5000 Yildan beri TÜRKÜN ANA YURDUNDA Kutlanan NEVRUZ BAYRAMI Yeni gün,Baris,Kardeslik,Bereket Ve Bollugun simgesi kabul edilmistir....NEVRUZ BAYRAMINIZI TÜRKLÜK VE TÜRK DÜNYASINA Hayirlara vesile olmasi dilegile kutlarim.(Beninde dogum günümdü iyiki nevruzda dünyaya gelmisim)

Bu konu 2733 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
NEVRUZ BAYRAMI 2733 Reviews

    Konuyu değerlendir: NEVRUZ BAYRAMI

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2733 kez incelendi.

  1. #1
    nevruz76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    07.08.2008
    Mesajlar
    25
    Konular
    6
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @nevruz76

    Standart NEVRUZ BAYRAMI

    5000 Yildan beri TÜRKÜN ANA YURDUNDA Kutlanan NEVRUZ BAYRAMI Yeni gün,Baris,Kardeslik,Bereket Ve Bollugun simgesi kabul edilmistir....NEVRUZ BAYRAMINIZI TÜRKLÜK VE TÜRK DÜNYASINA Hayirlara vesile olmasi dilegile kutlarim.(Beninde dogum günümdü iyiki nevruzda dünyaya gelmisim)


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: NEVRUZ BAYRAMI

          Kategori: Azerbaycan Önemli Günleri

          Konuyu Baslatan: nevruz76

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 2733


  2. #2
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    131
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    AVRASYA’NIN ORTAK BAYRAMI NEVRUZ

    Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı.

    Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.

    Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Çünkü insan vücudu, baharda uyarıldığı kadar kışta uyarılmaz. İç karartıcı, yeknesak günlerin ardından doğan hareketli, pırıl pırıl güneşli, kuş ve hayvan sesleriyle kurulmuş ilâhî orkestranın musikisi insan hayatını canlandırır. Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi ne de güzel tasvir eder: "Bir yanda her tarafı kaplayan soluk, mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler, diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında baş veren bin bir renk cümbüşü... Birisi hareketsiz, şekilsiz; diğeri kıpır kıpır, şekil şekil, çiçek çiçek... Kış, sağır ve dilsiz; ilkyaz duygulu, coşkulu, kulaklara fısıldadığı nağmelerle cazibeli... Birinde tabiat hayat dolu, diğerinde donmuş, yeniden doğmak üzere uyuşmuş kalmış...

    Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir. Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk' ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor. Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Kışın ortasında baharı kutlamaz. Türklerde bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı niteliğinde olan Nevruz'un ruhî atmosferini ve eskiliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmamız gerekiyor. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:

    "... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!"

    Bu sözler Türk'ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konargöçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikal etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir.

    Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir muhtevaya ve anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir.

    Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetname’sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyük Azeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye" denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.

    Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224–1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.

    Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.

    1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.

    Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya’nın, Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.



    Kaynak: Hatice Emel AŞA, Yeni Avrasya Dergisi, Mart-Nisan 2000
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  3. #3
    Gonax - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    889
    Konular
    94
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @Gonax

    Standart

    selamun aleyküm

    Bütün Türk ve İslam Aleminin Nevruz'unu kutlar ve hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

    Türk'lerin öteden beri her alanda en iyiyi en güzel, en önemlisi en doğruyu bulma ve bunu
    savunma konusunda göstermiş olduğu üstün başarıları bütün dünya kabul etmekte.

    sadece savaşlarla değil en önemlisi savaşmadan barışı ve kardeşliği önde tutan bir milletin
    nevruz gibi çok değerli ve anlamlı günü buna en büyük örnektir.

    Nevruz'u göremezden gelmenin ve hatta bunu kendileri uydurmuşlar gibi düşünenlere
    iyi bir örnek olur düşüncesi ile bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.


    1- Nevruz’un lûgat mânâsı yeni gün demektir. Eski İranlıların yılbaşı olarak bildikleri günün adıdır. Nevruz, güneşin hamel (kuzu) burcuna girdiği gün olup, Milâdî Mart’ın 22’sine rastlar. Bugün, ilkbaharın başlangıcı, bitkilerin toprak yüzüne çıktığı, ağaçların yeşerdiği, hayvanların inlerinden, kuşların yuvalarından çıkıp dünyayı şenlendirdiği bir gün olarak bilinir. Bugün İran ve Irak’ta halen bayram olarak kutlanır.

    Nevruz’un dinî bir mahiyeti olmamakla berebar, mahlûkatın yeryüzünü canlandırıp şenlendirdiği gün olduğu için bir nevi “bayram” havası yaşanır. Bugünün nasıl, ne şekilde ve nerede, kim tarafından tespit edilip bir bayram şekline getirildiği hususunda farklı görüşler vardır. Bazı rivayetlerde Cenab-ı Hakkın âlemi ve Hz. Âdem’i yarattığı gün olarak bilindiği gibi, şöyle bir rivayet de vardır:

    İran sultanlarından Cemşid, dünyayı dolaştıktan, Azerbaycan’ı beğenip oraya bir taht kurduktan sonra sırtına süslü bir elbise giyip, başına da mücevherlerle işlenmiş bir taç koyuy tahta oturdu. Güneş doğup, taca yansıyınca etrafı ışıklandırdı. Halk bu günü mesut bir gün sayarak sevindiler, o günü apayrı bir gün bilerek “Nevruz” dediler. Büyük şenlik yapıp ondan sonra her sene bu merasimi tekrarladılar. Buna “Nevruz-i amme” denilir.

    “Nevruz-i hassa” ise, “nevruz-i amme”den altı gün sonradır. O gün Cemşid tahta oturup devlet erkânına şöyle dedi:

    “Cenab-ı Hak hepimizi yoktan var ederek akıl ve fikirle diğer hayvanlardan mümtaz kıldı. Bu sebeple hepimize lâzım ve lâyık olan temiz su ile yıkanıp Allah’ın dergâhına secdeye kapanarak şükredelim. Sonra bu günü ve bu usülü yapmaya dikkat etmenizi isterim.”

    Cemşid’in bu isteği kabul edilerek ondan sonra her sene, iki nevruz arasınd akalan bu altı gün kutlandı. O gün, kral herkesin arzusunu yerine getirir, millet bayram ederdi.
    Daha sonra bu âdet Selçuklular ve Osmanlılarda da devam etmiştir. Hattâ Osmanlı şairleri RAmazan, bayram, bahar ve kış vesilesiyle olduğu gibi, “Nevruz” için de kasideler yazar, “Nevruziye” adını verdikleri bu kasideleri takdim ettikleri devlet adamlarından “câizehediye” alırlardı. Yine Osmanlılar zamanında Nevruz’da değişik bir tatlı yapılarak başta saray erkânı olmak üzere halka dağıtılırdı.1 Bugün de yurdumuzun bazı bölgelerinde “Hıdırellez” gibi Neevruz günü de kutlanmaktadır.

    Bediüzzaman Hazretleri de Nevruz gününe ayrı bir ehemmiyet verirdi. Talebelerinden Muhsin Alev bu hususta şöyle bir hatırasını anlatır:

    “Üstad gezmeyi, bilhassa bahar ve yaz aylarında kırlarda dolaşmayı çok severdi. Mahlûkatla, mevcudatla baş başa kalıp derin derin tefekkür ederdi. İstanbul’da Nevruz günü kıra giderken bizi de yanında götürürdü. Kırda,’Bugün mahlûkatın bayramıdır’ diye Nevruz’un önemini bize anlatmıştı. Kırda köpeklere ekmek parçası verip, “Bugün, bu Neveruz bayramından bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlûkatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim’ demişti. Çok sevinçli bir hali vardı Nevruz günü...”2

    Baharı, haşrin, yani öldükten sonra dirilmenin bir nümunesi olarak bilen ve her baharda bitki ve hayvanların yeniden yeryüzüne çıkıp canlanmasını, haşri en güzel şekilde isbat eden bir delil olarak gören Bediüzzaman, “Neveruz günü bahar mevsimine işarettir”3 der ve haşrin isbatı hususunda baharı şöyle misal verir:

    “Haşr-i baharîde (bahar haşrinde) görüyoruz ki, (Cenab-ı Hak) beş-altı gün zarfında küçük ve büük hayvanat ve nebatattan üç yüz binden ziyade envaı (türleri) haşredip neşrediyor. Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihya edip (diriltip) iâde ediyor. Halbuki maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken kemal-i imtiyaz (mükemmel olarak ayrılarak) ve teşhis ile o kadar sür’at ve vüs’at (genişlik) ve sühulet (kolaylık) içinde kemal-i intizam ve mizan ile altı gün veya altı hafta zarfında ihya ediliyor. Hiç kâbil midir ki, bu işleri yapan zata birşey ağır gelebilsin; semavat ve arzı altı günde halk edemesin, insanı bir sayha ile (sesle) haşredemesin, hâşâ!”4

    Bahara ve mahlûkata bu gözle, îman dürbünüyle bakılırsa, bütün bahar günlerinden mânen istifade edildiği gibi, Nevruz gününden de istifade edilir. Ama bugün, kutlanacaksa bile, meşruiyet ve helâl dairesini aşmamak lâzımdır. “Nevruz’dur” diyerek başka zamanlar haram ve caiz olmayan şeyler meşrulaştırılamaz. Kırlara çıkmak, yemek içmek, helâl dairede eğlenmek, ziyaretlerde bulunmak mümkün ve güzeldir. Fakat hiçbir surette ne içki içmek, ne de nâmahremlik sınırlarını aşan davranışlar helâl olur.

    Bu vesile ile şu hususu da hatırlatalım:
    Nevruz’da oruç tutmak mekruhtur. O gün oruç tutmamak daha faziletlidir. Çünkü bugne dinî bir hüviyet verip, mübarek gün gibi görmek caiz görülmemektedir.5 Ancak Ramazan’a rastlarsa tutmak gerekir, çünkü farz oruçtur.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]


    Selametle.................
    Tutmamışsa Aşkın Mayası, Cezbeylemez Gözlerin Elası
    Hak'ka Yönelmişse Gönül, Yüze Ne Hacet..!




    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]


Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş