Gönüllerin enfüsünde, en derin ufkunda Efendimize açılan pencere Hz. Hüseyin Sırrını ifade eder. Bu yüzden Hz. Hüseyin Efendimiz aynı zamanda gönül dertlerinin benzersiz hekimidir Onun sırrını anlamak için önce; Efendimizin nurunu, nazarlarından, her üç torununa olduğu gibi akıl almaz sevgi ile nasıl aktardığını kavramak gerekir. Kâinatın İncisi, Allah'ın doyamadığı, namazı esnasında bile onları secde hazzına ortak eder: ilâhi tecellinin akıl almaz raksı daha küçük yaşta Hz. Hüseyin

Bu konu 2610 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
HZ.HÜSEYİN Efendimizin' Sirri 2610 Reviews

    Konuyu değerlendir: HZ.HÜSEYİN Efendimizin' Sirri

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2610 kez incelendi.

  1. #1
    -
    - - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart HZ.HÜSEYİN Efendimizin' Sirri

    Gönüllerin enfüsünde, en derin ufkunda Efendimize açılan pencere Hz. Hüseyin Sırrını ifade eder. Bu yüzden Hz. Hüseyin Efendimiz aynı zamanda gönül dertlerinin benzersiz hekimidir

    Onun sırrını anlamak için önce; Efendimizin nurunu, nazarlarından, her üç torununa olduğu gibi akıl almaz sevgi ile nasıl aktardığını kavramak gerekir. Kâinatın İncisi, Allah'ın doyamadığı, namazı esnasında bile onları secde hazzına ortak eder: ilâhi tecellinin akıl almaz raksı daha küçük yaşta Hz. Hüseyin Efendimizin gönlünde bin bir semâ hazzı yaratırdı.

    Evrenlerin en korkunç Kerbelâ İhaneti sırasında bir sahneyi seyretmek Hz. Hüseyin Efendimizin Nûr-u Muhammedî'deki hikmetini gözler önüne serer.

    Îhanetin doruk noktasında, sadece madde sandığımız suyun oksijen molekülleri Cenâb-ı Hakk'a mânâ sırrı ile niyaz edip:

    «Yâ Rabbi mademki biz, evrenlerin incisi Fahr-i Kâinat Efendimizin göz bebeklerine hizmetten alıkoyuluyoruz, bizi affet! Artık hiç kimseye ne nefes, ne hayat hikmeti vermeyelim» diye yalvardılar.

    Bu niyaz Cenâb-ı Hakk'ın çok hoşuna gitti. Zaten Kerbelâ'ya inerek hainleri yok etmek için yalvarıp duran melekler dâhil tüm varlıklara Allah, Hz. Hüseyin, sırrını açmak istiyordu. O anda tüm evrenlere Hz. Hüseyin Efendimizin gönlünde raks eden niyazı dinletiverdi.

    Bu belâların doruklaştığı anda Hz, Hüseyin Efendimiz Allah'a şöyle niyaz ediyordu:

    «Yâ Rabbî insan'ları, mü'minleri denemek için halkettiğin balâların tümünü bana ver, hiç bir belâ kalmasın da geleceğin mü'minleri Seni bulmak, Âlemlerin Fahr-i Ebedisi Dedem'e kavuşmak için mutlu bir kolaylık bulsunlar.

    Kıyâmete kadar mü'minlere gelecek tüm belâları bana vermezsen Sana gelmem.»

    Allah, Nûr-u Muhammedi'nin ışık ışık yandığı Hz. Hüseyin'in gönlüne bir an önce yansımak, orada kendi sonsuz güzelliğini seyretmek için Hz. Hüseyin Efendimizin duasını kabul etti ve iman yolunda olan hepimiz belâlardan bu sayede kurtularak gönüllerde ilâhi zevke erişmek fırsatı bulduk. Hz. Hüseyin Efendimizin bu belâgerdan fedakârlığı olmasa Allah'a giden yolda ne çileler bekliyordu bizi... Hz. Hüseyin Efendimizin emsalsiz şehâdeti ile Allah ve Rasûlüne giden yollardaki tüm engeller kasırgaya tutulmuş gibi yok oldu. Bu hikmeti anlamak çok güç olmakla beraber Efendimizin : «Hüseyin gönlümdeki en ince sırrı buldu» emrindeki hikmete yaklaşmaya çalışalım:

    Allah Elest sınavında tüm sevdasını Efendimize verdi. Efendimiz de kendi sırrını diğer varlıklara yansıtarak bu ilâhi aşkın infakını yaptı. Bu nedenle gönüllere ilâhi aşk yansıyınca o gönülde yalnız Muhammed (S.A.S.) sevdası doğar ve her şey o sevdanın raksında gönüllerde nağmeleşir.

    Gönüllere Nûr-u Muhammedî yansıyınca, yeni gönüllere ışık saçmak, Allah'a yani gönüller hazırlamak zevki hâsıl olur. Önce ümmet sevdası, sonra tüm insanlara rahmet doğar.

    Böylesine bir rahmetle insanların yolunu açma sırrı; onların belâlarına, imtihanlarına talip olma duygusu Sırr-ı Muhammedî'nin en ince sırrıdır, İşte Hz. Hüseyin Efendimiz, taşıdığı Nûr-u Muhammedî'nin sevda okyanusunda bu inciyi bulmuş, Allah ve Sevgilisini hayran bırakmıştır.

    Allah'a karşı duyulan aşk, ancak Sırr-ı Muhammedî'den doğan bu sırdır. Ve özünde Allah'a daha çok gönül arıtıp sunmak çabası yatar. Sevgiliye daha çok gönüllerde haz verme zevki...

    Efendimiz dünya boyutlarından ayrılmadan önce Cenâb-ı Hakk'ın yaptığı sitemi hatırlayınız:

    «Habibim... Bana ne denli âşık olduğunu biliyorum. Ümmetine tutkunluğun, mutlak kavramda beni sana hasrette bırakıyor.»

    İşte Efendimiz bu ilâhi siteme dayanamayıp sonsuz boyutlarda Sevgilisi Rabbine döndü.

    Hz. Hüseyin Efendimiz Fahr-i Kâinat Efendimizin gönlünün derinlerinde yaşattığı «mü'minlere şefkat sırrı»na bir niyaz olmak üzere Kerbelâ’da Belâgerdan hikmetinde semâ etti. Mü'minlerin gelecekteki çilelerini bir paratoner gibi emerek Efendimizin engin gönlünü serinletti.

    Hz. Hüseyin Efendimizin gönül hastalıklarına derman olma sırrına gelince:

    Gönül hastalıklarının (gönül dertlerinin) tek şifa kaynağı Efendimiz yoluna baş koymadır. Nefs'in tüm isyanları ile yakaladığı gönlün, derdinden arınması için, mutlak bir cesaretle ihlas dolu bir sevgiyi birleştirmesi gerekir.

    Bir mü'minin gönlüne bir dert düşünce önce Hz. Hüseyin Efendimizi düşünerek kalbinden ona bir yol araması şarttır. Mânâdan gelen himmetin ilk işareti ise gözyaşlarıdır. Çünkü Sırr-ı Muhammedi için akan her gözyaşı, gönül içim bir zemzemdir. Gönülden dertlenen insan, gözyaşı ile (zemzemle) yıkandıkça dirilir. Ve sevdaya dönüşür. İç içe doğan ilâhi âşk raksları böylece gönle mutlak bir şifa verir.

    Ve sonra insan gönülden geçen Hz. Hüseyin ceryanlarını duyarak ihlasın mutlak sırrına erer. Artık gönüllerde semâ doyulmaz hazlarını perde perde hissettirir.

    Gönül hastalıklarının tedavisinde en önemli şifa Allah’a mutlak iman ve güven ihlasından geçer. Kerbelâ'da Hz. Hasan Efendimizin kızı Fâtıma ile Hz. Hüseyin Efendimizin oğlu Ali fâciadan bir gece önce nikâhlanmışlardı. Ertesi sabah Hz. Ali şehid oldu. Hz. Fâtıma ile Hz. Hüseyin Efendimizin kızı Hz. Zeyneb Bizans'a cariye olarak gönderildi. İstanbul’a geldikleri gece Hz. Zeyneb de Hz. Fâtıma da şehit oldular. (Hâlen Sümbül Efendi mekânındaki türbedeler).

    Bu yüceler yücesi şehitler İstanbul ve Türk devletinin gerçek teminatıdırlar. Tüm bu olaylar Hz. Hüseyin Efendimizin gönlünde seyrettiği, fakat ümmete hizmet sırrın¬dan ayrılmadığı akıl almaz fedakârlıklardır. İşte gönüller dertlerinden kurtulmak için bu temel merkeze irtibat kur¬malıdırlar ki şifa bulsun.

    Kerbelâ şehitleri olan Hz. Ali ve Hz. Fâtıma Sultanların sevdaları gönüllerdeki her çeşit sevda yarasına şifa verir. Hz. Zeyneb ise gönüllerinde çıkmaza düşmüş tüm ümmetin şifa kapısıdır. Hz. Hüseyin Efendimiz Kerbelâ'da yalnız canını vermekle kalmamış, en nazlı varlıklarını da mü'minlerin dertleri yolunda feda etmiştir.

    Bu vesile ile Hz. Hüseyin Efendimiz, gönül dediğimiz bir türlü gerçeğine eremediğimiz hazinenin sonsuzluğunu gözler önüne sermiştir. Allah'ın ilâhi sevdasındaki sonsuz hazzı evrenin bitmez boyutlarına yansıtmak tutkusu gönlün temel sırrıdır. Mutlak yokluğa gidilirken özellikle her şeyin; aklın, duyguların bile tasavvur edemeyeceği her şeyin feda edilmesi gönül denilen boyutsuz sonsuzu temsil eder.

    Hz. Hüseyin sırrı gönlün mutlak resmidir. Onu ancak zerre zerre hissedebilenler bile gönüllerde sevdaya düşer, semâ eder.

    Ve Efendimize giden mânâ sırrında bu yasa değişmez bir nur, bir ışıktır.

    Haluk NURBAKİ



    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: HZ.HÜSEYİN Efendimizin' Sirri

          Kategori: Ehlibeyt

          Konuyu Baslatan: -

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 2610


Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş