştir. Ayak, dorsofleksiyon yaptığı zaman superior talusun geniş kısmı, tibia ve fibulanın eklem yüzeylerinin içine doğru hareket ederek ayağın plantar fleksiyon yapmış halinden daha sabit bir eklem oluşturur.

    Ligamentler

    Ayak bileği eklemi, güçlü deltoid ligament ve üç lateral ligament: anterior talofibular ligament, posterior talofibular ligament ve kalkaneofibular ligament tarafından bağlanır.

    * Deltoid ligament, eklemin medial tarafını destekler ve tibianın medial malleolusuna ilişir. Kalkaneusun sustentakulum talisi, kalkaneonavikular ligamenti, navicular tuberosity ve talusun medial yüzeyi olmak üzere dört noktada bağlanır.
    * Anterior ve posterior talofibular ligamentler eklemin lateral tarafını, fibulanın lateral malleolusundan talusun dorsal ve ventral uçlarına kadar destekler.
    * Kalkaneofibular ligament, lateral malleolusa ve kalkaneusun lateral yüzeyine ilişir.

    Eklem, en çok dorsofleksiyonda sabittir ve bilek burkulması genelde ayak plantar fleksiyondayken meydana gelir. Bu çeşit bir incinme sıklıkla anterior talofibular ligamentin başına gelir.

    İsim kökeni

    İngilizce ayak bileği kelimesi "ankle" veya "ancle" çeşitli şekillerde Cermen dillerine muhtemelen Latince "angulus" veya Yunanca "αγκυλος" kelimesinden geçmiştir.

    Kırıklar

    Ayak bileği incinmelerinin kemik kırığı için değerlendirilmesi, gereksiz x-ışını alımını en aza indirgemek için düzenlenen Ottawa ayak bileği kuralları uyarınca yapılır.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Eklemler,ayak,el,diz,kol,omuz,bacak eklemleri

          Kategori: Sağlık Kütüphanesi

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 6

          Görüntüleme: 9605


  2. #2
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart


    Bacak




    Bacak, omurgalılarda alt üyelerin her birine verilen ad.
    Hayvanların hareket etmek amacıyla yararlandıkları, çoğunlukla eklemli uzantılara da "bacak" adı verilir ve en yalın biçimi eklembacaklılarda görülür.

    Bölümleri

    Omurgalıların bacakları, ortada dizkapağının böldüğü iki parçadan oluşur. Kalçadan dize kadar uzanan bölüme "uyluk", dizden ayak bileğine kadar uzanan bölümeyse "baldır" adı verilir. Uyluk iskeletini uyluk kemiği (femur), baldır iskeletiniyse iç yanda bulunan kaval kemiği (tibia) ile dış yanda yer alan kamış/baldır kemiği (fibula) oluşturur. Kaval kemiği de, kamış kemiği de ayak eklemiyle birleşir.

    Hareketi

    İnsan dahil bütün memelilerde, bacağın alt ve üst parçalarını birbirinden diz kapağı kemiği (patella) ayırır. Bacağı öne doğru güçlü kalça kası, geriye doğru da bacak kası hareket ettirir. Bacak kasının kirişleri dizin altından, bacağın alt parçasına, aşil kirişi de, baldır kaslarından ayağa kadar uzanır.

  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart

    Diz Kapağı






    Diz; uyluk kemiği(femur) ile kaval kemiği (tibia) arasındaki menteşe biçimli bir eklemdir. Eklem iç ve dış olmak üzere iki bölümlüdür Eklem ön taraftan diz kapağı ile korunur.


    Eklem içindeki tüm kemik yüzeyler eklem kıkırdağı ile örtülmüştür.
    Femur ve tibia arasındaki yük taşıyan kıkırdak yüzeyler, menisküs denilen iki esnek kıkırdaktan yapı ile korunur ve desteklenir. Menisküsler �C� harfi biçimli ve kuş yuvası biçiminde kenarları yüksek ortası ince bir yapıdadır. Bu yapı yuvarlak femur ile düz tibianın yapısal uyumunu sağlar, binen yükün tüm eklem yüzeyine dağılmasını sağlar,gelen darbeleri emer, eklemin sabitliğine yardımcı olur.


    Bağlar diz eklemini sabitleyen ana yapılardır. Birbirlerinden tamamen ayrı yapılar olan bağlarla tendonları karıştırmamak gerekir. Bağlar her iki ucu kemiğe yapışan sabit yapılardır, sınırlı esneklikleri vardır. Tendonlar ise bir uçları kemiğe yapışan, diğer uçları adeleyle devam eden, adelenin hareketini kemiğe ileten yapılardır.





    Yan bağlar dizin iç ve dış yanlarında bulunur ve dizin her iki yana açılmasını önler. Dış yan bağ dışında dizin dışa açılmasını engelleyen dizin arka-dış köşesinde bağlar ve popliteus tendonundan oluşan posterolateral kompleks denilen bir ek yapı vardır. Bu yapının zedelenmesine ait bulgular ve tedavi gözden kaçabilir. Ön çapraz bağ �ACL- tibia ile femuru tam orta noktadan birbirine bağlar. Fonksiyonu dizin dönme hareketlerini kısıtlamak ve tibianın öne hareketini engellemektir. Arka çapraz bağ �PCL- tibianın arkaya hareketini önler.


    Dizin tüm bu anatomik yapıları boyunca kaslar uzanır ve birlikte çalışarak dizin koşmak, yürümek gibi hareketlerini yönetirler. Kaslar ayrıca sabitliği sağlayan oluşumlara destek sağlar, korurlar. Dizi yöneten iki ana grup kas vardır. Ön uyluğun 4 başlı kası (quadriceps) Leğen kemiğinden uyluğun ön yüzü boyunca uzanır, diz kapağı üzerinden tendonlaşarak devam eder ve tibianın üst-ön tarafına yapışır. Dizin doğrultulması-düzleştirilmesi hareketini yaptırır. Aynı zamanda diz kapağı kemiğinin üst, iç ve dışına yapışan ayrı başları ile diz kapağının dengesini sağlar. Dizin dönme hareketlerini kısıtlayarak ACL ye, tibianın arkaya hareketini kısıtlayarak PCL ye yardımcı olur. Uyluğun arkasında ikisi tibianın dışına, ikisi içine yapışan hamsring adeleleri vardır. Hamsringler dönme hareketini ve tibianın öne hareketini kısıtlıyarak ACL e yardımcı olur.

  4. #4
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart



    Fibula Baldır Kemiği

    Fibula veya baldır kemiği tibianın lateral tarafında bulunan ve tibiaya hem aşağıdan hem de yukarıdan bağlanan kemiktir. Fibula, tibiadan boyca küçüktür ve tüm uzun kemiklerin çoğundan daha incedir. Üst kısmı büyüktür, tibianın kafasının arka kısmı diz ekleminin altına yerleşir ve bu eklemin oluşumunun dışındadır. Alt kısmı biraz öne eğilir, böylece üst ucuna göre daha önde durur; tibianın altında çıkıntı yapar ve ayak bileği ekleminin lateral kısmını oluşturur.

    Bileşenleri

    Kemik, şu bileşenlere sahiptir:

    * Capitulum fibulae
    * Corpus fibulae
    * Malleolus lateralis
    * Membrana interossea cruris, fibulayı tibiaya bağlar.


    Kan temini

    Kanı temin etmesi, serbest doku transferi için önemlidir çünkü fibula genelde mandibulayıarteria peroneadan gelen, büyük bir besin damarı ile beslenir. Ayrıca arteria peroneanın birçok küçük dalını alan periosteum ile sarmalanmıştır. Proksimal ve distal başları arteria tibialis anteriornin bir dalı ile beslenir. Kemiğin kesilmesi söz konusu olduğunda gövde kısmı alınır ve uçlar korunur (proksimalden 4 cm ve distalden 6 cm).


    Kemikleşme

    Fibula, biri gövde diğer ikisi de uçlar olmak üzere üç merkezden kemikleşir. Kemikleşme ceninin sekizinci haftasında ortadan başlar ve uçlara doğru uzanır. Doğumda uçlar kıkırdak yapıdadır.
    Kemikleşme, ikinci yılda, alt uçtan ve yaklaşık olarak dördüncü yılda üst uçtan başlar. İlk kemikleşen alt epifiz vücutla, yaklaşık olarak yirminci yılda birleşir; üst epifiz ise yaklaşık yirmi beşinci yılda katılır.

  5. #5
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart



    El - El'in Yapısı


    El, kolun el demek vicudumuzda 5 parmak olan parmakların bağşı olduğu yerdir.Başparmağın, diğer parmaklarla karşılıklı iş görüp, ufak nesneleri ele alabilmesi yeteneği bir özelliktir. Bu özellik sayesinde el, gayet hassas ve karışık bir alet görevini görmektedir. İnsan beynindeki eli temsil eden alan, hayvanlardakinden çok daha geniştir. Bu yüzden beyindeki bir bozukluğun ilk belirtilerinden biri de el parmak hareketlerinin eskisi kadar kolay olmamasıdır.


    Her türlü hareketi rahatlıkla yapabilmek için, elde irili ufaklı 27 tane kemik vardır. Bilekte, dörder kemiğin düzensiz gibi görülen bir şekilde iki sıra teşkil etmesiyle 8 kemik bulunur ki, bunlara el bilek kemikleri denir. Avuçta da 5 tane ****karpal denen el tarak kemikleri vardır. Parmaklarda ise 14 tane falanks kemiği denen el parmak kemikleri bulunup, başparmakta 2 falanks, diğer parmaklarda ise üçer falanks bulunur. Önkol (dirsek ile bilek arasındaki kısım) kaslarından uzanan 12 kiriş (tendon) bileğin ön yüzündeki bir bağın (ligamentin) altından geçip, bir kılıf içinde parmaklara varır ve parmaklarda içe doğru bükülmeyi (flexion) sağlar. Bileğin arkasında ise dışa doğru bükülmeyi (extension) sağlar. Avucun aşağı dönmesine pranosyan, yukarı dönmesine supinasyon denir ki, supinasyon hareketi en fazla insanda gelişmiştir.
    Başparmak ve beşinci parmak köklerinin altında bulunan iki kabartıyı teşkil eden ve el tarak kemikleri arasındaki boşlukları dolduran kaslar, parmakların birbirlerine yaklaşıp, uzaklaşmalarını ve el içi oynaklarındaki hareketleri sağlar.


    Ele kan, iki atardamarla (arter) gelir. Bunlara ulnar ve radial arterler denir. Ulnar arter kolun iç tarafından, radial ise başparmağın bulunduğu taraftan ilerler. Bu atardamarlar avuç dokuları içersinde birleşerek bir derin, bir de sathi olmak üzere iki kemer yapar ve bunlardan ayrılan dallar, her parmağın iç ve dış yanlarına uzanır. Ulnar sinir, ufak parmağın ve dördüncü parmağın iç yarısının ön yüzlerinde deri hissini sağlar ve ayrıca beşinciyle dördüncü parmağın ve ortaparmağın yarısının arka yüzünün hissi siniridir. Median sinir ise, ön yüzde diğer parmaklara gider ve bütün arkadaki uçlarını sinirlendirir. Radial sinir de elin, arka yüzünde geri kalan bölgelere dallar verir.


    El, insan vücudunun ve kişinin özelliklerini yansıtan en önemli organlardan bir tanesidir. Kişinin vücut sağlığına dikkat edip etmediği, mesleği, genel hassasiyet durumu gibi pekçok şey ellerinden anlaşılabilir.


    Tıp açısından, elin ve parmakların şekli, büyüklüğü çok önemlidir. Birçok hastalığın belirtilerini elde görmek mümkündür. Mesela akromegali (ve Jigantizm) denilen devlik hastalığında, hastanın elleri fazla büyüktür. Ulnar sinirin felcinde pençe eli, tetanide, paralysis agitans ve diğer sinir sistemi hastalıklarında ebe eli (başparmakla diğer parmakların bir arada bir koni teşkil etmesi), müzmin kalp ve akciğer hastalıklarında parmak uçlarının şişkinliği, nekris hastalığında el yumrular, romatoit artrit denen bir çeşit romatizmada şişmiş eklemler tipiktir. Bunlardan başka alkoliklerdeki tipik tremor (elin ince ince titremesi) ki bunlarda bazan bilek düşüklüğü de vardır. Organik hastalıklar veya basit sinirlenmelerde görülen tremor, karaciğer sirozunda avucun (kızarması), bazı dolaşım hastalıklarında görülen beyaz veya mor parmaklar, syringomyelia denen sinir sistemi hastalığında ağrı hissinin yok olması da tıp yönünden önemli belirtilerdir. Ancak bütün saydığımız bu belirtiler, hastalığın diğer bulgularının da iştirak etmesiyle teşhisi koydurur. Yani, sadece eldeki belirtilere bakılarak kesin teşhis konulamaz.






    Parmaklar


    Parmak insanlarda ve bazı hayvanlarda ellerin ve ayakların son bölümünü oluşturan, boğumlu, hareket ettirilebilen, uzunca organların her birine verilen addır. Sağlıklı bir insanda 5'i sağ elde, 5'i sol elde, 5'i sağ ayakta ve 5'i sol ayakta olmak üzere toplam 20 parmak ve her bir parmak ucunda farklı büyüklük ve şekillerde oluşması muhtemel tırnak adı verilen kemiksi yapı bulunur. Doğuştan bu sayının fazla olmasına Palidaktili ya da Türkçeleşmiş genel adı ile altı parmaklılık denir. Parmakları insanlarda olduğu gibi uzun bir çıkıntı biçiminde gelişen hayavların da organlarına parmak adı verilirken kedi, köpek gibi hayvnaların organlarına pati adı verilir.


    El parmakları, ayak parmaklarına göre çok daha aktif ve hareketlidir. Sağlıklı bir insanda tüm parmaklar hareket ettirilebilir ve bükülebilir. İnsan vücudunda parmakların hareketini sağlayan iki ana kas yapısı bulunur, bunun yanında diğer hareketleri sağlayan ayrı kas yapıları vardır. Parmak hareketlerinin sağlandığı tüm kaslar avuç içi ile kolun dirsek altı kısmı arasına bulunur. Parmaklar genel olarak bilinçli şekilde hareket ettirilse de günlük uğraşlar sırasında parmak hareketlerinin bir çoğu beyinden gelen komutlar sayesinde istemdışı olarak yapılır.
    Vücuttaki her bir parmak simetrik biçimde dizilidir. Sağ ve sol eller yanyana koyulduğunda baş parmakların birbiri ile temas etmesi gerekir. Her iki elin en dış tarafında bulunan parmaklar, sağlıklı bir insanda en küçük el parmaklarıdır. Birçok kültürde her bir parmak farklı biçimlerde adlandırılmıştır, Türkçede sağ el baz alınarak, parmaklara verilen adlar şöyledir; (soldan başlayarak)









    Birinci parmak : Başparmak
    İkinci parmak : İşaret parmağı, şahadet parmağı
    Üçüncü parmak : Orta parmak
    Dördüncü parmak : Yüzük parmağı
    Beşinci parmak : Serçe parmak, serçe parmağı



    Tırnak - Tırnak Nedir

    Tırnak insanda ve birçok omurgalı hayvanda parmak uçlarının dış bölümünü örten boynuzsu tabakadır. Sağlıklı bir insan vücudunda yer alan 20 parmağın her birinin ucunda yer alması gerekir. Tırnaklar keratin adı verilen sertleşmiş proteinden oluşur. Tırnağın başlangıç kısmında deri ile birleştiği alanda bulunan yarımay şeklindeki beyaz şekle lunula adı verilir. İnsanlarda tırnaklar günde ortalama olarak 0.1 milimetre uzar. (100 günde 1 cm) El tırnaklarının uzayıp tamamen yenilenmesi 4 - 6 ay, ayak tırnaklarının ise 12 - 18 ay sürer. Tırnakların büyüme süresi kişiden kişiye, yaşa, mevsime, özel bakıma ve kalıtsal özelliklere göre farklılık gösterir. Tırnaklar da tıpkı deri gibi kuruyabilir ve hastalıklar kapabilir. Tırnak yeme huyu ise kişide birçok önemli hastalığın başlamasına sebep olabilir. Tırnak yemeye sebep olan faktörler aşırı gerginlik, sıkıntı ve açlıktır.


    Tırnağın kültürdeki etkisi oldukça büyüktür. Batı kültüründe uzun tırnak kadınlığın simgesi olarak kabul görür. Bazı Asya ülkelerinde erkeklerin de tüm tırnaklarını ya da serçe parmak tırnağını uzattıkları görülse de bu tutum bir çok batı ülkesinde burun karıştırma ya da kokain kulanma ile ilişkilendirildiğinden hoş karşılanmamaktadır. Bununla birlikte birçok gitar sanatçısı tırnak uzatır. Tırnakları boyama geleneği günümüzden 5000 yıl öncesine kadar gider.
    Tırnaklar hakkında yanlış bilinen bir söylenti de tırnakların kişinin ölümünden sonra bir kaç gün büyümeye devam ettiği inancıdır. Fakat bunun asıl sebebi ölü bedenin gün geçtikçe su kaybetmesi sonucu derinin büzülmesi ve tırnakların daha belirgin hâle gelmesidir.

    Bazı Tırnak Hastalıkları

    Tırnak batması: Tırnak şeklinin müsait olması ya da dar ayakkabı giyilmesi sonucunda gelişebiliyor. Basit tırnak çekimi ile genellikle düzelmiyor. Tırnak yatağının onarılması gerekebiliyor.

    Kanca tırnak: Tırnak şeklinin uca doğru kıvrılması ile gelişir. Zamanla tırnağın uç kısmı tam kapanıncaya kadar kıvrılabilir. Tırnak kesmek zorlaşır. Kemiğe baskı yaptığı için ağrıya neden olur, yürümeyi zorlaştırır. Tırnak yatağının düzetilme operasyonu ile düzelme sağlanır. Kanca tırnakta da tırnağın daha kıvrık çıkmasına yol açacağı için tırnağın çekilmesi önerilmemektir

  6. #6
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart


    Omuz - Omuzun Yapısı


    Omuz insan vücudunda kolların gövdeyle birleştiği yere verilen isimdir. Omuz bölgesinde ve omuz eklemini çevreleyen birçok damar sinir paketleri, kas gurupları bulunmaktadır. En önemli görevi ise bu özel yapısı ile kol hareketlerini mükemmel olarak sağlamaktır.


    Omuz eklemine "Articulatio Humerus" denir. Bu eklem iki kemikten oluşur Humerus (pazu) ve Scapula (kürek). Clavicula (köprücük) kemiği ise Scapulan ve Sternum (döş) kemiği arasında bulunarak omuz eklemini Thoraxa (göğüs kafesine) bağlar. Omuzun alt tarafında kalan çukurluğa ise Axiller Çukur (koltuk altı) denir.

  7. #7
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1051
    @Dygsuz

    Standart


    Burun Yapısı

    Burun, güzel kokulu çiçeklerin ya da iştah açıcı yemeklerin kokularını algılamamızı sağ*lamanın ötesinde çok önemli işlevleri olan bir organımızdır. Soluduğumuz hava ile havadan aldığı oksijeni vücudumuzun bütün hücreleri*ne taşıyan kan arasındaki temel bağlantı yollarından biri burundur. Kısacası burnumuz hem koklama organı, hem de solunum yolla*rının başlangıcı olarak büyük önem taşır.
    Soluduğumuz hava akciğerlere ulaşmadan önce, etkili bir klima aygıtı ve hava filtresi görevini üstlenen burundan geçer. Gerçekten de burun deliklerinin içinde, havayla birlikte giren iri toz ve kum parçacıklarını tutarak havayı süzen kıllar vardır. Tozlarını burada bırakan hava, daha sonra, her burun deliğin*de üçer tane bulunan kıvrımlı yapıların üstün*den geçer. Boynuzcuk denen bu kıvrımların üstü, sümük (mukus) dediğimiz sıvıyı salgıla*yan nemli bir mukoza katmanıyla örtülüdür. Havadaki toz parçacıkları burnun iç yüzeyini kaplayan bu mukoza zarına yapışıp kalır. Zarın üzerinde ayrıca ince tüy gibi kirpiksi uzantılar vardır. Bu tüylerin sürekli olarak ileriye ve geriye doğru dalgalanmasıyla toz parçacıkları ya da mikroplar burun deliklerine doğru sürüklenir ve kişinin aksırması ya da sümkürmesiyle dışarıya atılır. Burnun içinde*ki incecik kan damarları da havayı ısıtır ve böylece soluduğumuz tozlu, pis ve soğuk hava akciğerlere ulaşmadan önce ısıtılmış, süzül*müş ve nemlendirilmiş olur.
    Burnun üst bölümünde, çok sayıda sinir hücresi içeren ve koku epiteli olarak adlandı*rılan iki küçük alan da koku duyumundan sorumludur. İnsanlar yaklaşık 3.000 değişik kokuyu birbirinden ayırt edebilir. Havayla taşınan "koku molekülleri" koku epitelindeki alıcılara ulaştığında beyin o kokuyu tanıyarak algılar.
    Burnun ayrıca ses tonu üzerinde de belli bir etkisi vardır. Örneğin nezle olup da burnu*muz tıkandığında ya da burun deliklerimizi parmaklarımızla kapattığımızda ses tonumuz değişir.



    Koklamak, maddelerin kimyevi yapılarıyla bağlantılı olarak, özel alıcıları uyarmakla meydana getirdikleri kimyevi bir duyu. Burun; solunum organı olmaktan başka, koku alma organı olarak da özelleşmiştir.
    Tat ve koku alma duyuları birbiriyle çok yakından ilgilidirler. Soğukalgınlığı veya nezle gibi burnun tıkalı olduğu durumlarda, insanın ağzının tadı da bozulmaktadır.
    Burun iç yüzünün koku alma bölümündeki epitel hücreleri arasında yerleşmiş olan koku reseptörleri (alıcıları), diğer duyu organlarındakinin aksine, tek sinir hücresine sahiptirler; bu bakımdan tat alma reseptörlerine benzerler. Bu reseptörlerden kalkan sinir lifleri, kalbursu bölgeden geçip kafatası içine girerek koku sinirini meydana getirirler ve koku soğancığında sonlanırlar. Koku soğancığından başlayan sinir lifleri ise koku yolunu meydana getirerek, beyin ön lobunun alt yüzeyinde ilerleyip, beyin kabuğunun koku ile ilgili alanında sonlanır.
    Herhangi bir maddenin koku reseptörlerini uyarabilmesi için buhar haline gelmesi ve bunun, burun epitelini yıkayan sıvıya girmesi gerekir. Kokunun alınabilmesi, ilgili madde buharını ihtiva eden havanın derince burna çekilmesi ile mümkün olur. Bazı kokuların alınması için buruna çekilmesine lüzum yoktur. Mesela, bir mutfağa girilince veya bir çöplük yakınından geçildiği zaman mahalli ve karakteristik kokular derhal burun çekmeye mahal kalmaksızın duyulur. Ancak, niçin böyle olduğu henüz kesinlikle aydınlatılmış değildir. Bununla beraber bilinen şudur ki, koku alma duyusunun meydana gelmesi için koku alma reseptörlerinin uyarılmasından doğan uyarının beyindeki koku alma alanına ulaştırılması gerekir.
    Bir kokunun kuvvetli veya diğerinin zayıf oluşuna hükmetmemiz buhar yoğunluğuna bağlı olduğu gibi kuvvetli kokuya sahip madde buharının çok sayıda reseptörü uyarmasından da ileri gelir.
    Burun epitelindeki reseptörlerin en değişik kaliteyi ayırt edebildiği ileri sürülmüştür. Bunlar; alkolik, aromatik kokular, badem kokusu, çiçek kokuları, eterik kokuları, kafur kokusu, meyve kokuları, mis kokusu, nane kokusu ve sedir kokusudur.
    Koku alma duyu eşiğini tayin için basit, fakat ustaca yapılmış cihazlar ortaya konmuş ve geliştirilmiştir. Bunlardan en geniş ölçüde kullanılanı koku ölçer (olfaktometre)dir.
    Güzel kokular, insan üzerinde hoş bir tesir meydana getirmektedir. Bu yüzden binlerce cins koku üretilmektedir. Parfümler, lavantalar, esanslar, losyonlar vb. bunlar arasındadır.
    Burnu tutan hastalıklarda, koku almada bozukluklar meydana gelmektedir. Mesela ozena denilen müzmin nezlede kişi hiç koku almaz, burun mukozası körelmiştir ve pis kokulu bir burun akıntısı vardır. Mevcut olmayan kokuları almak da bir hastalıktır ve psikolojik bozukluklarla ilgilidir.

Giriş

Giriş